Rabbi Luria, dünyamızı her yönden düşündü ve bir şeylerin yanlış gitmiş olması gerektiğini fark etti.
En başta olan bir şey… Zamanın başlamasından önce; doğa yasaları oluşturulmadan ve maddenin henüz biçime kavuşmasından önce! Gerçekliğin özünde olan bir şey ve eğer onu bulabilirse, tüm evren iyileştirilebilirdi.
Nil Nehri’nin kıyısındaki tefekkürlerine, oruçlarına, Mezmurlar’ı okumasına, uykusuz gecelerine, öğretmeninin ona bıraktığı Zohar’ın parşömenlerini okumaya devam etti. Mağarada saklanırken Rabbi Şimon ve oğlunun aldığı gibi, bilgeliği eski ruhlardan aldı. Gündüzleri nehrin vahşi yaşamına, geceleri Mısır gökyüzünün yıldızlarına baktı. Öğrendiği her şeyi düşündü. Ama en önemlisi, varoluşu düşündü.
Burada bilgelik var, diye düşündü, ama bilgelik deliliğe yenik düşmüştü. Burada güzellik var, muhteşem bir güzellik var, ama paramparça..Eğer tüm dünya destansı bir romansa, sözler havaya atılmış ve karıştırılmıştı; eğer büyük bir senfoni ise, müzisyenler şeflerini gözden kaçırmışlardı ve her biri kendi melodisini çalıyordu. Sanki bir patlama meydana gelmiş, ahenkli bir dünya yaratmayı amaçlayan kısımlar parçalara ayrılmış, bunun yerine bir melodi karmaşası, bir parça kaos yaratmıştı.
Sırrı nasıl keşfettiğini bilmiyoruz. Öğrencisi Rabbi Hayim Vital, insan aklının bu bilginin kilidini açamayacağını yazmaktadır. Belki de bunu kendisine bildiren Eliyah’tır. Zohar, son günlerde Maşiah’ın ışığına hazırlamak için Eliyah’ın en derin gerçekleri ortaya çıkaracak olduğunu yazmaktadır. Ari, belki bundan bile ötede almıştı. Ama Yaratılış Kitabı’na ve Kutsal Zohar’a baktığında şunu açıkça gördü: Olam HaTohu – “Kaos Dünyası”.
Rabbi Yitzhak Luria — Ari, “Aslan” olarak da bilinir – bir Kabalisttir ve Kabalist daha derin bir gerçeklik arar. Kabaliste göre insanlığın çoğunluğu bir rüyada yaşar. Gerçek ise daha yüksek bir düzlemde yatar ve Kabalistin ruhu oraya erişmek ister. Yalnızlık ve tefekkür içinde olmak için kendini toplumun kargaşasından ayırır. Gerçekliğimizin perdesinin altında daha derin bir dünya, belki de Oluşum/Biçimlenme Dünyası’nı, ya da daha derinde Yaratılış Dünyası’nın, hatta meleklerin ötesindeki ilahi Sudur/Yayılma Dünyası’nı algılayana kadar meditasyon yapar.
Fakat Tohu/Kaos Dünyası sonlu varlığın tamamen ötesindedir. Tohu dünyası, sonlu olma ve sınırlılık niteliği gerçeğe dönüşmeden önce, Bütün Dünyaların Kaynağı’ndan çıkan bir dünyadır. Tohu’nun sınırları, on ışık veren yayılımdır ve onlar da sınırsızdır. On ayrı kipte mevcut olan sonsuz ışıktır.
İşte işler burada yanlış gitmişti. İlk imkansızlık budur: Tanrı’nın zihninde, Tanrı’nın sınırsızlığı ile Tanrı’nın bulunma arzusunun buluştuğu yer. Tanrı’nın kendi paradoksuyla karşı karşıya geldiği yerdir: Sonlu bir dünyada sonsuz olma tutkusu.
Ve böylece paramparça oldu. Gerçekliğin özü, Tanrı’nın parçalanmış rüyasıdır ve bizden bu parçaları toplamamızı beklemektedir.
Güneşin ateşi, soluduğumuz hava, okyanusların kükreyen dalgaları ve içinde yaşayan her şey; Dünya ve üzerinde yaşayan bitkiler ve hayvanlar; hatta insan eti, can veren ruhu ve yukarıdaki melekler – dünyamızda ve dünyadaki daha derinlerde bulduğumuz her şey – hepsi o ilk kaos dünyasının patlamasından düşen kıvılcımların yapay eserlerinden başka bir şey değildir. Fakat insanın özü, içimizdeki Tanrı’nın nefesi, yani Tanrı’nın Kendisi, imkansız bir rüyayı bir araya getirmek amacıyla, toplamakta, yeniden şekillendirmekte ve bir araya getirmektedir.
O, sadece “Gördün mü? İşte bunun gibi!” demek ve sonra hepsini yıkmak üzere çocuğunun tahta bloklarından bir kale yapan baba gibidir. Sonra, artık çocuk kendi başına kaleyi inşa edebilir. Çünkü amaç budur: kendi başımıza inşa etmeliyiz. Tohu’nun o sınırsız ışığını kullanmalı ve onu günlük yaşamın sınırlarına sığdırmalıyız. Çünkü, Tanrı’nın paradoksal rüyasının gerçek olabilmesinin tek yolu budur: Onun içinde yaşayanlarların aracılığıyla.
