
İnsanlık tarihi boyunca “Araf” fikri, ölüm sonrası kaderin ötesinde, bilincin ve ahlâkın sınır hattı olarak yeniden tanımlanmıştır. Her kültürde farklı adlar taşır. Ancak bu adların ardındaki öz aynıdır: insan, nihai kurtuluşa varmadan önce kendi gerçeğiyle yüzleşir. Bu yüzleşme, ceza değil; farkındalığın, öğrenmenin ve içsel dengenin sürecidir. “Araf” bu anlamda bir yer değil, bir bilinç hâlidir — insanın kendi eylemlerinin yankısını duyduğu, Tanrısal sessizlikte kendini tanıdığı alan. Aşağıdaki karşılaştırma, bu dört inancın “aradalık” fikrini nasıl yorumladığını ve ortak fikirlere sahip olup olmadıklarını göstermektedir.
İslam’da Araf
İslam’da Araf, hem kelime kökeni hem de Kur’an’daki anlatımı bakımından anlam katmanları taşıyan bir kavramdır. En sade haliyle Araf, “cennetle cehennem arasındaki yüksek yer” anlamına gelir; ama bu tanım, sadece mekansal bir tasvirdir. Asıl önemi, bu yüksekliğin bilinçsel ve ahlaki anlamında yatar.
1. Kelimenin Kökeni
“Araf” kelimesi Arapça ‘urf (عرف) kökünden gelir. Bu kök, “bilmek, tanımak, farkına varmak” anlamlarını taşır.
Aynı kökten gelen “ma‘rifet” de bilgi veya bilgelik demektir.
Bu yönüyle Araf, aslında “tanıma”nın, “farkındalığın” yeri olarak anlaşılabilir. Yani “yüksek yer” sadece topografik değil, zihinsel bir yüksekliği de temsil eder: olaylara yukarıdan bakabilme, hem ışığı hem gölgeyi aynı anda görebilme halidir.
2. Kur’an’daki Kullanım
Araf, Kur’an’da yalnızca bir yerde, A‘raf Suresi 46–47. ayetlerde geçer:
“İki taraf arasında bir perde vardır; Araf üzerinde ise her birini simalarından tanıyan insanlar bulunur.
Cennetliklere ‘Selam size’ derler; kendileri henüz oraya girmemişlerdir, ama arzulamaktadırlar.” (7:46)
Buradaki iki taraf, cennet ve cehennemdir. Araf üzerindekiler, her iki tarafın da halkını “simalarından” tanıyabilirler. Bu, onların bilinçli gözlemciler olduklarını ima eder. Ne tamamen kurtulmuşlar, ne de tamamen mahvolmuşlardır. Onlar, sınır çizgisinde durur — hem aşağıya hem yukarıya bakabilirler.
3. Klasik Tefsirlerdeki Yorumlar
Erken dönem müfessirler, Araf halkının kim olduğu konusunda çeşitli görüşler öne sürmüştür:
1- Amelleri eşit gelenler:
İyilikleriyle kötülükleri denk gelen insanlardır. Terazi tam dengede kalır, bu yüzden beklerler. (Taberî, İbn Kesîr)
2- Peygamberleri tanıyan ama iman etmeyenler:
Hakikati bilmiş ama teslim olmamış kimselerdir.
3- Şehitler veya bilge insanlar:
Hem cennet hem cehennem halkını tanıyacak kadar bilgi sahibi olan, gözlemci konumundaki ruhlar.
Her üç yorum da ortak bir temayı paylaşır: Araf halkı farkındalık sahibidir. Onlar göremez değil, aksine fazla görürler. Bu nedenle Araf bir ceza yeri değil, tanıklık makamıdır.
Araf ne cennet ne cehennemdir, ama her ikisinin bilgisini taşır. Araf’takiler ne lanetlenmiştir ne de mükafatlandırılmıştır, sadece beklerler — ama bu bekleyiş öğrenmedir.
Hristiyanlık’ta Araf Kavramı
Hristiyanlık’ta İslam’daki Araf kavramına en yakın fikir Purgatory (Arınma Yeri) olarak bilinir. Bu kavram, “cehennem” ile “cennet” arasında yer alan bir geçiş alanını, yani ruhun Tanrı’nın huzuruna girmeden önce arındığı bir süreci ifade eder.
