Matta Kitabı’nın yazarı Yeşaya 7:14’ten alıntı yapıyormuş gibi yaparken, ayeti baştan yazmış, böylece metnin İsa’nın bakireden doğumunu önceden haber veriyormuş gibi görünmesini sağlamıştır. Bu yöntemler ham olsa da, kasti ve tasarlanmış yöntemlerdir.
Bu önemli bir soruyu ortaya çıkarmaktadır: Matta ve Luka kitaplarının yazarlarını Meryem’in bir erkek tarafından dokunulmadığı ve İsa’ya hamile kaldığı inancını desteklemeye iten neydi? Niçin Kilise, birinci yüzyılın sonlarına yaklaşırken bakireden doğum inancını benimsedi?
Pagan dünyada, bakireden doğan kurtarıcı fikri sık görülür iken, bu fikir Yahudi zihni için tümüyle yabancıydı.
Hatta, Tora açıkça oymak kimliğinin babadan oğula taşındığını belirtmektedir, anadan oğula değil. Dolayısıyla, Hristiyan İncili’ne göre, İsa’nın bakireden doğmuş olması, onun Yahuda oymağından gelme, Mesih olma ve Davut’un tahtında oturma yetkisini tümüyle elinden almaktadır. İronik biçimde, Hristiyan İncili’nin ilk bölümü, Kilise’nin ana inanç ilkesinin temelini çürütmektedir.
Eğer bu iddia, İsa’nın Mesih olma yetkisini ortadan kaldırıyorsa, erken Kilise döneminde ne gibi değişiklikler hızla ortaya çıkıyordu ki, Matta ve Luka kitaplarının yazarlarını İsa’nın bakireden doğduğunu iddia etmeye itti? Üstelik, İsa’nın bakireden doğma fikri niçin sadece sonradan yazılmış olan Hristiyan İncili kitapları Matta ve Luka’da yer almaktadır? Pavlus veya Markos bu iddialı öğretiden niçin haberdar değildi?
Yoksa, Pavlus ve Markos bu son derece önemli konudan bahsetmeyi unuttu mu?
Gördüğümüz gibi, İsa’nın bakireden doğması inancı, en erken İncil yazmaları olan Pavlus’un mektuplarında veya Markos Kitabında yer almayıp, sonraki dönem Hristiyan icatıdır. Matta ve Luka kitapları (M.S. 85), Pavlus’un ilk mektuplarından 35 yıl sonra (1. Selanikliler’in yazım tarihi yaklaşık M.S. 50) yazılmıştı. Bu iki önemli soruyu ortaya çıkarmaktadır: Yahudiler, Mesih’in bir bakireden doğumunu hiçbir zaman beklemediği halde, Hristiyan hareketi İsa’nın mucizevi biçimde bakireden doğumunu niçin öne sürmüştür? Hatta, Yahudi zihni için bu kadar yabancı bir inanç ilkesini Kilise’nin benimsemesi niçin bu kadar uzun sürmüştür?
Hristiyan öğretilerinde İsa’nın bakireden doğumunun niçin birinci yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıktığını anlamak için, Kilise’nin başta Yahudileri cezbetmek için güçlü biçimde çalışmasına rağmen, çoğunlukla başarısız bir çaba sergilediğini bilmek önemlidir.
Yahudi zihnini etkilemek için İsa’nın takipçilerinin gayretli çabaları çabucak bozuldu. Plan başarısız oldu. Öte yandan, genç Kilise, Anadolu, Avrupa’daki Akdeniz ülkeleri, Kuzey Afrika, Suriye ve Hindistan gibi uzak doğuda yer alan, Yahudi olmayan, ruhsal yönden hoşnutsuz uluslar arasında elde ettikleri başarıların tadını çıkarıyordu. Eğer, İsa merkezli bu yeni din, kitlelere çekici gelecekse, Hristiyanlık taraftarlarına göre öncelikle Yahudi olmayan ulusları cezbetmeliydi. Kilisenin mesajı, paganlar için anlamlı gelecek bir dilde anlatılmalıydı. Bakireden doğmuş Tanrı-insan bir kurtarıcı fikri Yahudi dünyası için tümüyle yabancı ve tuhaf olsa da, pagan dünyası için çekici ve olağandı. Kadim pagan dünyada, yüce insanların ölümlü bir bakireden ve bir ilahi babadan doğması yaygındı. Örneğin, Büyük İskender’in Yunan tanrısı Zeus ile bir bakirenin oğlu olduğuna, Roma’nın kurucusu Romulus’un, tanrı Mars ve bir ölümlü bakirenin oğlu olduğuna, Roma’nın ilk imparatoru Augustus’un, tanrı Apollo ve annesi Atia’nın oğlu olduğuna inanılıyordu.
