İnsan hayatının korunması, (Pikuach Nefesh) Yahudilikte diğer tüm emirlerden önceliklidir. Talmud, bu ilkeyi, Vayikra (Levililer) 18: 5 ayetinden yola çıkarak “Kurallarıma, ilkelerime sarılın. Çünkü onları yerine getiren onlar sayesinde yaşayacaktır. Rab benim.” vurgulamaktadır. Rabbiler de şunu eklemektedir : “Onlar ile yaşayacak, Onlar ile ölmeyeceksin.”(Babil Talmudu, Yoma 85b)
Yaşam veya sağlık söz konusu olduğunda bir yasayı gözardı etmeye sadece izin verilmez, artık gereklidir de! Örneğin, Yahudi Alaha’sını (Halakhah) belirleyen Şulhan Aruh’a göre, “Şabat’ı, tehlikeli olabilecek bir hastalıktan etkilenmiş herhangi bir kişi için bozmak dini bir kuraldır” (Shulhan Arukh, Orah Hayyim 328: 2)
Birinin hayatını tehlikeye atacak kanunları yerine getirmek erdemli bir davranış değildir. Bu davranış, aptalca, hatta günah olarak görülür.
Yahudilik’te çok önemli bir kavram “Ahavat Hinam” dır. Karşılıksız, şartsız sevgi demektir.
Geleneksel Yahudiliğe aşina olmayan bir çok kişi, sevgiye yapılan bu derin Yahudi vurgusunu Hıristiyanlığın getirdiği bir yenilik sanmaktadır.
Avraam’ın hayatından bir kesit şudur: Avraam, sünnetinin nekahat dönemimde onu ziyarete gelen Tanrı’yı ağırlamaktadır. Aniden uzakta yabancılar olduğunu görür. Bunların yol yorgunu olduklarını ve yiyecek ile barınmaya umutsuzca gereksinim uyduklarını tahmin eder. Dolayısıyla bu insanlarla ilgilenmek için Tanrı’yı bırakır. Bu ilk başta korkunç bir öncelik şaşması gibi görünmektedir.
Tanrı’dan önce insan mı?
Ancak Avraam, Tanrı o kadar büyük olduğu için, hiçbir zaman ihtiyaç içinde olmayacağını anlamaktadır. İnsana ihtiyacı olan insanlarla, Kadir-i Mutlak olan Yaratan’dan (O’na hizmet etmeden önce) önce ilgilenmelidir.
“Dindar bir Aptal”
Talmud bu fikri harika bir örnekle süsler. Şöyle sorar: “Dindar bir aptalın kim olduğunu bilmek ister misiniz? Deniz kıyısında talite (dua şalı) sarılmış, huşu ile dua eden bir adamdır. Aniden boğulmakta olan yardım isteyen birinin çığlığını duyar. Suya atlarsa adamı kurtarabileceği halde, yerinde dua etmeye devam eder. Konuşmakta olduğu Tanrı’yı, yardım isteyen bir insan için nasıl bırakabilirim diye düşünür. Bu tür davranışa cevap olarak Rabbiler ona “Dindar Aptal” der.
Tek Ayak Üzerinde Yahudilik
Aynı fikri, yine Hillel’in kahramanı olduğu ünlü bir öykünün derinliklerinde bulabiliriz. Talmud bize şunu anlatır: Yahudi olmayan biri önce Şamay’a (zamanının ünlü rabbinik bir şahsiyeti) gider ve Tora’nın tamamını kendisine “tek ayak üzerinde” öğretip öğretemeyeceğini sorar. Şamay onu geri çevirir. Adam bu kez, sabrı ve iyiliği ile ünlü Hillel’e gider.
Ancak Hillel, adamı geri çevirmez ve anlatmaya başlar: “Bir ayak üzerinde, Yahudiliğin en önemli fikri, “sana yapılmasını istemediğini bir başkasına yapmamaktır.” Dinimizin ana öğretisi, diye açıklar Hillel, Levililer’deki (Vayikra 19:18) dizeden doğar: “Komşunu kendin gibi seveceksin.” Hillel sonra adama gidip daha fazlasını öğrenmesini söyler. Adam öğrendiklerinden o kadar etkilenir ki sonunda din değiştirir.
Öyküyü yüzeysel bir şekilde okurken, soruyu soran adamın sadece acelesinin olduğu sanılır. Tek ayak üzerinde öğrenme talebi, adamın vaktinin olmaması anlamına gelmiyordu. Çok daha derin bir yorumlama vardır: Yahudilik iki temel üzerinde durur; bu da On Emir’in iki tablet üzerine yazılmış olmasıyla temsil edilir.
Yahudi olmayan adam, duyduğu bu dinin, her ikisine de bağlı olmasına şaşmıyordu. Yahudiliğin hem Tanrı’ya, hem insana hizmet edilmesini emrettiğini anlıyordu. Bilmek istediği, Yahudiliğin bu iki ayaktan hangisine daha çok önem verdiği idi. Kişi, ikisi arasında seçim yapacak olsa, Yahudilik hangisine karar verirdi? Şamay soruyu küstahça bulur. İki tablet vardır, her ikisi de eşit derecede geçerlidir. Şamay ikisi arasında seçim yapmak zorunda kalmak istemiyordu.
