hristiyanlar, kanın günahın bağışlanması için zorunlu bir ön koşul olduğunu ısrarla savunurlar ve bunun Yahudi Kutsal Yazıları’nın açık bir öğretişi olduğunu düşünürler. Ancak hiçbir ayet açıkça “kan olmadan kefaret yoktur” demediği halde, hristiyanlar yine de Yahudi Kutsal Yazıları’nın genel tanıklığının insanı bu sonuca götürdüğüne inanırlar.
Bazı hristiyanlar Levililer 17:11’i sanki “kan olmadan kefaret yoktur” diyormuş gibi okurlar. Ancak daha dikkatli bir inceleme, ayetin böyle bir şey söylemediğini ortaya koyar. Ayetin söylediği tek şey, kefaret için uygulanan kurban ritüelinin bir parçası olan kanın ritüele uygun olarak kullanılması gerektiğidir. Kan olmadan kefaret olamayacağını ya da kurban olmadan kefaret olamayacağını söylemez.
hristiyanlar, Levililer 16’da tarif edilen Yom Kippur (Kefaret Günü) sunularına işaret ederler. Bu sunular, tüm İsrael’in günahlarını bağışlatırdı. Bu nedenle, Yom Kippur sunuları olmadan günahlar için kefaret edilemeyeceğini iddia ederler.
Ancak Yahudi Kutsal Yazıları, bu sunular olmadan günahlar için kefaret edilemeyeceğini asla belirtmez.
Bir Tapınağımız varken, Tanrı bize bu ulusal kefaret biçimini lütfetmişti. Bu sunuları tekrar getirebileceğimiz günü dört gözle bekliyoruz ve Tanrı peygamberleri aracılığıyla bu günün geleceğini vaat etmiştir. Ancak Tanrı, bu sunular olmadan kendisiyle doğru bir ilişkiye giremeyeceğimizi, günahların bağışlanmaycağını asla söylememiştir. Hatta Tanrı, tövbe ettiğimizde bizi tekrar topraklarımıza geri getireceğine ve o sunuları tekrar getirebileceğimize dair sözünü vermiştir. (bkz. Yeremya 33:18, Malaki 3:3-4, Hezekiel 20:40-41, Hezekiel 40-48)
Bazı hristiyanlar, sunularla ilgili yasaların her zaman geçerli yasalar olarak sunulduğunu vurgularlar ve bu yasaların sonsuza kadar geçerli olmasından hareketle, bu yasalar olmadan günahlardan bağışlanmanın mümkün olamayacağı sonucuna varırlar.
Bu iddia da dayanaksızdır. Tanrı’nın yasaları asla değişmez. Ancak bu yasaların uygulandığı koşullar değişebilir. Sunularla ilgili tüm yasalar yalnızca Tapınak’ta (bkz. Levililer 17:1-7) geçerlidir. Tapınak yeniden inşa edildiğinde, Musa’nın Yasası yani Tora tarafından öngörülen tüm sunuları neşeyle getireceğiz. O zamana kadar, aynı Tora’ya uyarak kurbanları yerine getirmeyeceğiz. Tanrı’nın tövbemizi kabul edeceği ve günahlarımızı affedeceği konusunda (bkz. Yeşaya 55:7) güvenimiz tamdır.
Birçok hıristiyan, Mısır’daki Fısıh sunusunu, ruhlarımızın kurtuluşu için kanın gerekli bir ön koşul olduğunu gösteren bir delil olarak görür. Sonuçta, o olayda Tanrı bir kuzunun kanını görmüş ve İsraeloğulları’nı bu nedenle kurtarmıştır.
Bu iddainın da Yahudi Kutsal Yazıları’nda hiçbir temeli yoktur. Mısır’daki kuzunun kanı, İsrael’in Tanrısı’nın açık emrine itaat etmesiyle gerçekleşen insani bir eylemdi. Bu, kuzuya olan bir iman eylemi değil, Tanrı’ya ve O’nun emrine olan bir iman eylemiydi. Tanrı’nın açık emrine itaat, bu iddiaları ortaya atan aynı hristiyanlar tarafından sürekli küçümsenir. hristiyanlar, Mısırlıların atalarımızla alay etmiş olabileceği gibi alay ederler: “Kusurlu insan eylemlerinizle Tanrı’yı nasıl memnun edebilirsiniz?”
Bizim cevabımız, Tanrı’nın açık sözüne olan inancımızdır ve O’nun bize bahşettiği emrilerine itaat armağanıyla seviniriz. Bir kuzuya asla güvenmeyiz. Göğün ve yerin Tek Yaratıcısına güveniriz ve başka hiçbir şeye güvenmeyiz.
