Tora’nın, Kenaan ülkesinin Mısır’dan çıkan Yahudiler tarafından ele geçirilmesi ile ilgili emirleri bugün bize şiddet dolu ve şok edici gelmektedir. Bu emirler, kelimenin tam karşılığı ile anlaşıldığında, Kenaan topraklarındaki yerel kabilelerinin tamamen yok edilmesini istiyor gibi görülmektedir, örneğin:
Tanrın Aşem onları senin önüne teslim edecek ve onları vuracaksın. [O zaman] Onları tamamen imha etmelisin. Onlarla antlaşma yapma ve onlara lütuf gösterme. (Yasa’nın Tekrarı 7:2)
Heşbon Kralı Sihon’a karşı savaşında Kenaan’a girmeden önce Moşe Rabbenu şöyle der:
O zaman [onun] tüm şehirlerini ele geçirdik ve her şehri, erkekleri, kadınları ve çocukları imha ettik, sağ [kalan kimse] bırakmadık. Sadece hayvanları ve ele geçirdiğimiz şehirlerin ganimetini kendimiz için yağmaladık. (Yasa’nın Tekrarı 2:34-35)
Daha sonra Yeoşua Kitabı’nda, Yeriho’nun ele geçirilmesi şöyle anlatılır:
Halk bağırmaya başladı, kâhinler de borularını çaldılar. Boru sesini işiten halk daha yüksek sesle bağırdı. Kentin surları çöktü. Herkes bulunduğu yerden dosdoğru kente girdi. Böylece kenti ele geçirdiler. Kadın erkek, genç yaşlı, küçük ve büyük baş hayvanlardan eşeklere dek, kentte ne kadar canlı varsa, hepsini kılıçtan geçirip yok ettiler. (Yeoşua 6:20-21)
Tanrı, niçin İsrael ülkesindeki Kenaanlılar’ın yok edilmesi gerektiğini söylemektedir?
Tora, bunun nedeninin bu toplumların putperestliği İsrael’de öğretip, yaygın hale gelmesini önlemek olduğunu belirtmektedir:
Onlarla ve tanrılarıyla antlaşma yapma. Ülkende oturmalarına izin verme ki seni Bana karşı günaha sevk etmesinler; zira [bunun sonunda] onların tanrılarına ibadet edecek [hale bile gelebilirsin. Dolayısıyla, onların varlığına göz yumman] senin için ölümcül bir tuzak olacaktır. (Çıkış 23:32-33)
Bu sayede size, [kendi] ilahları için yaptıkları tüm iğrençlikleri gibi [uygulamalar] yapmayı öğretemeyeceklerdir. [Zira öğretirlerse,] Tanrınız Aşem’e karşı günah işlemiş olacaksınız. (Yasa’nın Tekrarı 20:18)
Tanrın Aşem’in sana vermekte olduğu Ülke’ye geldiğin zaman o ulusların iğrençliklerini yapmayı öğrenme. Sende bulunmamalıdır oğlunu veya kızını ateşten geçiren, falcılık yapan, uğurlu vakitlere veya alametlere göre kehanette bulunan, büyücülük yapan, sihirli sözler kullanan, Ov ve Yideoni yöntemleriyle medyumluk yapan veya ölülere danışan [kimseler]. Çünkü bunları yapan herkes Tanrı için iğrençtir ve Tanrın Aşem onları bu iğrençlikler yüzünden sürmektedir [senin] önünden. (Yasa’nın Tekrarı 18:9-12)
Putperestlik iğrençlik, Tanrı ve kutsal olana küfrün aşırı biçimi ve kişinin insanlığının temeline zarar veren bir eylem olarak algılanır. Bugün bize çok garip görünse de, putperestlik büyük bir ayartı olarak tanımlanır. Putperestliğe yönelik isteğin bulaşıcı olmasından korkulmaktadır ve putperestlik tıpkı Yahudilerin ve Yahudiliğin kendisi risk altındaymış gibi ne hoşgörüye ne de uzlaşmaya yer bırakmayacak kadar tehlikeli kabul edilir. Dolayısıyla putperest tüm uygulamaların ortadan kaldırılması gerekmektedir. Kenaan ülkesindeki toplulukların yok edilme emrinin nedeni budur: [kendi] ilahları için yaptıkları uygulamaları öğretmesinler..
