Önceki yazı için: Ölüdeniz Parşömenleri
Kaynaklar:
Gil Student,
Ölü Deniz Parşömenleri, bize Yahudi yasasının tarihini anlamamıza yardımcı olsalar da, Kutsal Kitap’ın gerçek metni hakkında bilgi verebilir mi? Antik döneme ait bu belgelere güvenmek insana kesinlikle cazip gelse de, onları sadece mevcut olmaları nedeniyle kesin doğru kabul etmenin metodolojik tuzağına boyun eğmediğimizden emin olmalıyız.
Kutsal Kitap ile ilgili Kumran Parşömenleri şunlardır:
Yaratılış | 18+3? |
Mısır’dan Çıkış | 18 |
Levililer | 17 |
Çölde Sayım | 12 |
Yasa’nın Tekrarı | 31+3? |
Önceki Peygamberler | 12 |
Sonraki Peygamberler | 45+1? |
Yazılar (Ketuvim) | 69+3? |
Bulunan pek çok Kutsal Kitap metninden yaklaşık yüz tanesi Tora’ya aittir. Bu metinlerin % 20’si Kumran kökenli olarak tanımlanmıştır. Bu durum, topluluktaki yazarların bunları harici metinlerden kopyaladığı anlamına gelir. Bu metinler hakkında Emanuel Tov şöyle yazar:
(Bu topluluktaki) yazıcıların sahip olduğu bu büyük özgürlükler, bu yazıların kesin ve muhafazakar bir kopyalama geleneğini yansıtmadıklarını, daha çok halka mahsus olanı yansıttıklarını açık biçimde göstermektedir.
Emanuel Tov, Textual Criticism of the Hebrew Bible, sayfa 108
Bununla birlikte, bu metinlerin kalan % 80’i, topluluğa başka yerlerden getirilmiştir ve bu dezavantajlara sahip oldukları söylenemez. Bu parşömenlerinın dörtte üçü Masoretik metinle neredeyse aynıdır. Küçük farklılıklar bulunur. Bu metinlerin kalan çeyreği, sahip olduğumuz Masoretik metinden bazı farklılıklar göstermektedir. Bu metinler Masoretik metnin güvenilirliği hakkında şüphe uyandırabilir mi? Bu durum bize Masoretik metnin o dönemde dolaşımda olan birçok Tora versiyonundan sadece biri olduğunu mu söylemektedir? Buna cevap vermek için önce Tora’nın o döneme kadar aktarılma sürecini anlamamız gerekmektedir.
Tora’nın Aktarılması
Yaşamının sonunda Moşe Rabbenu on üç Tora yazması yazdı – on iki kabilenin her biri için bir tane ve bir tane de koenlerin Antlaşma Sandığı’nda tutması için (Devarim Rabba 9: 9; Yasanın Tekrarı 31:9, 24-26). Koenler, bu Tora’yı korudu ve inşa edildiğinde Tapınağa getirdi. Tora’nın harfleri üzerine eski bir çalışma, (Tora Shelemah cilt 29 sayfa 87’de Giriş) bize, Koen Eli’nin (Samuel 1) Moşe Rabbenu’nun başka bir yazısına dayanarak, Tora’nın yazısı hakkında ayrıntılarını içeren bir kitap yazdığını söyler. Bu da Tapınakta tutulmuştur. Bu kitapların amacı neydi?
Profesör Saul Lieberman, eski dünyada kitapların nasıl yayınlandığını Yunan ve Roma kaynaklarına dayanarak açıklar:
Orijinal eser bir tapınakta, kütüphanede veya arşivlerde saklanırdı. Böyle bir tutum, kitabı olası sahteciliğe karşı korurdu. Kitaptaki okumalarla ilgili şüphe veya anlaşmazlık durumunda, arşivlerdeki orijinal eser belirleyiciydi.
(Hellenism in Jewish Palestine, sayfa 85)
Bu şekilde, Moşe’nin Tora yazması bir referans olarak Tapınak’ta tutuldu. Bu yazmanın eskiliği ve tarihsel önemi nedeniyle, Tapınak’ta günlük kullanım için saklanan muhtemelen başka kopyaları da vardı. Bu, Moşe’nin bu çok önemli Tora’sındaki aşınma ve yıpranmayı en aza indirecektir. Bir Tora parşömeni yazıldığında, metnin doğruluğunu garantilemek için bu parşömenlere dayalı olarak yazılırdı. Bu, Tapınak döneminin çoğunda Tora’nın sağlamlığını korumuştur.
