
Peygamberler defalarca! tövbe ettiğimizde Tanrı’nın günahlarımızı affettiğini bildirmiştir. (bkz. Yeşaya 55:7; Hezekiel 18:23; 33:11).
Peygamberler bize, bir kan sunusu olmadan günahın affedilmeyeceğini asla! söylememiştir. Hatta Yasa’nın Tekrarı Kitabı’nda, İsrael’in sürgünde olduğu ve Tanrı’ya bir kan sunusu sunma imkanının olmadığı zamanlarda bile, Tanrı’nın onların tövbesini kabul ettiğini okuruz. (bkz. Yasa’nın Tekrarı 30:2)
(Yonah) Yunus Kitabı ise Tanrı’nın Ninovalıların tövbesini nasıl kabul ettiğini ve onların günahlarının getirdiği yıkım hükmünü nasıl geri çektiğini anlatır. Burada da bir kan sunusundan asla bahsedilmez. (bkz. Yunus 3:10)
O halde şu soru ortaya çıkmaktadır:
Eğer Tanrı’nın bağışlamasını kazanmak için gerekli olan tek şey tövbe ise, Levililer Kitabı’ndaki kan sunularının amacı nedir? Eğer sadece tövbe etmek bağışlanmayı sağlayabiliyorsa, İsrael’in Yom Kippur’da; Kefaret Günü’nde (bkz. Levililer 16:1-34) detaylı ritüelleri uygulaması neden gerekliydi?
Aynı soru, günümüzde tutulan Yom Kippur orucu için de sorulabilir. Eğer affedilmek için tek gerekli olan tövbe ise, neden İsrael’in bu gün oruç tutması ve çalışmaktan kaçınması gerekmektedir? (bkz. Levililer 23:26-32)
Bu sorunun cevabını bulmak için tapınak kurbanlarının özüne inmemiz gerekir. Hayır! Kurban sisteminin özü kan değildir, asla da kan olmamıştır. Öz, daima Tanrı’nın emirlerini yerine getirmektir:
İsrael’in Tanrısı, Her Şeye Egemen Rab diyor ki, “Yakmalık sunularınızı öbür kurbanlarınıza ekleyin de et yiyin. Çünkü atalarınızı Mısır’dan çıkardığımda, yakmalık sunularla kurbanlar hakkında onlara seslenip buyruk vermedim. Onlara şunu buyurdum: Sözümü dinlerseniz, ben sizin Tanrınız, siz de benim halkım olursunuz. İyilik bulmanız için her konuda size buyurduğum yolda yürüyün.” (Yeremya 7:21-23)
Nasıl ki insan bedenini asıl olarak ekmek değil, Tanrı’nın sözü yaşatıyorsa (bkz. Yasa’nın Tekrarı 8:3), aynı şey ruhsal hayatımız için de geçerlidir. Bizi affettiren şey kan ya da buhur sunusu değil, Tanrı’nın buyruğunun gücüdür. Tapınak kurbanlarının özü, bu ritüellerin samimi bir şekilde yerine getirilmesiyle Tanrı’nın emrine gösterilen itaat ve teslimiyettir.
Tanrı’nın emirleri bizi kutsallaştırır. (bkz. Çölde Sayım 15:40) Tanrı’nın buyruklarına uyduğumuzda, O hayatımıza kutsallık ve manevi bir boyut katar. Her emir, O’na daha yakın olmamızı sağlayan bir hediyedir ve O’nun kutsallığıyla yoğrulmamıza olanak tanır. Emirler, Tanrı’nın bize uzattığı ve O’na yaklaşmamızı sağlayan bir el gibidir.
Tanrı, Yom Kippur ile ilgili buyrukları, tövbemizi kendi emrinin kutsallığıyla güçlendirmek için verdi. Tövbe eden halkına, kalplerindeki pişmanlığı somut bir şekilde ifade edebilmeleri için bu yolu lütfetti. Tanrı’nın bize çizdiği yolu takip ettiğimizde, O’nun uzattığı eli tutmuş oluruz ve tövbemiz Tanrı tarafından kutsallaştırılır ve güçlendirilir. İşte bu, Tanrı’nın halkı için yolu düzleştirme yöntemidir.