Bu inanç, doğu dinlerinin yaygın olduğu bölgelerde de baskın oldu. Hindu tanrısı Krişna’ya hamile kalışın, Vişnu’nun ilahi ruhunun Devaki’nin rahmine indiğinde gerçekleştiğine, Vasudeva (Krişna) adıyla doğduğuna inanılır. “Yüce Buda”nın bakire annesi Maya’dan doğduğu söylenir. Persli peygamber Zerdüşt, Mısır tanrısı Horus, Pers tanrısı Mithra, Yunan-Roma tanrıları Perseus, Apollo, Dionysus, Persephone, Herkül, Pan, Ion, Asklepios ve Helen’in saygıdeğer, pak, bakire bir anneden doğduğuna inanılır. Yunan tanrısı Adonis’in İsa’dan yüzyıllar önce, bakire Myrrha’dan doğduğu öne sürülür. “Beytlehem’de, daha sonra Hristiyanlar tarafından İsa’nın doğduğu yer olarak öne sürülecek mağarada” doğduğu söylenir.
Yahudilik, evlilik içi doğal biçimde bir çocuğa hamile kalışın kutsal bir eylem olduğunu öğretse de, düalistik pagan düşünceyi tatmin eden ve Roma’da her yöne yayılan yeni teoloji, ruhsal ile fiziksel olan arasında tam bir ayrışmayı öğretiyordu. Kadim dünyada, çoğu kişinin zihni için, kutsal olan ile cinsellik tümüyle uyuşmaz iki kavramdı. Bu nedenle, pagan zihin için, kurtarıcıların ve tanrıların bir erkek ile bir kadının bedensel ilişkisi ile dünyaya gelmeleri tasavvur edilemezdi.
Pagan yığınların istediği, erkek elinin değmediği, lekelenmemiş bir kadının hamile kaldığı bir kurtarıcıydı.
M.S. 70 yılında, İkinci Tapınağın yıkılışını ve Yeruşalayim’deki Yahudi hayatının Titus ve Vespasian’ın Roma lejyonları tarafından yok edilmesini takiben Kilise, pagan dünyasında çok yaygın olan bakireden doğum inancını benimsedi. Bu, Yahudi olmayan halkları çekmek için son derece başarılı bir hamleydi. Çoğunlukla eğitimsiz fakat ruhsal olarak aç olan insanlar, çocukluklarından beri korkutuldukları paganizm ve Gnostisizm’i terk ediyorlardı. Bazı istisnalar dışında, bu inançlar, bakireden doğmuş olan tanrılar ile ilgili çeşitli efsaneleri içeriyordu.
M.S. 90’larda, İsa’ya mucizevi hamile kalış, Roma İmparatorluğu ve ötesinde artık oturmuş ve geniş çapta yayılmış bir inançtı. Olgunlaşmış Hristiyan ortodoks inancı olarak ortaya çıktı. İkinci yüzyılda, İsa’nın bakireden doğumunu sorgulayanlar heretik olarak kabul edilmeye başlandı.
İsis, oğlu tanrı Horus’u tutuyor (solda), Bakire Meryem, ilahi oğlu İsa’yı tutuyor (sağda). Hem İsis hem de Meryem “Gök Kraliçesi” ve “Tanrı’nın Anası” olarak selamlanır.
Sonraki Matta ve Luka kitaplarının yazarları da buna uygun olarak bu yaygın inancı kapsamlarına aldılar. Yukarıda bahsedildiği gibi, Yeruşalayim’in yıkılmasından önce, İncil yazarları diğer inançlardaki bu özelliği benimsemiş değildi.
Hristiyanlığın doğuşunu takip eden sarsıcı yıllarda Kilise, dördüncü yüzyılda kesin olarak ortodoks inanç kabul etmiş olduğu Tanrı’nın üçlü doğası gibi birçok pagan fikirleri kendi öğretilerine kattı.