Ancak Moşe Rabbenu’nun Torası’ndan (dolaylı olarak) kopyalanan parşömenler, yazıcılar tarafından yazılan tek metinler değildi. Tarihte o dönemde, Yahudiler’in sahip olmasına izin verilen tek dini materyal Tanah ile ilgili eserlerdi (Gittin 60a). Bu nedenle bu kitapların toplu olarak üretilmesine ihtiyaç vardı. Alaha gereksinimlerine göre yazılan parşömenlerin yazılması uzun zaman aldığından, seri üretim için pratik değildi. Bununla birlikte, bir parşömene alternatif, Talmud’un “megillah letinok” dediği şeydir. Eski zamanlarda elbette matbaa yoktu, bu yüzden Tanah el yazısıyla yazılmıştı. Bununla birlikte, okul çocukları için öğretim materyallerine sahip olmak için gerekli olan seri üretime olanak sağlamak üzere yazmayı hızlandırmak için, bir parşömen için gereken normal katılıklar, sıkılıklar, hassasiyetler göz ardı edildi. Yazarlar hafızadan ve eksiksiz bir yazım kaygısı olmadan yazdılar.
Yaygın olan çeviriye benzer şekilde, dağıtımı yapan kişiler tarafından yapılan eklemeler ve hatta ara sıra yapılan açıklayıcı metinler nadir değildi. Bu çalışmalar, kitlelerin çalışma aracı olarak kullanması için tasarlanmıştı ve herkes tarafından bu şekilde anlaşılıyordu. Antik dünyanın terminolojisinde bu eserler “vulgata” olarak adlandırılıyordu (Bakınız: Lieberman, sayfa 25). Görünüşe göre, Tora’nın arşiv kopyalarına ve Aşem’in sözünü öğretmek isteyen pek çok bilgili koene ev sahipliği yapan Yeruşalayim, aynı zamanda “vulgata” yayınlamanın da üssünü oluşturuyordu.
Moşe’nin Torası’na geri dönersek, buna olası bir referansı 2 Krallar 22: 8-11’de buluruz:
Başkahin Hilkiya Yazman Şafan’a, “Rab’bin Tapınağı’nda Yasa Kitabı’nı buldum” diyerek kitabı ona verdi. Şafan kitabı okudu. Sonra krala giderek, “Görevlilerin tapınaktaki paraları alıp Rab’bin Tapınağı’ndaki işlerin başında bulunan adamlara verdiler” diye durumu bildirdi. Ardından, “Kâhin Hilkiya bana bir kitap verdi” diyerek kitabı krala okudu. Kral, Kutsal Yasa’daki sözleri duyunca giysilerini yırttı.
2 Krallar 22: 8-11
Rabbi Yitshak Abarbanel, Tora parşömenlerinin bu kadar nadir hale gelmesinin nasıl mümkün olduğunu, öyle ki; birinin bulunması ve okunmasının kral üzerinde nasıl bu kadar derin bir etki bıraktığını sormuştur. Yirmiyahu gibi peygamberler ve Baruh ben Neriah gibi yazıcılar yaşarken, dürüst kralın hiç Tora görmemiş olması nasıl mümkün olabilir? Abarbanel, kötü kralların hükümdarlığı sırasında, Tora’nın korunması için, Moşe’nin Torası’nın Yeruşalayim’deki koenler tarafından gizlendiğini belirtir. Doğru kral Yoşiyahu iktidara geldiğinde, koenler bu Tora’yı Kral’a getirdiler. Kral’ın Moşe Rabbenu tarafından hayatının son günlerinde yazılan Tora’yı eline alıp okurken hissettiği huşuyu hayal edebilirsiniz.
Moşe’nin bu Torası’na ne olduğu belirsizdir, ancak tarihte daha sonra yeniden su yüzüne çıktığına dair söylentiler vardır. Ancak metnin tarihi devam etmiştir. Tora metninin tarihi için çok önemli olan, sürgün kelimesinin ifade ettiğinden çok daha fazlası olan Babil sürgünüdür.
