Dini uygulamalarının veya ritüellerin bazılarına artık o kadar aşina oluruz, onları o kadar kanıksarız ki artık onlar hakkında düşünmeyi bırakırız. Onlar hakkında aslında ortada olan soruları dahi sormayız, çünkü; onları olduğu gibi kabul etmişizdir. Bu olaya ‘Ninni Etkisi’ diyoruz.
Agada’nın Ninni Etkisi
Örneğin şu ninniyi ele alalım: “Dandini dandini dastana. Danalar girmiş bostana. Kov bostancı danayı. Yemesin lahanayı.” Çocuğumuz bu ninniyi dinler, uykuya dalar ama anlamı hakkında – biz de dahil olmak üzere – düşünmez, düşünmeyiz. Ninniyi birçok kez duymuştur ve artık dinlemiyoruzdur. Dini ritüellere ve metinlerine de böyle yaklaşıyoruz. Bunu birçok kez yaşadık, bunları birçok kez duyduk. Farklı düşünmemeye başlıyoruz. Her yıl Seder’i okuyoruz, aynı kelimeleri. Peki ya kelimeler hakkında düşünseydik?
Agada Hakkında Büyük Sorular Sormak
Seder gecesinde, özgür bırakıldığımız gecenin yıldönümünde, Agada aracılığı ile, Mısır’dan Çıkış’ın hikayesini çocuklarımıza yeniden anlatma emrini yerine getiriyoruz. Eğer Agada’yı yazma görevi size verilseydi, Mısır’dan Çıkış olaylarını anlatmak için Tora’dan ayetleri alıntılamak için hangi kitaba bakardınız? Elbette Mısır’dan Çıkış Kitabı’na, değil mi? Ne de olsa, Mısır’dan Çıkış Kitabı, Mısır’dan nasıl ayrıldığımızı detaylı olarak anlatır. Mısır’lıların başına gelen on bela, Sazlık Denizi’nin bölünmesi, Yahudiler’in zafer içinde Mısır’dan çıkışını okumak mantıklı olmaz mıydı? Eğer Agada’yı yazma görevi bana verilseydi, Agada’ya koyacağım ayetler bunlar olurdu. Ama maalesef onu yazma görevi bana ait değildi ve Agada’da bulunan ayetler de bunlar değildir.
Agada’nın merkezi omurgasını oluşturan Tora ayetlerine bakarsak, bu gecede ailemize anlattığımız hikayedeki ayetlerin Mısır’dan Çıkış Kitabı’ndan gelmediğini görürüz! Agada’daki ayetler, Çıkış’tan kırk yıl sonra, Moşe Rabbenu’nun Yahudiler’in nihayet vaat edilmiş ülkeye yerleştiklerinde, Mısır’dan Çıkış ile doğrudan ilgilerinin bulunmadığı bir dönemde gerçekleşecek bir olaydan bahsetmesinden alınmıştır. Ayetler Yasa’nın Tekrarı Kitabı’ndandır. Şöyle der:
Tanrın Aşem’in sana mülk olarak vermekte olduğu Ülke’ye gelerek onu miras alıp içinde yerleştiğin zaman, [her yıl] toprağın tüm meyvelerinin ilklerinden alacak ve Tanrın Aşem’in sana vermekte olduğu Ülken’den getireceğin [bu meyveleri] sepete koyarak Tanrın Aşem’in, İsmi’ni barındırmak üzere seçeceği yere gideceksin. O günlerde [görevli] olacak olan Koen’e geleceksin ve ona “Bugün Tanrın Aşem’in [onuruna] teyit ediyorum ki Tanrı’nın, bize vereceğine dair atalarımıza yemin etmiş olduğu Ülke’ye gelmiş bulunuyorum
Yasa’nın Tekrarı 26:1-3
Ve sonra hikayeyi anlatmaya devam eder.
Babam gezgin bir Aramlı’ydı. Az sayıda kişiyle Mısır’a indi ve orada bir süre kaldı; orada büyük, güçlü ve kalabalık bir ulus haline geldi. Yasa’nın Tekrarı 26:5
Sforno gibi Tora yorumcularına göre bu ayette Lavan’ın evindeki Yaakov’dan bahsetmektedir – ama sonra Lavan’ın evinden çıkıp Kenaan ülkesine geri döndüğünde orada kalmadı, Mısır’a gitti.
Mısırlılar bize kötülük ettiler; bize eziyet ettiler ve üzerimize ağır işler yüklediler. Atalarımızın Tanrısı Aşem’e haykırdık, Tanrı sesimizi duydu, [çektiğimiz] eziyeti, [harcadığımız] emeği ve [yaşadığımız] baskıyı gördü. Tanrı bizi Mısır’dan kuvvetli bir El’le ve uzanmış bir Kol’la, büyük bir dehşet salarak, işaretlerle ve harikalarla çıkardı.
