Yaratılış 25:27, Yaakov’u “çadırlarda oturan kusursuz biri” olarak tanımlamaktadır. Raşi, Yaakov’un Tora çadırında yaşadığını ve zamanını Tora çalışarak geçirdiğini açıklamaktadır.Eğer Tora, Moşe Rabbenu’ya Yaakov’dan yüzyıllar sonra verilmişse, nasıl olur da Yaakov “çadırlarda” Tora’yı çalışmış olabilir? Yaakov, Tora’yı çalışırken kendisini de Tora’da geçen bir karakter olarak mı okuyordu? Tora’da ileride başına geleceklerini mi okuyordu?
Ya da Yaratılış 26:5 ayeti Avraam’ın Tora’yı hatta Tora’ları yerine getirdiğini açıkça yazmaktadır. Bu nasıl olabilir?
Çünkü [ekev] Avraam Benim sesimi duydu ve Benim Emanetim’i, Emirlerim’i (mitsvalarımı), Hükümlerim’i ve Tora’larımı tuttu.
Yaratılış 26:5
Bu konu Talmud ve Midraş’ın birçok yerinde tartışılmaktadır. Sadece Avraam, Yitshak ve Yaakov değil, Noah ve hatta Adam da Tora’yı biliyordu. Örneğin Tanrı Noah’a şöyle der:
Her temiz hayvandan kendine, erkek ve eşi olmak üzere yedişer çift al. Temiz olmayan hayvanlardan ise, erkek ve eşi olmak üzere iki tane al.
Yaratılış 7:2
Görünüşe göre Noah hangi hayvanların ritüelik olarak temiz, hangilerinin temiz olmadığını biliyordu. Tora, Sinay’da verilmeden önce Noah bunu nereden biliyordu?
Yoma 28b:9:
Gemara, Rav’ın şöyle dediğini aktarır: Babamız Avraam, Tora’nın tamamını Tora verilmeden önce yerine getirdi, belirtildiği gibi:
Çünkü [ekev] Avraam Benim sesimi duydu ve Benim Emanetim’i, Emirlerim’i (mitsvalarımı), Hükümlerim’i ve Tora’larımı tuttu.
Yaratılış 26:5
Rav Shimi bar Ḥiyya, Rav’a şöyle dedi: Bu ayet Avraam’ın Tora’nın tamamını değil, yalnızca yedi Ben Noah mitsvasını yerine getirdiği anlamına gelir. Gemara sorar: Peki Avraam’ın açıkça uyguladığı ama Ben Noah yasaları içinde yer almayan sünnet de var. Görünüşe göre Avraam, yedi Ben Noah yasasından fazlasını yerine getirmiştir. Gemara sorar: Avraam’ın yalnızca yedi mitsvayı ve sünneti yerine getirdiğini söyleyin. Rav ona şöyle dedi: Eğer öyleyse, Avraam’ın söylediği ayetin devamına ihtiyacım var: Benim mitsvalarım ve Tora’m? Bu ifade, Avraam’ın yedi Ben Noah mitsvasının ötesindeki mitsvaları yerine getirdiğinin ve görünüşe göre Tora’nın tamamını yerine getirdiğinin açık bir göstergesidir.
Rav şunları söyledi ve bazıları da Rav Aşi’nin şunu söylediğini söyler: Babamız Avraam, Tora’nın tamamını, hatta daha sonra yürürlüğe giren rabbinik emirleri yerine getirmiştir. Söylediği gibi: Benim ToraLARım. ToraLAR kelimesinin çoğul olması Avraam’ın iki Tora’yı yerine getirdiğini gösterir; Birincisi Yazılı Tora, ikincisi Sözlü Tora. Sözlü Tora’nın yerine getirilmesi sürecinde, orada yer alan tüm detay ve parametreleri yerine getirmiştir.