İlk Tapınağın yıkılmasından sonra Yahudiler Babil’e yetmiş yıl sürecek sürgüne gittiler. Bu sürgün sırasında, Tora’nın buyruklarına uyma ve Tora çalışması düşüşe geçti ve doğru Tora parşömenlerini bulmak neredeyse imkansız hale geldi.
Bu sürgün, bir medeniyetin yıkımıydı. Bilginler ve liderler öldürüldü, evler ve şehirler yıkıldı. Bu uzun ve acımasız mücadeleden kurtulanlar, taşıyabilecekleri kadarını alıp evlerini terk etmek ve yabancı bir ülkeye taşınmak zorunda kaldılar. Bu noktada Radak, Yeoşua Kitabı’na Giriş’te bize “kitapların kayıp, dağınık ve Tanah konusunda bilgili bilgelerin öldüğünü” söylemektedir. İnsanların sahip olduğu tek şey, yanlarında getirdikleri ve hatırladıkları şeylerdi. Metinlerin birçoğu savaş ve seyahat koşulları nedeniyle zarar gördü. Mevcut metinlerden bazıları gerçek Tora parşömenleriydi, diğerleri ise bahsettiğimiz gibi hiçbir zaman Tora’nın tam kopyaları olma amacını taşımayan vulgata idi. Bununla birlikte, her topluluk sahip olduklarıyla yetinmek zorunda kaldı ve vulgatalarını mevcut en iyi bilgilere dayanarak cesaretle düzeltmeye çalıştılar. Radak’ın söylediği gibi, bu noktada söz konusu Tanah metinlerine birden fazla yazım farklılığı girdi. Ancak eksiksiz Tora parşömenleri acil bir ihtiyaçtı ve yeni bir neslin liderlerinden standart bir metin düzenlemesi beklenemezdi. Bu nedenle, her topluluk, eksik sözcük ve bölüm parşömenlerini düzeltmek için kendi başına hareket etti.
Pers yönetimi Yahudiler’in İsrael’e dönmesine on yıllar sonra izin verene kadar liderler bir kez daha otorite kurmaya ve halkı tek bir metin altında birleştirmeye çalışamadı. Böylesine birleştirici bir hareket, düşman bir Babil yöneticisi tarafından kuşkusuz biçimde şüpheyle karşılanırdı. Bununla birlikte, Pers kralları Yahudi birliğini teşvik ettiler ve böylelikle, zamanın önde gelen rabbilerine, Büyük Meclis’e, Yahudi halkını Tora sancağının altında bir araya getirme fırsatı verdiler.
Yazıcı Ezra Yahudileri Kutsal Topraklara geri götürüp İkinci Tapınağı inşa ettiğinde durum daha iyi bir hal aldı. Ezra’nın yaptığı ilk şeylerden biri, gelecekteki tüm Tora parşömenlerinin kopyalanacağı ve kontrol edileceği, orijinal kopya olacak bir Tora parşömeni yazmaktı.
Ancak Yahudilerin çoğu sürgünde kalmayı seçti. Yarım milyonluk nüfusun içinde sadece 40.000 Yahudi’nin Ezra ile İsrael’e döndüğü tahmin edilmektedir. Büyük bilginler, seçkinler ve Levililer büyük ölçüde Babil’de kaldılar. (Bkz. R. Berel Wein: Ezra ve Nehemya).
Ezra, orijinal kopya yazmaya karar verdiğinde, üç kitap buldu ve hiç kimse hangisinin orijinal kopya olduğundan emin değildi. Sorun, metinlerde bazı farklılıklar olmasıydı. (Tora Sheleima cilt. 19 sayfa 254 ve Raşi, 1 Tarihler 8:29)
Yeruşalmi Taanit 3:4 ve Masehet Sofrim 6:4’te şöyle anlatılır:
R. Shimon ben Lakish şöyle der: “[Tapınak] avlusunda üç kitap bulundu – Me’ona (Maon) kitabı, Za’atutei kitabı ve Hi kitabı…”
Masehet Sofrim, M.S. 750 yılına aittir ve bu da onu Talmud döneminden yaklaşık iki yüzyıl sonrasına yerleştirir. (Bu durum onun bunu teknik olarak Talmudik olarak nitelenmemesini gerektirir, ancak çalışmanın Talmudik doğası nedeniyle bu terim kullanılmaktadır.) Masehtot Ketanot veya Minör Talmudik Traktatlar’ın bir parçasını oluşturur
Bir yazmada, מעונה kelimesi sondaki ה harfi olmadan yazılmıştır.