Yasa’nın Tekrarı 26:6-8
Bu ayetler, Agada’nın merkezini oluşturur. Mısır’dan Çıkış’ı yeniden anlattığımız Magid bölümünde söylediğimiz diğer her şey, bu ayetlerin Midraşik anlatım ile genişletilmesinden oluşur.
Ama neden bu ayetleri temel metin olarak kullanıyoruz? Neden Tora’nın Mısır’dan nasıl çıktığımızı anlatan Mısır’dan Çıkış Kitabı’ndaki bölümleri kullanmak yerine, Yasa’nın Tekrarı Kitabı’nda yer alan Kutsal Topraklar’a ulaşmış bir çiftçinin kısa ve özlü bildirisini temel kabul ediyoruz?
Agada’nın Pesah Perspektifini Anlamak
Tora bize Çıkış hikayesini ailelerimize anlatmamız gerektiğini söyler, ama neden? Neden bu hikayeyi tekrar tekrar anlatıyoruz? Buradaki amaç nedir? Bu, sadece kuru tarih ile ilgili midir, yoksa kuru tarih aracılığı ile aktarmaya çalıştığımız bir anlam var mıdır?
Hikayeler asla sadece nesnel, kuru tarihsel olaylar değildir, hikayeler özneldir. Her hikayede bazı ‘biz’ler vardır; hikayeyi anlattığımız bir bakıç açısı vardır. Çıkış hikayesini yeniden anlattığımızda da sadece tarihte neler olduğunu anlatmamalıyız, hikayeyi olanlara anlam katacak şekilde aktarmalıyız. Belki Tora bize çiftçinin bakış açısını benimsememiz gerektiğini söylemektedir, olanları çiftçinin ona verdiği anlam ile yeniden anlatmamız gerekmektedir.
Tanrı’nın Kölelik ve Özgürlük Vaadi
Çiftçi, Tanrı’ya şükretmektedir. Çiftçi, Tanrı’nın uzun süredir beklenen vaadini, atalarımıza Kenaan topraklarını vereceği vaadini yerine getirdiğine tanıklık etmektedir. Bu sözün yerine getirilmesi yüzyıllar sürmüştür, ancak çiftçi orada bu meyvelerle durduğunda, artık kendisi Tanrı’nın sözünü yerine getirdiğinin canlı kanıtıdır. Çiftçi, Tanrı’nın Vaadini Yerine Getiren olduğu gerçeğini ilan etmektedir.
Belki biz de hikayeyi çocuklarımıza böyle anlatıyoruzdur. Biz de Tanrı’nın vaadini yerine getirdiğinin kanıtıyızdır, çünkü; biz o çiftçinin torunlarıyız. Biz de sadece çocuklarımıza bir hikaye anlatmakla kalmıyoruz, aynı zamanda Tanrı’nın sözünü nasıl yerine getirdiğini de anlatıyoruz. Tanrı’ya bunu yaptığı için çocuklarımızın önünde teşekkür ediyoruz. Bu, bir bakıma, Çıkış’ı yeniden anlattığımız yer olan Magid’in neden belli belirsiz biçimde Agada’nın bir sonraki bölümü olan ve Tanrı’ya övgüleri içeren Alel duasına geçtiğini açıklar. Magid’den Alel’e geçtiğinizin neredeyse farkında bile değilsinizdir, çünkü; bir bakımdan hepsi tek bir şeydir. Sevinç dolu bir şekilde Tanrı’yı övmeden, Tanrı’nın vaadini yerine getirmiş olduğu gerçeğini ilan edemezsiniz.
Tanrı’ya şükür, iki şeyin bir bileşenidir, bunlar; benim için yaptıklarının tanınması, farkında olunması ve benim için yaptıklarının karşısında hissedilen büyük minnettarlık duygusudur. Hikayeyi tekrarlama yolumuz budur. İlk olarak, gerçeği tanıyor, onun farkında oluyoruz, Tanrı’nın bu uzun süredir beklenen vaadini yerine getirdiğini kabul ediyoruz. Çiftçinin sözlerini söylüyoruz, minnettarlıkla doluyoruz ve sonra teşekkür ve övgü ayetlerine geçiyoruz.
Ama şimdi size anlatacağım hikayede küçük bir sorun var ve bu hikaye Magid’den hemen önce gelir.
Eğer Agada’ya bakarsanız, Tanrı’nın atalarımıza verdiği başka bir sözden bahsederiz:
İsrael’le ilgili Söz’ünü tutan Tanrı Kutsal’dır.
Burada hangi Söz’ünden bahsediyoruz? Burada Tanrı’nın Avraam’a yüzlerce yıl sürecek kölelik gerçeğini beyan ettiği zamandan, Tanrı’nın Avraam ile yaptığı Parçalararası Antlaşma’dan bahsediyoruz.