Ancak bu “arada kalma” fikri, yalnızca ölüm sonrası bir durak değildir; Hristiyan teolojisinde aynı zamanda Tanrısal sevgiyle dönüşüm anlamına gelir.
1. Purgatory Ne Demektir?
“Purgatory” kelimesi Latincede purgare kökünden gelir; “temizlemek”, “arınmak” anlamındadır.
Katolik geleneğe göre cennete girmeye layık olan, ama hâlâ bazı günah lekeleri taşıyan ruhlar doğrudan Tanrı’nın huzuruna çıkamazlar. Tanrı’nın huzuru saf bir nurdur; bu nura yaklaşmak için ruhun da saflaşması gerekir. İşte Purgatory bu sürecin sembolüdür: Ruhun, sevgiyle ve farkındalıkla arındığı bir ara âlemdir.
2. Kutsal Kitap ve Teolojik Kaynaklarda Purgatory
Purgatory kavramı doğrudan hristiyan incili’nde geçmez; ama kökleri, özellikle Katolik Kilisesi’nin Kutsal Gelenek anlayışında güçlüdür.
Bazı cümleler bu fikrin temel dayanakları olarak yorumlanır:
1- Korintliler 3:13-15:
“Herkesin işi ortaya çıkacak… O gün her şeyi ateşle açığa çıkaracak. Birinin işi yanarsa, zarar görür; kendisi kurtulur ama sanki ateşten geçmiş gibi.
Bu ifade, arınmanın ateşle — yani Tanrısal sevginin yakıcı ışığıyla — gerçekleşeceğini sembolik olarak anlatır.
2 – Makabiler 12:45:
“Ölüler için dua etmek kutsal ve doğru bir iştir, çünkü onlar dirilişin umuduna sahiptir.”
Bu metin (Katolik ve Ortodoks kanonuna dahil, ama Protestanlarda yer almaz), ölülerin hâlâ ruhsal bir değişim sürecinde olabileceğini ima eder — yani ölümden sonra da ruhun “ilerleme” imkânı vardır.
3. Purgatory’nin Anlamı: Ceza Değil, Dönüşüm
Katolik teolojide Purgatory bir ceza yeri değildir. Burası Tanrı’nın gazabının değil, sevgisinin ateşidir. Günahın kendisi değil, o günahın bıraktığı iz, yani vicdanın üzerindeki gölge burada temizlenir.
Kilise Babalarından Aziz Gregorius, bunu “Tanrı’nın merhametinin laboratuvarı” olarak tanımlar:
“Orada cezalandırma yoktur; yalnızca Tanrı’ya benzeme arzusu vardır.”
Ruh burada acı çekmez, dönüşür. Ateş, yakmak için değil, altını arıtmak için vardır.
4. Dante’nin Purgatorio’su: Sembolik Bir Yolculuk
İtalyan şair Dante Alighieri, İlahi Komedya adlı eserinde bu arınma sürecini destansı bir dille anlatır.
Üç bölümlü eserin ikinci kısmı, “Purgatorio” (Arınma Dağı), hristiyan düşüncesinde Araf’ın en etkileyici anlatımıdır.
Dante’nin betimlemesine göre, Purgatory bir dağdır. Ruhlar bu dağın eteklerinden zirvesine kadar tırmanırlar. Her basamak, bir günah eğilimini terk etme aşamasıdır: kibir, kıskançlık, öfke, tembellik, cimrilik, oburluk ve şehvet. Dağın tepesine varan ruh, artık dünyevi arzularından tamamen arınmıştır ve cennetin ışığına hazır hale gelir.
Bu sembolik yolculuk, ruhun bilinç katmanlarında yükselişi olarak da okunabilir: her aşama, daha derin bir öz farkındalık düzeyine karşılık gelir.
5. Diğer Mezheplerin Görüşü
Katolik Kilisesi: Purgatory öğretisini açıkça kabul eder. Ruh için yapılan dualar, bağışlanma dilekleri bu öğretiden kaynaklanır.
Ortodoks Kilisesi: “Arınma” fikrini kabul eder ama bunu sabit bir mekân olarak değil, Tanrısal lütfun içsel etkisi olarak görür.
Protestanlık: Reform sonrası bu fikri reddetmiştir. Luther ve Calvin, kurtuluşun yalnızca imanla gerçekleşeceğini savunur; ölümden sonra arınma sürecini Tanrı’nın merhametiyle bağdaşmaz bulurlar.