Bir başka yazmada, נערי kelimesi Aramice çevirisi זאטוטי ile yazılmıştır.
Üçüncü yazmada היא kelimesi on bir yerde הוא olarak yazılmıştır (ancak ‘hi’ olarak ünlüye dönüştürülmüştür).
Sonuçta, bu anlatıma göre aralarında on üç “minör” farklılık vardı. Bunların dışında, insan eliyle üretilen metinler olsalar da metinler tam olarak eşti.
Sonuçta:
Böylece, ikisini [çoğunluğu] kabul ettiler ve birini [azınlığı] terk ettiler …
Problem
Sorun şu ki, üçte ikisini kabul etsek bile, doğruluk ve uyumlu olma oranları çok yüksek olsa da, her bir nüansının bir anlam taşıdığı Birincil Kaynağımız olan Tora hakkında konuştuğumuzu hatırlamalıyız ve bu durumda Talmud’un kendi kabulüne göre, Tora’nın kırılmamış olduğu söylenen aktarım zinciri, tamamen kırılmamış değil gibi görünmektedir.
Az önce aktardığımız bu Talmudik anlatıma göre, bir miktar hata olasılığı devam etmektedir, çünkü; belki de doğru metin göz ardı edilen diğer metindi(?). Çoğunluğu takip etmek, Yahudi hukukunda köklü bir yol olmasına rağmen, Tora metni söz konusu olduğunda iç rahatlatıcı değildir.
Minör yazım farklılıkları dışında, insan eliyle üretilen metinler olmalarına rağmen metinler tam olarak eş olsa da, Tora kusursuz olmalıdır, sadece olağanüstü biçimde uyumlu değil. Bu problemin bir çözümü var mıdır?
Çözüm
Talmud’un bu birkaç satırı hiç olmasaydı pek çok kişi muhtemelen daha rahat edecekti, çünkü; o zaman, en azından Talmudik literatüre dayanarak, Tora’nın mükemmel şekilde korunduğu varsayımı kalırdı. Öyle mi?
Ama, Jacob Lauterbach, bu belirli metni araştırdı ve ikna edici bir şekilde, üç kitabın veya “Sefarim”in Tora kitaplarına atıfta bulunmadığını, ancak daha ziyade soy kayıtları kitaplarına dayandığını gösterdi.
Jacob Lauterbach, Yahudi Ansiklopedisi’nde “Jewish Encyclopedia” yer alan yüzlerce makaleye katkıda bulundu ve Talmudik ve Midraşik yazında uzmanlaştı. Babası İsrael, Haskala Hareketi’nin büyüsüne kapılmıştı, ancak daha sonra fikrini değiştirdi ve tüm Haskala kitaplarını bir “Genize”ye koydu. Bu kitaplar daha sonra oğlu tarafından keşfedilecekti. Annesi dindar bir Hasidik ailesindendi ve Yahudi geleneklerine olan ilgisini ona bağladı. Jacob Lauterbach, Talmudik metinlerini daha iyi anlamak için el yazmalarını karşılaştırdı. 1902’de Berlin Rabbinik seminerine atandı ve daha sonra Gottingen Üniversitesi’nden doktorasını aldı.
Metnin Analizi
Lauterbach’a göre, gerçek tarihi haber on kelimelik açılış cümlesi ile sınırlıdır. İsimler “arkaik” tir ve Talmud’un başka hiçbir yerinde bulunmaz. Yazar’ın anlatımı kısa ve özdür ve ya içinde bulundukları dönemde gerçekleşen ya da iyi bilinen bir olay hakkında konuşmaktadır. İzleyicilerinin ayrıntılara aşina olduğunu varsaymaktadır:
[Tapınak] Avlusunda Üç Kitap bulundu: Me’ona Kitabı, Za’atutei Kitabı ve Hi Kitabı.”
Aslında, bu orijinal ifade o kadar eskidir ki, daha sonraki Talmudik Amoraim bu konuyu tartıştığında, metnin asıl amacını bilmiyordu.
