Bölüm 1 – İnsanın Dili
Bu konunun daha derin düzeydeki açıklaması için şu videoyu izleyebilirsiniz:
Adam ile Hava, Yaşam ve Bilgi Ağacı, Yılan ve Lilit
İnancımızın temellerinden biri Tanrı’nın hiçbir bedene, biçime ve şekle sahip olmamasıdır. Tanrı, Kendisi’ni Sinay’da göstermesinin ardından bizi şöyle uyarmıştı:
Canlarınızı fazlasıyla koruyun – çünkü Tanrı’nın size Horev’de (Sinay’da) ateşin içinden konuştuğu günde, hiçbir suret görmemiştiniz.
Yasa’nın Tekrarı 4:15
Tanrı’nın bir bedene veya biçime sahip olmaması kusursuz derecede açık olmalıdır. Tanrı bir biçime sahip olsaydı, bu bize bir karşılaştırma, kıyas, benzerlik kurma imkanlarını sağlardı. Bu imkanlar ise Tanrı’nın tanımı olan hiçbir şeye benzememe, her şeyin ötesinde olma kavramları ile çelişirdi. Hiçbir şeyle kıyaslanamayacağına göre hiçbir bedene, biçime veya şekle sahip olmaması tanımı gereği açıktır.
Beni kime benzeteceksiniz ki, Eşitim olsun?” diyor Kutsal Olan.
Yeşaya 40:25
Bu durum Tanrı’nın sona ve sınıra sahip olmaması kavramının da getirisidir. Tanrı bir biçime ve bedene sahip olamazdı, çünkü; bir beden Tanrı’ya sınır ve kısıt getirirdi. “Tanrı, Kendisi’ni bir bedende gösteremez mi? Tanrı neyi isterse onu yapamaz mı?” sorusunun yanıtı da buradadır. “Tanrı, bazı şeyleri bilemeyebilir mi? Tanrı, Kendisi’ni bilgisiz veya bilgelikten mahrum yapabilir mi? Tanrı, Kendisi’ni geri zekalı veya zayıf yapabilir mi?” Bu sorularının yanıtı “Hayır”dır. Çünkü, bu niteliklerden mahrum olma Tanrı olma niteliklerinin kaybı anlamına gelir. Bilgisiz, geri zekalı, zayıf veya bir beden ile sınırlı ve kısıtlı Tanrı, Tanrı’nın tanımına aykırıdır.
Peygamber Yeşaya bu akıl yürütmesini şöyle özetler:
O’nun önünde bütün milletler bir hiç gibidir; onun için hiçten az ve yokluk sayılır. Öyle ise, Tanrı’yı kime benzetiyorsunuz ve hangi benzeri onunla denk tutuyorsunuz?
Yeşaya 40:17-18
Deneyimleyebileceğimiz, düşünebileceğimiz, hayal edebileceğimiz hiçbir şeyin Tanrı ile bir benzerliğe sahip olamayacağından hareket edersek, bu durum aslında Tanrı hakkında konuşmamızın mümkün olmayacağı anlamına gelir. Çünkü, konuşurken kullanacağımız her kelime belirli bir kavramı içerir ve sözcük dağarcığımız veya düşünme süreçlerimiz dahil, tümü bilebileceğimiz terimlere dayanır. Tanrı, deneyimlerimiz ile bilebileceğimizin ötesinde ise, hiçbir kavram ile benzeşemeyeceğine göre, bu durum O’nun hakkında konuşabilecek kelimelere de sahip olamayacağımız anlamına gelir.
Tanrı’nın derin sırlarını anlayabilir misin? Aşem’in sınırlarına ulaşabilir misin?
Eyüp 11:7
Tanrı’nın Kendisi hakkında konuşulamayacağına, O kavranamayacağına, belirli kavramlar ve terimlere indirgenemeyeceğine, etiket, sıfat ve sınırlamalara sahip olamayacağına göre, Tanrı insanlar ile nasıl ilişki kurabilir? Sonsuz ile sonlu arasındaki aşılmaz uçurum nasıl aşılabilir, sonsuz ile sonlu nasıl bağlantı kurabilir? Bu nedenle, bilginlerimiz bize Tanrı’nın dünya ile ilişki kurarken, yaratmış olduklarının terimlerini kullandığını öğretir. Bu yüzden şu kurala sahibiz:
“Tora, insanın dilinde konuşur.”
Tanrı’ya normalde hitap ederken başka bir insana hitap eder gibi hitap ederiz. Tora’nın da insanın dilinde, böyle yapması doğaldır. Böylece Tora,
Tanrı’nın eylemlerinden bahsederken; “Tanrı’nın eli” (Çıkış 9:3),
Bizi gördüğünü anlatmak için, “Tanrı’nın gözü” (Yaratılış 38:7),
“Tanrı’nın parmağı” (Çıkış 31:18),
“Tanrı’nın kulağı” (Sayım 11:1) ifadelerini kullanır,
Bizim O’ndan daha altta olduğunu anlatmak için, bizim O’nun “ayaklarının altında” olduğumuzu söyler (Çıkış 24:10).
Bu ifadelerin tamamı, fiziksel yapılara dair kavrama yeteneğine sahip insanlığın çoğunluğunun zihinsel kapasitesine uygun olarak seçilmiştir. Tora insanın dilinde yazılmıştır. Tüm bu ifadeler, şu ayette olduğu gibi mecazi tariflerdir:
Eğer bilersem ışıltısını kılıcımın, kavrarsa yargıyı Elim…
Yasa’nın Tekrarı 32:41
Tanrı’nın gündelik anlamda bir kılıcı yoktur. Bu ifade mecazidir ve benzer ifadeler de mecazi olarak anlaşılır.
Mecazi anlatım peygamberlerin Tanrı hakkındaki görümlerinde de devam eder:
Boyalı giysiler içinde Botsradan bu gelen kimdir?
Yeşaya 63:1
Giysisi kar gibi ak ve başının saçı temiz yapağı gibi idi..
Daniel 7:9
Öğretmenimiz Moşe, Sazlık Denizi’nde O’nu güçlü savaşçı olarak gördü:
Aşem, savaş Ustası’dır..
Çıkış 15:3
Bunlar gibi çok sayıda ayetin tamamı peygamberlik görümlerinde gerçekleşmiştir. Bu ifadelerin hiçbiri, Tanrı’nın bir bedene, biçime veya şekle sahip olduğu anlamına gelmez. Tümü yalnızca alegoridir ve O’nun gücü ve dünya üzerindeki eylemlerini tarif etmek için kullanılır.
Yeri gelmişken;
Tanah’taki bazı ifadeler Tanrı’yı bazen öfkeli, bazen sevgi dolu, bazen pişman, sanki ruh hali değişiyormuş gibi anlatır. Oysa Tanrı, Kendisi’ni değişmez olarak anlatır:
Ben Aşem’im, değişmem.
Malaki 3:6
Tüm bu duygular, muğlak ve bayağı haller, sadece topraktan evlerde oturan ve özü toz olan fiziksel varlıklarda bulunur. Tanrı, Adı Kutsanmıştır, her kavramın üzerindedir.