Yaratılış 32:5 Raşi’nin Yorumu (Yaakov hakkında)
גרתי ” “garti” “yaşamaktaydım” – Ne bir prens ne de önemli bir kişi oldum, sadece bir misafir oldum. Beni kutsayan babanın berahasından dolayı benden nefret etmene değmez (Yaratılış 27:29) “Kardeşlerine efendi ol“, çünkü bu bende gerçekleşmedi (Tanhuma Yashan 1:8:5) . “garti” גרתי kelimesinin sayısal değeri 613’tür – תרי״ג – Bu şu anlama gelir: “Kötü Laban’ın yanında misafir olmuş olmama rağmen, תרי״ג מצות, yani 613 İlahi Emir’i yerine getirdim, ve onun kötü yolları hakkında hiçbir şey öğrenmedim.”
Çünkü [ekev] Avraam Benim sesimi duydu ve Benim Emanetim’i, Emirlerim’i (mitsvalarımı), Hükümlerim’i ve Tora’larımı tuttu.
Yaratılış 26:5
Bu ayet, dört emir kategorisinden söz etmektedir. Raşi bu kategorileri şu şekilde açıklamaktadır:
Emanetim: İbranice Mişmarti. Tora’daki yasaklamaların, alışkanlık, dikkatsizlik vb. sebeplerle ihlalini önlemek için din otoritelerince belirlenmiş kanunlar. Tanrı Tora’yı “emanet” etmiş, ve Hahamlarımız da bu emanetin zarar görmesini engelleyici çitler çekmişlerdir.
Emirlerim: İbranice Mitsvotay. İnsanın ahlaki anlayışının gerektirdiği ve mantıkla açıklanabilecek kanunlar.
Hükümlerim: İbranice Hukotay. Mantıkla açıklanması mümkün olmayan kanunlar. Tıpkı bir Kral’ın, tebaasına emrettiği [ve tebaanın “sebep?” diye sormayacağı] “hükümleri” gibi.
Tora’larım: İbranice Torotay. Tam çeviriyle “Tora’larım” ya da “öğretilerim“. Çoğul “Tora’lar” kullanımı, Yazılı ve Sözlü Tora’yı ifade etmektedir. Sözlü Tora, Moşe’ye Sinay Dağı’nda verilen kanun detay ve açıklamalarını içerir.
Hahamlarımızın hemfikir olduğu kadarıyla, Avraam, Tora hakkındaki tüm bilgisine “Ruah Akodeş Kutsal [Tanrısal] İlham” sayesinde erişmiş ve bunları tamamen gönüllü olarak uygulamıştır. Dolayısıyla ayetin, Avraam’ı, bu kuralları Hahamlar’ca belirlenenler de dahil olmak üzere – uyguladığı için övmesi garip değildir (Ramban).
Yeni bir bakış açısı getiren bir açıklamasında Rabi Samson Raphael Hirsch, Tora kelimesinin “Ara – Hamile kalmak” kökünden geldiğini belirtir. Nasıl bir embriyo, küçük bir spermanın yumurtaya girişiyle gelişirse, aynı şekilde Tanrı’nın öğretileri de, daha en başta küçük bir tohumun ekilmesine benzer. Bu tohum sonradan gelişip, çok daha büyük bir anlayış dünyasını meydana getirecektir. Tur da benzer bir görüşle, Tora berahalarından ikincisinin, Sözlü Tora’yı konu ettiğine değinir. Bu beraha, “Vehaye Olam Nata Betohenu [Tanrı] İçimize Sonsuz Yaşamı Ekmiştir” sözlerini de içerir. Zira Sözlü Tora, en başta dikilen küçük bir fidana benzer. Bu fidan daha sonra kendi içinde gelişip büyüyecektir.
Burada doğal olarak şu soru karşımıza çıkmaktadır? Avraam, Tora’yı yerine getirdiyse ve bunu çocuklarına öğrettiyse, Yaakov nasıl bir sütun dikmiştir (Yaratılış 28:18) ve Yaakov nasıl iki kız kardeşle evlenebilmiştir ve Amram nasıl halası Yoheved ile evlenmiştir (Çıkış) 6:20) ve öğretmenimiz Moşe on iki sütun nasıl dikmiştir (Çıkış 24:4)?