Lauterbach’a göre:
Dolayısıyla, bu haberin çok erken bir tarihte, muhtemelen Tapınağın hala var olduğu sırada ortaya çıktığı makul bir kesinlik ile varsayılabilir; en geç varsayımla, yıkılmasının üzerinden çok geçmeden …
Bu eski haberin kısa ifadelerini herhangi bir yorum yapmadan bulan sonraki öğretmenler, yalnızca anlamını tahmin edebildiler.
Bu nedenle, üç parşömendeki farklılıkların ayrıntılarını listeleyen anlatımın geri kalanı, orijinal metnin bir parçası değil, Lauterbach’ın analizine göre, onun üzerine yapılan bir ekleme veya yorumdur. Ve bu nedenle, dört rabbinik kaynağımızdan, metin versiyonlarının ayrıntılarını biraz farklı belirten dört “yorum” vardır.
Talmudik Amoraim (veya muhtemelen sonraki düzenleyiciler, “Sefarim” in Sirfei Tora yani Tora tomarları anlamına geldiğini varsaymıştı ve bu nedenle, Tapınak’ta üç Tora parşömeni bulundu diye belirtilmişti.
1918’de, Lauterbach şöyle der:
En azından bildiğim kadarıyla, hiç kimse bu haberin Tora parşömenlerinden bahsettiği varsayımının doğruluğunu sorgulamamıştı.
Ezra ve görevdaşları, metinlerini düzeltmek için bu üç Tapınak parşömenini kullandılar ve çok az tartışmalı konuda çoğunluğa dayanarak karar verdiler. Çoğunluğun bu şekilde kullanılması, daha sonra tarihin metinsel kararları için bir temel oluşturacaktır.
On kelimelik açılış cümlesinin R. Shimon ben Lakish (Reish Lakish) ile ortaya çıkmadığını ve arkasından gelen yorumda kitaplar arasındaki farklılıkların ayrıntılı açıklamasını yazmadığını ileri sürmektedir. Daha ziyade, bu açılış cümlesi, R. Shimon ben Lakish tarafından alıntı yapılan eski bir haberdi.
Lauterbach metodik araştırmasına devam ediyor:
Bu eski haberi doğru bir şekilde anlamak için, gerçek anlamını sonraki öğretmenlerin bu açıklayıcı sözlerinden bağımsız olarak bulmaya çalışmalıyız. Öyleyse ilerlemenin doğru yolu, yorumlarını tamamen görmezden gelmek ve yalnızca raporun metnini dikkate almaktır.
Açılış cümlesini metnin kalanından bağımsız olarak görmek:
Açılış cümlesinin on kelimesine bakarsak, Tora parşömenlerine atıfta bulunmalarını önermek için hiçbir neden bulunmamaktadır. Kelimenin tam karşılığı olarak “sefarim”, “kitaplar” anlamına gelir. “Kitaplar” kelimesinin de kutsal çağrışımlara sahip olması gerekmez.
Tora, “Tora” demektir, Sefer “Kitap” demektir
Genellikle Tapınak ve Mişnaik dönemlerde (0 – M.S. 200) Tora kitabına atıfta bulunulurken “Tora” terimi kullanılmıştır. “Sefarim” yerine çoğul “Torot” kullanıldı.
“Sefarim” terimi kullanıldığında, genellikle sadece “Peygamber” ve “Yazılar” kitaplarına atıfta bulunur, Tora’ya atıfta bulunmaz.
Dolayısıyla, örneğin Mişna Megila’da (3:1), Sefarim ile Tora arasında bir hiyerarşi bulunduğu anlatılır. “Sefarim” (yani Peygamberler ve Yazılar kitapları) satın almak için bir Tora parşömeni kılıfı satılabilir. Bir Tora parşömeni satın almak için “sefarim” satılabilir, ancak “sefarim” satın almak için Tora parşömeni satın alınamaz.
Açıktır ki, “sefarim” terimi Tora’yı ifade etmez.
Ve on kelimelik açılış konuşmamız üç kitap isminden bahsetmeye devam ettiğinden, bunların kutsal kitaplar değil, Me’ona, Za’atutei ve Hi adlı genel kitaplar oldukları görülebilir.
