Tora, Mısır’dan Çıkış Kitabı’nda Yitro Peraşası’nda 20. Bölüm’de On Temel Buyruğun verilmesinden hemen sonraki Mişpatim Peraşası’nda, söz konusu on ilkenin ayrıntıları verilir ve bu ayrıntılara ilk olarak kölelik ile ilgili yasalarla başlanır (Bakınız Çıkış 21.2-6). Bu peraşada, Tora’nın büyük üslup özelliklerinden birini, bir olayın anlatımından sonra yasaların ilan edilişine geçişi görürüz.
Bu peraşaya kadar Mısır’dan Çıkış Kitabı’nın esas konusu Yahudiler’in Mısır’daki esaretinden kurtuluşu ve özgürlüğe doğru yolculuğudur. Şimdi ise ayrıntılı yasalar, “özgürlük anayasası” açıklanacaktır.
Bu, tesadüfi bir anlatım sırası değil, bir gerekliliktir. Yahudilikte yasa, halkın tarihsel deneyimlerinden doğar. Mısır’daki yaşam, Yahudi halkının ruhu için bir okuldu; bu dönem Yahudiler’e, güç bakımından zayıf olmanın nasıl bir yaşamı getirdiğini öğretmişti.
Bu peraşada şöyle der: “Yabancıya zulmetme. Ne de olsa siz bir yabancının ruh halini bilirsiniz; çünkü Mısır’da [siz de] birer yabancıydınız.”(Çıkış 23: 9).
Buradaki açık soru şudur: Tora, 613 buyruğu anlatmaya niçin kölelik ile ilgili kurallar ile başlamaktadır?
Bunun nedeni, İsrail’in, Mısır’da köleliğe katlanmak zorunda kalmış olmasıdır. Bu dönemin gerekliliğini yüzlerce yıl önce Tanrı Avraam’a bildirmişti:
Güneş batarken Avram trans haline girdi ve işte – üzerine dehşet verici bir zifiri karanlık çöküyordu. [Tanrı] Avram’a “Şunu iyi bil ki, soyun, kendilerine ait olmayan topraklarda 400 yıl boyunca yabancı olacak” dedi. “Onlara kölelik edecekler ve onlara eziyet edecekler. (Yaratılış 15:12-13)
Bu kölelik dönemi İsraillerin bir ulus olarak deneyimleyeceği ilk gereklilik olacaktır. Başlangıçtan beri Özgürlüğün Tanrı’sı, özgür insanların özgürce Kendisi’ne hizmet etmesini istemişti. Ancak insanoğlu birbiri peşi sıra bu özgürlüğü kötüye kullanmıştı: önce Adam ve Hava, sonra Kayin, sonra Tufan nesli, sonra Babil Kulesi’nin yapıcıları.
Tanrı, bu kez tüm insanlıkla değil ama özgürlüğün öncüleri olacak bir erkek ve kadın, bir aile ile başlamaktadır. Ancak özgürlük zordur. Hepimiz kendimiz için özgürlüğü isterken, kendi özgürlüğümüz ile çatışıyorsa, başkalarının özgürlüğü söz konusu olunca bunu görmezden geliriz.
Avraam’ın daha üçüncü kuşak torunları, kardeşleri Yosef’i köle olarak satmaya istekliydi ki bu trajedi Yeuda’nın Binyamin için kendi özgürlüğünü feda edişine değin devam etmişti. Yosef, Mısır valisi olarak, kardeşlerini kölelikle tehdit etmişti. Daha sonra nesillerde, “Yosef’i bilmeyen” bir firavun, tüm İsrail milletini Mısır’ın köleleri haline getirmişti.