Tanrı’nın emriyle tüm halkın katledildiğini kabul etmek bizim için bugün çok zor görülse de, bu emirler ırkçı ya da belirli kabilelere özel değildir. Hedef, belirli bir ırk ya da soy değildir. Aynı tedbirler ve sınırlar İsraelliler için de geçerlidir. Örneğin, Altın Buzağı ile ilgili olaydan sonra Tanrı ,Yahudi ulusunu yok etmeye karar verir. Gerçekten de Moşe’nin duası olmasa, halkın cezası azaltılmayacaktır (Çıkış 32:14, 33-35). Benzer şekilde, İsrael’in Baal Peor’a yaptığı putperestliğin ardından İlahi bela 24.000 kişiyi öldürmüştür. Pinhas’ın araya girmesi olmasa, ölü sayısı daha fazla olacaktır (Çölde Sayım 25:1-13). Bu yüzden, ilahi iradenin aksine davrandıkları zaman yok edilme riski taşıyanın sadece yabancı uluslar olduğu iddia edilemez. Putperestliğe karşı bu çok sert duruşa bir örnek de, İsrael’de kendini tamamen putperestliğe veren bir kentin tamamen imha edilmesi ve sakinlerinin toplu olarak yok edilmesidir (Yasa’nın Tekrarı 13:13-19).
Putperest halklara karşı savaş nasıl olmalıdır?
Bu halklara karşı savaş emredilmesine rağmen, bu savaş derhal ve koşulsuz yapılamaz.
Örneğin; Tanrı, Moşe’ye Yasa’nın Tekrarı 2:24-27 ayetlerinde savaşmayı emretmesine rağmen, Moşe farklı bir uygulama yapar:
“Kalkın, yola çıkın ve Arnon ırmağını geçin. Gör! Emori Heşbon kralı Sihon’u ve ülkesini eline teslim ettim. Fethe başla ve onu savaşa kışkırt! Bugün, sana yönelik korku ve çekinme [ifadesini] tüm gökyüzünün altındaki halkların yüzlerine yerleştirmeye başlayacağım – şöhretini duyduklarında önünde ürperip dehşete kapılacaklar.” [Tanrı’nın bu sözlerinden önce] Kedemot çölünden Heşbon kralı Sihon’a barış mesajıyla elçiler gönderip [şöyle] demiştim: “[İzin ver] Ülkenden geçeyim. Sadece ana yolda yürüyeceğim, sağa-sola sapmayacağım (Yasa’nın Tekrarı 2:24-27).
İlahi emir, açıkça savaşa girmektir. Ama Moşe’nin ilk önlemi barış teklifi taşıyan habercileri göndermektir!
Moşe’nin girişimi, Tanrı’nın emrine itaatsizlik eylemi olarak görülebilir, ancak; Tanrı’nın öfkesini uyandırmak yerine bu, Tanrı’nın hoşnut olduğu bir yoldur. Çok daha önce Sedom ve Amora konusunda Tanrı’nın ilk emri gerçekleşmeden önce Avraam, Tanrı ile tartışmış ve Tanrı daha hafif bir karar vermiştir. Tanrı böyle bir olayda sevinir, çünkü kanunla gerekçelendirilse bile, günü acımasız davranışlar üzerinden kazanmayı değil, daha yüksek etik kuralları somut hale getirir.
Prag’lı Maharal, Sefer Gur Arye adlı eserinde Yasa’nın Tekrarı 20:10 ayetini açıklarken, midraştan bir ilke ekler:
Tora’nın öncelikle her şehre barış teklif etmeyi teşvik ettiği açıktır, çünkü barış arayışının kendisi erdemdir. Tanrı şöyle dedi: “Savaşmaya gittiğinizde barışı ilan etmekle başlayın”. (Yalkut Şimoni, Şoftim 923).
