İki Ağacın Hikayesi (3)
Yürüyen ve Konuşan Yılan’ın Gizemi
Kutsal Kitap, iyiyle kötüyü örnekleyen karakterler arasındaki çatışmalarla doludur. “İyi” olarak tanımlanan karaktere karşı bir sempati hissediyor olsak da, hikayenin merkezi her zaman o kişi değildir. Örnek olarak, Kayin ve Evel hikayesini düşünün. Gerçekten de hikaye Evel ile ilgili değildir. Onun hakkında neredeyse hiçbir şey bilmeyiz, öldürülür ve ortadan kaybolur. Beğenin ya da beğenmeyin, hikaye gerçekten Kayin ile ilgilidir. Onu cinayete götüren neydi, iç dünyasında neler oluyordu? Kardeşini öldürmeden hemen önce Tanrı ona ne demek istedi? Ve gerçekten affedilmeyi başardı mı?
Eden Bahçesi’ndeki Yasak Meyve hikayesinde ana karakterler kimlerdir? İlk olarak Adam ve Hava yanıtını vermeyi düşünsek de, belki hikaye başka biriyle de ilgilidir: Yılan.
Çok popüler bir varlık değildir ve kesinlikle bir kahraman da değildir ama belki de hikaye bizim hakkımızda olduğu kadar aynı zamanda onun hakkındadır. Yılan’ın hikayedeki yerini anlamaya çalışalım:
Yılan hakkında ne biliyoruz?
Yahudi düşüncesi Şeytan’ı asla İlahi plana karşı çıkan bir varlık olarak değil, ama İlahi planın bir parçası olan bir tür “Göksel Davacı” olarak görür. Nasıl ki bir yeryüzü mahkemesi bir davacı olmadan tamam olmuyorsa, Göksel mahkeme de İlahi adaletin tam bir titizlikle uygulanmasını şiddetle savunan bir davacı olmadan tamam olamaz.
Öyleyse yılan, Şeytan meleğinin bir tezahürü müydü? Olabilir. Ama ben basit bir insanım ve metni okuduğumda burada bir hayvan görüyorum. Bir kişi, meleğin bir hayvan şeklinde gizlendiğini iddia edebilir – ama en azından metne hızlıca bakalım ve metni en basit düzeyde anlaşılabilir hale getirip getiremeyeceğimize bakalım.
Diyelim ki yılan bir hayvan. Ne istiyor? Bunu nasıl anlayacağız?
Tora metninden biraz bilgi toplayarak başlayalım. Bu yılan hakkında ne biliyoruz?
Başlangıç için; yılan konuşuyor! Bu hiç de yılanca görünmüyor. Ve işleri daha da karmaşık yapmak için, konuştuğuna şaşırmamamız bile gerekiyor. Örneğin Tora, Bilam ve onun konuşan eşeğinin hikayesini anlattığında, açıkça hayvanın konuşmasıyla şaşırmamız amaçlanmaktadır. Tora bize bir gün bir yılanın Hava’ya yaklaştığını ve bir konuşma başlattığını söyler. Şaşırmayın! Durum bu. Ve daha da şaşırtıcı hale geliyor. Yılan sadece konuşmamaktadır, aynı zamanda yürüyebilmektedir! Bunu biliyoruz, çünkü; hikayenin sonunda yılan, Tanrı tarafından lanetlenir ve o andan sonra yılanın karnı üzerinde sürünmesi ve toz yemesi gerektiği belirtilir. Sonuç açıktır: Bu noktadan önce yılan sürünen bir yaratık değildir.
Biraz daha ilerleyelim. Bu yürüyen, konuşan yaratık lanetlenmeden önce ne yiyordu? Bilmiyoruz, ama “toz” olmadığını biliyoruz, çünkü; bu daha sonra onun yiyeceği olur. Öyleyse, lanetten önce iyi yiyeceklerden yiyordu. Peki ya bu yaratığın zeka seviyesi? Tora bu konuda oldukça açıktır. Metne göre yılan oldukça parlak zekaya sahiptir:
Yılan, Tanrı’nın yapmış olduğu tüm vahşi hayvanlar arasında en hilekarıydı. (Yaratılış 3:1)
Öyleyse bunları toplayalım: Yılan yürüyor, konuşuyor, iyi yemeklerden hoşlanıyor, zeki.