Musa’nın tarif ettiği kan sunuları gerçekten önemlidir. Bu yüzden Mesih çağında yeniden getirileceklerdir. Ancak hiçbir yerde, bu sunular olmadan kefaret sağlayamayacağımız yazmaz. Tüm bu sunular yalnızca Tanrı’nın açık emirlerine itaate (bkz. 1. Samuel 15:22) dayalı olarak önemlidir.
Fısıh kuzusunun kanı ne anlama gelmektedir?
hristiyanlar, Mısır’daki Yahudiler’i kurtaranın kuzunun kanı (!) olduğunu düşünmektedirler.
Elbette hayır! Bu eylem, hristiyanların anladığı anlamdan oldukça farklı bir şey ifade etmektedir. Gerçekte kuzunun kanı, “isa” adlı kişi ile ilgili hristiyan iddialarının tam zıttını temsil etmektedir. Yahudiler’in isa’yı ve tüm putperestliği reddedişi Yahudi halkını kurtarmıştır!
Kendimize şunları sormalıyız: Mısır’daki Yahudiler için kan ne anlama geliyordu? Kan, Tanrı için neden anlamlıydı? Kan nasıl Yahudi halkını kurtarmış olabilir?
Cevap:
Mısırlılar kuzuya tapıyordu. Mısırlılar, onları yemek amacıyla, koyun gütmekle meşgul olan biriyle ilişki kuramazlardı. (bkz. Yaratılış 43:32, 46:34)
Musa, “Bu doğru olmaz” diye karşılık verdi, “Çünkü Mısırlılar Tanrımız Haşem’e kurban kesmeyi iğrenç sayıyorlar. İğrenç saydıkları bu şeyi gözlerinin önünde yaparsak bizi taşlamazlar mı?” (Mısır’dan Çıkış 8:26)
Bir Yahudi’nin kuzuyu kesmesi, Tanrı’ya olan inancının ve güvenin bir eylemiydi. Kuzuya değil; Tanrı’ya olan bir inanç! Mısırlıların ölümle cezalandıracağı, onlar tarafından kutsal sayılan bir hayvanı kesmek, Mısırlı askerlerden değil, Tanrı’dan korktuklarının açık, somut deliliydi. Yahudiler’i kurtaran insanlardan değil, Tanrı’dan korkmalarıydı.
Haşem, tıpkı Babamız İbrahim’i sınadığı gibi soyu olan İsrael’i de sınamıştır. “Oğlum, yakmalık sunu için kuzuyu Tanrı kendisi sağlayacak” (bkz. Yaratılış 22:8) sözü İsrael’in Mısır’dan çıkışında gerçekleşecek olan Fısıh kurbanına ilişkin bir peygamberliktir.
Haşem, Babamız İbrahim’in inancını ve güvenini test ettiği gibi soyu olan İsreil halkının da inancını ve güvenini Fısıh kurbanı ile test etmiştir.
İsrael halkı Haşem’den mi korkacaktı yoksa Mısırlılar’dan mı? Haşem’e mi itaat edeceklerdi yoksa Mısırlıların onları taşlamalarından korkup Haşem’e itaatsizlik mi edeceklerdi?
Kapı eşiğindeki kuzu kanı, İsrael’in Haşem’e olan inancının ve güveninin, ondan başka hiçbir güçten korkmadıklarının ve putperestliği reddettiklerinin açık bir beyanıydı.
Kan, bu kapı eşiğini geçtiğinizde artık Mısır’da olmayacağınızın ilanıydı. Belki coğrafi adres hâlâ Mısır’dı ama ideolojik konum Mısır’dan çok uzaktaydı. Kapı eşiğindeki kan, bu evdeki insanların yalnızca Tanrı’ya ve O’na olan inançlarını ve güvenlerini duyuruyordu. Yok edici melek Mısır’a geldi ama kan olan evler “Mısır” değildi.
Bugün kapı pervazlarına astığımız “mezuza, kuzu kanının sembolik karşılığıdır.
Kapı eşiğinde mezuza gördüğünüzde, orada kuzuya tapılmadığından emin olabilirsiniz. Bir Yahudi’nin evi, kuzuya tapanların uyguladığı tüm baskılara rağmen Tanrı’ya olan inancı ve O’nun Tora’sına sadakati koruyan bir kaledir.
Sonuç olarak, İsrael’i kurtaran Fısıh kurbanının kanı değil, o kanın kanıtladığı üzere Haşem’e olan inançları ve güvenleriydi.
Kutsal Kitabınızı bilin!
Kutsal Kitabınızı bilirseniz, hiç kimse inancınızı ve Tanrı ile olan bağlantınızı çalamaz.