Babaları Avraam’ın kendisine yasakladığı ve Avraam’ın çocuklarına ve kendisinden sonra ev halkına Tanrı’nın yolunda yürümelerini mi emretmiş olmasına rağmen (Yaratılış 18:19) Tora’da yasaklanan eylemleri nasıl yapmış olabilirler?
Açıklamalar
Ramban, ataların Tora’nın 613 emrini yalnızca İsrael’de yaşarken yerine getirdiklerini, oysa Yaakov’un iki (veya dört) kız kardeşle Haran’dayken evlendiğini açıklar. Ancak Raşi, Yaakov hakkında Yaratılış 32:5’in açıklamasında şöyle demektedir : “Kötü Laban’ın yanında (yani Haran’da) kaldığım süre boyunca 613 emri yerine getirdim.“
Bu sorunun açıklaması şudur: Avraam, Yitshak ve Yaakov’un Tora’yı yerine getirme şekli, yalnızca kendi kendilerine empoze edilen bir katılıktır (ve bu nedenle Aşem tarafından bu kadar çok takdir edilmiştir. Eğer durum böyleyse, o zaman açıkça onlara emredilen bir buyruk, yalnızca kendi gayretleriyle yüklendikleri bir buyruk ile çelişiyorsa, Aşem’in hükmü olan birincisi, ikincisini geçersiz kılacaktır.
Avraam’ın emredilene kadar (99 yaşındayken) sünnet olmamasının nedeni basit düzeyde budur. Çünkü Ben Noah Yasaları, kişiye zarar vermeyecek olsa bile kişinin kendi kanını dökmeyi yasaklıyordu. Ve sünnet bu yasağa ağır basıyor olsa da, bunu ancak Aşem’in emriyle yapabilirdi.
Yedi Ben Noah yasasının yanı sıra, Noah’ın soyundan gelenlerin gönüllü olarak üstlendiği başka sınırlamalar da vardı. Raşi’nin dediği gibi, (Yaratılış 34:7’nin yorumu) “Yahudi olmayan milletler (bu günahın cezası olan) Tufan’ın sonucu olarak kendilerini iffetsizlikten (yani kendilerine açıkça yasaklanmamış ilişkilerden bile) alıkoymuşlardı.” Ve bu, Raşi’nin başka bir yerde (Yaratılış 11:32’nin yorumu) söylediklerini açıklamaktadır: Tora’nın, Avraam’ın babası Terah’ın, Avraam’ın babasının evini terk etmeden önce ölümünden bahsetmesinin nedeni insanlar Avraam’ın babasına saygı göstermediğini söylememesi içindir. Her ne kadar kişinin ebeveynlerine saygı duyması Aşem tarafından Tora’da henüz emredilmemiş olsa da, uluslar bu görevi kendi rızasıyla üstlendiklerinden bu, Yaakov’un Aşem tarafından ebeveynlerine saygı göstermediği için cezalandırılmasını gerektirecek kadar insanlar arasında evrensel olarak gönüllü yükümlülük kazanmıştı (Bkz. Raşi Yaratılış 37:34.)
Bundan şu sonuç çıkmaktadır: Eğer Atalar’ın (bireysel olarak) kendi kendilerine dayattıkları katı kurallar ile Noah’ın soyundan gelenlerin (toplu olarak) gönüllü kısıtlamaları arasında bir çatışma varsa, ikincisi ilkini yani Noah’ın soyundan gelenlerin (toplu olarak) gönüllü kısıtlamaları Atalar’ın (bireysel olarak) kendi kendilerine dayattıkları katı kuralları geçersiz kılıyordu.
Evrensel olarak benimsenen bu kısıtlamalardan biri de, Yaakov’un Lavan’a yönelik suçlamasının da kanıtladığı gibi, başkalarını aldatmamaya dikkat etmekti: Kanıt: (Yaratılış 29:25) “Beni neden aldattın?” Lavan buna karşı kendini haklı çıkarmak için çaba harcamaktadır (bu da aldatmanın bir günah olduğu konusunda hemfikir olduğunu göstermektedir).
