Duayı Anlamak
Tora, duayı “kalbin hizmeti” olarak tanımlar. Tanrı’ya gerçekten hizmet edebilmemiz için dualarımızın sözlerini ve altta yatan anlamları anlamamız şarttır. Fakat duanın genel anlamını ve amacını keşfetmemiz de aynı ölçüde önemlidir.
Yine de, duanın maddi ve semavi alemlerdeki harikulade etkisini tamamiyle takdir etme yeteneğinden yoksunuz. Dua, sadece insanı değil, tüm dünyayı, en büyüğünden en küçüğüne kadar tüm yaratıkları etkiler. Melekler bile İsraeloğulları’nm dualarından etkilenir. Hatta Talmud, duayı evrenin tepesinde yer alan bir şey olarak tanımlar. Duanın yüceliği ve karmaşıklığı bizim sınırlı kavrayışınıızın Ötesinde olduğundan, Bilgeler’in bazı temel kavramları veren birkaç ifadesini alıntılayacağız.
Başlangıçta
Tora duadan ilk defa yaratılışla ilgili olaylarla bağlantılı olarak bahseder. “Otlar henüz dünya üzerinde yoktu ve dünyanın bütün bitkileri henüz filiz vermemişti çünkü toprağı işleyecek adam henüz var olmadığından Yüce Tanrı dünyaya yağmur yağdırmamıştı.” Bitkiler ve otlar yaratılışın üçüncü gününde yaratıldılar fakat altıncı günde insan yaratılana kadar filiz vermediler. Raşi, yağmur yağana kadar hiçbir şeyin büyüyemeyeceğine, Tanrı’nın da insan dua edene kadar yağmuru yağdırmadığına dikkat çeker.
Tora yağmurdan bahsederken sadece yağmuru değil tüm İlahi nimetleri kasteder. Çünkü yağmurun bitkileri büyütüp onları tam gelişime ulaştırması gibi İlahi nimetler de dünyayı tam olarak geliştirecektir. Burada Tora, yağmurun da İlahi nimetlerin de dünyaya sadece dua yoluyla geldiğini öğretir. Dünya tam gelişimine ancak İlahi nimetlerle ulaşabilir ve dünya bu yüzden dua olmadan gelişemez.
Duanın neden dünyanın gelişiminde can alıcı öneme sahip olduğunu tam olarak anlayabilmek için yaratılışın ve duanın amacını daha derinden kavramak gerekir.
Yaratılışın Amacı
Rav Moshe Chaim Luzzatto (Ramchal), dünyanın yaratılış amacının, Sonsuz İyi olan Tanrı’nın, iyiliğini ihsan etmeye karar verişi olduğunu söyler.
Tanrı’nın her şeye gücü yettiğinden, mükemmel canlıların yaşadığı mükemmel bir dünya yaratabilirdi, ancak kazanılmamış hakları ihsan eylemenin en iyi şey olmadığını öngördü. Tüm nimetlere kendi çabamız olmaksızın kavuşmuş olsaydık, bu bizde kalıcı bir utanç duygusu ve tüm varlığımızın sadakaya dayandığı hissini doğurabilirdi.
Tanrı bu sebeple kusursuz olması için çaba gösterilmesi gereken bir dünya ve mükemmelliğe ulaşmak için sürekli kendini geliştirmesi gereken insanlar yarattı. İnsan mükemmelliğe sadece kendi çaba ve başarıları sonucu ulaşabileceğinden ödülünü de tam anlamıyla takdir edecektir.
Mükemmelleşme: İnsanın Esas Amacı
Ramchal şöyle devam eder:
İnsan kusurludur ve varlığının amacı, Tanrı’nın inayetine kavuşmak için bu kusurlarını düzeltmektir. Fakat insanın kusurları tam olarak nelerdir ve kişi kendini nasıl mükemmelleştirebilir?
Eğer mükemmelliği tanımlayabilirsek insanın nesinin kusurlu olduğunu ve bu kusurları nasıl düzeltebileceğini de anlayabiliriz.
En büyük mükemmellik, açıkça Tanrı’nın kendisidir. Ramchal der ki: “Tanrı’nın mükemmelliğiyle karşılaştırılabilecek bir mükemmellik yoktur… Mutlak mükemmellik sadece Tanrı’ya mahsustur. Bu yüzden Tanrı’nın isteği iyilik bahşetmek olduğundan, kısmi iyilik yeterli olamazdı… Gerçek İyi olan yalnızca O olduğundan, bahşetme isteği, içindeki iyiliği vermediği sürece gerçekleşmiş olamaz.”
“Fakat bu iyilik sadece Tanrı’da var olabilir. Bu yüzden bilgeliğiyle, insanın bu gerçek iyiye ancak kendini O’na bağlaması ve O’nun mükemmelliğine katılmasıyla ulaşmasına karar verdi.”
Öyleyse insanın esas amacı’ Tanrı’ya yakınlaşmaktır. Bunu sadece Tanrı’nın iradesini yerine getirerek yapabilir. Fakat insan iradeyi yerine getirmeye sadece sağlık, gıda ve akıl gibi temel ihtiyaçları karşılandığında odaklanabilir. Dahası, maddi dünyanın yaltaklanmaları ve ayartmaları görüşünü bulandırıp onu yoldan çıkmaya sevk edebilir. Bu ihtiyaçlar ve ayartmalarla karşılaşan insan, nasıl olup da Tanrı’ya yakınlaşabilir?