Tüm bu insanbiçimci ifadeler birer alegori olsa da, belirli, tanımlı bir anlama sahiplerdir. Tanrı’nın evreni yönetirken kullandığı çeşitli nitelikleri, ya da her şeyi idare etmesinde yer alan temel içerikleri ifade eder. Bu ifadelerin anlamı ile bir ipucunu Tikuney Zohar’a girişte buluruz:
Sevgi sağ eldir,
Güç sol,
Görkem beden,
Zafer ve İhtişam iki ayak…
Bilgelik beyin,
Anlayış kalp …
Krallık ağız..
Tüm bu manevi nitelikler insanda da bulunur. Tora bu nedenle, “Tanrı adamı Kendi görüntüsünde yarattı” (Yaratılış 1:27) der. Burada Tora, başta belirtilmiş olduğu gibi fiziksellikten değil manevi nitelikten bahsetmektedir. Tanrı’nın manevi nitelikleri ile insan ruhunun manevi nitelikleri arasında benzerlik kurulabilir.
Bir dakika!
Tanrı ile hiçbir şey arasında benzerlik kurulamayacağını söylemiştik, burada ise Tanrı ile insanın manevi nitelikleri arasında benzerlik olduğunu söylüyoruz? Bu bir çelişki mi? Hayır. Tanrı’nın manevi nitelikleri ifadesi Tanrı’nın Kendisi ile ilgili bir tarif veya tanım değildir. Tanrı’nın Kendisi hakkında hiçbir şey söylenemez. Tanrı ancak eylemleri ile bilinebilir. Tanrı’nın manevi nitelikleri de, yukarıda yazdığımız gibi, O’nun bu evrendeki eylemlerini, evreni yönetirken kullandığı çeşitli nitelikleri tarif etmek için kullanılan terimlerdir. Örneğin, kötülerin yaptıklarının karşılığını aldığını gördüğümüzde, Tanrı’nın “adil olma” niteliğinin somutlaştığını, Tanrı’nın Kendisini “Adil Olan” olarak gösterdiğini söyleriz. Tanrı’nın manevi nitelikleri ile insan ruhunun manevi nitelikleri arasında benzerlikler nedeniyle de “Tanrı’nın insanı Kendi görüntüsünde yarattığını” söyleriz. Dahası, insanın bedeni, insanın ruhuna bağlı olduğu için, insan bedeni de İlahilikten pay sahibidir.
Tanrı, ne zaman Kendisi’ni tarif etmek için insanbiçimci bir ifade kullansa, bunu bize bir ders vermek için yapar. Bunu çok açık biçimde ifade eden bir Midraş bulunur:
Atalarımız Sinay Dağı’nda Tora’yı almak için durduğunda, hiçbir şekil görmedi. Bir insan, bir yaratık veya Tanrı’nın dünyada yaratmış olduğu herhangi bir ruha ait bir biçim görmediler. Bu nedenle şöyle yazılmıştır:
Tanrı’nın size Horev’de (Sinay’da) ateşin içinden konuştuğu günde, hiçbir suret görmemiştiniz.
Yasa’nın Tekrarı 4:15
Ama, Tanrı’nın ateş olduğunu söyleyemez miyiz, çünkü şöyle yazılmamış mıdır:
Tanrın Aşem, [yakıp] tüketen bir ateş…
Yasa’nın Tekrarı 4:24
Şu örnekle açıklayalım:
Bir kralın bir zamanlar doğru davranmayan bir ailesi ve hizmetkarları vardı. Onlara şöyle dedi: “Ben size karşı bir ayıyım! Ben size karşı bir aslanım! Ben size karşı ölüm meleğiyim! Tümü sizin eylemleriniz yüzünden!”
Tora, “Tanrı [yakıp] tüketen bir ateştir” dediğinde, aynı şekilde anlarız…Bu nedenle şöyle yazılmıştır:
Tanrı ateş ile yargılayacak…
Yeşaya 66:16
Bölüm 2 – Başlangıçta
İyi bir öğretmen sonuçları öğretmez, coşku, açık fikirlilik ve değerleri öğretir.
Gian-Carlo Rota
Tanrı’nın gökleri ve yeryüzünü yaratmasının başlangıcında
Yaratılış 1: 1
Yaratılış 1: 1-26 ayetlerinin 1. bölümün bağlamında amacı nedir?
Bu makaledeki yaklaşım aşağıdaki ilkelere dayanmaktadır:
Tora insanın dilinde konuşur. (Talmud – Arachin 3a)
Tora’nın dili mecazi niteliktedir. (Rambam, Şaşırmışlar için Kılavuz, Bölüm 1, – XLIX)
Tora alegoriktir. (Rambam, Şaşırmışlar için Kılavuz, Önsöz Niteliğindeki Notları)
Tanrı bilinemez, ancak Tanrı’nın yaratılışını inceleyerek Tanrı hakkında bilgi edinmek mümkündür. (Rambam, Şaşırmışlar için Kılavuz, Bölüm 1, LXXI)
…Kutsal Kitap’ta kelimenin düz anlamıyla anlaşılması durumunda ispatla çürütülebilecek ifadeler başka türlü yorumlanmalıdır. – (Rambam, Şaşırmışlar için Kılavuz, Bölüm II, XXV)
Alegori ile ilgili olarak, Lubavitcher Rebbe’nin bu konuda ne öğrettiğini not etmek ilginçtir:
“Öğrencisine bir fikir iletmek isteyen bir öğretmen örneğini ele alalım ve böylece öğrencinin zihninde yeni bir zihinsel manzara oluşturalım. Öğretmenimizin öğrencisine iki olası yaklaşımı vardır: Birincisi, doğrudan yaklaşımı benimseyebilir ve fikri kendisinin anladığı biçimde basitçe beyan edebilir. Ya da fikri bir benzetme/bir mesel/kısa hikaye veya alegori yoluyla daha somut hale getirebilir ve bu fikre öğrencinin dünyasından terim ve kavramlar giydirerek öğrencinin seviyesine indirebilir. Bazı durumlarda, sadece bir seviye düşürmek yeterli olmaz – bir mesel/kısa hikaye bile öğrencinin rafine edilmemiş zihni için fazla üstü kapalı ya da soyut olabilir. Böyle bir durumda, sabırlı bir öğretmen benzetmeyi, en soyut fikri öğrencinin zihni tarafından kavranması için yeterince somut hale getirilene kadar, meseli /kısa hikayeyi alegorinin başka bir katmanı, hatta çok sayıda ek katmanı ile giydirir.
Bu gerçekleştiğinde ve fikir veya kavram alegorik ambalajları içinde öğrencinin zihnine başarılı bir şekilde dahil edildiğinde, öğrenci daha sonra benzetme üzerinde düşünmeye devam edebilir, benzetmenin daha derin önemini ve anlamını araştırmayı sürdürebilir. Sonunda, öğrenci en dıştaki somutlaştırma katmanını soyma ve bir sonraki katmanı ortaya çıkarma çabasına girişebilir. Bunun da bir alegori olduğunu bilerek, öğrenci süreci tekrar edecektir. Bu spiral döngünün nihayetinde, belki de yıllar süren zihinsel uğraşı, emek ve entelektüel olgunlaşmadan sonra, öğrenci giysilerin içinde gizlenmiş en içteki merkezi bilgelik çekirdeğini ortaya çıkaracaktır.
