Yahudiler tüm Tora’nın Tanrı tarafından dikte edilip, Moşe Rabbenu tarafından yazıldığına inanır. Tora, yaratılıştan beri kaydedilen tüm olayları içerir. Moşe Rabbenu’nun tanıklığı olarak yazılan Yasa’nın Tekrarı Kitabı bile Tanrı’nın açık emriyle yazılmıştır. Tanrı bu kitabı Moşe halka hitap ediyormuş gibi dikte etmiştir. [Rabbi Aryeh Kaplan, Yahudi Düşüncesi El Kitabı, cilt 1, 7: 22-24]
Tora’nın yazılı metni ile birlikte Tanrı, Moşe Rabbenu’ya sözlü açıklama vermiştir. Böylece, iki Tora’dan söz edebiliriz – Yazılı Tora ve Sözlü Tora birbirlerini tamamlar ve bu ikisine dair gerçek bir anlayış, ikisinin aynı olduklarını ortaya çıkarır. Birçok durumda, (yazılı) Tora, yazılı metinde bulunmayan ayrıntılara atıfta bulunur, böylece sözlü bir geleneğe hitap eder. Örneğin, Tora, (Yasa’nın Tekrarı 12:21) şöyle der, “Tanrı’nın sana verdiği sığırından ve davarından … sana emretmiş olduğum şekilde … kesip...” Yazılı Tora, başka bir yerde bu kesim işleminin nasıl olacağını açıklamamaktadır. Bu ayetteki “sana emretmiş olduğum şekilde” ifadesi sözlü geleneği işaret etmektedir. Benzer şekilde, Tefilin (Yasa’nın Tekrarı 6:8) ve Tsitsit (Çölde Sayım 15:38) gibi emirler Tora’da bulunur, ancak hiçbir detay verilmez ve açıklamalarının Sözlü Tora’da olduğu kabul edilir. Ayrıca, Şabat’ı tutmak On Emir’den biri olmasına rağmen, Şabat’ın nasıl tutulması gerektiğine dair hiçbir ayrıntı verilmemiştir ve bunlar da yazılı olmayan gelenek içindedir. Tanrı şöyle demiştir (Yeremya 17:22) “Babana emrettiğim gibi, Şabat’ı kutsal tutacaksın.” [Kaplan, 9:1-5]
Sözlü Tora aslen ağızdan ağıza iletiliyordu. Öğretmenden öğrenciye aktarılıyor, öğrencinin herhangi bir sorusu olması durumunda bunu öğretmenine soruyor, böylece herhangi belirsizlik önleniyordu. Bununla birlikte, yazılı bir metin, ne kadar mükemmel olursa olsun, her zaman yanlış yorumlamaya açıktır. Dahası Sözlü Tora, zamanla ortaya çıkacak sayısız olasılığı da kapsamaktaydı. Hiçbir zaman tamamının yazılması mümkün değildi, “..çok kitaplar yapmanın sonu yoktur” (Vaiz 12:12). Bu nedenle Tanrı, Tora’nın olası her vakaya uygulanabileceği bir kurallar dizisini Moşe Rabbenu’ya vermiştir. [Kaplan, 9: 8-9]
Birçok açıklama ve yasaların ayrıntılarını almanın yanı sıra, Moşe Rabbenu ayrıca yazılı Tora’dan yasaları çıkarmak ve Tora’yı yorumlamak için kuralları da almıştır. Çoğu durumda, bu kuralların uygulanabileceği vakalar da verilmiştir. Gündelik olaylar ile ilgili yasalar ve detaylar doğrudan Moşe’ye iletilmiştir. Bununla birlikte, nadiren ortaya çıkan özel vakaları içeren yasalar, yorumlama kuralları ile kutsal yazılardan çıkarılacak şekilde verilmiştir. Aksi takdirde, bunların unutulma tehlikesi ortaya çıkar. Moşe Rabbenu’nun doğrudan öğrettiği yasalar dikkatle korunmuş ve bunlarla ilgili hiçbir zaman bir anlaşmazlık olmamıştır. Ancak, yorumlama kuralları vasıtasıyla veya mantık yoluyla çıkarılan yasalar söz konusu olduğunda, ara sıra anlaşmazlıklar bulunabilir. Bu iki türdeki yasaların her ikisi de Kutsal Kitap yasaları olarak aynı statüye ve eşit öneme sahiptir. Açık yasalar ve türetme kuralları ile birlikte Tanrı, Moşe’ye yeni yasaları nasıl ve hangi koşullar altında kanunlaştıracağı ile ilgili ana prensipleri vermiştir. Rabbinik yasaları kanunlaştırmak için iznin kaynağı budur. [Kaplan, 9:20-25, 29]
Sözlü Tora, Moşe’den Yeoşua’ya, sonra Büyükler’e, sonra Peygamberlere ve sonra Sanhedrin’teki (Büyük Meclis) öğretmenlere sözlü olarak aktarılmıştır. Büyük Meclis, İkinci Tapınağın başlangıcında Ezra tarafından yönetiliyordu ve Sözlü Tora’nın büyük bölümünü öğrenciler tarafından ezberlenebilecek bir biçimde düzenlemiştir. Bu düzenleme Mişna olarak biliniyordu. Mişna’nın tam olarak öğretildiği gibi kelime kelime aktarılması gerekiyordu. [Kaplan, 9:31-33]
Büyük Meclis’ten sonraki nesiller boyunca Mişna yeni vakalar karşısında yasalar ve içtihatlar ile genişletildi. Tartışmalar gelişmeye başladıkça, çeşitli öğretmenlerin Mişnalarında farklılıklar ortaya çıkmaya başladı. Aynı zamanda, Mişna’nın düzeni, özellikle de Rabbi Akiva tarafından geliştirildi. Anlaşmazlıkları sona erdirmek için, Rabbi Yehuda (Prens), bugün sahip olduğumuz Mişna’nın son halini düzenledi. M.S.188 yılında tamamlanmış ve yaklaşık 30 yıl sonra yayınlanmıştır. Tora’yı sistematik olarak altı bölüme ve bu bölümleri toplam 63 adet traktate ayırmıştır. [Kaplan, 9:37,39]