İsrail halkına yaşamış oldukları kölelik dönemini asla unutmamaları ve tam anlamıyla özgür bir toplum oluşturma kapasitesine sahip olan kardeşlerini asla köle yapmamaları Tora’da defalarca hatırlatılmaktadır ki böylece asla özgürlüğün kıymetini bilmemezlik yapmasınlar:
Yabancıya haksızlık ve baskı yapmayacaksınız. Çünkü siz de Mısır’da yabancıydınız. “Dul ve öksüzün hakkını yemeyeceksiniz. (Mısır’dan Çıkış 22:21-22)
Mısır’da köle olduğunuzu, Tanrınız Rab’bin sizi kurtardığını anımsayın. (Yasa’nın Tekrarı 15:15)
Mısır’da köle olduğunuzu anımsayın ve bu kurallara uymaya dikkat edin. (Yasa’nın Tekrarı 16:12)
Yabancıya ya da öksüze haksızlık etmeyeceksiniz. Dul kadının giysisini rehin almayacaksınız. Mısır’da köle olduğunuzu, Tanrınız Rab’bin sizi oradan kurtardığını anımsayın. Bunun için böyle davranmanızı buyuruyorum. (Yasa’nın Tekrarı 24:17-18)
Yabancıya, öksüze, dul kadına bırakacaksınız. Mısır’da köle olduğunuzu anımsayın. Bunun için böyle davranmanızı buyuruyorum. (Yasa’nın Tekrarı 24:21-22)
Çünkü İsrailliler benim Mısır’dan çıkardığım kullarımdır. Köle olarak satılamazlar.(Levililer 25:42)
Bu nedenle, Sinay’daki ana buyruklardan hemen sonra gelen ilk yasaların kölelik ile ilgili olması sürpriz değildir.
Burada asıl soru şudur: Tanrı köleliği istemediğine, köleliği insani koşullara bir hakaret olarak kabul ettiğine göre, niçin köleliği tamamen ve derhal kaldırmamıştır? Niçin köleliğin sınırları çizilmiş ve belirli kurallar ile düzenlenmiş biçimde devam etmesine izin vermiştir? Evreni yaratabilen Yüce Yaratıcı insan davranışını bir anda değiştirecek güce sahip değil midir? Her Şeye Gücü Yeten Tanrı’nın gücünün yetmediği alanlar mı vardır?
2008 yılında Nobel ödüllü ekonomist Richard Thaler ve hukuk profesörü Cass R. Sunstein “Dürtme (Nudge)” adlı bir kitap yayınlamış, bu kitapta özgürlüğün mantığı ile ilgili temel bir problemi göstermişlerdir. Özgürlük, bir yandan aşırı kısıtlayıcı olmayan, insanlara seçim yapabilmelerine olanak ve hak tanıyan bir alan yaratan yönetime bağlıyken, bir yandan insanların her zaman doğru seçimleri yapmadığını bilmekteyiz.
Örneğin, psikolog Solomon Asch’ın “Asch Deneyi” ve Stanley Milgram’ın “Milgram Deneyi” başka insanların yanlış yapmasına, zarar görmesine sebep olsa dahi “uyum sağlama” ve “itaat etme” arzusundan ne kadar etkilendiğimizi göstermiştir.
Nobel ödüllü Daniel Kahneman, ekonomik kararlar alırken bile, sıklıkla aldığımız kararların sonuçlarını hesaplamada ve kendi motivasyonumuzu anlamada başarısız olduğumuzu göstermiştir.
O halde, insanların zararlı ve akılcı olmayan kararlar almasını, onlardan özgürlüklerini almadan nasıl engelleyebilirsiniz?
Thaler ve Sunstein’in bu soruya cevabı, insanları dürtebileceğiniz (Nudge) yolların var olduğudur. Örneğin bir kafede, sağlıklı yiyecekleri ön kısma ve göz seviyesine yerleştirebilir, zararlı yiyecekleri ise daha zor farkedilebilir, ulaşımı daha zor yerlere yerleştirebilirsiniz. İnsanların seçim yapma düzenini (choice architecture) zarif biçimde etkileyebilirsiniz.
Tanrı’nın da kölelik konusunda yaptığı da tam anlamıyla budur. Köleliği bir direktif ile ortadan kaldırmaz, ancak köleliği öyle bir çerçeveye oturtur, sınırlarını çizer ve belirlenmiş bir süreç içerisine sokar ki, sonuca ulaşmak yüzyıllar sürse bile, sonunda insanların kendi özgür iradeleri, özgürce seçimleri ile köleliğin tamamen ortadan kaldırılmasını sağlar.
Köleliğin ortadan kaldırılmasında bu yolun seçilmesinin nedeni, insanlar eğer özgür olacaksa, köleliği ortadan kaldırıp özgür olmayı kendilerinin özgürce seçmesi gerekliliğidir.
Fransız Devrimi’nden sonra Jean-Jacques Rousseau, “Toplumsal Sözleşme (Social Contract)” eserinde eğer gerekliyse insanları özgür olmaya zorlamak gerektiğini yazmıştı. Oysa, insanları özgür olmaya zorlayamazsınız. Bu, kavramlar arasında bir çelişkidir. Bu zorlama ve özgürlük arasındaki çelişki, J.L. Talmon’un Fransız Devrimi ile ilgili kitabına isim olmuştur: “Totaliter Demokrasi (Totalitarian democracy).”