Ama neden bu sıkıntıya katlanalım? Niye güzel canımızı bu tür dertlerle yoralım? Neden hedeflenen kavramı veya fikri doğrudan öğrenciye tüm genişliği ve derinliği içinde ifade etmiyoruz ve öğrencinin bunu tüm kapsamı ile kavramasını ve benimsemesini tercih etmiyoruz? Çünkü, öğretmen bunu yapsaydı, öğretmenin sözleri öğrenci için anlamsız ve havada olurdu. Öğrenci, öğretmeninin sözlerini kaydedebilir; onları gözden geçirebilir ve kelimesi kelimesine tekrarlamayı öğrenebilir; yeterince uzun süre devam ederse kendisini onları anladığına ikna edebilir; ama gerçekte önemleri hakkında en küçük bir kavrayış bile kazanmamıştır.
Öğretmenimize ve öğrencimize dönelim. Hatırlarsanız, öğretmenimiz aktarmak istediği kavramı, öğrencinin kavrayabileceği biçimde, bir örneklemeler dizisinin son ve en dış katmanı olacak biçimde somutlaştıracak, aynı zamanda onu gizleyecek ve sadece çok kısıtlanmış ve gündelik versiyonunu iletecek bir benzetme yapacaktır. Ancak öğretmen aynı zamanda öğrencisine “gerçek olana” bir bakış atmasına ve kısa süreliğine de olsa ona bu kavramı tüm yüce saflığında bir vizyon olarak göstermek istemektedir. Öğrenciden kendisine aktarılandan daha fazlasının bulunduğunu bilmesini ister; içinde gömülü olanın boyutunu takdir etmesini ister. Çünkü, “çok katmanlı benzetmeler yaklaşımı” öğrenciye emeğinin sonucu olarak, eninde sonunda kavramı tam ve kapsamlı bir şekilde kavrayabileceği araçlar sunsa da, kendine has tehlikelere sahiptir. Bu tehlike, öğrencinin kısa hikaye içerisinde (ya da ikinci, üçüncü veya dördüncü seviye soyutlamasında) batağa saplanması, onu nihai önemine taşımaması ve öğretmenin amaçladığı hedeften daha sığ ve dış versiyonunu sonuç kabul edebileceğidir.
Dolayısıyla, öğretmen konuşması sırasında, bir sözcüğün, bir el veya baş işaretinin, bir mimiğin benzetmenin katı kısıtlamalarından ayrılmasına izin verecektir. Kısıtlanmamış bir bilgelik parıltısının birçok alegori katmanından sızmasına izin verecektir. Bu “parıltı”, elbette başlangıçta öğrenci için tamamen anlaşılmaz olacaktır; ama öğrenciye benzetme içindeki kavramın derinliğini ve öğretmeninin öğretilerinin hakiki kavrayışından hala ne kadar uzak takdir etmesini sağlayacaktır.”
Bu birkaç kısa paragraf ile Rabbi Schneerson, Tora çalışması için derin bir rehber sunar. Sonuçta, Tanrı Öğretmen değil midir? Rabbinik yazın tarihi, Yaratılış ile ilgili çeşitli yorumlarla doludur. Kelimenin düz anlamının getirdiği yaklaşım Yaratılış’ın yaşının 5770 yıl olduğunu ve Yaratılış sürecinin kesinlikle Yaratılış Kitabı’ndaki sırayı takip ettiğini söyler. Bununla birlikte, Akko’lu on üçüncü yüzyıl kabalisti Rabbi Yitshak, evrenin yaşını mevcut kozmolojik tahmine yakın olan 15.3 milyar yıl olarak hesaplamıştı. Dahası, evrim hakkında kendisine sorulduğunda, İsrael’in ilk Baş Haham’ı Rabbi Avraam Yitshak Kook, “Eğer Tanrı yaşamı evrim yasalarıyla yarattıysa, bunlar Tora’nın merkezi mesajıyla, yani bir Yaratıcı tarafından yaratılmış ve yönetilen bir dünya ile ilgili etik öğretisiyle ilgisiz detaylardır” diye cevaplamıştır. Eğer Rabbiler arasında böyle bir düşünce çeşitliliği barış içinde mevcutsa, rabbiler ile bilimsel topluluklar arasında çatışmaya gerek yoktur.
Şimdi Yaratılış Kitabı’nın başına dönebiliriz; Yaratılış Kitabı’nın 1. bölümünde söylenenler bağlamında bu yirmi altı ayetin amacı nedir? Cevap için sadece Raşi’nin açıklamasına dönmemiz gerekiyor. Bu ayetler alegorik olarak Bir ve sadece Bir Tanrı olduğunu ve Tanrı’nın her şeyin kaynağı olduğunu ortaya koymaktadır. Tüm yaratılışın sınırlarını ve kısıtlamalarını oluşturan Tanrı’dır. Biz, Tanrı’yı tanımlamıyoruz, Tanrı bizi tanımlar. Tora, bizim Tanrı’nın Yaratışı içerisindeki rolümüzü, görevimizi açıklayan usul ve esaslar kılavuzudur.
Rabbi Klatzkin şunları söyler: Lubavitcher Rebbe ayrıca, Yaratılış Kitabı metinlerini her bakımdan alegorik olarak okumak zorunda olmadığımızı da vurgular. En önemlisi, Tora’nın bize olayların nasıl gerçekleştiği hakkında önemli bir şey öğrettiğini ifade eder. Rambam’ın “Şaşırmışlar İçin Kılavuz” kitabında öğrettiği gibi, bir kişi doğal dünyamızın halihazırda kurulmuş olan koşullarından hareket ederek, zamanda geriye doğru giderek, doğa yasaları oluşturulmadan önceki koşullar hakkında tahmin yürütemez.
Daha basit terimlerle ifade etmek gerekirse: Zamanı yaratmak ne kadar zaman aldı?
Bu soruna görelilik kuramı merceğinden modern bir yaklaşım için, Prof. Moshe Carmeli’nin “The First Six Days of the Universe” başlıklı makalesini okuyabilirsiniz.
Bölüm 3 – Kendi görüntüsünde
Tanrı adamı Kendi görüntüsünde yarattı. Onu Tanrı’nın görüntüsünde yarattı; onları erkek ve dişi olarak yarattı.
Yaratılış 1:27
Tanrı görüntüsünde olmak ne anlama geliyor? Aynaya baktığınızda Tanrı’nın yüzünü mü görüyorsunuz? “Şaşırmışlar İçin Kılavuz” adlı eserinde Rambam, Tanrı’nın kesinlikle maddi veya fiziksel olmadığını öğretmek için çok sayıda örnek verir. Öyleyse, hiçbir şekilde fiziksel olmayan bir varlığın görüntüsünde nasıl olabiliriz?
Levililer 19: 2’de Tanrı, Moşe’ye şöyle der:
Tüm Bene-Yisrael toplumuna konuş ve onlara söyle: “Kutsal olmalısınız; çünkü Ben – Tanrınız Aşem – Kutsal’ım.