Size neyi hatırlatıyor?
Sizi bilmem ama bana bir insanı hatırlatıyor.
Yılan, bir insana o kadar çok benziyor ki bizi şu soruyu sormaya itiyor: Sonuçta onu bir insan değil de bir yılan yapan nedir?
Bu soru aslında bizi can evimizden vurmaktadır, çünkü; bu soru bizim ile ve insanlığın doğası ile ilgilidir.
Sözün özü, bizi yılan değil de insan yapan nedir? Yürümek, konuşmak, güzel yiyecekler yemek ve zeki olmak sizi bir insan yapmakta mıdır? Yoksa hala bir yılan olabilir misiniz?
Belki de yılan bizi şunu sormaya zorlamaktadır: İnsan ve hayvanı birbirinden ayıran çizgi nedir?
Tuhaf Cazibe
Ancak yılanın gizemi burada bitmiyor. Tora’nın onu anlatışında garip olan başka ne vardır? Bu konuşan yılanın gerçekte ne dediği hakkında konuşalım. Unutmayın; Tora, yılanı akıllı bir spekülatör ve çok “kurnaz” olarak tanımlar.
Bir an için kendinizin yılan olduğunu düşünün: Çok zekisiniz ve Hava’yı yememesi gereken meyveleri yemeye ikna etmek istiyorsunuz. Bu nasıl yapardınız?
Belki Hava’ya meyvenin ne kadar lezzetli göründüğünü söylerdiniz. Belki meyvenin sahip olduğu gizemli güçler hakkında baştan çıkarıcı bir yalan söylerdiniz. Belki, Pamuk Prenses’teki Şeytani Kraliçe gibi, kapısına sadece parlak bir elma ile gelirdiniz.
Şimdi de yılanın gerçekte ne yaptığını görelim:
Hava’ya yaklaşıyor ve orijinal İbranice ile şu sözleri söylüyor: “af ki amar elokim lo tochlu mikol etz hagan“.
Çoğu tercüme bu kelimeleri şu şekilde çevirir:
Kadına “Tanrı gerçekten bahçenin hiçbir ağacından yiyemeyeceğinizi mi söyledi?” diye sordu (Yaratılış 3:1)
Ama bu İbranice’nin en hassas çevirisi değildir. Daha literal, kelime kelime çevirisi şöyle olmalıdır:
“Tanrı bahçedeki ağaçlardan hiçbirinden yememeyi söylese bile …”
Pekala, çevirilerin çoğunun İbranice konusunda bazı özgürlükler taşıması sürpriz değil – çünkü bu kelimelerin basit, kelime kelime çevirisi en hafif deyimle, garip.
Her şeyden önce, cümlenin sonu yok. Sanki yılan en can alıcı noktaya gelmeden önce sözü kesilmiş gibi. Ama yılanın düşüncesini tamamlamasına yardım etsek bile, sözleri daha anlaşılabilir olmuyor. Hava’ya söylediği gibi: …“Tanrı bahçedeki ağaçlardan hiçbirinden yememeyi söylese bile ne olmuş?” Yine de yap!
Bir saniye! Yılanın ortaya koyabileceği en iyi argüman şuydu: Tanrı yapma dediyse bile, ne olmuş? Yılan’ın söylediği çok kurnazca görünmüyor, değil mi? Her şeyden önce, neden Hava’ya o meyveyi yememesi gerektiğini hatırlatmayı seçiyor ki? Neden Yaratıcısı’nın emrini göz ardı etmesi gerektiğini öne sürüyor? Unutmayın: Hava’ya göre, Tanrı sadece soyut bir kavram değildir. Tanrı gerçektir; Tanrı kelimenin tam anlamıyla Hava’yı yaratmıştır. Bu ne tür bir argümandır: “Tanrı yapma dediyse bile, ne olmuş?“
Tanrı Gibi Olmak
Birkaç ayet daha okuyun, yılanın argümanının başka bir ilginç şaşırtmacaya sahip olduğunu göreceksiniz. Yılan’ın Tanrı’nın Hava ve Adam’a Bilgi Ağacı’ndan yemesini yasaklamasının gerçek sebebini bildiğini ve Hava’ya ne söylediğini dinleyelim:
Yılan, kadına “Kesinlikle ölmezsiniz!” dedi. “Aslında Tanrı ondan yediğiniz gün gözlerinizin açılacağını ve Tanrı gibi, iyiyi ve kötüyü tanır hale geleceğinizi biliyor” (Yaratılış 3:5)
Bir an için bunu düşünün. Kendinize sorun: Yılan yalan mı söylüyor, yoksa doğruyu mu söylüyor?