Artık Yaakov’un Rahel ile neden evlendiğini nihayet anlayabiliyoruz. Çünkü onunla evleneceğine söz vermişti (Yaratılış 29:18-21). Onunla evlenmemek bir aldatma anlamına gelirdi ve bu, Yaakov’un karısının kız kardeşiyle evlenmeme (bireysel) taahhüdünü geçersiz kılacak bir güce sahipti. Kaldı ki karısının kızkardeşi ile evlenme daha sonra yazılı olarak Sinay’da yasaklanacaktı.
Bunun ima ettiği ahlak değerlerinden biri şudur: Bir insan, Aşem’in ondan talep ettiğinden daha fazlasını kendi üzerine almak istediğinde, öncelikle bunu başkalarının pahasına yapmadığına tamamen ikna olmalıdır. Ve gerçekten de Avraam’ın durumunda, onun Aşem’in gözündeki değerliliği öncelikle Tora’nın tamamını verilmeden önce yerine getirmesinden ibaret değildir, bunun yerine Tanrı, Avraam’a “Onu bildim” demektedir, çünkü “çocuklarına ve kendisinden sonra ev halkına doğruluk ve adaletle Rab’bin yolunda yürümelerini emredecektir” (Yaratılış 18:19).
Ve kendi kendine yüklenilen arınma görevi, ne maddi ne de manevi olarak başkasının pahasına olmamalıdır. Bir Yahudi, dini mirası hakkında hiçbir şey bilmediğinde ve manevi yardıma ihtiyaç duyduğunda, ona yardım edebilecek konumda olan başka bir Yahudi şunu söyleyemez: “Zamanımı kendimi geliştirme ile geçirsem daha iyi olur.” Bunun yerine kendisini dürüstçe yargılamalı ve şu soruyu yanıtlamalıdır: “Ben kimim ki? Kendimdeki bu fazladan incelikler başka bir Yahudi’yi inancının temellerinden mahrum bırakmaya değer mi?” Ve o zaman Yaakov’un Rahel ile evliliğinin altında yatan gerçeği görebiliriz: Başkalarını önemsemek, Tanrı’nın yasasının ötesine geçen kendi kişisel mükemmelliğine yönelik kaygının önündedir. (Likkutei Sichot’tan, cilt. 5, s. 141–148.)
Sonuç
Bize Sinay Dağı’nda verilmeden önce Tora neydi? Tora, Tanrı’nın bilgeliğidir. Tora, Tanrı’nın aracılığı ile dünyayı yarattığı ve yönettiği bilgeliği içerir. Bir yapımcının bir video oyunu veya buna benzer başka bir ürün geliştirmeden önce yazabileceği bir konsept fikrini düşünün. Tora tam olarak bunu ve çok daha fazlasını içermektedir. (Bkz. Tanya, cilt 5 (Kuntres Acharon), s. 160, burada Liadi’li Rabbi Schneur Zalman, Tora’nın varoluşun her detayının orijinal kaynağı olan Tora’nın bu yönünün Tora’nın yalnızca dışsal bir yönü olduğunu açıklar. Esas Tora’ya göre, yaratılmış tüm dünyalar mutlak hiçliktir.) Bahsettiğimiz yüce ruhların (Adam, Noah, Avraam, Yitshak, Yaakov vb.) her biri, bu bilgeliğin içgörüsünü elde edebilmiş ve bu sayede evrenin en gizli sırlarını öğrenebilmiştir.
Moşe Rabbenu ise birçok açıdan özeldi. Her şeyden önce Moşe Rabbenu Tora’nın tamamını diğer peygamberlere kıyasla çok daha berrak bir kristal netliğinde görebilmişti.
İki türde peygamberlik bulunmaktadır. Moşe dışındaki her peygamber peygamberliğini bir vizyon veya rüyada almıştır:
Sizden biri peygamber olduğunda, Aşem [hakkında belirsiz bir] vizyonla tanıtırım Kendim’i ona; onunla rüyada konuşurum.