Ari, zirvesinde bir hazinenin var olduğuna inanan, ama sadece ödülünün aşağıdaki çamurun içine düştüğünü keşfetmek için dev bir duvara tırmanan biri gibiydi. Bu düşüş her şeyi değiştirmişti. Çünkü eğer durum böyleyse, insan maneviyatının tüm hedefi yanlış yönlendirilmiş demektir. En yüce ışık, en yüksek güzellik “yukarıda” değildir. Buraya düşmüştür. Ve onu toplayıp, alıp, açığa vurabilecek olanlar melekler değil, insanlardır.
Bu kadar radikal bir fikir, nadiren bu kadar kolay kabul edilebilir. Ancak, nispeten kısa bir sürede, Ari’nin öğretileri Zohar’ın standart yorumu haline gelmiştir. Sadece başka türlü anlaşılması güç olan metinlerin anlaşılır hale gelmesini sağladığı için değil, bu metinlere çok fazla gerçeklik duygusu verdiği ve Tora’nın bu gerçeklik içerisindeki yerini çok anlamlı kıldığı için.
Doğu Yahudileri ve Sefarad toplulukları için Ari, bir peygamber itibarına sahiptir. Rabbi Israel Baal Şem Tov’un, Avrupa Yahudilerini yeniden canlandıran hasidik hareketi, Ari’nin öğretileri olmadan mümkün olmazdı. Bugün en yaygın Yahudi siduru Ari’nin geleneğini takip etmektedir. Alaha’nın (Yahudi hukuku ve uygulaması) en hacimli tartışmaları bile otorite belirten, “Ari’nin uygulaması şuydu. . . ” diye sona erer. “Ari’nin yaptığı buysa..,” çoğu zaman tartışmanın sonu olur.
Sadece Yahudiler değil, aynı zamanda Yahudi olmayanlar arasındaki filozoflar Ari’nin fikirlerini incelemiş ve onlar da derinden etkilenmiştir. Bu konudaki en kapsamlı araştırma, Allison Coudert tarafından yapılmıştır. 17.Yüzyılda Kabala’nın Etkisi: Francis Mercury van Helmont’un Hayatı ve Düşüncesi, 1614-1698 (Brill’in Yahudi Çalışmaları Serisi, 9) adlı eserine bakınız. Leibniz’in monadları, Ari’nin partzufim’ine dayanmaktadır. Leibniz’in, Henry More, John Locke ve Anne Conway gibi Kont van Helmont’un Kabala Denudata adlı eseri okuduğunu biliyoruz. Dünyamızı daha iyi hale getirme amacını taşıyan modern sosyal aktivizm fikrinin Ari’nin öğretisinin etkisine çok şey borçlu olduğunu gösteren kanıtlar bulunmaktadır. Ari’ye göre gerçek manevi kişi, maddi dünyanın içinde olmalı ve aktif rol oynamalıdır.
Sonsuz Işığın her yerde olması Kabala’nın bir aksiyomudur, ancak Ari, ışığı her nesnenin, her olayın, hatta kötülüğün içinde esir olduğunu ilan ederek, ışığı içkin, neredeyse somut hale getirmiştir.
Teknik dilde anlamsız verilere “gürültü” denir. Kendi gerçekliğimizde gerçekleştiğinde buna “kötü” deriz. Ari, kötülük içinde, o ilk patlamanın kalıntıları olması gerektiği sonucuna varmıştı: Aşağıya düşmüş, ancak bir zamanlar içerdikleri sonsuz ışık nedeniyle hala parıldayan parçalar. Bu kıvılcımlar Tanrısallıktır, ancak biz Yahudiler gibi, kendi karışıklıkları içinde esir, kapsam dışı oldukları bir dünyada sürgün halindedirler.
O halde kötülük, bu geçici düzensizlik durumundan kaynaklanan, özde gerçek olmayan yapay bir olgudur. Dünyayı yeniden düzene sokun ve kötülük hiç olmamış gibi kaybolur.
Ve işte Ari ve öğrencilerinin Tora’nın açık ve gizli yönlerini bir araya getirdiği, Kabala’yı etkili bir alaha teolojisine ve aynı zamanda bir insan çabası teolojisine dönüştürdüğü yer burasıdır. Şöyle sordular: Bu sonsuz ışık kıvılcımları esaretlerinden nasıl kurtarılabilir? Her kıvılcımı kaynağına geri döndürecek, böylece yapay kötülük olgusunu ortadan kaldıracak şifre çözücü nerededir?
Dünyamızdaki her olayda sonsuzluğu bulmak için nesnel bir insan zihninden daha fazlasını gerekmez. Güzelliği algıladığımızda, bunun nedeni sonsuzluğa açılan pencereyi bulmuş olmamızdır. Bilim insanı olarak dünyamızın herhangi bir detayını araştırdığımızda, sonsuz bilgiyi keşfederiz – bu keşfe bir ömür boyu devam edebiliriz ve asla tek bir organizmayı, hücreyi, molekülü veya atomik yapıyı tam olarak anlayamayız.
Ancak tüm bu sonsuzluğu bir araya getirmek ve kaynağına yeniden bağlamak için – bunun için üreticinin şifreleme koduna erişimimiz olmalıdır: Sinay Dağı’nda Tora’yı aldığımızda, sağladığımız tam olarak da budur.
Kutsal Kitabınızı bilin!
Kutsal Kitabınızı bilirseniz, kimse inancınızı ve Tanrı ile olan bağlantınızı çalamaz.
Kaynak: Kaynak: Tzvi Freeman