Rabbi Yehuda çalışmalarını derlerken daha önceki Mişna’yı kullandı, dilini kısalttı ve tartışmalı sorular arasında karar verdi. Zamanının bilginlerinden her biri kararları ile hemfikirdi ve baskısını onayladı. Ancak, reddedilen görüşler bile metne dahil edildi, böylece bu görüşler de bilinecek ve daha sonraki nesillerde yeniden tazelenmeyecekti. [Kaplan 9:41]
Mişna’nın yanı sıra, bu süre zarfında Rabbi Yehuda’nın öğrencileri tarafından başka kitaplar derlendi. Bunlar arasında Mişna’nın düzenini takip eden Tosefta, ayrıca Alaha ile ilgili Midraşlar: Mehilta, Mısır’dan Çıkış Kitabı ile ilgili bir yorum, Levililer Kitabı için Sifra ve Çölde Sayım ve Yasa’nın Tekrarı kitapları ile ilgili Sifri sayılabilir. Rabbi Yehuda okulunun dışından çıkan eserler Barayta adıyla anılır. [Kaplan 9:46-47]
O zamandaki uygulama, öğrencilerin ilk önce Sözlü Tora’nın temellerini ezberlemesi ve daha sonra çalışmalarını dikkatlice analiz etmeleriydi. Rabbi Yehuda’dan önceki dönemde, ezberlenmiş yasalar Mişna’da yer alırken, bu çalışmalarının analizi Gemara olarak bilinen ikinci bir disiplinin oluşmasına yol açtı. Mişna derlendikten sonra, bu tartışmalar devam etmiş ve Mişna’nın netleşmesinde çok önemli hale gelmiştir. Gemara, Mişna’nın yazılmasını takiben yaklaşık üç yüz yıl boyunca sözlü olarak gelişti. Sonunda unutulma ve kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya kalınca, Rav Aşi, Babil’deki okuluyla birlikte, bütün bu tartışmaları topladı ve düzene soktu. Bu çalışma M.S. 505’de tamamlanmıştır. [Kaplan, 9:47-48]
Mişna ve Gemara birlikte Talmud olarak adlandırılır. Hem yasaları hem de bu yasaları inceleyen ve açıklığa kavuşturan tartışmaları içerir. İsrail’deki topluluk, üçüncü yüzyılda Yeruşalayim Talmudu adındaki Talmud’u derledi. Babil Talmud’u 200 yıl sonra derlendi ve herkes tarafından otorite olarak kabul edildi. Anlaşma konularında her iki Talmud’a da danışılır. Uyuşmazlık konularında ise Babil Talmud’u önceliklidir. Bu nedenle, Babil Talmudu’na sıklıkla sadece Talmud denir.
Sözlü Tora’nın içinde iki bileşen vardır: Alaha ve Agadata. Alaha Talmud’un yüzde doksanını ve Alaha ile ilgili Midraşlar’ın neredeyse tamamını oluşturur. Agadata, Talmud’un diğer yüzde 10’unu (traktatlar arasında eşit olmayan bir şekilde dağılmış halde) ve diğer Midraşik eserlerinin neredeyse tamamını oluşturur.
Alaha, bu iki kategori içerisinde tanımlanması daha kolay olanıdır. Tora yasalarının tanımları, kaynakları ve açıklamalarından oluşur. Agadata, diğer taraftan, Yahudi fikirler dünyasından oluşur. Öncelikle inanç ilkeleri, felsefe ve Yahudiliğin etik fikirleri ile ilgilenir. Ek olarak, Kutsal Kitap’taki ayetlerin yorumlarını ve Yahudi hukukuyla ilgisi olmayan hikayeleri içerir; yasaların önemini ve içerdikleri ödül ve cezaları; dürüst insanların hayatlarından hikayeleri; karakter gelişimi için dersleri; ve hatta bazen, iş ve sağlık gibi dünyevi konularda pratik tavsiyeler gibi konuları içerir.
Agadata, Alaha’nın yalın ve mantıksal metodolojisinin aksine, öğretilerini daha dolaylı yollar ile iletir. Agadata, sıklıkla kasten belirsizdir. Yahudiliğin en temel fikirleri, görünüşte dini içeriği olmayan benzetmeler, bilmeceler ve hatta pratik tavsiyeler olarak görünen hikayeler ile verilir. Kutsal kitabın metinleri, Talmud’un ayetin basit anlamının her zaman doğru olduğu (Talmud Şabat 63a) görüşünün aksine, yorumlanarak anlaşılır. [Rabbi Aharon Feldman’ın, The Juggler and the King kitabından sayfa 21-22]
Özet olarak, Talmud, Kutsal Kitabın bir tamamlayıcısıdır. Boşlukları doldurur ve Tora yasalarını açıklar. Ek olarak, Yahudiliğin felsefesini ve bilgeliğini hem basit hem de alegorik olarak sunan hikayeler ve sözler içerir. Ancak Talmud, okunması zor bir metindir, çünkü; yüzlerce yıl süren tartışmaları doğruluğunu kanıtlama ve yanlışlığını kanıtlama düzeni içerisinde verir.
Kaynak: Gil Student