Çölde Sayım 12:6
Bunun anlamı Tanrı, insanın rüya görme yeteneğine müdahale eder ve bu rüyayı vermek istediği peygamberlik vizyonu için bir araç yapar. Ancak bu olay, rüya ile peygamberlik vizyonunun aynı kategoride olduğu anlamına gelmez. Bilgelerimiz “rüya, peygamberliğin altmışta biridir” dediğinde bu iki kavramın aynı olduklarını kastetmiyorlardı. Bize öğrettikleri iki kavramın da insanın akıl yürütme ile ulaşamayacağı bilgileri içerebilmesidir.
Peygamberlik vizyonu bir şeyi doğrudan görmeye benzemez. Daha ziyade bir mercekten (Aspaklarya) veya daha doğrusu görüntünün birinden diğerine kırıldığı bir dizi mercekten görmeye benzer.
Bunun yanı sıra, peygamberlik vizyonu sanki şeffaf, cilalı bir mercekten değil, donuk bir mercekten aktarılıyormuş gibi görülür. Dolayısıyla görüntü tüm bu kırılmalara maruz kaldıktan sonra bile Tanrı’nın yüceliğini net olarak görmek mümkün değildir. Ancak buna rağmen peygamberin gördüğü şey bir ilüzyon değil, Tanrı’nın yüceliğidir ve peygamber de bunun hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde farkındadır.
Bu bakımdan peygamberliğin de pek çok dereceleri vardır. Bir peygamber diğerine göre daha net bir mercekle görebilir ve dolayısıyla görüşünü daha net algılayabilir. Ne düzeyde bir peygamberlik söz konusu olursa olsun, peygamber her zaman her kavramın gerçek özünü algılar. Kendisine vahyedenin ve bildirenin Yaratıcı olduğunu kesin olarak bilir.
Her peygamber aynı zamanda mercek kavramını, mesajın özünü ve sırrını da kavrar. Ortaya çıkan bilgiyi hem açık hem de doğru olarak algılar ve anlar. Ancak nasıl ki, Tanrı’nın yüceliği peygambere kırılmış bir görüntü olarak gösteriliyorsa, peygambere verilen bilgiler de alegoriler ve mecazlarla aktarılmaktadır. Ayrıca peygamberlik daha önce belirtildiği gibi peygamberliğin bir aracı olan rüya yoluyla gelir.
Ancak Moşe’nin peygamberliği tamamen farklı bir düzeydeydi.
Şimdi sözlerimi [dikkatle] dinleyin!” dedi [Tanrı]. “Sizden biri peygamber olduğunda, Aşem [hakkında belirsiz bir] vizyonla tanıtırım Kendim’i ona; onunla rüyada konuşurum.Kulum Moşe [için ise] böyle değil! Evim’in tümünde güvenilirdir o!
Çölde Sayım 12:7-9
Birincisi, Moşe’nin peygamberliği deneyimlemek için duyularından mahrum kalmasına ya da bilincini kaybetmesine gerek yoktu. Üstelik peygamberlik Moşe’ye rüyada da gelmemiştir. Moşe, tamamen uyanıkken ve normal bir bilinç durumundayken peygamberliği deneyimlemiştir. Bu nedenle Tanrı, Moşe hakkında şöyle demiştir:
Onunla ağız ağza konuşurum. [Açık bir] Vizyonla [iletişim kurarım] – bilmecelerle değil! [O kadar ki] Tanrı’nın resmine bakar!
Çölde Sayım 12:8
Ayrıca Moşe her kavramı, bir şeyi çok parlak tek bir mercekten gören biri gibi algılamıştır. Bu nedenle bilgiler Moşe’ye bir alegori olarak değil, doğrudan ve net bir şekilde gelmiştir. Tora’nın Moşe’nin peygamberliğinden bahsederken “[Açık bir] Vizyonla [iletişim kurarım] – bilmecelerle değil!” kastettiği budur.
