Binlerce yıldır insanlar Eden Bahçesi’ni (İbranice “Gan Eden”) veya diğer adıyla Cennet’i aramış ve bu yerin sözde konumu hakkında çeşitli fikirler ortaya atmışlardır. Ancak Eden Bahçesi’nin konumu hakkındaki herhangi bir tartışmaya birkaç önemli noktayla başlamak gerekir. Mistikler “Eden Bahçesi” teriminin iki farklı şeye işaret edebileceğini açıklamaktadır:
a. Ruhsal Eden Bahçesi (Gan Eden haruchny) olarak da adlandırılan, ruhun bu dünyadan ayrıldıktan sonra gittiği tamamen manevi bir yer olan “Yukarı Eden Bahçesi”
ve
b. Yaratılış Kitabı’nda anlatıldığı gibi, Aşem’in Adam’ı yerleştirdiği “Aşağı Eden Bahçesi”dir. İnsanoğlunun binlerce yıldır aradığı bu “Fiziksel Eden Bahçesi”dir (Gan Eden hagashmy).
Bunları akılda tutarak şimdi soruya dönebiliriz. Soru şudur:
Eden Bahçesi gerçekten fiziksel bir yerse, o zaman nasıl oluyor da bu kadar yıl geçmesine rağmen onu hala bulamadık?
Mistiklere göre, (Bkz. Ramban, Torat Hadam, Shaar Hagemul; Likutei Torah, Tazria 20a; Sefer Maamarim 5565, cilt. 2, s. 960-1; Maamarei Admur Haemtzoi, Vayikra, cilt. 2, 702-3, 916 ) Eden Bahçesi ekvatorda (veya Yeruşalayim’in yaklaşık 32 derece altında) bulunan gerçek bir yerdir. Kuzey “gevurah” (sertlik), Güney ise “hesed” (iyilik) niteliğine karşılık geldiğinden oradadır ve Bahçe her ikisini kapsar.
Aynı zamanda Eden Bahçesi’nin daha yüksek bir düzlemde, ruhsal ve fiziksel alemler arasında bir ara alan olarak yaratıldığını da açıklarlar. Başlangıçta, Adam yaratıldığında ve Bilgi Ağacı ile günah işlemeden önce, Adam da daha ince, rafineydi ve daha yüksek düzleme yükselebilme yeteneğine sahipti. Günah işleyip dünyaya ölüm getirdiğinde, daha ham ve fiziksel hale geldi ve bedeni artık fiziksel olarak bu yüksek düzlemde bulunamaz hale geldi. Sonuç olarak Bahçe’den “çıkarıldı”. Ve o zamandan beri, gerçek Eden Bahçesi’ni bile algılayamaz hale geldik (nerede olduğunu bilsek bile).
Ancak son kurtuluş zamanında, Maşiah Dönemi’nde dünya ve onun sakinleri tamamen arındırıldığında, Eden Bahçesi’ni algılayıp ona girebileceğiz. (Günümüzde en kısa sürede gelsin!) Peki ama nasıl?
Adam, günah işlemeden önce başlangıçta yüksek bir seviyede idi. Birincisi, varoluşunun [gerçek amacı] açısından, eylemlerinin etkilerinin en yüksek seviyeye ulaşması anlamında. İkincisi, biçimi ve eylemlerinin biçimiyle ilgilidir. Ancak günah öncesi seviyesi de potansiyel seviyesinin altındaydı. Günahtan önce bedeni tıpkı melekler gibi arıtılmış ve yüceltilmişti, öyle ki doğal yaşam alanı bugün bile meleklerin ve ruhların meskeni olan Gan Eden’di. Bilgelerimiz şunu söylerken bunu ima ediyorlardı: “Rabbi Meir’in Tora’sında ‘Tanrı [Adam ve karısı için] ışıktan giysiler [yaptı]’ yazılı buldular” (Bereşit Rabba 20:12).