Tüm yorumcular, en azından askeri eylemin başlamasından önce, Kenaan’da ikamet eden Kenaanlılara barışçı teslim olma seçeneğinin teklif edildiğini onaylamışlardır.
Putperest uygulamaların ortadan kaldırılmasının tek yolu Ülke’de bulunan tüm putperestlerin öldürülmesi midir?
Hayır! Kenaanlıları yok etme, yani Kenaanlılar’da bulunan putperest uygulamaları İsrael ülkesinden tamamen ortadan kaldırma birkaç yolla olabilirdi: (1) Ülke’yi terk etme, (2) Ülke’de kalıp putperest uygulamaları terk edip Ben Noah ilkelerini kabul ederek, vergi ödemek ve (3) bu seçenekleri kabul etmeyip savaşmak isteyenler ile savaşmak:
Yeoşua ülkeye girmeden önce İsrael topraklarında yaşayan halklara üç seçenek öneren bir ültimatom sundu: ayrılmak isteyen ayrılabilir, barış yapmak isteyen (teslim olmak) barış yapabilir; ve savaş yapmak isteyen savaşabilir. Girgaşiler, o toprakları İsrael çocuklarına miras bırakan Tanrı’nın sözlerine inanmıştı ve Afrika’ya yerleştiler. Gibeonlular bir teslim anlaşması yaptı, otuz bir tane Kenaan kralı savaşmayı seçti ve öldü. (Yeruşalayim Talmudu , Şebi’it 6:1, 16b). Ayrıca bak: Vayikra Rabba 17:6 ve Rambam, Kralların Yasaları 6:5.
Ona karşı savaşmak üzere bir şehre yaklaştığında, ona barış [içinde teslim olma] çağrısında bulunmalısın. Eğer [şehir] sana barışla cevap verirse ve [kapılarını] sana açarsa, içinde bulunan tüm halk sana karşı vergi yükümlüsü olacak ve sana hizmet edecektir. (Yasa’nın Tekrarı 20:10-11)
Uygulamada, sadece bir kabile bu düzenlemeyi bazı zorluklarla kabul etmiştir. İsraelliler hiçbir zaman Kenaanlıları yok etme emrini tam olarak yerine getirmemiştir ve sonunda bu halkların yozlaşmış uygulamalarının çoğunda sık sık tuzağa düşmüşler ve bu insanlar yüzyıllar boyunca – Hakimler Kitabı ve Krallar Kitabı’nda detaylandırıldığı gibi – düşmanlıklarına devam etmişlerdir. Barış anlaşması yapılan yerlerde kalıcı barış olmamıştır.
Yeoşua bu krallarla uzun süre savaştı. Gibeon’da yaşayan Hivililer dışında, İsraelliler’le barış antlaşması yapan bir kent olmadı. İsraelliler öbür kentlerin hepsini savaşarak aldılar. Çünkü Rab’bin Moşe’ye emrettiği gibi onları tamamen yok etsin, onlara lütuf olmayıp ancak kendilerini helak etsin diye, İsrael’e karşı savaşmaları için onların yüreğini katılaştırmak Rab tarafından oldu (Yeoşua 11:18-20).
Yeoşua Kitabı’nın kendisi, birkaç şehirdeki insanların ne yok edildiğini ne de yasaklı hale geldiğini, ancak sadece haraç ödemekle yükümlü olduğunu anlatmaktadır.
Ne var ki, Manaşşeoğulları bu kentleri tümüyle ele geçiremediler. Çünkü Kenanlılar buralarda yaşamaya kararlıydı. İsrailliler güçlenince, Kenanlılar’ı sürecek yerde, onları angaryasına çalıştırmaya başladılar (Yeoşua 17:12-13).