Tora’nın değerler sistemi açısından, bir kimsenin kendi isteği dışında, başkasının üzerinde bir iktidara sahip olmasının, insan onuruna karşı temel bir saldırı olduğu konusunda şüphe yoktur. Bu sadece efendi ve köle arasındaki ilişki için geçerli değil, kral ve vatandaşları, yöneticiler ve yönetilen arasındaki ilişki için de geçerlidir. Bu, Tanrı ile insan arasındaki ilişki için de geçerlidir.
Tanrı, doğayı değiştirebilir. Ancak, insan-Tanrı ilişkisinin temeli olan insanın özgürlüğü, özgür irade ve özgür seçim kavramlarını değiştirmez.
Talmud, eğer Tanrı, Yahudi halkını Tora’yı kabul etmeleri için, “dağı başlarının üzerine kaldırarak” (Şabat 88a) zorlamış olsaydı, bunun antlaşmanın şartları için sakınca oluşturacağını söyler. Bizler Tanrı’nın avadimi, hizmetkarlarıyız, ancak bunun tek nedeni, atalarımızın bunu özgürce seçmiş olmasıdır.
Yeoşua 24. Bölüm’de, Yeoşua, Yahudi halkına seçim hakkı verir. İsteyenlerin antlaşmadan vazgeçip, Tanrı’ya hizmet etmekten vazgeçebileceğini söyler. Ancak Yahudi halkı, kendi özgür iradeleri ile Tanrı’nın hizmetkarları olmayı seçer:
“İçinizden Rab’be kulluk etmek gelmiyorsa, atalarınızın Fırat Irmağı’nın ötesinde kulluk ettikleri ilahlara mı, yoksa topraklarında yaşadığınız Amorlular’ın ilahlarına mı kulluk edeceksiniz, bugün karar verin. Ben ve ev halkım Rab’be kulluk edeceğiz.”
Halk, “Rab’bi bırakıp başka ilahlara kulluk etmek bizden uzak olsun!” diye karşılık verdi,
“Çünkü bizi ve atalarımızı Mısır’da kölelikten kurtarıp oradan çıkaran, gözümüzün önünde o büyük mucizeleri yaratan, bütün yolculuğumuz ve uluslar arasından geçişimiz boyunca bizi koruyan Tanrımız Rab’dir.
Rab bu ülkede yaşayan bütün ulusları, yani Amorlular’ı önümüzden kovdu. Biz de O’na kulluk edeceğiz. Çünkü Tanrımız O’dur.”…
O zaman Yeşu halka, “Kulluk etmek üzere Rab’bi seçtiğinize siz kendiniz tanıksınız” dedi.
“Evet, biz tanığız” dediler. (Yeoşua 24:15-22)
Köleliğin kaldırılması gerekmektedir, ama Tanrı’nın bizimle olan ilişkisinin temel bir ilkesi, bizi kendi özgür irademizle yapabileceğimizden daha hızlı değişmeye zorlamamasıdır.
Bu nedenle, köleliği bir günde kaldırmaz, ama bizim seçim yapma düzenimizi (choice architecture) değiştirir ya da başka bir deyişle bizi dürterek (Nudge) köleliğin yanlış olduğu işaretini verir. İnsanları kendi hızlarında da olsa kendi arzularıyla yönlendirecek bir dizi temel yasayı harekete geçirir:
Bir İbrani köle satın alırsan, [bu köle] altı yıl hizmet edecek ve yedinci de karşılıksız olarak serbest kalacaktır.
Hizmete başladığında bekarsa, tek başına ayrılacaktır. Eğer evliyse, eşi de onunla ayrılacaktır.
Efendisi ona bir eş verir ve [bu kadın] ona oğullar ya da kızlar doğurursa, kadın, çocuklarıyla birlikte efendisinin [malı olarak] kalacak, [köle] ise tek başına ayrılacaktır.
Eğer köle “Efendimi, eşimi ve çocuklarımı seviyorum; serbest kalmak istemiyorum” derse, efendisi onu mahkemeye getirmelidir.