Bilgelerimiz bu kavramı birçok yerde açıklamışlar ve bu yorumun amacının, Adam’ın günah işlemeden önceki bedeninin yüce doğası hakkında bizi bilgilendirmek olduğunu açıklığa kavuşturmuşlardır. (Günah işledikten sonra bedeni kalınlaştı, bugün olduğu gibi kaba ve ağır hale gelmiştir.) Buna benzer örneklere dünyamızda Hanoh ve Eliyahu’da tanık olmuştuk. Bedenleri öyle rafine hale gelmişti ki en yüksek meleklere benzemişlerdi. Adam’ın hareket ve eylemleri de tıpkı Hanoh ve Eliyahu’nunki gibi çok daha incelikli ve ruhsal nitelikteydi.
Not 1: Ölümden sonra arıtılmış ruhlar, Diriliş zamanında bedenle yeniden bir araya gelme zamanı gelene kadar Gan Eden’de kalırlar. Orada çeşitli manevi zevklerin tadını çıkarırlar (bkz. Ma’amar Halkarim: Gan Eden ve Gehinom).
Not 2: Yaratılış 3:21 ayetinde Tanrı’nın onlar için deriden giysiler yarattığı yazılıdır. İbranicede “ışık” anlamına gelen (אור) kelimesi ile “deri” anlamına gelen (עור) kelimesinin yazılışı ve telaffuzu arasında yalnızca küçük bir fark vardır. Rabbi Meir, bu ayetin insanın gerçekte günah işlemeden önceki fiziksel durumunu (normalde anlaşıldığı gibi günahtan sonra değil) tanımladığını anlamıştı. Bunu, o noktadaki insanın fiziksel formunun yarı saydam ve görkemli doğasına gönderme olarak yorumlamaktadır.
Gan Eden’in doğası o zamanlar da şimdikiyle aynıydı: Ruhların bugün bile ikamet ettiği yüksek ve ruhsal bir ortamdır. Tora bize Adam’ın orada olduğunu ve orada yetişen meyvelerden yediğini ve keyif aldığını anlatır. Ancak Gan Eden’in şu anda ruhlar için bir mesken olduğunu bildiğimiz için, orada yetişen meyvelerin bu dünyada bulduğumuz meyveler gibi fiziksel ve maddi olmadığı sonucu çıkmaktadır. Havanın topraktan daha rafine olduğu gibi, çok çok daha rafine olmaları gerekir. Ve Adam’ın yemesi, bugün sahip olduğumuz kaba ve ağır bedenlerimizin yemesi gibi değildi; daha ziyade, anlattığımız gibi, Hanoh ve Eliyahu’nunki gibi rafine, neredeyse ruhsal bir bedenin yemesiydi.
Eylemlerimizin kalitesi ve biçimi, bu eylemlerin neyi başarması gerektiğinin önemini yansıtmaktadır. Yaradılışın herhangi bir unsurunun tüm farklı yönleri [tam olarak o şeyin amacını yansıtır]. Eylemler, etkileri, nerede gerçekleştiği, kimin tarafından gerçekleştirildiği birbiriyle bağlantılı ve paraleldir. Adam günah işlemeden önce onun fiziksel özellikleri, insanın şu anda sahip olduğu ruhsal niteliklere eşdeğer düzeydeydi. O dönemde onun manevi yönünün ne kadar yüksek olduğunu ve eylemlerinin etkilerinin ne kadar güçlü olduğunu düşünün! Bilgelerimizin sözlerini tekrarlamak yeterlidir: “Koruyucu melekler onun önünde “Kutsal!” demeye çalıştılar” (Bereşit Rabba 8:10).
Bundan yola çıkarak Adam’ın günah işlemek yerine kendisini bekleyen çok yüksek seviyeye yükselmiş olsaydı ne kadar büyük olacağını anlayabiliriz. Adam’ın (günahtan önceki) fiziki yönünün bizim şu anki ruhsal yönümüze eşdeğer olmasından yola çıkarak, Adam’ın (potansiyel en yüksek mertebesine yükselmiş olsaydı) bedeni yönünün (günahtan önceki) manevi yönüne eşdeğer olacağını görebiliriz. Varlıkların kendilerini bir seviyeden diğerine yükseltmelerinin yolu budur.