Rambam’a göre, şehirler ister yakın ister uzak olsun, ister Kenaan içinde isterse dışında olsun, Kenaanlılar’a teslim olma seçeneği her zaman önerilmeli ve bu insanlar bağışlanmalıdır. Yahudiliğe geçiş asla zorunlu olmamalıdır, ancak gerekli olan; Ben Noah olarak putperestlikten vazgeçmekten oluşan yedi emrinin kabulüdür. Aradaki fark, İsrael Toprakları içinde, nerede olursa olsun tüm putperestliklerin ortadan kaldırılmasıdır. Ancak ülke dışındaki görevleri sadece ele geçirilen topraklarla ilgilidir ve bunu diğer şehirlere genişletme zorunluluğu yoktur (Karşılaştır: Hilhot Avoda Zara 7:1)
Ramban için de, şehirler ister yakın ister uzak olsun, her zaman teslim olma önerilmelidir ve bu nedenle Ülke içindeki ve dışındaki Kenaanlılar her zaman korunabilir. Fakat Kenaan dışındaki yerlerde, dini konularda zorunlu hiçbir şey yoktur, Ben Noah’ın yedi emrini kabul etmek Kenaan’da yaşayan insanlar için zorunludur (bakınız: Ramban’ın Yasa’nın Tekrarı 20:10 açıklaması.)
Buradaki ana ders, Kenaan halkının yerli halklarını imha etme emrinin, Kenaan halkına kurtuluş olasılığının sunulması gerektiği konusunda ısrar etmeden asla onaylanmamasıdır. Tüm yorumcular – savaş başladıktan sonra bile – teslim olma ve tövbe olasılığının sunulacağına inanmaktadır. Bu da amacın, ne siyasi hegemonya arzusu ne de etnik temizliğin olduğunu, sadece Kenaan putperestliğinin İsrael topraklarında devam etme korkusu olduğunu göstermektedir. Bu risk ortadan kaldırıldıktan veya en azından azaltıldıktan sonra barış ideali hakim olmak zorunda kalmıştır.
İsraellilere, aynı zamanda Amalek’i tamamen ortadan kaldırma emri de verilmiştir. Kral Saul bunu başarmaya yaklaşmış, ama asla tam olarak yerine getirilmemiştir (Sonuç olarak, Haman adında bir Amalek yüzyıllar sonra Yahudi nüfusunun tamamını imha etmeye yaklaşmıştır.) Buradaki kriter yine belirli bir soy veya ırk değildir. Bir Amalek, kendi kabilesini uygar bir yaşam tarzı için terk etme seçeneğine de sahiptir. Talmud, Haman’ın (bir Amalek) torununun Yahudiliğe geçtiğini ve Tora öğrettiğini söyler. (Talmud Gittin 57b; Sanhedrin 96b.)
Yeoşua’ya emredilen savaşlar, Tora’nın 613 emrinden biri değildir. Rambam’ın açıklamış olduğu gibi, bir emrin 613 emir arasında sayılması için tüm nesiller boyunca geçerli olması gereklidir. Tüm nesillerde geçerli emirlere “noheg l’doros” denir. Belirli bir zamana ve mekana mahsus, bir defalık emirlere ise “milhemes mitsva” denir. Yeoşua’ya emredilen savaşlar bu kategoridedir ve bize emredilmemiştir.
Kenaan’da yaşayan yedi ulusun yok edilmesi ise Tora’nın 613 emrinden biridir (Yasa’nın Tekrarı 7:1). Bugün, bu yedi ulus diğer uluslar arasına karışmış olduğuna ve bu ulusları tespit etmek artık mümkün olmadığına göre, bu emrin bugün geçerli olmasından, söz konusu yedi ulusun yedi kötü insan karakterine karşılık geldiğini anlamaktayız. Tüm kötü insan özelliklerinin özü varoluşsal hoşgörüsüzlüktür: başka bir kabile veya kişideki kötü bir nitelikten değil de sadece var oldukları için nefret etmek! Bu nitelik Amalek tarafından temsil edilmektedir. İronik olarak, bu kabilelerin ortadan kaldırılması hikayesi tahammülsüzlüğü yok etmemiz gerektiğini öğretmektedir.
Kutsal Kitabınızı bilin!
Kutsal Kitabınızı bilirseniz, kimse inancınızı ve Tanrı ile olan bağlantınızı çalamaz.