Onu kapının ya da pervazın yanına getirerek, efendisi onun kulağını bizle delecektir. [Köle bunun ardından efendisine] zamanın sonuna dek hizmet edecektir. (Çıkış 21.2-6)
Bu yasalar ile ne yapılmaktadır? Birincisi, köleliğin doğasında temel bir değişim gerçekleşmektedir. İbrani köle yedi yıl sonra serbest kalmaktadır. O bunu bilmektedir. Özgürlük efendinin isteğine bağlı değil, ilahi emirle gelmektedir. Eğer sabit bir süre sonunda özgür olacağınızı bilirseniz, beden olarak köle olsanız bile, zihinsel olarak özgürlüğünü geçici olarak kaybeden özgür bir insansınızdır. Tüm bu koşullar, köleliği tüm hayat buyunca süren bir kader olmaktan çıkarmış ve sadece geçici bir duruma dönüştürmüştür. Kölelik, doğuştan gelen, doğal ve kalıcı bir hayat olmaktan çıkmış, kaçınılması gereken küçük düşürücü bir koşula dönüşmüştür.Bu kendi içinde devrimci bir dönüşümdür.
Ancak, sadece bu yeterli değildir. Altı yıl uzun bir zamandır. Bundan dolayı Şabat, yedi günde bir gün kölenin rahat nefes alabilmesi için buyrulmuştur, kimse ona çalışmayı emredemez:
“Tanrın Aşem’in sana emrettiği şekilde, Şabat gününü, onu kutsal ilan etmek üzere gözet. Altı gün boyunca çalış ve tüm işlerini yap; fakat Cumartesi günü Şabat’tır; Tanrın Aşem’indir. Hiçbir melaha yapmamalısın – sen, oğlun ve kızın ve kölen ve cariyen ve boğan ve eşeğin ve tüm hayvanların, şehirlerindeki Ger [– hiçbiriniz]. Böylece kölen ve cariyen de senin gibi dinlenebilecektir.” (Yasa’nın Tekrarı 5:12-14)
Ancak Tora, her kölenin özgürlük istemediğinin farkındadır. Bu da İsrail tarihinden çıkmaktadır. İsrail ulusu Mısır’dan çıktıktan sonra çölde birden fazla kez Mısır’a dönmek istemiştir. Şöyle demişlerdi: “Mısır’da bedava yediğimiz balıkları hatırlıyoruz; salatalıkları, karpuzları, pırasaları, soğanları ve sarımsakları!” (Sayım 11:5)
Özgürlük en yüksek bedeli ister, yani ahlaki sorumluluğu. Birçok insan, Erich Fromm’in “özgürlük korkusu” dediği tepkiyi göstermişti.
Tora, insanları özgür olmaya zorlamaz ama işaretleme ritüelini istemektedir. Eğer bir köle serbest kalmayı reddederse, efendisi “onu kapıya veya kapı eşiğine götürür ve kulağını bir iğneyle deler.” Raşi şöyle açıklar:
Neden vücudun diğer tüm uzuvları değil de, delinmesi için kulak seçilmiştir? Rabbi Yohanan ben Zakkay şöyle demiştir: “Kulak, Sinay Dağı’nda şunu duymuştu: “Zira İsrailoğulları, Benim kullarımdır.” (Levililer 25:55) ve ancak ileri gitmiş ve kendisi için bir efendi edinmiştir, kulağı delinmelidir!
Rabbi Şimon bu ayeti (Çıkış 21:6) güzel bir şekilde açıklamıştır: Kapı ve kapı eşiği neden evin diğer eşyalarından farklıdır? Tanrı, aslında şunu söyledi: “Kapı ve kapı pervazı, Mısır’da eşik ve iki kapı pervazından geçtiğimde tanıklardı ve Ben de dedim ki ‘İsrailoğulları, Benim kullarımdır. Onlar Benim kullarımdır, kullarımın kulları değil ama bu kişi ileri gitti ve kendisi için bir efendi edindi, kulağı onların huzurunda delinecek.’”
Çünkü İsrailliler benim Mısır’dan çıkardığım kullarımdır. Köle olarak satılamazlar.(Levililer 25:42)
İbrani bir köle altı yıl sonunda tümüyle özgürdür. Ancak, içinde bulunduğu koşullara sağladığı uyum, alışkanlıkları nedeniyle gitmek istemezse, bundan sonra kulağına özgürlüğünden vazgeçmiş olmasının getirdiği bir utanç işareti olacak kulağını delme ritüeli uygulanır.