Cevap, duayla başlar. Tanrı’dan mükemmellik arayışımızda yardımcı olacak ihtiyaçlarımızı karşılamasını ister ve hiçbir ayartmanın bizi yolumuzdan çıkartmaması için dua ederiz (dualarımızda “düşmanlarımızdan” ve “baskıcılar”dan bahsederken, daha derin–bir düzeyde, gerçek düşmandan, diğer tüm düşmanların sadece onun bir yansıması olduğu Kötü Eğilim’den bahsetmiş oluruz.)
Yine de dua, insanın Tanrı’dan dilekte bulunması ve birşeyler almasından daha ötedir. Tüm ihtiyaçlarımız karşılansa ve tüm ayartmalardan kurtulsak bile yine de mükemmel sayılamayız. Mükemmelliğe giden yol açıkça görünüyor olsa da, ona ulaşmak için kişi Tanrı’nın iradesini yerine getirip Ona yakınlaşmak suretiyle bu yolu yürümelidir. Bunun kolayca başarılacak bir sorumluluk olmadığı açıktır. İnsanın günleri çoğunlukla yemek yemek, uyumak ve hayatını kazanmak arasında bölünmüştür. Hayatının çoğunu olağan, gündelik varoluşa adayan kişi, ne zaman dualarıyla açtığı yolda yürüme fırsatını bulabilir?
Dua: Dünyayı Tanrı’ya Yönlendirmek
Ramchal der ki: “Tanrı insana tüm ihtiyaçlarını karşılama sorumluluğunu verdi… çünkü insanın dünyayla bağ kurması ve çeşitli sorunlarla karşılaşması (onları “Tanrı’ya adayarak tamamlaması) zorunluydu… fakat kurulan bu bağ gerekli olandan fazla olmamalıdır. Kişi dünyevi sorunlara dolandıkça [Tanrı’dan] uzaklaşır…”
Bu sebeple (maddi dünyanın sorunlarına aşırı takılmayı engellemek için) Tanrı bir çare sundu; kişi tüm dünyevi çabalarını önce Tanrı’nın yanında olup O’na yaklaşarak , tüm ihtiyaçları için ona başvurup sorumluluklarını O’na aktararak yerine getirebilir.
“Bu öncelikli davranış, kişinin tüm çabalarının en önemlisidir… çünkü bu şekilde diğer sorunlarını çözmeye çalışırken dünyanın fiziksel ve maddi unsurlarına dolanıp takılmaz…”
İnsanın dünyevi konularla ilişkisi, varlığını devam ettirmekten daha fazlasıdır; bu, onun amacı için şarttır. Kişi kendisini ve içinde bulunduğu dünyayı, mükemmelliğe ulaştırabilmek amacıyla Tanrı’ya yaklaştırmak için değişik sorunlarla başa çıkmalıdır.
Dua, insanı yaklaştırır. Tanrı’yı yüceltip O’ndan ihtiyaçlarımızı karşılaması için ricada bulunduğumuzda O’nun sahip olduğumuz veya olmayı istediğimiz her şeyin Kaynak’ı olduğu gerçeğine odaklanırız. Dua, can simidimizdir. Dua edene kadar hiçbir şeyi hak etmeyiz ve dua ettiğimizde hiçbir şey imkansız değildir. Aslında tüm varlığımız dua üzerine kurulmuştur. Annelerimiz kısırdı, sadece dua yoluyla tüm Yahudi Ulusu var oldu.
Dua güçlüdür. Hiçbir dua cevapsız kalmaz. Bugün yardımı olmadıysa gelecekte olacaktır; dilekte bulunana değilse, onun çocuklarına; çocuklarına değilse torunlarına veya nesiller sonrasına.
İsteklerimiz hemen yerine getirilmese bile dua amacını gerçekleştirir, çünkü dua yoluyla Tanrı’ya döner ve sadece O’na olan bağımızla gerçek iyiliği anlayabileceğimizi farkederiz. Bu farkındalık bizi Tanrı’ya yaklaştırır. Rambam, duanın asıl amacının Tanrı’ya dönmek ve O’nun yakınlığını aramak olduğunu yazar.
Tanrı’nın her şeyin Kaynak’ı Olduğunu kabul etmek, bizi duada yeni bir seviyeye getirir. Neden O bize her şeyi vermez? Açıktır ki, hayatlarımızı O’nun iradesini yerine getirmeye adamamız için. Örneğin, Tanrı bize zevk alma arzumuzu tatmin için değil, güçlenip O’na hizmet edebilmemiz için yiyecek verir. Öyleyse dua da, dünyanın kendisinin bir ikramiye olmadığını fakat asıl iyiye Tanrı’nın kendisine yaklaşmaya yaradığını anlamamıza yardım eder. Böylece bundan sonraki tüm işlerimiz, bizi Tanrı’ya yaklaştıran araçlar oldukları bilgisiyle gerçekleştirilir. Dua yoluyla Mişna’nın içeriğini, Tanrı’nın dünyasındaki her şeyi sadece Kendi Onuru’na yarattığını gerçekten anlarız.
Bu bakış bizi başka bir noktaya götürür. Tanrı’nın her şeyin Kaynak’ı olduğu ve her şeyin O’na hizmet etmek için var olduğunun farkındalığı, insanı ve aynı zamanda dünyayı Tanrı’ya yaklaştırır. Sıradan bir şeyin Tanrı’ya hizmet için kullanılması onu da hizmetin bir parçası haline getirir. Bu yolla dua, sıradan ve dünyevi görünen her davranışımızı sonsuzluk alemine yükseltir.
Kaynak: Sidur Kol Yaakov