Buna rağmen Protestan düşüncede de “ölüm sonrası ruhsal gelişim” kavramına dolaylı göndermeler vardır — özellikle C. S. Lewis gibi modern hristiyan yazarlar, bunu “Tanrı’ya yaklaşmanın sancısı” olarak tarif ederler.
Bu yönüyle Hristiyanlık’taki Purgatory, İslam’daki Araf’la aynı düşünceyi paylaşır: İnsan, kurtulmadan önce kendini görmelidir. Cennet bir sonuç değil, bir farkındalık halidir.
Yahudilik’te Araf
1. Kelimenin Kökeni
“Gehinnom” kelimesi, Gei-Hinnom (גֵּיא־הִנֹּם) yani “Hinnom Vadisi”nden gelir. Bu vadi, Yeruşalayim’in güneyinde yer alan gerçek bir coğrafi bölgedir. Tarihsel olarak burada, Tanrı’ya yabancı bazı eski putperest uygulamaların (örneğin çocuk kurban etme ritüellerinin) gerçekleştiği anlatılır. Bu nedenle zamanla bu yer, ahlaki yozlaşmanın ve ruhsal karanlığın sembolüne dönüşmüştür.
Ancak Tanah’ta Gehinnom kelimesi, ölüm sonrası sonsuz bir işkence yeri olarak geçmez. Bu fikir daha çok sonraki halk inanışlarında ve diğer dinlerin etkisiyle şekillenmiştir.
2. Gehinnom’un Amacı: Ceza Değil, Arınma
Yahudi düşüncesinde Tanrı, hem adalet hem merhametle hükmeden bir varlıktır. Bu nedenle bir ruhun yanlışlarından dolayı ebediyen cezalandırılması Tanrısal adalet anlayışına aykırıdır. Gehinnom, bu ikili dengeyi korur: adaletin öğretici, merhametin onarıcı yüzü.
Talmud’da şöyle denir (Rosh Hashanah 17a):
“Kötüler Gehinnom’da on iki ay kalırlar; sonra bedenleri yok olur, ruhları arınır ve yükselir.”
Bu metin, Yahudi geleneğinde temel bir ilkedir: Ruh, burada sonsuz değil, geçici bir süre kalır. Ortalama süre on iki ay olarak verilmiştir, ama bu semboliktir — “tam arınmanın” süresini ifade eder. Bu dönemde ruh, dünyadaki eylemlerinin karşılıkları ile yüzleşir. Ruh kendi yaptıklarını artık bahane etmeden görür, hisseder ve anlar. Bu anlama süreci acı verici olabilir — ama bu acı, öğretici bir acıdır.
3. Tzaddikim (Doğrular) ve Raşa’im (Kötüler)
Yahudi literatüründe ölümlerinden sonra üç ruhsal grup tanımlanır:
1- Tzaddikim (Doğrular):
Doğrudan Olam HaBa’ya (“Gelecek Dünya”) yükselirler. Onların arınmaya ihtiyacı kalmamıştır.
2- Raşa’im Gemurim (Tam Kötüler):
Tanrı’yla tüm bağını koparan, bilinçli kötülük yapanlardır. Bunlar için Gehinnom’un ötesinde kesilmişlik vardır (buna Karet denir).
3- Beinonim (Orta Olanlar):
İyilikleriyle kötülükleri karışık olan ruhlar. İşte bunlar, Gehinnom’da bir süre kalır ve sonra yükselir. Yani tam anlamıyla İslam’daki Araf halkının karşılığı denebilir. Bu ruhlar orada öğrenirler.
Rambam (Maimonides) bunu şöyle açıklar:
“Gehinnom, kötülüklerin yanmadığı, ama bilinçten silindiği yerdir.”
Bu, Tanrı’nın cezalandırıcı değil, tedavi edici” veya iyileştirici bir adalet anlayışıdır.
4. Gehinnom’un Sembolik Anlamı
Yahudilik’te özellikle Zohar ve Midraş yorumları, Gehinnom’u ruhun aynası olarak görür. Burada ruh, kendi davranışlarının ışığını ve gölgesini seyretmek zorundadır. Bu nedenle Gehinnom “ateş”le değil, “ışıkla” ilgilidir. Karanlıkta kalmış alanlar ışığa maruz kalınca yanar — yani ruh, kendi içsel gölgeleriyle yüzleşir.