Ne var ki, Moşe’nin durumunda bile Tanrı’nın yüceliği ancak Moşe’nin kabul edebildiği ölçüde ortaya çıkabilmiştir. Moşe bile Tanrı’nın yüceliğini doğrudan göremez, sadece aynada oluşan bir görüntü gibi görebilir. Çünkü hiçbir insan Yaratıcı’yı göremez, algılayamaz, kavrayamaz.
Yüzüm’ü göremezsin” dedi. “Çünkü insanoğlu Beni görüp de yaşamını sürdüremez.
Çıkış 33:20
Ancak Moşe’nin gördüğü görüntü tam ve netti; tıpkı son derece berrak bir mercekten görülen, hiçbir donukluk izi olmayan bir görüntü gibi. Bu nedenle Tora aynı ayette “[O kadar ki] Tanrı’nın resmine bakar! (Çölde Sayım 12:8)” demektedir. Görselleştirilen biçim Resim’dir ve Moşe onu mükemmel bir şekilde görmüştür. Bu başka hiçbir peygamber için geçerli değildir çünkü hiç kimse böyle bir vizyona ulaşamamıştır.
Moşe’nin görüşünün doğası gereği aldığı bilgiler hem açık hem de kapsamlıydı. Bu bakımdan da Moşe, daha önce de belirtildiği gibi, diğer tüm peygamberleri aşmıştır.
İkinci olarak Moşe, Tora’yı tüm insanlara getirme yetkisine sahipti, böylece her kişi, tüm nesiller boyunca, kendi seviyesinde Tora’nın tamamını alabilirdi.
Üçüncüsü, Sinay Dağı’nda Tora artık sadece bir bilgelik değil, bir emir haline gelmiştir. O zamana kadar bunu uygulayıp uygulamamak kişiye bağlıydı. O andan itibaren her yetişkin Yahudi Tora’nın tamamını yerine getirmekle sorumlu hale gelmiştir.
Bu, tüm bu yüce ruhların (Adam, Noah, Avraam, Yitshak, Yaakov vb.) kendi hayatlarını gözleri önünde gördükleri anlamına mı gelmektedir? Mesela Yaakov, Tora’da Yosef’in kardeşleri tarafından çukura atılıp köle olarak satılması hikayesinin tamamını görmüş müydü? Yitshak, Esav’ın Yaakov’u öldürmeye çalışacağını görmüş müdür?
Rabbi Yeşaya Horowitz (1560-1630, “Şelah” olarak bilinir) bunu klasik eseri Şnei Luhot HaBrit’te anlatır. Rabbi Moşe ben Nahman’ın (“Nahmanides” 1194-1270) sözlerine dayanarak aşağıdaki cevabı verir:
Tora manevi alemlerde var olduğu için birden fazla uygulaması vardır. Sonuçta Tora yalnızca Aşem’in bilgisi ve bilgeliği değildir; O’nun iradesi ve isteğidir. Bu isteğin bu dünyayla nasıl buluşacağı birçok kritere bağlıdır. Örneğin Yahudi halkı, On Emir’i duyduktan sonra altın buzağı günahını işlemeseydi, Mişkan’a gerek kalmayacaktı. Her birimiz Şehina (İlahi mevcudiyet) için mükemmel bir tapınak olacak ve Tanrısallık yeryüzünde çok daha basit bir şekilde ikamet edecekti.
Başka bir örnek vermek gerekirse, casuslar Kenaan’a yolculuklarından dönüp bu konuyu Moşe ile tartışıp haberi ona bıraksalardı, biz Moşe’nin önderliğinde bu ülkeye yürüyecek, Maşiah Devri başlamış olacaktı ve Moşe son kurtarıcı rolüne sahip olacaktı.
Ancak Yahudi halkı İlahi İradeyi yönlendirmek için farklı bir yol seçmiştir. Ve bize verilen her özgür seçim durumunda da durum böyledir: İlahi İradenin dünyamızı nasıl yönlendireceğini o zaman ve orada seçeriz.