Sorumuzun cevabı bu mu? Tanrı’nın bunu sadece Yahudi halkına söylediğini söyleyebilirsiniz, ancak Yaratılış Kitabı, tüm insanların Tanrı’nın görüntüsünde olduğunu söyler, sadece Yahudiler’in değil. Evet ama Tanrı, Yeşaya aracılığıyla şunu söylemedi mi?
Ben, Rab, seni doğrulukla çağırdım, Elinden tutacak, Seni koruyacağım. Seni halka antlaşma, Uluslara ışık yapacağım.
Yeşaya 42:6
Yahudi halkı, tüm insanlığa kutsallık getiren ışık olacaktır. Peki, bu nasıl gerçekleştirilecektir? Cevap, Peygamber Zekeriya’ya verilmiştir:
Kudretle değil, kuvvetle değil, ancak benim Ruhumla, Orduların Rabbi böyle diyor.
Zekeriya 4:6
Yahudi halkı kendi içlerindeki kutsallık ışığını tutuşturmalıdır. Ve sonra, örneğin, zorlama olmadan, kutsallık ruhunu dünyaya getirmelidir. Bu süreç hakkında söylenecek çok daha fazla şey vardır. Şimdilik “kutsal olacaksınız” ile “Tanrı’nın görüntüsü” kavramlarını bağlayan bir yol kurduğumuzu söylemek yeterli olsun. İtiraf etmeliyiz ki, maalesef yeryüzünde insanlar olarak Tanrı’nın çok ama çok “silik” bir görüntüsünü oluşturuyoruz. Dünya hiçbir zaman Tora’nın kutsallık standardına ulaşamamıştır. Peki, bu görüntünün kalitesini nasıl iyileştiririz?
Unutulmaması gereken ilk şey, “kutsal olacaksınız” emrinin gelecek zaman kipinde olduğudur. O zaman bu “görüntü” geliştirilmesi gereken potansiyel bir niteliktir. Bu fikir aşağıdaki alegori ile açıklanabilir:
Dijital kameranızla fotoğraf çektiğinizde bir görüntü hafıza kartında sıfırlar ve birler tarafından oluşturulmuş pikseller olarak görünür. Görüntü oluşturmak için gereken tüm bilgiler artık karttadır. Orijinal nesnenin gerçek bir görüntüsünü elde etmek için, piksel adreslerini son resme dönüştürmek için uygulanabilecek iyi tanımlanmış bir işlem olmalıdır.
“Tanrı görüntüsünü” geliştiren dönüştürücü işlem, Rambam tarafından tanımlanır. “Şaşırmışlar İçin Kılavuz” eseri için yapmış olduğu özette şöyle der:
… İnsanın gerçekten ihtişamını gösterebileceği mükemmelliğe, elbette insan için mümkün olabileceği kadarıyla, Tanrı bilgisine O’nun Her Şeyi Yöneten olduğunun bilgisine ve yaratmış olduklarını yaratıldıkları andan başlayarak var olmaya devam ettikleri sürece etkileme şekli hakkında bilgiye sahip olduğu zaman ulaşılır. Bu bilgiyi edindikten sonra her zaman sevgi, adalet ve doğruluğu aramaya ve böylece Tanrı’nın yollarını taklit etmeye kararlı olacaktır.
Tanrı’nın yollarını taklit etmek, “Kutsal olmalısınız; çünkü Ben – Tanrınız Aşem – Kutsal’ım” ifadesi ile eş anlamlıdır.
Tanrı’nın yollarını taklit etmek için Tanrı’nın doğası hakkında bir şeyler bilmeliyiz. “Şaşırmışlar İçin Kılavuz” adlı eserinde Rambam, Tanrı’nın şu temel özelliklerinden bahseder. Bunlar:
(1) Tanrı vardır;
(2) Tanrı tektir;
(3) Tanrı fiziksel değildir;
(4) Tanrı’nın zekası vardır;
(5) Tanrı yaratır
(6) Tanrı yönetir.
Bu altı nitelikten biri hariç (fiziksel olmama niteliği), tümünün insanlarla bir benzerliği, ilişkisi vardır.
(1) İnsanlar vardır,
(2) Her insan eşsizdir,
(3) İnsanlar akıllı olma kapasitesine sahiptir
(4) Yaratıcılığın bir şeyi daha önce var olmayan bir şeye dönüştürme yeteneği olması bakımından, insanlar yaratma kapasitesine sahiptir.
(5) İnsanlar yönetme kapasitesine sahiptir.
Rambam, ayrıca, insanlığın birbirine bağlı, birbirine bağımlı bir sistem oluşturdukları ölçüde, insanın daha alt derecede bir birliği yansıttığını ifade eder.
Böylece, insan özellikleri ile Tanrısal özellikler arasında bir karşılıklılık görürüz. Bunlar, hepimizde yaratılmış olan Tanrı görüntüsünü ortaya çıkarmak için “geliştirilmesi” gereken potansiyeller, kapasiteler veya niteliklerdir. Tora bize insani özelliklerimizi “Tanrı benzeri” bir görüntüye dönüştürmenin yollarını sunar.
Bölüm 4 – Tanrı dedi
Tanrı, adamı toprağın tozundan şekillendirdi ve burun deliklerine bir yaşam nefesi üfledi. İnsan [böylece] yaşayan bir canlı haline geldi.
Yaratılış 2:7
Tanrı tüm vahşi hayvanları ve gökyüzünün tüm kuşlarını topraktan şekillendirmişti. [şimdi] Her birine ne isim vereceğini görmek için [onları] adama getirdi. Adam her canlıya ne isim verdiyse, onun ismi öyle kalacaktı.
Yaratılış 2:19
Targum Onkelos’a göre (Yaratılış 2:7) Tanrı’nın nefesi adamda bir “konuşma ruhu” oldu. Raşi’nin Yaratılış 2:7 ayeti hakkındaki açıklaması, zekayı konuşma ile ilişkilendirir: “yaşayan ruh”: Büyükbaş hayvanlar ve yırtıcı hayvanlara da canlı ruhlar denir, ama insan, hepsinin en canlısıdır, çünkü ona ek olarak zeka ve konuşma verildi.”
Raşi’nin Yaratılış 2:19 hakkındaki açıklaması şunları içerir: “Onları adlandırması için adama getirdi (Avot d’Rabbi Natan, bölüm 1). Ve Agadata’nın sözleriyle [Bereşit Rabba 17:4], buradaki יְצִירה egemenlik ve fetih anlamına sahiptir, (Yasa’nın Tekrarı 20:19 ayetinde olduğu gibi): “Bir şehri kuşattığınızda (תָצוּר),” bunun anlamı, onları hakimiyeti altında verdiğidir.”