Not 3: Hanoh ve Eliyahu kendilerini o kadar arındırdılar ki bedenleri daha yüksek, daha ruhsal bir forma dönüştü ve (ölmelerine gerek kalmadan) doğrudan bugün hala var oldukları cennete götürüldüler.
Not 4: Az önce bahsettiğimiz seviyeler arasındaki ilişkide, aşağıdaki seviye içsel, manevi yönünün, üst seviyedeki dışsal, “fiziksel” yöne dönüştüğünü görüyoruz. Bu nedenle, şu andaki seviyemizin ruhsal yönü, Gan Eden’in dışsal “fiziksel” yönüne eşdeğerdir. Benzer şekilde, Gan Eden’in içsel, ruhsal yönü, insanın gerçek mükemmellik durumunun dışsal, “fiziksel” yönüne eşdeğerdir. (Bir kimse bir seviyeden diğerine yükseldiğinde, daha önceki içsel, manevi yönü olan seviye, artık onun dışsal, fiziksel yönünün seviyesi haline gelir ve yeni içsel manevi yönü de bununla orantılı olarak yükselir.) Yükselen seviyeler arasındaki bu ilişki, Ramchal’ın “Kendilerini bir seviyeden diğerine yükseltmelerinin yolu budur” derken kastettiği budur.
Bu kavram Hayat Ağacının ve Bilgi Ağacının [Gan Eden’deki] gerçek doğasını anlamamızı sağlar. Elbette ayetlerin açık manasını göz ardı edemeyiz. Ağaçlar gerçek ağaçlardı, meyveler gerçek meyvelerdi ve yemek gerçek yemekti. Ancak, hem meyveler hem de yiyecekler, hayal edemeyeceğimiz kadar yüceltilmiş ve inceltilmişti. Çünkü düşüncelerimiz ancak fiziksel şeyleri kavrayabilmektedir. Ancak kendi fiziksel meyvelerimizin bile şifa veya başka amaçlarla kullanılabilecek belirli özelliklere sahip olduğunu biliyoruz; bu doğal özelliklerin dikkate değer etkileri olabilir.
Dolayısıyla bu [iki] ağacın meyvelerinin de Tanrı’nın onlara verdiği özel özellikleri vardı: Hayat Ağacı’nın meyvesi kişiye gerçek bilginin yanı sıra Tanrı’ya bağlanma, O’nu sevme ve O’nun kutsal yollarını anlama yeteneğini de veriyordu. Aynı zamanda ruhu fiziksel arzulardan da kurtarıyordu. Bilgi Ağacı tam tersi bir etki yarattı: Meyvesi, kişinin temel fiziksel arzulara maruz kalmasına ve her türlü günahı işlemeye yatkın hale gelmesine neden oldu.
Adam, Bilgi Ağacı’ndan değil de Hayat Ağacı’ndan yemiş olsaydı, Yaratıcısının kutsallığına sürekli olarak yaklaşacak, hiçbir engel olmaksızın sonsuza kadar O’nun kutsallığının görkeminin tadını çıkaracaktı. Bunun yerine Bilgi Ağacı’ndan yediğinde bedenin arzularına daldı ve fiziksellik sevgisiyle doldu. Bu nedenle, günahının bedelini ödeyinceye, tövbe edene ve iyileşene kadar, yüksek maneviyat seviyesini kaybederek ve kararlaştırılan sayıda gün boyunca [baskın olarak ] fiziksel hale gelerek kısasa kısas olarak cezalandırıldı.
Genel prensip şudur: “Bir kez cezalandırıldığında yine kardeşin gibidir” (Makkos 23a). Daha sonra insan eski günah öncesi haline dönecek ve bundan sonra da başlangıçta ulaşması gereken, ama hiçbir zaman ulaşamadığı] mükemmellik mertebesine ulaşacaktır.
Adam’ın kendisi daha mükemmel ve daha yüksek halinde kaldığı sürece, herhangi bir hastalığa veya hasara maruz kalmadı. Ancak yozlaşma ve yıkım ihtimali elbette bundan önce yaratılmıştı. Kötülüğün yaratılışıyla birlikte tüm bunlar doğanın genel bileşimine dahil edilmişti.