Üçüncü yüzyılda Kilise, kış dönümünü onurlandırmak için 25 Aralık’ta kutlanan Noel’i, Roma İmparatorluğu’dan alarak benimsedi. Aslında, 25 Aralık, günlerin görünür olarak uzamaya başladığı tarih olarak Roma vatandaşları tarafından coşkulu şenliklerle zaten kutlanıyordu.
Bugüne değin, en belirgin Noel süsü, Noel ağacı olagelmiştir. Bu kadim, iyi bilinen pagan uygulaması İbrani Kutsal Metinler’de vurgulanarak kınanmıştır (Bakınız: Yeremya 10:1-5). 1800’lü yılların sonunda, bazı dindar Hristiyan cemaatları, örneğin Püritenler, bu uygulamanın pagan köklerini farkederek, üyelerinin Noel’i kutlamasını yasaklamıştır.
Bugün, Hristiyan akademisyenler genel olarak, İsa’nın 25 Aralık’ta doğmadığını kabul ediyorlar. Kilise’nin bu günü eski pagan kış festivallerinden aldığının farkındalar. Noel, Hristiyanlar için en popüler bayram olsa da, çoğu Hristiyan akademisyen bu günün, Roma Güneş Bayramı Dies Natalis Solis İnvicti, “Yenilmez Güneş”in doğum gününe karşılık gelecek şekilde seçildiğinin farkındalar. Yenilmez Güneş, sonraki dönem Roma İmparatorluğu’nda bir tanrı olup, genellikle Sol’a tahsis edilen “yenilmez “anlamındaki “invictus” sıfatı ile birlikte kullanılır. Sol Invictus tabiri, bakireden doğduğuna inanılan Pers tanrısı Mitra’dan kaynaklanmakta olup, İskender İmparatorluğu’ndan Roma’ya geçmiştir.
Kilise cemaatlerinden birçok kişi, Noel’in pagan kökenli olduğundan ve İsa hareketi ortaya çıkmadan uzun süre önce Avrupa’da kutlandığından haberdar değildir. Modern Noel gelenekleri, hediye vermek ve eğlence, Romalı Saturnalia’dan, yeşillik ve ışıklar, Roma Yeni Yılı’ndan, Yuel Log adı verilen Noel’e özel yemek ve diğer yiyecekler Alman festivallerinden alınmıştır.
Noel süslemelerinde yaygın olarak kullanılan ve Yunan mitolojisinde belirgin biçimde yer alan ökse otu geleneği, kış dönümlerinde gerçekleşen eski bir Druid geleneğinden alınmıştır. Ökse otu, sevgi ve barışı temsil eden ilahi bir bitki olarak kabul edilirdi. Ökse otu altında öpüşmek de Druid kökenlidir.
İskandinav paganlar, Aralık ayının sonları ve Ocak ayının başlarında “Yule” adını verdikleri kış festivali kutlardı. Avrupa kıtasının Hristiyanlığı kabul eden son bölgesi olması nedeniyle, Kuzey Avrupa pagan inançlarının Noel üzerinde çok etkisi olmuştur. İskandinavlar halen Noel’e “Jul” adını vermektedir. İngilizce’de “Yule” kelimesi Noel ile eş anlamlı olup, ilk kullanım kaydı M.S. 900 yılındadır.
Son iki bin yıl içerisinde Hristiyanlık, pagan inançları, törenleri ve ayinlerinin deposu olarak varlığını sürdürdü. Kilise, neredeyse hiç tereddüt etmeden, İsrail peygamberlerinin aksine, pagan ritüel ve inançlarını artan sayıda benimsemeye devam etti. Bakireden doğan Tanrı-İnsan fikri de bu pagan inançları içerisinde en yaygın olanıydı.
Yani, Roma Hristiyanlaşmadı; Hristiyanlık Romalılaştı.
Kutsal Kitabınızı bilin!
Kutsal Kitabınızı bilirseniz, hiç kimse Tanrı’ya olan inancınızı ve O’nunla olan bağlantınızı çalamayacaktır.
Kaynak: Let’s Get Biblical – Rabbi Tovia SINGER