Yaratılış 1:3-27 ayetlerinde, her yaratılış eyleminden önce “Ve Tanrı dedi” ifadesi yer alır. Bu, konuşmaya verilen muazzam gücü kanıtlar. Bir fikri somutlaştıran, varlığa getiren konuşmaktır. Eski zamanlarda birinin adını bilmek onun üzerinde güç sahibi olmak anlamına gelirdi. [Korku filmlerinde, kötü ruhun ismini öğrendiklerinde, filmdeki kahramanların o ruhu yenebilmelerinin ardındaki fikir budur.] Bu yüzden eski Mısır firavunlarının gizli isimleri vardı. Ağır hasta bir kişinin adını değiştirme inancının ardındaki neden de budur. Bu yüzden Raşi, Tanrı’nın insanlara konuşma ve hayvanları adlandırma yeteneği vererek, insanlara ilk gerekli egemenlik araçlarını sağladığını ifade eder. (Raşi, Yaratılış 2:19 “Ve Agadata’nın sözleriyle [Bereşit Rabba 17:4], bu egemenlik ve fetih anlamına gelir…”)
Bu fikirleri modern terimlerle inceleyelim. Konuşma, siyaset, ekonomi, eğitim, din, bilim ve en yakın insan ilişkilerinin itici gücüdür. Liderler ulusları hitabetle yönlendirir. Reklam olmadan tüketici ekonomimiz nasıl olurdu? Öğretmenler öğrencileri sözlü ve yazılı dil ile eğitir. Dindar kişiler dua eder ve kurallarını konuşma ile öğretir. Bilim, konuşmayı evrenin gizemlerini ortaya çıkarmak için kullanır. Ebeveyn, çocuklarını konuşma ile yetiştirir. Açıkçası, konuşma insan varlığının baskın özelliğidir.
Metin, Tanrı’nın nefesini alarak insanlığın (Adam) Tanrı’nın doğasıyla ilgili bir şey edindiğini ima eder. Yorumcular bunu konuşma gücüyle ilişkilendirirler. Dolayısıyla konuşma, insanlık dünyasında, zeka, yönetim ve yaratıcılık gibi Tanrı benzeri özelliklerini somutlaştırma yeteneğine sahiptir. Peki, konuşma yeterli midir? Konuşma yeteneği, “Kutsal olmalısınız; çünkü Ben – Tanrınız Aşem – Kutsal’ım” emrine yanıt verebilir mi? Sadece içinde yaşadığımız dünyaya bakmamız gerekiyor. Tanrı’nın verdiği konuşma armağanı, kutsallığa giden yolculuğun sadece ilk adımıdır. Konuşma olmasaydı Tora olmazdı. Ve Tora, o yolculuk için ihtiyacımız olan haritadır.
Konuşmanın son derece önemli bir özelliği daha vardır. Konuşma, soru sorma yeteneğine yol açar. Bu yetenek insanları diğer tüm canlılardan ayırır. İnsanlar benzersiz bir şekilde “sorgulayan hayvanlardır”. Bilim, sanat, felsefe ve teolojiye götüren bu yetenekleridir. Sorular, medeniyet ve insanlığın tüm başarımları için itici güç sağlar.
Bilim ve Yahudiliğin bir araya geldiği nokta budur. Bilim, bitmeyen bir soru akışı tarafından yönlendirilir. Bunlar doğal süreçlerle ilgili sorulardır. Cep telefonunuzun çok sayıda soruya yanıt arama çabasından kaynaklandığını söyleyebilirsiniz. Yahudilik’te, Talmud ve tüm yorumlar ve açıklamalar, Tora’dan kaynaklanan bitmek bilmeyen bir soru akışının sonucudur. Bunlar insani değerler, amaç, anlam, hedef, davranış ve ilişkiler ile ilgili sorulardır. Yahudilik ve bilim bir araya getirildiğinde, bizi “Tanrı bilgisi, O’nun Her Şeyi Yöneten olduğunun bilgisi ve yaratmış olduklarını yaratıldıkları andan başlayarak var olmaya devam ettikleri sürece etkileme şekli hakkında bilgi sahibi” olma konusunda dinamik bir arayışa sokar. (Rambam)
Sorgulamanın bir inanç göstergesi olduğunu öne sürebiliriz. Örneğin İyov (Eyüp) Tanrı’yı soru yağmuruna tuttu. Bu soru yağmurunun ortasında, İyov şöyle dedi: “Beni öldürse de, O’na güveneceğim” (İyov 13:15). Bu şimdiye kadar gördüğümüz en büyük inanç beyanlarından biridir. Sonunda İyov, Tanrı tarafından haklı çıkarıldı.
Bölüm 5 – Seçim
Tanrı adama bir emir verdi ve “Bahçenin tüm ağaçlarından serbestçe yiyebilirsin” dedi. “Ancak İyi ve Kötüyü Bilme Ağacı’ndan yeme; çünkü ondan yediğin gün, kesinlikle öleceksin”.
Yaratılış 2:16-17
Bu konularda ayrıntılı açıklamalar için “İki Ağacın Hikayesi” serisine göz atabilirsiniz.
Konuşma ve zeka armağanını alan Adam ve Hava (insanlık) artık insanlığı sonsuza dek değiştirecek geri alınamaz bir dönüşümün eşiğinde durmaktadır. Tanrı onlara İyinin ve Kötünün Bilgisi Ağacı’ndan yememelerini emretmişti. Varoluşlarının bu aşamasında Adam ve Hava masumiyetleri nedeniyle çocuk gibidirler. Bir çocuğa, bir ebeveynin taze pişmiş kurabiyelerden almamasını söylemesine benzemektedir. Bu noktada Tora’nın en şaşırtıcı gizemlerinden biriyle karşı karşıyayızdır. Eğer Tanrı Her Şeyi Bilen ise, Tanrı sonucun ne olacağını bilmiyor muydu? Eğer öyleyse, Tanrı’nın amacı neydi?
Kelimenin düz karşılığını esas alan geleneksel görüşe göre, Adam ve Hava, Yılan tarafından bir seçim yapmaları için ayartılmıştır: Tanrı’nın emrine itaat etmek veya itaatsizlik etmek. İtaat etmemeyi seçtiler. Onların itaatsizlikleri ilk günahtı. Sonuç olarak, masumiyetlerini kaybettiler. Tanrı onları cennet gibi Eden Bahçesi’nden sürerek cezalandırdı. Dava kapandı.
Bu açıklama sorulan sorulara cevap veriyor mu? Rambam, “Şaşırmışlar İçin Kılavuz”, 1.Kısım, Bölüm II’de aşağıdaki örneği sunmaktadır:
“Birkaç yıl önce eğitimli bir adam bana çok önemli bir soru sordu; … “İlk bakışta,” dedi , “Kutsal Yazı, insanın başlangıçta iyi ve kötü arasında ayrım yapma yeteneği, akıl, mantık gibi kapasitelerle donatılmamış, diğer hayvanlardan hiçbir farkı olmamasını amaçlamış gibi görünmektedir. Ama Adam’ın Tanrı’nın emrine itaatsizliği ona insana özel olan büyük mükemmellik, yani iyi ile kötüyü ayırt etme gücünü, doğamızdaki potansiyelin en asil olanını kazandırmış görünmektedir. Bu yüzden isyan cezasının, insanı daha önce sahip olmadığı mükemmellik zirvesine yükseltmenin bir aracı olması garip görünüyor” dedi.”
