İki Ağacın Hikayesi (12)
Tanrı bizi Eden’den çıkardıysa bile, kendi elimizin işi bu yeni dünyada, kendimizi “yapmamız” için ihtiyaç duyduğumuz araçları bize miras bıraktı…
“Neredesin?“
Tanrı, Yasak Meyve’yi yedikten sonra Adam’a seslenir.
Tanrı’nın cevabını zaten bildiği bir soruyu neden sorduğunu daha önce sormuştuk. Bu konuyu tekrar gözden geçirme zamanı geldi.
Kutsal Kitap’ta Türkçe’ye “nerede” olarak tercüme edilen iki İbranice kelime vardır. Daha yaygın olanı “eifoh” kelimesidir ama Tanrı’nın Adam’a “neredesin?” derken kullandığı kelime bu değildir. Bunun yerine daha az yaygın olan “ayeh” kelimesini kullanır.
Bu iki kelime arasında bir anlam farkı var mıdır ve eğer varsa, bu farkın ne olduğu nasıl anlaşılabilir? Böyle bir gizemi çözmenin yolu bir sözlüğe değil, ama bir dizine bakmaktır. Bir bağlamlı dizin kitabı, Kutsal Kitap’ta kullanılan her kelimenin her bir kullanımını listeleyen çok küçük bir kitaptır (aslında, çok büyük bir kitaptır). Mesele şudur: Kutsal Kitap’ın ne zaman ve hangi bağlamda “ayeh” ve “eifoh” kelimelerini kullandığını tespit ederseniz, noktaları birleştirmek mümkün olur. Birleşik resim, her kelimenin benzersiz anlamını göstermektedir.
İşte “eifoh” ve “ayeh” kelimelerinin kullanıldığı bazı ayetler şunlardır:
“eifoh” kelimesi ile ilgili bazı örnekler:
Hagidah na li eiphoh hem ro’im? – [Yosef] “[Sürüyü] Nerede güttüklerini lütfen söyler misiniz?” (Yaratılış 37:16)
Eiphoh likatit hayom? – “Naomi, “Bugün nerede başak devşirdin, nerede çalıştın?” diye sordu.” (Rut 2:19)
Eiphoh Shmuel V’David? – “ ‘Samuel’le Davut neredeler?’ diye sordu.” (Kral Saul, intikam arıyor) (1 Samuel 19:22)
…
“ayeh” kelimesi ile ilgili bazı örnekler:
Vayigva adam y’ayamot, v’ayeh? – “Ve adam son soluğunu verir, hani, o nerede?” (Eyüp 14:10)
Hineh ha’esh…v’ayeh haseh l’olah? – “Ateş ve odunlar burada. Peki korbanlık kuzu nerede?” (Yaratılış 22:7)
Ayeh na Eloheihem – “Hani, onların tanrıları nerede?” (Mezmurlar 115:2)
L’Imotam yomru ayeh dagan veyayim – (Açlık çeken çocuklar) “Analarına diyorlar: Buğday ile şarap nerede?” (Ağıtlar 2:12)
Peki, bundan neyi çıkaracağız? Söz konusu iki kelimenin kullanıldığı bölümlerde ortak bir payda bulabilmeniz için bir-iki dakika ayırır mısınız?
İşte sonuç:
“eifoh” kelimesinin alışageldiğimiz bir “nerede” anlamını taşıdığını, “eifoh” diye sorduğumuzda bir şeyin konumunu öğrenme talebi taşıdığımızı görürüz. Mesela Yosef, sadece kardeşlerini nerede bulacağını bilmek istiyordu. Naomi, Rut’un o gün nerede olduğunu bilmek istiyor ve Saul, David’in nerede olduğunu bulmaya çalışıyordu.
Şimdi “ayeh” kelimesine bakalım. Bu kelime kullanıldığında, soruyu soran kişinin sorduğu sorunun yer bulmakla ilgili olmadığını göreceksiniz. Örnek olarak: “Buğday ile şarap nerede? ” Açlık çeken çocuklar merak etmektedir. Çocuklar buğday olmadığını biliyorlardı – eğer olsaydı, anneleri onlara zaten uzun zaman önce vermiş olacaktı. Bunun yerine, ıstırap çekiyorlar: “Eskiden var olan buğday ve şaraba ne oldu?” Çocuklar aslında tahılın nerede olduğunu sormuyor; daha ziyade, burada olmamalarının acı gerçekliği üzerine ıstırap çekerek ağlıyorlar.
Benzer şekilde: “Peki korbanlık kuzu nerede?” Yitshak, dağa çıkarken yolda babasına sorar. Yitshak’ın amacı, kuzu bulmak değildir. Orada bir kuzu olması gereklidir ama Yitshak’ın bu ifadesi duygusal bir darbe içermektedir, çünkü; Yitshak korkunç gerçeği anlamaya başlamıştır – sonuçta burada korbanlık kuzu yoktur ve belki de korbanlık O’dur. Özetle, bir kişi “ayeh” kelimesi ile soru sorduğunda, amacı bir şeyin nerede olduğunu bulmak değildir. Ancak, o şeyin orada olması gerektiği halde orada olmadığını vurgulamaktadır.