Sizi bilmiyorum ama ilk bakışta yalan söylediği kesin gibi görünüyordu. Tanrı’nın, Tanrı gibi olmanın anahtarını taşıdığı için Bilgi Ağacı’nı kıskançlıkla koruduğunu söylemek ne kadar saçma bir iddiadır?
Tanrı, Kendisi’ne göre alçak bir mevkide bulunan insanların bazı meyvelerden yiyerek, sihirli bir şekilde O’nun gibi olmalarından endişe edecek kadar yüzeysel ve dünyevi midir? Lütfen, elbette hayır. Yılan yalan söylüyor olmalıdır.
Ancak bu konuda felsefe yapmak için hiçbir sebep yoktur. Metin bize, yılanın yalan söyleyip söylemediğini birkaç ayet sonra gösterecektir. Adam ve Hava’nın yasak meyveyi yemelerinden sonraki ayette, Adam ve Hava’nın başarısızlıkları nedeniyle Tanrı, insanlığın artık tamamen Bahçe’den çıkarılması gerektiğini ilan eder. Bunun nedeni işte şudur:
Tanrı “İnsan, iyi ve kötüyü tanıma konusunda bizden biri gibi oldu” dedi. “Şimdi elini uzatıp Yaşam Ağacı’ndan da [meyve] alması engellenmeli. Yiyip sonsuza kadar yaşayabilir!” (Yaratılış 3:22)
Bilgi Ağacı gerçekten bizi “tanrısal” biri yapıyorsa, Tanrı bizim ona sahip olmamızı istemez mi?
İmkansız gibi görünse de, yılan baştan beri doğruyu söylüyordu! Tanrı, meyvenin bir şekilde Adam ve Hava’yı “İyi ve Kötünün Bilgisi’ne sahip” ve “Onlar” gibi olacak şekilde yükselttiğini açıkça söylemektedir. Bu nasıl mümkün olabilir? Eğer Bilgi Ağacı gerçekten birisini “tanrısal” yapıyorsa, Tanrı hepimizin ona sahip olmasını istemez mi? Tanrı’nın Kendisi’nin yaratmış olduğu varlıklar ile rekabete girmekten korktuğunu söylemek oldukça anlamsız ve hakarete varan görünmektedir.
Son olarak, eğer Tanrı’nın bu ifadesi yeterince kafa karıştırıcı değilse, bu konuda tuhaf olan son bir şey daha var: Tanrı’nın “İlahi bir varlık” olmayı nasıl tanımladığını dinleyin:
Tanrı “İnsan, iyi ve kötüyü tanıma konusunda bizden biri gibi oldu” dedi…
Sokaktaki on kişiden Tanrı’nın tek cümlelik bir tanımını isteyin. Muhtemelen Tanrı’nın Her Şeye Gücü Yeten olduğunu duyacaksınız. Her Şeyi Bilen olduğunu..Veya Yaratan olduğunu.
Hiç kimse size Tanrı olmanın “İyi ve Kötüyü Bilen” anlamına geldiğini söyler mi?
Ama Tanrı’nın Kendisi hakkında söylediği tam olarak budur.
Yılan – hayvan dünyasının yürüyen ve konuşan temsili – haklıdır. Tanrı da Yılan’ın sözlerini doğrular: “Tanrısal olmak demek, iyiyi ve kötüyü bilmek demektir.”
Bu iki kavramın ne anlama geldiğini bulmak artık bize bağlıdır.
Sonraki Yazı: İki Ağacın Hikayesi (4)
…
Kaynak: Rabbi David Fohrman