Yılan, Hava’ya “Aslında Tanrı ondan yediğiniz gün gözlerinizin açılacağını ve Tanrı gibi, iyiyi ve kötüyü tanır hale geleceğinizi biliyor” (Yaratılış 3:5) dediğinde bu yükseliş önceden ima edilmemiş miydi? Ve daha sonra Tanrı “Tanrı “İnsan, iyi ve kötüyü tanıma konusunda bizden biri gibi oldu” dediğinde bu durum doğrulanmadı mı? (Yaratılış 3:22).
Burada neler oluyor? İnsanlığın yükseltilerek cezalandırılması mümkün müdür? Tora mantıksız değildir. Bir paradoks verebilir, ancak çözümü de sağlar.
Adam ve Hava’ya İyinin ve Kötünün Bilgisi Ağacı’nın meyvesini yememeleri emredilir ve sonra zeka armağanı verilir. Tora aynı zamanda Ağacın “yemeye uygun, gözler için arzu uyandırıcı olduğunu ve ağacın zeka elde etme konusunda çekici olduğunu” (Yaratılış 3:6) söyler. Emirde üstü örtülü bir seçim imkanı bulunur.
Seçim yapabilmek için zeka gereklidir. Zeka, bir durumun çeşitli taraflarını incelememizi sağlar. Yönetmek için insanlar seçme kapasitesine sahip olmalıdır. Ancak seçim, seçen kişinin zihninde özgürce yapılmalıdır. Ayartı olabilir, ama zorlama olamaz.
Yılanın rolünü düşünün. Eski Orta Doğu’da yılan birçok sembolik role sahipti: kraliyet, ilahilik, hayat, ölüm, şifa ve aldatma. Tora’da Moşe’nin yılanlarının Paro’nun yılanları ile çatıştığını görüyoruz (Çıkış 7:10-12). Daha sonra Moşe’nin bronz yılanı, İsraellileri cezalandırmak için Tanrı tarafından gönderilen yılanların zehirli ısırıklarını iyileştirir (Çölde Sayım 21:9). Her iki durumda da yılan, çatışmanın her iki tarafında görünür.
Eden Bahçesi’nde Yılan entelektüel bir tartışmaya girer. Yaratılış 3:1 “Yılan’ın Tanrı’nın yapmış olduğu tüm vahşi hayvanlar arasında en hilekarı” olduğunu söyler. Yılanın bu dramadaki rolü ayartıcı olmaktır. Bu sembolik ayartıcı, iş başındaki akıllı zihin olabilir mi – bir zihinsel iç sürecin dış sembolü olabilir mi?
Artık insanlar kendi seçimlerinin sonuçlarına götürülecek ve buna göre hareket edeceklerdir. Bu seçim ve eylemin kendisiyle ilişkili çeşitli seçenekler olabilir. Son sahne seçilen seçeneğe bağlı olacaktır.
Bölüm 6 – Çıplak Gerçek
İkisinin de gözleri açıldı ve çıplak olduklarını bildiler.
Yaratılış 3:7
Adam ve Hava, İyinin ve Kötü’nün Bilgisi Ağacı’nın meyvesini yedi. Dönüşüm başlamıştı.
Yaratılış 3:7’nin kelimenin düz anlamıyla yorumlanması, ilk günahın cinsel ilişki olduğu yönündeki yaygın görüşe yol açtı. Bu yorumun, metnin kendisinden daha çok, bu yorumu yapan hakkında daha fazla şey söylediğini belirtelim.
Tanrı, Adam ile Hava’yı yarattığında, Tanrı onları “Verimli olun ve çoğalın” emriyle kutsadı (Yaratılış 1:28). O halde, o zamanda Tanrı, Adam ve Hava’yı açıkça fizyolojik araçlarla donatmış olmalıdır ve Bilgi Ağacı ile ilgili olaylardan önce üreme dürtüsüne sahip olmalılardır. Metin, bu işlevin Tanrı tarafından verilen bir kutsama olduğunu çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. O halde, basit ve yüzeysel ortak görüşten çok daha derin bir şey vardır.
Şimdi bu gizemi keşfetmemizde bize rehberlik etmesi için Yahudi Bilgelerinin bilgeliğine dönelim. Raşi, Yaratılış 3:7 hakkındaki açıklamasında şöyle der: “Ve …açıldı: Kutsal Yazılar görme eylemine değil, bilgeliğe atıfta bulunmaktadır,…” Ve şunu ekler: “ve çıplak olduklarını bildiler: Kör bir adam bile çıplak olduğunu bilir! O halde “ve çıplak olduklarını bildiler” ne anlama gelmektedir? Sahip oldukları tek bir emir vardı ve ondan da çıplak kaldılar.”
Rambam, Raşi’nin açıklamasını şu açıklamalarla güçlendirir: “Bu yüzden şöyle okuruz,“Ve Elokim gibi olacaksınız, iyi ve kötüyü bilerek,” (3:5) ve “doğru ve yanlış olanı bilerek veya ayırt ederek” değil: bir olayı nitelerken “doğru ve yanlış” kelimelerini kullanırız, “iyi ve kötü” kelimelerini değil. Ayrıca, “Ve ikisinin de gözleri açıldı ve çıplak olduklarını bildiler” (Yaratılış 3:7) metnine tekrar bakın: “Ve ikisinin de gözleri açıldı ve gördüler” demiyor. Çünkü, adamın daha önce görmüş olduğu ve bu durumdan sonra gördükleri tam olarak aynıydı: Şu anda ortadan kaldırılan hiçbir körlüğü yoktu, fakat daha önce yanlış olarak görmediği şeyleri artık yanlış bulduğu yeni bir kabiliyeti/melekeyi aldı.” (Şaşırmışlar İçin Kılavuz, 1.Kısım, Bölüm II).
Raşi bize günahın Tanrı’nın Bilgi Ağacından yenmemesi emrini yerine getirmemek olduğunu açıkça söylemektedir. Sonra bize “yasak meyveyi” yemenin bir sonucu olarak Adam ve Hava’nın bilgelik kazandığını söylemektedir. Rambam bize Tora’nın meyveyi yemekten elde edilen özel bilgeliğin iyilik ve kötülüğün bilgisi olduğunu söylediğini hatırlatır. 1 Krallar 3:9’da Kral Şelomo, Tanrı’ya şöyle dua eder: “halkına hükmetmek için kuluna anlayışlı yürek ver ki, iyi ile kötüyü ayırt edeyim.” İyi ve kötünün bilgisi, adaletli yönetim için gerekli bir koşuldur. Alice Harikalar Diyarında’da söylediği gibi, işler “daha tuhaf, daha tuhaf ” oluyor. Adam ve Hava Tanrı’ya itaatsizlik etti ve sonuç olarak adil yönetme yeteneğini mi kazandılar?