Zohar bu deneyimi şöyle tanımlar:
“Ruh, orada yalnızca kendi gerçeğini görür; o gerçeğin acısı, ateşten daha yakıcıdır.”
Dolayısıyla “Gehinnom’un ateşi” bir semboldür: hakikatle karşılaşmanın acısının sembolüdür.
5. Sürecin Sonu: Olam HaBa (Gelecek Dünya)
Yahudilikte Gehinnom sonsuz değildir; her şeyin sonunda, Tanrı’nın birliğinde evrensel bir barış (Tikkun) vardır. Ruh arındıktan sonra Olam HaBa’ya, yani “Gelecek Dünya”ya geçer. Bu, Tanrı’nın nuruyla birleşme hâlidir. Bazı yorumlarda, Gehinnom’un kendisi bile sonunda “ışığa dönüşür”. Yani orada kalıcı bir lanet yoktur. Ruhun amacı ceza çekmek değil, anlam kazanmaktır.
Eğer Gehinnom’u bir örnekle anlatacak olsak, şöyle diyebiliriz:
Bir insan, hayatı boyunca yanlışlar yapar; ölümden sonra, bu yanlışların sonuçlarını bir film gibi izler. Ama bu film, cezalandırmak için değil, öğretmek içindir. Kişi orada, başkalarına verdiği acıyı kendisi hisseder.
Bu farkındalık ruhu arındırır — tıpkı bir ateşin altını arıtması gibi. Sonunda bu farkındalık, ruhu daha saf bir bilince taşır.
Sonuç olarak, Yahudilik’te “Araf”ın birebir adı olmasa da, aynı fikrin özü Gehinnom’da yaşar: insanın ölümden sonra bile öğrenmeye devam ettiği, yanlışlarından arındığı, ve sonunda Tanrı’ya yeniden yaklaşabildiği bir süreçtir.
Zerdüştlük’te Araf
Zerdüştlük’te, İslam’daki Araf kavramına karşılık gelen fikir, Chinvat Köprüsü (Çinvât Peretu) olarak bilinir.
Bu köprü, ölümle birlikte ruhun geçtiği ahlâkî değerlendirme hattıdır — yani insanın iyiyle kötü arasındaki kendi dengesini tarttığı eşiktir. Dolayısıyla Zerdüştlük’te “Araf” sadece bir yer değil, insanın tüm yaşamı boyunca ördüğü vicdan köprüsünün sembolüdür.
1. Zerdüştlük’ün Temel Anlayışı
Zerdüştlük, MÖ 1200–1000 yılları arasında İran coğrafyasında Zarathustra (Zerdüşt) tarafından öğretilmiş en eski tek tanrılı dinlerden biridir. Bu inançta evrende iki temel ilke vardır:
Asha (Doğruluk, Kozmik Düzen)
Druj (Yalan, Kaos, Bozulma)
İnsan yaşamı boyunca bu iki güç arasında seçim yapar. İyi düşünce (Vohu Manah), doğru söz (Asha Vahishta) ve doğru eylem (Spenta Armaiti) bu dengeyi belirler. Yani insanın kurtuluşu veya düşüşü dışsal bir cezaya değil, kendi içsel ahlâk dengesine bağlıdır. İşte bu dengenin kozmik yansıması ölümden sonra Chinvat Köprüsü’dür.
2. Chinvat Köprüsü Nedir?
“Chinvat” kelimesi Avestaca chinuuatō peretūm ifadesinden gelir, anlamı “ayıran köprü” ya da **“ölçen köprü”**dür. Avesta’da (Zerdüşt’ün kutsal kitabında) anlatıldığına göre, her insan öldükten sonra üçüncü günün sabahında bu köprünün başına gelir. Burada onu iki varlık bekler:
Mithra: Adaletin tanrısal temsilcisi, sözün doğruluğunu tartar.
Sraosha: Vicdanın sesi, insanın içsel hakikatini duyurur.
Rashnu: Teraziyi tutan adalet meleği, eylemleri tartar.