Aynı kavram tapınak kurbanları için de geçerlidir. Bağışlanmaya vesile olan bu kurbanları sunma imkanı, Tanrı’nın bize bahşettiği ve bizi kendisine çeken bir hediyeydi. Tanrı tarafından belirlenmiş olan bu somut tövbe ifadeleri, Tanrı’ya sürekli dönüşümüzü güçlendirdi ve kutsallaştırdı. Bu buyruklar aracılığıyla aldığımız kutsallık sayesinde, Tanrı’nın varlığı halkımızın içinde tezahür etti.
Ancak şu anda sürgündeyiz ve bu hediyelerin bazıları bizden geçici olarak alındı. Hâlâ Yom Kippur orucumuz ve o gün iş yapmaktan kaçınma uygulamamız var, ancak o kutsal güne ait kurbanlarımız yok. Bu, günahlarımızın affedilmediği anlamına gelmez. Sadece, bu özel buyruklara uyarak elde ettiğimiz ekstra kutsallığın artık bize sunulmadığını gösterir. Bu kutsallıktan mahrumiyet, tapınağımızın olmaması ve Tanrı’nın varlığının aramızda açık ve belirgin bir şekilde görünmemesiyle kendisini göstermektedir.
Fakat Tanrı bizi karanlıkta bırakmamıştır! Tanrı, Yeruşalayim Tapınağı’nda varlığının yeniden görünmesi için ne yapmamız gerektiğini bize açıkça söylemiştir Musa’nın (alav haşalom) öğretilerine geri dönmeli ve onun buyruklarına ulusal bir bütünlük içinde, samimi bir teslimiyetle uymalıyız. Tanrı, sürgün boyunca çekeceğimiz acının bizi sonunda bu ulusal tövbeye yönelteceğini vaat etti. (bkz. Yasa’nın Tekrarı 30:2) Bu gerçekleştiğinde, Tanrı bizi topraklarına geri getirecek ve Tapınağımızı yeniden inşa edecektir (bkz. Hezekiel 37:28). O zaman Tanrı’nın buyurduğu kurbanları, arınmışlık ve doğruluk içinde sunacağız. (bkz. Hezekiel 20:40; Malaki 3:3-4).
Başlangıçtaki sorumuza dönersek, şunu tekrar vurgulamak gerekir: Tanrı, O’nun huzurunda kırık; alçakgönüllü ve pişman bir kalbi asla reddetmez. (bkz. Mezmurlar 51:19) Tanrı öfkelenmekte yavaş, şefkatte boldur, O’na samimi ve dürüstçe dönenleri affeder. (bkz. Mezmurlar 86:4; 103:8-10; Yunus 4:2) Tanrı’nın affı her zaman ve herkes için mevcuttur. Peygamberlerinin öğretileri aracılığıyla Tanrı, bu temel gerçeği açıkça ilan etmiştir. Bugün tapınak kurbanları olmadan eksikliğini hissettiğimiz şey, Tanrı’nın varlığının açıkça aramızda görünmesini sağlayan ekstra kutsallıktır. (bkz. Levililer 16:2).
Biz, Tanrı’nın Yeruşalayim Tapınağı’nda tezahür eden yakınlığını özlüyor ve sürekli olarak onun yeniden inşası için dua ediyoruz. Ancak biliyoruz ki kestirme yollar yoktur. Tanrı’ya giden tek yol, O’nun buyruklarına itaat etmek ve sesine kulak vermektir (bkz. Yeremya 7:22-23). O, bizim için neyin iyi olduğunu zaten söylemiştir: Adaleti yerine getirmek, iyiliği sevmek ve Tanrı’nın huzurunda alçakgönüllü bir şekilde yürümek, başka bir şey değil. (bkz. Mika 6:8) Tanrı, sonunda sesimizi duyacağını ve davamızı üstleneceğini vaat etmiştir (bkz. Mika 7:7).
Bu günlerin hızla gelmesini diliyoruz.
Yazar: Rabbi Yisroel Chaim Blumethal
Kutsal Kitabınızı bilin!
Kutsal Kitabınızı bilirseniz, hiçbir sözde misyoner inancınızı ve Tanrı ile olan bağlantınızı çalamaz.