Rambam’a itiraz eden kişinin dediği gibi: “Bu yüzden isyan cezasının, insanı daha önce sahip olmadığı mükemmellik zirvesine yükseltmenin bir aracı olması garip görünüyor.” Tanrı’ya itaat etmemek, Tanrı’ya daha yakın olmaya yol açabilir mi? Bu dinin tam kalbine gider. Günah nedir? Günahın amacı nedir? Ödül ve ceza nedir? Kurtuluş nedir? Bu sorulara hızlı yanıtlar yoktur, ancak cevap arama arayışımıza devam edeceğiz. Şimdilik bir ipucu: Çocuk, bir ebeveynle nasıl anlamlı ve sevgi dolu bir ilişki geliştirir?
Bu noktaya kadar, insanlığın vereceği ahlaki / etik kararları yoktu. Hayvanlar için iyi ve kötü çevre tarafından tanımlanır ve çevrenin uyarılarına tepki verirler. Onkelos’un dediği gibi insanlar “konuşan hayvanlar”dı. Yaratılış sırasında Tanrı’nın ışığı karanlıktan, suları topraktan vb. ayırdığı gibi, şimdi insanlık kendi seçimi ile diğer tüm yaşayan varlıklardan ayrıldı.
Bu ayrılık insanı bir “gözlemci” ye dönüştürdü. Bilimsel olarak bir gözlemci, kendisini kendi çevresinden ayırabilen, çevresi üzerinde çalışabilen, onunla ilgili kararlar verebilen ve çevre üzerinde etkisi olan kişidir.
Hikayenin bu noktasında, insanlık zeka, yönetim ve yaratıcılık için gerekli tüm araçlara ulaşmıştı. Ana emri yerine getirmeye neredeyse hazırdılar. Tüm doğru araçlara sahip olabilirsiniz, ancak değerli bir şey yaratacaksanız bunları nasıl doğru kullanacağınızı bilmelisiniz.
Bölüm 7 – Nihai Öğretmen
Tanrı “İnsan, iyi ve kötüyü tanıma konusunda bizden biri gibi oldu” dedi.
Yaratılış 3:22
Söylediğimiz gibi, Adam ve Hava çocuksu bir masumiyet içinde yaşıyordu. Eden’de iyilik ve kötülük bilinci yoktu. Bu bilgiye sadece Tanrı sahipti. Ama şimdi onlar Tanrı’ya itaatsizlik etmeyi seçerek bu bilgiyi edindiler. Peki, bu karşılaşma sonucunda, Tanrı öfkelenip cehennem ateşi ve kükürt yağmuru mu yağdırdı yoksa başka bir yolu mu emretti?
Raşi bu konuda ne diyor? Karşılaşma şu şekilde başlar: Ve Tanrı insana seslenerek “Neredesin?” dedi (Yaratılış 3:9). Raşi’nin bu ayet hakkındaki açıklaması şöyle başlar: “Neredesin? – Tanrı elbette Adam’ın nerede olduğunu biliyordu, ama [Adam’a bunu sordu], onunla konuşmaya girmek için, ama Adam kendisini aniden cezalandıracağından korkuyordu.”
Açıkçası, bu öfkeli ve gazap dolu bir Tanrı değildir. Metin de benzer şekilde devam etmektedir. Karşılıklı konuşma şeklinde: “Ne yaptın? Neden bunu yaptın?” Yaratıcı (ebeveyn) cezalandırıcı olmayan bir amaca sahiptir.
Ya Tanrı’nın Adam ve Hava’nın ayartılacağını ve itaatsiz olacağını bildiğini varsayarsak? Adam ve Hava test ediliyor olabilir ve sonuç tahmin edilebilir itaatsizliklerine değil verdikleri cevaplara dayanıyor olabilir mi?
Hava’nın yanıtı yılanı suçlamaktı (Yaratılış 3:13). Adam hem Hava’yı hem de Tanrı’yı suçladı. [Yaratılış 3:12: Adam dedi ki, “Yanıma verdiğin kadın – yediğim şeyi ağaçtan bana o verdi.“]
Küçük çocuklar bağımsızlıklarını iddia etmeye başladığında (kurabiyeyi alarak), bir ebeveynin çocuklara yetişkin olarak rollerini öğretmeye başlama zamanı gelmemiş midir? Ebeveynin öğretmen olduğu nokta budur. Ebeveyn, çocuğun yetişkin yaşamının zorluklarıyla başa çıkmasını ister. Daha sonra ebeveyn bu gibi olayları öğrenme araçları olarak kullanabilir.
Tanrı zaten insanların egemenlik kuracağına karar vermişti. Bu zeka, yaratıcılık ve yönetim kapasitesini gerektirir. Daha da fazlası, bu kapasitenin belirli bir hedefe doğru yönlendirilmesi gerekiyordu: “Kutsal olmalısınız; çünkü Ben – Tanrınız Aşem – Kutsal’ım.” Bu noktaya kadar, Adem ve Havva iyi ve kötü hiçbir şey bilmiyorlardı. Hayatlarındaki her şey iyiydi. Sadece Tanrı iyi ve kötü bilgisine sahipti. İnsanların adil bir şekilde yönetebilmeleri için Kral Şelomo’nun söylediği gibi, iyi ve kötüyü bilmek gerekiyordu (1 Krallar 3:9). Hüküm verilmişti, şimdi eğitimleri başlamıştı.
Öğrenmenin iki yönü vardır: bilmek ve haberdar olmak. Haberdar olmak, kitaplar, dersler, videolar ve internetten gelmektedir. Hafızayı doldurur ve hatırlamaya izin verir. Beyinde depolanır. Bilmek ise deneyim gerektirir. Bu bilgi insanın tamamını doldurur. Kişinin içsel bir parçası haline gelir. Bir kişinin kimliğinin bir parçası haline gelir.
Tıp fakültesinden yeni mezun biri tarafından ameliyat olmak ister misiniz? Yoksa aynı işlemi yüzlerce kez başarıyla gerçekleştiren birini mi tercih edersiniz? Bu bilme ihtiyacı, insan çabasının tüm yönleri için geçerlidir: tıp, bilim, öğretim, mekanik, spor vb. Kral Şelomo, Tanrı’nın halkını yargılamak için bir anlayan kalp (zihin değil) istediğinde bunu biliyordu.
Adam ve Hava, Bilgi Ağacının meyvesini yiyerek, artık iyi ve kötüyü bilmektedir. Artık Tanrı’nın hükmünü yerine getirmek için bir anlayış kalbi edinmelidirler.
Harika bir dönüşüm gerçekleşmiştir. Tanrı artık Nihai Öğretmen olmuştur. Adam ve Hava daha Tanrı benzeri bir statüye yükseltilmiş, bu da onların yaratılıştaki rollerini anlamaya başlamalarını mümkün kılmıştır. Hayat dersliktir ve Tora ders kitabıdır.
Ama soru yerinde duruyor: Neden cezalandırıldılar? Veya, bu bildiğimiz anlamda bir ceza mıydı?
Bölüm 8 – Ödül ve Ceza
Tanrı, içinden alındığı toprağı işlemesi için onu [insanı] Eden Bahçesi’nden kovdu.