Başlangıçta, Adam’in yaratılışında yükselebilmesi için alçaltılmış olduğunu ve bu nedenle de (yozlaşma ve yıkım) potansiyelinin onda zaten mevcut olduğunu zaten öğrenmiştik. Böylece Tanrı, insanın kemâle ermesi ve yüceltilebilmesi için gerekli olanı potansiyel olarak yaratmıştır. Bundan sonra insanın daha aşağı (Gan Eden seviyesine) bir seviyeye indirilmesi, ilahi iradenin sonucudur. Bu iniş, kendisini gerçek yüce seviyesine yükselterek kendini mükemmelleştirme imkânına sahip olması içindi.
Not 5: Yukarıdaki dünyanın fiziksel seviyesinin aşağıdaki dünyanın ruhsal seviyesine eşdeğer olduğu kavramı, Gan Eden’de anlatılan fiziksel olayların doğasını doğru bir şekilde anlamamıza yardımcı olur. Bunlar, şu anki seviyemizle kıyaslandığında manevi sayılabilecek düzeyde gerçekleşmiştir.
Not 6: Yaratılmış bir varlığın biçim ve çevresel koşullarının, onun iç özüne tekabül ettiğini öğrenmiştik. İnsanın içsel özü artık kötülüğe ve fizikselliğe çekildiğinden, bedeni ve fiziksel çevresi de buna uygun olarak daha düşük bir seviyeye düşmüştür.
Not 7: Beden günahının karşılığını, dünyada sıkıntılar çekerek, sonra da ölerek öder. Ölülerin dirilişi sırasında geri döner ve iyileşir. Böylece beden ruhla yeniden birleşerek kötülüğün etkilerinden kurtulacak ve ruh, bedeni sonsuz mükemmellik düzeyine çıkarabilecektir.
Not 8: Mişna, bir kişinin ciddi bir suç işlemiş olsa bile, öngörülen cezayı aldıktan sonra toplumun tam bir üyesi olmaya geri döndüğünü ve Tanrı ile ilişkisini yeniden kurduğunu belirtmektedir. Burada da Adam çok ciddi bir suç işlemiş olmasına rağmen gereken cezayı çektiğinde iyileşecektir.
Not 9: Gan Eden’deki Adam’ın bu seviyesi aslında onun için bir alçaltma ve düşük seviyede olma durumuydu, çünkü bu onun gerçek, potansiyel seviyesi değildi. Adam’ın o seviyede varolması, birinci kategorideki kötülüğün (Bkz Ramchal, Daat Tevunot) etkilerinin bir tezahürüydü.
Kolaylıkla anlaşılabilmesi için özetlersek;
1. Adam, Gan Eden’de potansiyelinin altında bir seviyede yaratıldı. Bunun nedeni yaratılışla birlikte kötülüğün de yaratılmasıdır.
2. Adam’ın Gan Eden’de potansiyelinin altında bir seviyede yaratılmasının amacı Adam’a yükselme ve mükemmelleşme imkanı tanımaktı.
3. Adam, günah işlemeseydi, potansiyeline, bir üst seviyeye ulaşacaktı. Gan Eden’deki bedeni, Gan Eden’deki ruhu seviyesine yükselecek, ruhu ise çok daha yücelecekti.
4. Adam’ın günahı ile birlikte Adam’ın Gan Eden’deki ruhu, Gan Eden’deki bedeni seviyesine düştü. Adam’ın Gan Eden’deki bedeni “ışık”tandı. Ruhu “Işık”tan giysiye sahipti.
5. Adam’ın günahı ile birlikte Adam’ın Gan Eden’deki bedeni ise bugün bizim sahip olduğumuz beden seviyesine düştü. “Kabalaştı, ağırlaştı” gibi tasvirlerin anlamı budur. Adam’ın ruhu “deriden” giysiye büründü.
6. Bugün sahip olduğumuz ruhumuz, derece olarak Adam’ın günah öncesi bedenine karşılık gelmektedir. Adam’ın günah öncesi ruhu ise tanımlayamayacağımız bir yapıda ve derecedeydi. Bu seviye bile Adam’ın günah işlemese erişeceği potansiyelin altındaydı.