Yani Adam’ın, Noah’ın, Avraam’ın, Yitshak’ın, Yaakov’un bildiği, üzerinde düşündüğü ve üzerinde çalıştığı şey İlahi İrade ve İlahi Bilgelik’ti. Bunu biliyorlardı, bunu öğrettiler ve hayatlarını buna göre sürdürdüler. Onların bilmediği ve Moşe’nin bildiği şey ise, İlahi İrade ve Bilgeliğin maddi düzlemde, bu dünyada nasıl gerçekleşeceğiydi. Çünkü bu henüz gerçekleşmemişti.
Kabalist rabbilerimiz, Atalarımız’ın Tora’yı ruhsal olarak yerine getidiklerini, çünkü ancak daha sonra Moşe aracılığıyla mitsvaların fiziksel olarak yerine getirilmesi ile Tora öğretilerinin görülür biçimde ortaya çıktığını belirtmektedir. Ancak Atalarımız, mitsvaların yerine getirilmesi ile ortaya çıkan ruhsal akışın farkındaydılar. Zohar, Yaakov’un noktalı ve çizgili koyunlar ile ilgili Yaratılış 31. bölüm ile Tefilin takma mitsvası arasında paralellik kurar. Her ikisi de benzer bir İlahi akışa neden olmuş, ancak Sinay’dan sonra, İlahi irade, bu manevi akışın fiziksel Tefilin takılmasına bağlı olmasına hükmetmiştir.
Rabbi Horowitz’in ve diğer birçok kişinin yazdıklarından Tora’nın nihai uygulamasının burada, dünyamızda sahip olduğumuz olduğu anlaşılmaktadır. Başka bir deyişle, olayların sonunda nasıl sonuçlandığı, Tanrı’nın planladığı şekilde olmuştur. Sadece bu planın özgür irademiz aracılığıyla bu şekilde gerçeğe dönüştürülmesi gerekmiştir.
Örneğin: Midraş Tanhuma (Vayeşev Peraşası), Adam’ın Eden Bahçesi’nden çıkarılırken Aşem’i her şeyi başından beri planlamakla nasıl suçladığının bir ifadesini içerir. Adam’ın kanıtı nedir? Tora, ölü bir insan bedenine temas ile ilgili tüm ritüel kirlilik kurallarını içerir. Adam, Aşem’i “Demek dünyada ölümün olması senin planında vardı” diye suçlar “Sadece ellerini üzerime silmek istedin!” der.
Soru şu ki, Adam bu kavramı daha önce Tora’da öğrendiğinde bunun farkına varmamış mıydı? O halde buna cevap vermeliyiz, evet ölümün olacağını biliyordu. Ancak bu sonuç birçok farklı şekilde ortaya çıkabilirdi. Sonunda gizli İlahi Plan’ın ne olduğunu keşfetti, onun kendi özgür seçimiyle ortaya çıktığını anladı. Adam bu noktada Tora’nın derinliklerine indi.
Dolayısıyla nihai Tora, Moşe’nin çölde kırk yıl boyunca yazdığı Tora’dır. (Talmud’da bu konuda iki görüş vardır (Gittin 60a): Biri Moşe’nin Tora’yı bugün gördüğümüz şekliyle tomar tomar yazdığı ve kırk yılın sonunda bütün tomarları birbirine diktiğidir. Bir diğeri ise kırk yılın sonunda hepsini birden yazmış olduğudur. Kırk yılın sonuna kadar her şey sözlü olarak öğretiliyordu.) Bu Tora, Tora’nın dünyamızdaki fiili uygulamasıdır. Bu Tora, ataların bildiği Tora’dan farklıydı, çünkü bu Tora gerçekten yaşanmıştır. Ve bu, Aşem’in Kendisi’yle Bir olan bilgeliğinin özüyle bağlantılı olan Tora’dır.
Üstat Kabalistlerin sık sık söylediği gibi:
En yüksek olan, nihai ifadesini en altta olanda bulur.
Kutsal Kitabınızı bilin!
Kutsal Kitabınızı bilirseniz, hiç kimse Tanrı’ya olan inancınızı ve O’nunla olan bağlantınızı çalamayacaktır.