Lauterbach devam ediyor:
Bu haberin ilk bölümü bize bu üç kitabın Yeruşalayim Tapınağı’nın [Avlusu] ‘nda (Varsayım, Tapınak yağmalandıktan ve yıkıldıktan sonra, ganimetler için daha az değerli eşyaların avluya dağılmış olarak bırakılmış olabileceğidir) bulunduğunu söylüyor. Bu, bu kitapların Tapınak’ta tesadüfen bulunduğu anlamına gelmez, daha ziyade bu kitapların Tapınak’ta bulunduğu anlamına gelir. Çünkü, Tapınak (yani arşivler) bu kitapların her zaman saklandığı ve korunduğu yerdi.
Tapınak arşivinde özellikle ne tür kitapların korunduğunu ve saklandığını bulmamız yeterlidir.
Üç Kitabın Adı
Birinci kitabın adı “Meonin” idi. “Maon” kelimesi, “mesken” anlamına gelir ve genellikle Tapınağın kendisine atıfta bulunmak için kullanılır. Bu kitap, Tapınak’ta görev yapan Kohanim ve Leviim’in arşiv kaydıydı.
İkinci Kitabın adı Za’atutim idi. “Zata” kelimesi “doğmuş” anlamına gelir [22] ve “za’atut” kelimesi, çocuk anlamına gelir, çocuksu bir saflık biçimini ifade eder. Bunlar Yahudi olarak doğan ve Yahudiliğe geçiş yapmamış kişilerdi.
Bu bağlamda Sefer Za’atutim, “asiller” veya saf Yahudi kökenli olanların arşividir (tıpkı safkan”İsrael Çocukları”na [23] benzer).
Üçüncü ve son kitabın adı “Hi” idi. Bu Yahudiliğe geçiş yapan kişilerin arşiviydi. Arşivin orijinal adı “Sefer haYirei HaŞem, (Tanrı’dan Korkanların Kitabı) (Geçiş yapanlar) idi.
İbranice;
şöyle kısaltılabilir:
Bu nedenle, Yahudiliğe geçiş yapanların kayıtları “Hi Kitabı” olarak bilinmeye başladı.
Yeruşalayim’den İçerik Desteği
Lauterbach, bu görüşü söz konusu metnin Talmud Yeruşalmi versiyonunda, bir sonraki bölümde “Megilat Yuchasin” ile ilgili bir konu hakkında konuşan R. Levi’ye veya aynı zamanda soyağacı kayıtları içeren muhtemelen Tapınak arşivlerinden gelen bir parşömene atıfta bulunarak desteklemektedir. Bu, Yeruşalmi versiyonuna göre, tüm tartışmamızı Tora parşömenlerine atıfta bulunmadan, soy kayıtları bağlamına yerleştirmektedir.
Ara Sonuç
Jacob Lauterbach’ın hayranlık uyandıran bu araştırması, bugün kullandığımız Tora parşömenlerimizin çoğunluk ilkesi gereğince üç seçenekten ikisinin seçilmesi gibi bir şans unsuru içerdiğini, Tora’nın aktarılması sürecinde Talmud’un zincirde zayıf bir halka olduğunu içerdiği iddiasını ortadan kaldırmaktadır.
Bu konuda daha fazla bilgi sahibi olmak isteyenler tıklayabilir.
Ezra’nın yazdığı Tora, tarihte özel bir rol oynamıştır. Bazı kişiler bu Tora’nın Orta Çağ’a kadar kaldığını iddia etmektedir. Bununla birlikte, bu metin Tapınak döneminde Yeruşalayim’de tutulmuş ve dağıtılmak üzere dönemin yazıcıları tarafından dikkatle kopyalanmıştır. Mişna Moed Katan 3:4 şöyle belirtmektedir:
Ezra’nın parşömeninde tek bir harfi bile düzeltmiyoruz.
Ayrıca bakınız: Raşi, Moed Katan 18b üzerine. Bu, Ezra’nın yazdığı Tora parşömeni ile ilgili olabilir. (Burada “düzeltme” olarak tanımlanan eylem, bir hatayı düzeltmek anlamına gelmez, eski bir parşömenden beklenebileceği gibi rengi solmuş bir harfin dahi düzeltilmediği anlamına gelir.). Ayrıca bakınız: Mişna Kelim 15: 6 ve Tosefta Kelim, Bava Metzia 5:7.