İşte bu noktada, kişinin düşünceleri, sözleri ve eylemleri bir araya gelir ve ruhun ağırlığına göre köprü değişir:
Eğer kişi yaşamında Asha’ya, yani doğru düşünceye ve dürüstlüğe bağlı kalmışsa, köprü geniş ve sağlam olur; ruh güvenle geçer ve ışık ülkesine (Cennet: Garōdmān) ulaşır.
Eğer kişi Druj’a, yani yalan, kötülük ve bencilliğe yönelmişse, köprü daralır, ruh dengede duramaz ve karanlık ülkesine (Cehennem: Duzakh) düşer.
Bu köprü, evrendeki tüm adaletin özüdür: Tanrı (Ahura Mazda) cezayı dışsal olarak vermez; insan, kendi dengesini kendisi yaratır.
Zerdüştlük’te de Cehennem Sonsuz Değildir
Zerdüştlük’te kötüler bile sonsuza dek cezalandırılmaz. Bundahišn adlı kutsal metinde şöyle yazar:
“Zamanın sonunda, bütün kötülükler eriyecek, erimiş metal nehirleri tüm ruhları arındıracak, ve herkes Ahura Mazda’nın nuruna kavuşacak.”
Bu öğretiye göre, evrenin nihai amacı evrensel barış ve yeniden birliktir. Dolayısıyla Chinvat Köprüsü, kalıcı bir ayrım değil, öğretici bir geçiştir — tıpkı Araf gibi.
Eğer yaşamında vicdanı rahat, niyeti temizse, köprü onu güvenle geçirir. Ama yaşamı boyunca vicdanını susturduysa, köprü kendi ağırlığını taşıyamaz. Bu düşüş, Tanrı’nın gazabı değil, vicdanın kendi yankısıdır.
Zerdüştlük’te “Araf” doğrudan isim olarak yoktur, ama Chinvat Köprüsü aynı düşüncenin biçimidir:
İnsanın kendi eylemlerinden yaptığı bir “vicdan köprüsüdür”.
Bu köprüde yargılayan Tanrı değil, insanın kendisidir.
Araf: Aradalığın Bilinci
Araf, kelime olarak “yüksek yer” anlamına gelir; ancak bu yalnızca coğrafi değil, zihinsel bir yüksekliği de anlatır. İnsanın iki kutup arasında durduğu, ne tam karanlıkta ne de tam aydınlıkta bulunduğu bir bilinç hâlidir. Kur’an’da cennetle cehennem arasındaki perde olarak geçse de, daha derin düzeyde Araf, farkındalığın mekânıdır.
İnsan hayatı boyunca iyi ile kötü, ışık ile gölge, umut ile korku arasında gidip gelir. Hiç kimse bütünüyle masum ya da bütünüyle suçlu değildir; hepimiz bir tür denge noktasında yaşarız. İşte Araf bu denge hâlinin adı, vicdanın en sessiz ama en dürüst alanıdır. Orada insan artık tartışmaz, sadece görür. Kendi iyiliğini, hatalarını, suskunluklarını, eksik kalmış sevgilerini görür. Bu görmek bir cezalandırma değil, bir uyanıştır — çünkü fark etmek, dönüşmenin başlangıcıdır.
Araf bilinci, insanın kendisini yargılamadan anlamasıdır. Bu bilinçte kişi, ne kendi ışığını abartır ne de karanlığından kaçar. Her iki yönünü de tanır, onları denge içinde tutar. Bu yüzden Araf’ta olmak bir kayıp değil, bir öğrenme sürecidir. İnsan burada Tanrı’nın değil, kendi vicdanının gözleriyle yargılanır. Bu yargı korkutucu değildir; çünkü içinde hem adalet hem merhamet vardır.
Araf bilinci, yaşamın her anında ortaya çıkar. Kızgınken susmayı seçtiğinizde, hata yaptığınızı anlayıp özür dilediğinizde, birine zarar verdiğinizi fark ettiğinizde siz Araf’tasınız demektir. Bu anlarda insan, ne tam iyidir ne de kötüdür — ama gerçektir. Araf bu gerçekliğin adıdır: insanın kendine ayna tuttuğu, içsel dengesini gördüğü, Tanrı’nın sessizliğinde kendi sesini duyduğu nokta.
Sonunda Araf, bir bekleme odası değil, farkındalığın huzuru olan cennet ile, bilinçsizlik hali olan cehennem arasındaki farkındalığa uyanma anıdır.