Bu kelime Tanrı’nın sorduğu sorunun anlamını tamamen değiştirir. Tanrı, Adam’ın konumunu öğrenmek için “neredesin” diye sormamaktadır. Bunun yerine “nereye gittin – neden burada değilsin?” diye sormaktadır.
Midraş bilginlerinin söylediği gibi:
Neredesin? (Yaratılış 3:9)
Dün benimle ve benim da’at’ımla birlikteydin. Şimdi ise yılanın da’atı ile birliktesin … (Midraş Rabba, Yaratılış 19:9)
“ayeh” sorusu, bir şeyin gerçekte nerede olduğunu bilseniz bile sorabileceğiniz bir tür sorudur. “eifoh“tan daha üzgün ve kederli bir kelimedir. İlginç bir tesadüftür, “ayekah” kelimesi, “ağıt” anlamındaki “eichah” kelimesi ile aynı İbranice harfler (alef, yod, kaf, hey) ile yazılır.
“eichah…Nasıl da tek başına kaldı şimdi!…” (Ağıtlar 1: 1)
Yeremya Peygamber yıkılmış Yeruşalayim’e, artık orada olmayan, Babil’e sürgün edilmiş kalabalıklara ağlamaktadır. Adam ve Hava da sürgüne gönderilmişti. Ve belki, Yeremya’nın “eichah“ı gibi, Tanrı’nın “ayekah“ı bir sorudan çok bir ağıttır. İnsan ile Yaratıcısı arasında var olan bir ağıt, matem:
Adam’ı Eden Bahçesi’ne getirdim ve ona emrettim.
Emirlerimi çiğnedi.
Ona sürgün hükmü verdim.
Ve [ayrılışı üzerine], “eichah / ayekah” [“nereye gittin … “] diye ağıt yaktım.
…
Ve böylece çocukları oldu.
Onları İsrail ülkesine getirdim ve onlara emrettim.
Onlara sürgün hükmü verdim.
Ve [ayrılmaları üzerine] [bir kez daha] “eichah / ayekah” [“nereye gittiniz … “] diye ağıt yaktım.
(Midraş Bereşit Rabba 19:9).
İkiz Hediyeler
Bahçe’deki Adam ve Hava’nın öyküsü iki son eylem ile sona ermektedir.
Tanrı, yapraklardan yaptıkları daha ilkel kaplamaların yerini almak üzere Adam ve Hava için hayvan derilerinden kıyafetler giydirir. Adam ve Hava’yı Bahçe’den çıkardıktan sonra, “Yaşam Ağacı’ndan yemesinler” diye, Yaşam Ağacı’na geri dönmelerini engellemek için; Tanrı, Eden’in girişine yanan kılıçlı melekleri (keruvimi) yerleştirir.
Garip ama kuvvetli bir şekilde, bu iki olayın birbirine bağlı olduğunu düşünüyorum.
Daha önce keruvim meleklerinin Tora’nın tamamında sadece iki kez geçtiğini belirtmiştik. Keruvim, bu olaydan sonra sadece bir kez, Kutsal Tabletler’i korumak için içine yerleştirildiği Antlaşma Sandığı’nın üzerinde ortaya çıkarlar.
Buna tam olarak uygun bir şekilde, Özdeyişler Kitabı, bu tabletleri ya da temsil ettikleri Tora’yı başka bir Yaşam Ağacı olarak tanımlamaktadır:
“Onu tutanlar için bir yaşam ağacıdır.” (Özdeyişler 3:18)
Yani, bizi bir Yaşam Ağacı’ndan uzak tutan aynı melekler, keruvim, bu kez başka bir yaşam ağacına erişim vermektedir. Önceki yazılarda bunun nedenini sormuştuk ve Tora’nın ne anlamda bir “Yaşam ağacı” olabileceğini merak etmiştik.
Artık, bu soruların cevabı açık olmalıdır. İyilik ve kötülüğün bilgisini elde ettikten sonra, insanlık daha tanrısal hale geldi – daha tutkulu, daha arzulu, daha ısrarcı biçimde yaratıcı. Ama biz sadece yarı tanrılardık. Gerçekten de tanrısal olmak demek, sadece; Tanrı’nın olduğu gibi tutkulu olmak, irade ve istek sahibi olmak anlamına gelmemektedir. Ama, yaratıcılığın korkunç gücünü akıllıca kullanmak anlamına da gelmektedir. Bu gücü tamamen kontrol etmek demektir; onun tarafından kontrol edilmek demek değildir. Tutkuyu dengede tutmak, yaratmanın zamanı var, yaratmayı bırakmanın zamanı var anlamına gelmektedir.