“[Tapınak] avlusunun parşömenlerini gözden geçirenler, müşterek trumat halişka‘dan ödeme alırlar” (Yeruşalmi Şekalim 4:2). Bu yazıcılar, Kutsal Kitap’ın doğru versiyonlarının dağıtımında hizmet ettiler. Bu çok önemliydi, çünkü; Babil sürgününden sonra birçok yanlış “düzeltilmiş” metin dolaşıyordu. Ezra’nın hazırladığı doğru versiyonun geniş çapta yaygınlaştırılması gerekiyordu. Büyük olasılıkla koenler olan bu yazıcılardan Josephus (Antiquities 12:3:3) “Tapınak yazıcıları” olarak bahseder. Böylece, Kutsal Kitap’ın onaylı versiyonu, Ferisilerin öncülleri olan Ezra ve Büyük Meclis tarafından oluşturulmuştu (bkz. Mişna Avot 1: 1) ve Tapınakta koen yazıcılar tarafından muhafaza ediliyordu.
Kumran’a dönelim
Tüm bunları hatrımızda tutarak, Kumran’da bulunan Ölüdeniz parşömenlerine dönebiliriz. Lawrence Schiffman, Kumran topluluğunu, Tapınaktaki Ferisi uygulamalara karşı çıkan bir grup muhalif Sadukiler olarak nitelendirir. Schiffman şöyle yazar (Sayfa: xxii):
Zafer kazanan Haşmonian hükümdarlar, yaklaşık M.Ö. 152’de Ferisiler’in Tapınağın yönetimiyle ilgili kararlarını kabul ettiklerinde, bir sofu Sadukiler grubu çöle çekildi ve Kumran’da ikamet etti.
Bir reddetme eylemi olarak, kendilerini genel halktan soyutladılar ve Tapınağın (onların görüşüne göre doğru olan) Ferisi olmayan uygulamalarına geri döndürülmesini planladılar. Ferisi rabbileri ve Tapınak’taki koenleri reddeden bir grup olarak, Ferisiler tarafından onaylanan ve Tapınak’taki yazıcılar tarafından muhafaza edilen metnin yetkisini reddetmeleri şaşırtıcı mıdır? Hayır. Şaşırtıcı olan, harici metinlerinin % 80’inin proto-Masoretik olmasıdır. Muhtemelen gerçekleşen, Sürgün’ün Kutsal Kitap metnine verdiği zararı fark etmeleri ve düzeltilmiş herhangi bir versiyonu kabul etmeleriydi. Kumran’daki proto-Masoretik metinlerin sayıca fazlalığı, yazıcıların yanlış “düzeltilmiş!” metinleri Ezra’nın Tapınak tabanlı versiyonuyla değiştirmedeki başarısını göstermektedir. Bununla birlikte, yanlış gelenekler bile zor ölür ve rabbilerin ve Tapınak’ın otoritesini reddeden grupların varlığı, Ezra’nın düzeltilmiş metninin tam hakimiyetini imkansız kılmıştır. Kumran’a dışarıdan getirilen metinlerin %20’sinin Masoretik olmaması, eski, yıpranmış Sürgün versiyonlarına hala bağlı bir azınlık olduğunu gösterir.
Bu aynı zamanda Kumran’daki yazıcıların neden “kesin ve tutucu bir kopyalama geleneği” sergilemediklerini de açıklayabilir. Emanuel Tov’un, bize yazıcıların “vulgata” yazdıklarını belirttiğinden daha önce bahsetmiştik. Ayrıca Kumran grubunun, Ferisi liderliğini ve Tapınak yazıcılarını reddettiğini ve bu nedenle önceki metinlere dikkatle uymak için hiçbir neden görmediği söylenebilir. Sonuçta, Ölüdeniz Parşömenleri tarihe pencereler açabilir, bize Kumran grubu ve yaşadığı dönem hakkında muazzam bilgiler verebilir ancak orijinal Tanah metni hakkında çok az şey gösterebilir. Ölüdeniz Parşömenleri, zamanının onaylı ve yetkin versiyonunu reddeden ve eksik metinleri kabul etmeyi sorun olarak görmeyen bir gruptan kaynaklanmaktadır.
Kutsal Kitabınızı bilin!
Kutsal Kitabınızı bilirseniz, kimse inancınızı ve Tanrı ile olan bağlantınızı çalamaz.