Bir köle, köle olarak kalabilir, ama Tanrı’nın Kendi halkı için istediği şeyin bu olmadığı ona hatırlatılmadan değil. Bu yasaların hedefi, özgür insanın seçimi ile, sonunda köleliğin tamamen ortadan kaldırılmasına yol açacak bir dinamik yaratmaktı. Ve böyle de olmuştur. Örneğin, İngiltere’de köle ticaretini kaldırmaya götüren William Wilberforce, en azından Çıkış Kitabı’ndan ve Yeşaya’nın meydan okumasından ilham alıyordu: “Tutsakları serbest bırakmak, zindanlarda bulunanları kurturmak için” (Yeşaya 61:1)
Köleliğin Birleşik Devletler’de ortadan kaldırılmasının nedeni, Bağımsızlık Bildirgesi’nde “Bütün insanların eşit yaratıldıklarına; yaratıcıları tarafından onlara hayat, özgürlük ve mutluluğu arama hakkı gibi geri alınamaz bazı haklar verilmiştir” ifadesinin yer alması değildir. Bu sözleri yazan Thomas Jefferson yüzden fazla köle sahibiydi. İnsanların kendi özgürlük ve haysiyet haklarında ısrar ederken başkalarının haklarını görmezden gelmelerinde bir çelişki yaşadıklarını görmemizi sağlayan şey bu ideallerin gizli gücüdür. Değişim zaman alır.
Amerika Birleşik Devletleri’nde köleliğin kaldırılması çok zaman almış, İç Savaş sonuna kadar gerçekleşmemiş ama sonunda gerçekleşmiştir.
Bazı konularda Tanrı bizi dürtükler, gerisi ise bize bağlıdır. Onu ortadan kaldırması gereken kendi zamanımızda, kendi anlayışımızla bizizdir.
“Eved”
Tora’da “köle” olarak tercüme edilen kelime “eved” kelimesinin kökü “çalışmak” anlamına gelen “la’avod” kelimesinden gelir ve bu kelime sadece “çalışan” veya “hizmetkar” anlamındadır.
Eved kavramının günümüzde anladığımız biçimdeki “köle” kavramı ile hiçbir ilgisi yoktur. Bir “eved” zorunluluk nedeniyle bir ev halkına katılan ve ev halkının beraber yaşama şartları gereğince yerine getirmesi gereken işleri yerine getiren kişidir. Asla bir kölenin yapacağı işleri yapmaz, ev halkının sahip olduğu tüm haklara hatta birçok konuda önceliğe sahiptir. Bir eved örneği, Avraam’ın hizmetkarı Eliezer’dir.
Eved’in ücretli bir çalışandan (sahir) farkları şunlardır:
1. Eved, çalışmasının karşılığında ücret almaz.
2. Ev’in bir bireyi haline gelir. Evin bireyi olması nedeniyle, o evde yerine getirilmesi gereken yükümlülüklere sahiptir.
Bir Yahudi, ancak şu iki durumda kendini eved olarak verebilir:
- Muhtaçlık durumu
Bir Yahudi’nin kendisini eved olarak satma olanağı sadece maddi çaresizlik durumunda başvurulabilecek bir yöntemdir. Bir Yahudi, elde edeceği parayı saklamak, bir hayvan ya da ev satın almak veya benzeri bir amaçla kullanmak düşüncesiyle kendisini eved olarak verme hakkına sahip değildir (Torat Koanim). Kişinin kendisini eved olarak vermesinden önce elinde hiçbir şey kalmamış olması gerekir. Sadece elbisesini bile satacak duruma gelmisse, o zaman kendisini eved olarak verebilir (Yad – Avadim 1:1).
Kardeşin yanında düşkünleşir, sana satılırsa, onu köle işiyle çalıştırma.
Yanında ücretli işçi ya da mukim gibi olacak, Yovel yılına kadar seninle çalışacaktır.
[O zaman] Yanından ayrılacak – hem o hem de çocukları – ve ailesine dönecektir. [Böylece] Atasal mirasına geri dönecektir.
Çünkü İsrailliler benim Mısır’dan çıkardığım kullarımdır. Köle olarak satılamazlar.
Ona efendilik etmeyecek, sert davranmayacaksın. Tanrın’dan korkacaksın.(Levililer 25:39-43)
“O’nu köle işiyle çalıştırma” demektedir, Mitsvat Lo Taase No. 210 (Sefer Ahinuh). Bu çalışan evede “o’nun eved olduğunu belli edecek işlerin için kullanamayacağını” belirtir. “Örneğin giysileri hamama taşımak, ayakkabıları giydirmek gibi aşağılayıcı görevler verilemez” (Torat Koanim; Raşi).