Karşılaştırma Tablosu
| Kriter | İslam | Hristiyanlık (Katolik) | Yahudilik | Zerdüştlük |
| Kavramın Adı | Araf (الأعراف) | Purgatory (Arınma Yeri) | Gehinnom (גֵיהִנּוֹם) | Chinvat Köprüsü (Činvat Peretu) |
| Köken | Arapça ‘urf – “yüksek yer, tanıma noktası” | Latince purgare – “temizlemek, arındırmak” | İbranice Gei-Hinnom – “Hinnom Vadisi” | Avestaca chinuuatō peretūm – “ayıran / ölçen köprü” |
| Temel Anlam | Cennet ve cehennem arasında yüksek bir hat veya perde | Ruhun Tanrı’nın huzuruna girmeden önce arındığı ara hâl | Ruhun yaptığı yanlışları fark ederek geçici olarak arındığı yer | Ruhun vicdan terazisinden geçtiği, iyilik ve kötülüğün ayrıldığı geçit |
| Ruhun Durumu | Ne tamamen kurtulmuş ne de tamamen mahvolmuş | Cennete layık ama hâlâ saflaşması gereken | Günahlarıyla iyilikleri karışık olan “orta ruhlar” | Kendi eylemlerine göre köprüden geçmeye çalışan ruh |
| Amaç | Farkındalık, değerlendirme, içsel tanıklık | Arınma, sevgiyle dönüştürülme | Öğrenme, pişmanlık ve ruhsal temizlik | Vicdanla yüzleşme, kendi eyleminin sonucunu görme |
| Yargının Doğası | Tanrısal ama öğretici — merhametle karışık adalet | Tanrısal sevgiyle işleyen dönüştürücü “ateş” | Kişisel farkındalık – ruhun kendi eylemlerini idraki | Kişisel vicdan terazisi – Tanrı değil, kişinin doğruluğu belirleyici |
| Sürenin Niteliği | Geçici, Tanrı’nın takdirinde | Geçici, arınmanın tamamlanmasıyla sona erer | En fazla 12 ay – sembolik arınma süresi | Anlık ama sonuç belirleyici (ruhun yönünü tayin eder) |
| Sonuç / Çıkış | Cennete geçiş veya kalıcı yargıya sevk | Cennete giriş, Tanrısal ışığa hazırlık | Olam HaBa (Gelecek Dünya)’ya yükseliş | Ahura Mazda’nın nuruna ulaşma (sonsuz barış) |
| Sonsuzluk Anlayışı | Araf geçicidir; ebedi değildir | Purgatory geçicidir; sonsuz ceza yoktur | Gehinnom geçicidir; ruh sonunda arınır | Cehennem bile sonunda erir; evrensel kurtuluş gerçekleşir |
| Metinsel Kaynak | Kur’an, A‘raf 7:46–47 | 1. Korintliler 3:13–15; 2. Makabiler 12:45 | Talmud, Roş Aşana 17a; Midraş Tehillim 11:6 | Avesta, Yasna 19; Bundahišn |
| Tanrısal İmge | Gözleyen, sabreden Tanrı | Sevgisiyle yakan Tanrı | Öğreten, merhametli Tanrı | Işıkla ölçen Tanrı (Ahura Mazda) |
| Sembolik Anlam (Modern Okuma) | Bilinç eşiği; insanın kendi iç dengesini görmesi | Tanrısal sevgiyle içsel dönüşüm | Vicdanın eğitilmesi, bilinçli pişmanlık | Etik bütünlük; insanın kendi köprüsünü inşa etmesi |
| Psikolojik Karşılık | Farkındalıklı gözlem – içsel denge bilinci | Arınma süreci – suçlulukla yüzleşme | Kendini tanıma – öğrenerek dönüşme | Vicdanın sesi – içsel terazide denge kurma |
| Kurtuluş Anlayışı | Bilinç ve farkındalıkla ulaşılır | Tanrısal sevgiyle arınarak gerçekleşir | Anlama ve pişmanlıkla olur | Doğruluk, söz ve eylem birliğiyle sağlanır |
Kutsal Kitabınızı bilin!
Kutsal Kitabınızı bilirseniz, hiç kimse Tanrı’ya olan inancınızı ve O’nunla olan bağlantınızı çalamayacaktır.