7. Adam, günah işlemeseydi Gan Eden’deki bedeni, Gan Eden’deki ruhu seviyesine yükselecek, ruhu ise çok daha yüksek olacaktı.
8. Ramchal’ın “kendilerini bir seviyeden diğerine yükseltmelerinin yolu budur” derken kastettiği budur. Ruhun bedeni kendi seviyesine yükseltmesi, ruhun daha da yükselmesi. Veya tam tersi biçimde günah sonucunda ruhun beden seviyesine inmesi.
9. Ölülerin dirilişi olarak adlandırılan olay ile birlikte ruh, bedeni kendi seviyesine yükseltecektir.
10. Bugünkü ruhumuzun seviyesi, Adam’ın Gan Eden’deki bedeni seviyesine karşılık geldiğinden, ölülerin dirilişi ile birlikte ruh seviyesine yükseltilen beden, ruh ile birlikte Gan Eden’e girebilecektir.
11. Gan Eden ortamı, fiziksel dünyanın yükseltilmiş bir düzlemi olduğu için oradaki ağaçlar, meyveler, hayvanlar gibi varlıklar gerçekten var olsalar da çok daha rafinelerdi. Ruhumuzun seviyesine karşılık geliyorlardı.
12. Adam’ın çıkarıldığı Gan Eden hala mevcuttur.
13. “Tanrı, adamı toprağın tozundan şekillendirdi” (Yaratılış 2:7).Bu, Adam’ın bir bedene ve bedeninin bir öze sahip olduğunu gösterir. “Şekillendirmiş olduğu adamı oraya yerleştirdi” (2:8) ise Tanrı’nın aynı bahçeye yaptığı gibi bu özü alıp ruh seviyesine yükseltmesidir.
14. Bazı yorumculara göre “ruh” kelimesi, bugünkü terminoloji ile “bilinç” olarak tercüme edilebilir.
Eden’den bahçeyi sulamak üzere bir nehir çıktı. Oradan dört ana kola ayrıldı.
Yaratılış 2:10
İbranice “eden” kelimesi “haz ve zevk” anlamına gelir ve tüm haz ve zevklerin nihai kaynağı olan Aşem’in sembolüdür. Bu Tanrısal zevk daha sonra “Eden’den çıkan nehir” aracılığıyla dünyamıza kanalize edilir ve tüm dünyevi zevklerin kaynağı haline gelir. Nehir, bu fiziksel dünyaya ulaşmadan önce geçmesi gereken dört manevi dünyayı simgeleyen dört kola ayrılmaktadır.(Sefer ha-Maamarim 5737, s. 53-54.)
Bir Yahudi’nin sorumluluğu, bu dünyanın sunduğu tüm zevklerin ardındaki asıl gerçeği aramaktır. Bu, başka bir “bahçe” olan Tora bahçesi kullanılarak yapılır. Tora 53 peraşa içerir (Tora’da aslında 54 peraşa olmasına rağmen, Nitzavim ve Vayeleh bölümleri ikiye bölünmüş bir peraşa olarak kabul edilir. Bkz. Siddur R. Saadiah Gaon, Keriat ha-Torah ve Chida, Shem ha-Gedolim) , Maarechet Sefarim, Gimmel harfi. Bu fikrin manevi önemine ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. Likutei Sichot, cilt 19, s. 298.) Bu, İbranice “gan“, bahçe sözcüğünün sayısal değerine eşittir. Tora’nın direktiflerini takip ederek, bu dünyanın zevklerini Aşem’in hizmetine kanalize edebiliriz ve bunların hepsinin gerçekte nasıl asıl zevk kaynağı olan Aşem’in Kendisi’nin bir tezahürü olduğunu ortaya koyabiliriz. (Sefer ha-Maamarim, 5717, s.236.)
Kaynaklar:
Daat Tevunot, Ramchal
chabad.org
Kutsal Kitabınızı bilin!
Kutsal Kitabınızı bilirseniz, hiç kimse Tanrı’ya olan inancınızı ve O’nunla olan bağlantınızı çalamayacaktır.