Yaratılış 3:23
Şimdi Eden Bahçesi hikayesinin son sahnesine geliyoruz. Filmlerde olduğu gibi bu hikayenin alternatif bir sonu var mıydı? Bazı bilginlerimiz tam olarak bunu sordu. Ya Adam ile Hava (insanlık) Tanrı ile karşılaştığında farklı tepki verseydi? Ya Tanrı aradığında, saklanmayıp “İşte buradayız” diye cevap verselerdi? Ya Tanrı onların incir yapraklarını giydiklerini görünce farklı yanıt verselerdi ve Tanrı onlara “Ne yaptınız?” diye sorduğunda, “Bilgi Ağacı’nın meyvesinin ayartısına kapıldık. Onun sunduğu bilgeliği istedik. Biz de yedik. Şimdi bizim için yargını kabul etmeye hazırız” deselerdi? Sonuç farklı olur muydu?
Alternatif göz önüne alındığında, “günah” ile ilgili tamamen farklı bir anlayışa ulaşabiliriz. Konu sadece itaatsizlikleri değildi. Orijinal günahın cinsellik ile ilgisi yoktu. Günahları, seçimlerinin sorumluluğunu kabul etmeyi reddetmeleriydi. Hatırlayın, herkesi ve etrafındaki her şeyi suçladılar. Ana emrin gereksinimlerini yerine getirme yetenekleri, seçimleri için sorumluluk alma yeteneklerine bağlıydı.
Onların “cezası” seçimleri için sorumluluk almayı öğrenmek zorunda olmalarıydı. Rambam, cezalarının kısasa kısas olduğunu söyler. Sorumluluk almayı reddetmişlerdi, bu yüzden de sorumluluk almayı öğrenmek zorunda kaldılar. Bu, Eden Bahçesi’nin huzurlu, kolay ortamında başarılamazdı. Konfor alanından çıkmadıkça gelişim mümkün değildir. Tanrı bu nedenle onları Eden Bahçesi’nden gönderdi. Adam, Hava ve onların soyundan gelenlerin hepsi şimdi bir keşif ve büyüme yolculuğuna çıkmalıdır.
Şimdi Rambam’a itiraz eden kişinin, “isyan cezasının, insanı daha önce sahip olmadığı mükemmellik zirvesine yükseltmenin bir aracı olması garip görünüyor” görüşüne yanıt verebiliriz. Cevap: Bu, bir büyüme sürecinin başlangıcıdır.
3. bölümün sonunda, Tanrı şöyle diyor: “Tanrı “İnsan, iyi ve kötüyü tanıma konusunda bizden biri gibi oldu” dedi” (Yaratılış 3:22). Tanrı’nın şimdi onların iyi ve kötüyü bildiğini söylemediğini, ancak iyi ve kötüyü bilme yeteneğine sahip olduklarını söylediğine dikkat edin. Meyveyi yiyerek, iyilik ve kötülük hakkında bilgi sahibi olma yeteneği kazanmışlardır. Şimdi bu yeteneği uygulamayı öğrenmelidirler. Yani, insanlık henüz yükseltilmemiştir, ama artık Tanrı benzeri (kutsal) olma potansiyeline sahiptir. Ceza (Eden’den sınır dışı etme) ve ödül (kutsallık) artık tek bir sonuca yöneliktir: “…Denizin balıklarına, gökyüzünün kuşlarına ve yeryüzü üzerinde hareket eden tüm hayvanlara hükmedin” dedi (Yaratılış 1:28).
Bu, acı verici antrenmanlara ve çok sıkı kurallara katlanan ve sonunda madalya kazanan bir sporcunun durumuna benzer. Acı veren çalışmalar ceza mıdır yoksa yükseltmek midir?
Çamur yoksa nilüfer de yok!
Thich Nhat Hanh
Bu anlatıdan öğrenilecek önemli bir ders daha var. Tanrı, Adam ve Hava’ya eylemlerinin sonucu olarak neler olacağını söylediğinde (Yaratılış 3:16-19), metnin tonunda cezalandırmayı amaçlayan öfke yoktur. Yine karşılıklı konuşmaya açıktır. Tanrı sadece onlara bunların onların seçtiği sonuçlar olduğunu söylemektedir. Bununla, büyük bir ders gelmektedir: Artık, tam bir seçim özgürlüğüne sahipsiniz, ama ben, Tanrı olarak, sonuçları belirliyorum. Lubavitcher Rebbe’nin yazdığı gibi, “Benzer şekilde, bir bütün olarak İlahi karşılık ile ilgili olarak şöyle yazılmıştır: “Seni kendi kötülüğün terbiye edecek” (Yeremya 2:19) yani, insanın karşılaştığı acı, günahın doğal bir sonucudur.” (Likkutei Sichos, Metzora).
“Seni kendi kötülüğün terbiye edecek” (Yeremya 2:19) ayeti, insanlara oturduğu yerden ceza dağıtan merhametsiz bir tanrı fikrine verilecek bir yanıttır. İnsan yapmış olduğu kötülük nedeniyle başka bir ceza ile cezalandırılmaz, kötülüğü onun cezasıdır ve yapmış olduğu eylemin sonuçlarına katlanacaktır. Bu nedenle bilginlerimiz, en küçük günahın dahi karşılığının olacağını öğretir. Bu da iyiliklerin kötülüklerden fazla olması durumunda, kötülüklerin geçersiz sayılacağı yönündeki yaygın inancın geçersizliğini gösterir.
Gelişiminin bu aşamasında insanlık, onu yeryüzünün yaratıkları arasında benzersiz kılan bir özellik kazanmıştır: iyi ve kötüyü bilme yeteneği. Tanrı hala iyilik ve kötülüğün gerçek bilgisinin eşsiz sahibidir. Bununla birlikte insanlık, Yaratıcı ile bir ortaklık potansiyeline sahiptir. (Targum Yonatan, Bereşit Rabba 21:5’teki bir açıklamaya dayanarak.)
Yahudilik, insanlığın mükemmelliğini talep eden bir din değildir, ancak insanlığın Tanrı tarafından tanımlanan bir mükemmelliğe doğru çaba göstermesini talep eder. Rambam’ın “Şaşırmışlar İçin Kılavuz” adlı eserinde “… İnsanın gerçekten ihtişamını gösterebileceği mükemmelliğe, elbette insan için mümkün olabileceği kadarıyla, Tanrı bilgisine O’nun Her Şeyi Yöneten olduğunun bilgisine ve yaratmış olduklarını yaratıldıkları andan başlayarak var olmaya devam ettikleri sürece etkileme şekli hakkında bilgiye sahip olduğu zaman ulaşılır. Bu bilgiyi edindikten sonra her zaman sevgi, adalet ve doğruluğu aramaya ve böylece Tanrı’nın yollarını taklit etmeye kararlı olacaktır” ifadesinde kastettiği budur. O zaman insanlık, Tanrı’nın dünyevi alanını adalet ve doğrulukla yönetmenin yollarını edinmiş olacaktır.
Kutsal Kitabınızı bilin!
Kutsal Kitabınızı bilirseniz, kimse inancınızı ve Tanrı ile olan bağlantınızı çalamaz.
Kaynaklar:
A Maimonides Reader – Isadore Twersky
The Infinite Light – Rabbi Aryeh Kaplan
Project Maimonides – Stuart Fickler, Ph.D.