Bilgi Ağacı’ndan yedikten sonra, tutkunun yaşamımızdaki rolünü güçlendirdikten sonra, sonsuza dek yaşamak artık mümkün değildi. İnsan ruhunda dengeyi, uyumu yeniden tesis etmeye yardımcı olabilecek yeni ve farklı bir Yaşam Ağacı’na ihtiyaç vardı. Yeni Yaşam Ağacı, insanın yeni bir dünya ile, tutkunun zihnin görüşünü bulanıklaştıran, doğruyu ve yanlışı gizleyen bir dünya ile başa çıkmasına yardımcı olmak için tasarlandı. İnsanın bir yaşam ağacına erişmesini engelleyen melekler, aslında başka birine erişmesini sağlamaktadır. Tora, insanın kendi yaratıcı dürtülerini Yaratıcısı’nın fikirlerinden ayırmasına yardım edebilecek bir araç, Tanrı’nın İstekleri için bir kılavuzdur. Bu yeni Yaşam Ağacı’ndan yerken, Tora’nın bakış açısını içselleştirirken, artık motoru ile uyum sağlayabilecek bir direksiyona sahip olabilecek ve kendini tamamen tanrısal bir varlık haline getirebilecektir.
Bir an durun ve burada olanları düşünün.
Tanrı bizi Eden’den çıkardıysa bile, kendi elimizin işi bu yeni dünyada kendimizi “yapmamız” için ihtiyaç duyduğumuz araçları bize miras bıraktı…
Şimdi Tanrı’nın ikinci eyleminden bahsedelim: Adam ve Hava için kıyafet yapmak!
Tanrı’nın insan için öngördüğü dünyada, kıyafetlere ihtiyaç olmazdı; gereksizliklerdi. İnsanın, çıplaklığın korkulacak veya kaçınılması gereken bir şey olduğu bir dünyada yaşaması, Tanrı’nın seçimi değildi. Bununla birlikte, bu derin hayal kırıklığı anında, Tanrı, onların kendi seçtikleri bu yolculukta Adam ve Hava’ya kıyafetlerini sunarak, onlara maddi ve manevi donanımları vererek, kendilerini “yapmalarını” sağlamaktadır.
Adam’ın kıyafetleri ve Moşe’nin mezarı
Midraş bilginleri bize Tora’nın bir iyilik eylemiyle başladığını ve iyilik eylemiyle sona erdiğini söyler. Tanrı’nın Adam ve Hava’ya kıyafet sağlaması ile başlar. Tanrı’nın Nebo Dağı’nın tepesinde, Vaat Edilen Topraklar’a bakmış, ancak oraya hiç ayak basmamış olan Moşe’yi mezarına gömmesi ile sona erer.
Her iki durumda da işler, Evrenin Hakimi’nin “dilediği” gibi sonuçlanmamıştı. Adam ve Hava, Bilgi Ağacı’ndan yiyerek Tanrı’yı hayal kırıklığına uğratmıştı ve sonuç olarak “yabancı topraklarda” ölmek üzere Eden’in dışında tutulmuştu. Moşe, kayaya vurarak Tanrı’yı hayal kırıklığına uğrattı ve sonuç olarak çölde ölerek Vaat Edilen Topraklar dışında tutuldu. Her iki durumda da insan, Yaratıcı’nın yolundan daha çok; kendi yolunu seçti. Her iki olayın sonunda da insan, bilmediği sahiller için Tanrı’nın onlar için ayırmış olduğu dünyayı geride bırakacaktı.
Her iki durumda da Tanrı’nın tepkisi aynıdır. Başka hiç kimsenin bulunmadığı bir yerde Moşe’yi gömerek, Moşe’nin bu dünyadan başka bir dünyaya geçişini Şahsen sağladı. Tanrı, Kendi istediğini yapsaydı bu geçiş henüz gerçekleşmeyecekti. Adam ve Hava için uygun kıyafetler sunarak, Tanrı’nın dünyasından yani Eden’den, insanın kendi seçtiği bir dünyaya geçişini sağladı. Tanrı, Kendi istediğini yapsaydı, bu geçiş henüz gerçekleşmeyecekti.
Asıl gerçek şu ki, özgür olan varlıklar her zaman yaratıcılarının umut ve beklentilerine sıkı sıkıya bağlı kalmayacaklardır. Eğer Tanrı’ya karşı davranışlarımızda bizim için bu geçerliyse, çocuklarımızın bize karşı davranışlarında da daha azı olmayacaktır. Eğer, Eden Bahçesi’ndeki Adam ve Hava ile ilgili bu çalışmadan bir şeyi yanımızda taşıyabilirsek, çocuklarımız bizi hayal kırıklığına uğrattıklarında, onaylamadığımız bir seçim yaptıklarında, onlar için özenle hazırladığımız bir dünya yerine, ne getireceği belli olmayan bir dünyayı seçtiklerinde, tüm sonuçlar ortaya çıktıktan, tüm sözler söylendikten sonra, bütün ıstıraplar özümsendikten sonra, belki biz de, onlara yolculukları için kıyafetler sağlayabiliriz.
Sonraki Yazı: İki Ağacın Hikayesi (13)
Kaynak: Rabbi David Fohrman