Hillel, adamın neden o kadar ısrar ettiğini daha iyi anlamıştır. Adam aslında Yahudiliğin Tanrı-merkezci mi yoksa insan-merkezci mi olduğunu bilmek istiyordu. Zorda kalındığında öncelik birinci tablete mi, ikinci tablete mi verilecekti?
Yahudiliğin gerçekten de insanın bağlılığını talep eden iki önemli dizesi vardır. Birincisi, Yasa’nın Tekrarı’nda (Devarim 6:5) yer alır: “Ve Tanrı’yı bütün kalbinle seveceksin, ve bütün ruhunla, ve bütün varlığınla.”
İkincisi ise Levililer’de, insanın komşularını sevmesini isteyen dizedir. İlgi çekici olan, Hillel adama Tanrı’yı sevme gerekliliği hakkındaki cümleyi söylemedi. Her iki cümleyi söylemedi, çünkü; adam Yahudiliğin özünü tek ayak üzerinde öğrenmek için ısrar ediyordu. Aslında öğrenmek istediği, iki idealden hangisinin daha önemli olduğu idi.
Dolayısıyla Hillel şöyle dedi; “Bir seçim yapmak zorunda isem, sana söylemek zorundayım ki Tanrı, Kendisi’ne tapılmasından çok, insanların birbirlerine iyi davranması ile ilgilenir. Tanrı her zaman Başının çaresine bakabilir, en büyük endişesi halkıdır. Dolayısıyla dünyanın iyiliği için Kendi onurunu yana atmaya hazırdı.
Yıkılan İki Mabet
Tarih Hillel’i haklı çıkarmıştır. Yahudi halkının uzun öyküsü sırasında en kutsal mekanları iki kere yıkıldı. ilk Bet Amikdaş (Mabet) M.Ö. 586 yılında Babilliler tarafından yakıldı; ikinci Bet Amikdaş ise M.S. 70 yılında Romalılar tarafından. Yahudiler bu iki korkunç trajedinin, günahlarının sonucu olduğunu anladı.
Peygamberler bunların, Öğretileri’ni reddettiği için Tanrı’nın arasında olmasını haketmeyen bir ulusun cezaları olduğunu açıkça belirtmişti.
Yıne de bu trajedilerin herbiri, farklı bir nedene sahipti: Tanrı’yı öfkelendirerek Yahudi tarihindeki bu iki büyük felakete neden olan günahlar, her iki durumda aynı değildi. Birinci Bet Amikdaş, Yahudiler putlara taptığı için yıkılmıştı. Kısacası, birinci tableti kırmışlardı.
İkinci seferde ise Yahudiler Tanrı’ya bağlılıklannda yeterince “dindardı” ama aralarındaki etik davranışlara çok duyarsızdılar.
Rabbiler, İkinci Bet Amikdaş’ın Yahudilerin birbirlerine karşı duyduğu anlamsız nefret yüzünden ylkıldığını anladı. Bu kez de ikinci tabletteki değerler gözardı edilmişti.
Bu ihlallerin herbiri cezalandırıldı. Herbiri, Tanrı’nın cezasız kalmasına izin veremeyeceği türden bir retti. Ancak Yahudiler, Tanrı’nın cezalarının ağırlığı arasındaki önemli farkı görmezden gelemezdi. İlk günahın (putperestlik) cezası yetmiş yıl sürdü.
İkinci Bet Amikdaş sadece bir nesil sonra yeniden inşa edildi. İkinci Bet Amikdaş’ın kaybının sonuçları ise bugün bile hissedilmektedir. Tanrı’nın Kendisine yapılan hakaretleri, insanların birbirine karşı gaddarlıklanndan daha kolay affedebildiği açıktır.
Hayırseverlikten Fazlası
Bu, Talmud’un neden “hayırseverlik, bütün diğer emirlerin toplamına eşit bir önem taşır” sonucuna vardığını açıklar. Bu dikkat çekici kanundan söz ederken bile, Yahudiliğin “hayırseverlik” kavramını dahi kabul etmediğini açıkça gösteren İbranice bir sözcük kullanır.
Başlıkta hayırseverlik olarak kullandığımız ancak Türkçe ’ye “sadaka” olarak da çevirebileceğimiz, ingilizce “charity” sözcüğü Latince charitas sözcüğünden gelir; anlamı büyük saygı, sevgi olup, yapmamız gerekenden fazlasını yapma fikrini aktarır.
Bu asil bir davranış, kalbin derinliğinden gelen bir yapma, övgüye değer bir eylemdir çünkü tamamıyla istemlidir. Charity’nin Yahudi karşılığı olan “tzedaka” sözcüğünün kastettiği kesinlikle bu değildir. Kelime anlamı adalet veya doğruluktur.
Sadece yapılması iyi olan birşey değil; bir gereklilik, şart koşulan bir eylem, bir zorunluluk, bir mitsva’dır.
Kutsal Kitabınızı bilin!
Eğer Kutsal Kitabınızı bilirseniz, hiç kimse Tanrı’ya olan inancınızı ve O’nunla olan bağlantınızı çalamayacaktır.