“O’na, üzerinde hakimiyet kurma amaçlı kölelere özgü ezici işler verilemez” (Raşbam).
Tora’nın bu kişiden hem “kardeşin” hem de “köle” olarak bahsetmesi, Yahudi bir efendi ile Yahudi kölesi arasındaki iki yönlü ilişkiye işaret eder: Efendi, kölesine karşı “kardeşlik duyguları” içinde davranmalı, köle de efendisine karşı bir kölenin yapması gerektiği şekilde saygılı olup gayretli bir şekilde çalışmalıdır (Torat Koanim)
“Yanında … olacak” – Ya da “seninle … ola-cak” ifadesi bir kural öğretir: “Birçok konuda seninle aynı konumda olacak: Yemek, içmek ve temiz giysi açısından seninle aynı şartlarda olacaktır. Kendin kaliteli yiyecek yerken ona kuru ekmek veremezsin. Kendin yıllanmış şarap içerken ona yeni şarap veremezsin [yani ona şarap versen bile, bu şarap senin içtiğinle aynı kalitede olmalıdır]. Sen rahat yatakta yatarken onu saman balyalarında yatıramazsın” (Torat Koanim)
Onu ücretli bir işçi olarak tutmuşsun gibi, beceri gerektiren bir işle veya tarım işleriyle görevlendirebilirsin (Torat Koanim; Raşi). Eğer köleliği normal şartlarda olduğu gibi altı yıl bitiminde sona ererse, yıl bazında tutulmuş ücretli işçi [yani bir süre senin yanında çalışan Yahudi bir işçi] konumundadır. Eğer altı yıl sonunda yanından ayrılmak istemez, Yovel yılına kadar seninle kalmayı tercih ederse, mukimle benzer konumundadır; zira uzun bir süre senin yanında kalacaktır (Sforno; Daat Mikra). Yani senin evinde bir köle muamelesi görmemelidir. Para karşılığında çalışan bir işçiye nasıl davranırsan ona da öyle davranmalısın” (Ramban).
Burada mukimden kasıt yurt dışından gelip, çalışması karşılığında ev sahibinin ücret ve/veya yemek/yatak verdiği bir Ger Toşav’dır. Eski dönemde bu tip uygulamalar birçok toplumda görülürdü. Bunun bir örneği, hayatının önemli bir bölümünü dayısı Lavan’ın yanında geçiren Yaakov’dur (bkz. Yaratılış 29:15).
Bir Yahudi köleyi ezici işlerde çalıştırma yasağı, Tora’nın 613 emrinden biridir. Mitsvat Lo Taase No. 212 (Sefer Ahinuh).
“Ona baskı yapmayacaksınız.” (Yasa’nın Tekrarı 23:17)
Şabat günlerinde hizmetkarlar çalıştırılamaz. (Yasa’nın Tekrarı 5:12-14)
- Hırsızlık yaptığı ve geri ödeme yapamadığı için Bet-Din tarafından satılırsa.
[Bir hırsız, çaldığını] Tazmin etmekle yükümlüdür. Eğer [imkanı] yoksa, hırsızlığı karşılığında [tazminat için, eved olarak] verilir. (Mısır’dan Çıkış 22:2)
Tüm bunlar sadece bir erkek için geçerlidir. Ayette geçen “bignevato” kelimesi bir erkek için “hırsızlığı” anlamındadır. Dolayısıyla bu ifade, hırsızlığın karşılığında sadece bir erkeğin köle olarak satılabileceğini belirtmektedir. Hırsız bir kadınsa, satılamaz (Talmud Sota 23b).
Yahudi bir kadın ne hırsızlığı nedeniyle satılabilir ne de kendi kendini satabilir (Yad – Avadim 1:2). Altı yıl sonunda hizmetini tamamlamış olan eved’i özgür bırakırken onun bundan sonraki hayatını muhtaç durumda geçirmemesi için eli boş gönderilemez.
Onu özgür bırakırken, eli boş göndermeyin. Ona davarlarınızdan, tahılınızdan, şarabınızdan bol bol verin. Tanrınız Rab’bin sizi kutsadığı oranda ona vereceksiniz. (Yasa’nın tekrarı 15:13-14)
Kutsal Kitabınızı bilin!
Eğer Kutsal Kitabınızı bilirseniz, hiç kimse Tanrı’ya olan inancınızı ve O’nunla olan bağlantınızı çalamayacaktır.
Kaynak: Rabbi Jonathan Sacks