[Tanrı] Avram’a “şunu iyi bil ki, soyun, kendilerine ait olmayan topraklarda 400 yıl boyunca yabancı olacak” dedi. “Onlara kölelik edecekler ve onlara eziyet edecekler. Ancak Ben, onların kölelik edecekleri ulusu da yargılayacağım ve bunun ardından [çocukların, oradan] büyük bir servetle çıkacaklar.Sen ise huzur içinde atalarına katılacak ve iyi bir yaşlılık sonucunda gömüleceksin. Buraya [ancak] dördüncü nesil dönecek..
Yaratılış 15:13-16
Ne şaşırtıcı ayetler! Bunu duyduktan sonra Avraam’ın teşekkür etmesi mi gerekiyordu?
Avraam, çocukların dört yüz yıl boyunca köle kalacak ama endişelenme, servetle çıkacaklar.
Servet kimin umrunda? Bu çok karanlık bir vaat ama yine de Agada bizi oradan çıkarmaya söz verdiği için Tanrı’ya şükretmemiz gerektiğini söyler.
Tanrı’nın Avraam’a çocuklarının yüzyıllar boyunca köle olacağını söylemesi her şeyi bozmuyor mu? Madem ki bizi köle olarak oraya koyan Tanrı, o halde bizi oradan çıkardığı için neden bu kadar sevinç içerisinde Tanrı’ya teşekkür ediyoruz? Bizi oraya koyan ve oradan çıkaran da O olduğuna göre, bunun için teşekkür etmemiz mi gerekiyor?
Bu yazılarda sizinle konuşmak istediğim konu bu.
Tanrı’ya neden bizi Mısır’dan çıkardığı için teşekkür etmemiz gerektiği sorusuyla ilgilenmek istiyorsak, Tanrı’nın Avraam’a verdiği haber ile yüzleşmemiz gerekiyor:
Soyun, kendilerine ait olmayan topraklarda 400 yıl boyunca yabancı olacak. Onlara kölelik edecekler ve onlara eziyet edecekler. Ancak Ben, onların kölelik edecekleri ulusu da yargılayacağım ve bunun ardından [çocukların, oradan] büyük bir servetle çıkacaklar.
Nihayetinde Mısır’daki köleliğin ne ile sonuçlandığını, Sinay’da Tora’nın verildiğini biliyoruz. Ancak bunun bu şekilde olması mı gerekiyordu? Başka alternatifler olabilir miydi? Avraam’a verilen peygamberlik başka yollarla yerine getirilemez miydi? Ve bu yolları anlamak için, Yaratılış Kitabı’ndaki bazı hikayelere geri dönmeliyiz.
Yaratılış Kitabı, Yaakov’un yirmi uzun yılını kayınpederi Lavan’ın hizmetinde geçirdiğini anlatır. Sonra bir gün Yaakov, Kenaan ülkesine dönme zamanının geldiğine karar verir. Ayette şöyle der:
Rahel, Yosef’i doğurunca, Yaakov Lavan’a “Beni yolcu et de yerime, yurduma gideyim” dedi.
Yaratılış 30:25
Burada tuhaf bir şeyler var. Metin, Yosef’un doğumunda Yaakov’u Lavan’dan ayrılmak istemesine iten bir şey olduğunu göstermektedir. Yosef’un doğumuyla ilgili olarak, Yaakov’u gitme zamanı olduğuna ikna eden şey neydi? Rav Yosef Dov Soloveitchik [zatzal] büyüleyici bir teori önerir:
Bütün atalarımız Avraam’ın bu konudaki peygamberliğini biliyordu, ama kimse tam olarak ne zaman ve nerede olacağını bilmiyordu; tümü çok belirsizdi. Rabbi Soloveitchik şunu söyler: Belki Yaakov ona doğru gelen bir açıklamayı gördü. Peygamberlik belki de şu anlama geliyordu:
“Çocukların kendilerine ait olmayan bir ülkede yabancı olacaklar.”
Yaakov da kardeşi Esav’dan kaçmıştı ve artık Kenaan’da değildi, Haran’da Lavan’ın evindeydi. Belki de kendine baktı ve şöyle dedi:
“Belki de büyükbabam Avraam’ın peygamberliğinde kastedilen kişi benimdir. Ben de kendi ülkemde değilim, bir yabancıyım.”
Avraam’ın peygamberliği şöyle devam ediyordu: “Avraam’ın çocukları köleleştirilecekti.”
Yaakov kendine baktı: “Yirmi yıldır hiç durmaksızın çalışıyorum, çalışıyorum. Bu da köleliğe benziyor.”
Peygamberlik şöyle devam ediyordu: “Avraam’ın çocukları sadece köleleştirilmeyecek; ezilecekler, zulüm de görecekler. Adaletsizliklerin kurbanı olacaklar.”
“Ben de hain kayınpederim Lavan’ın elinden adaletsizliklerin kurbanı oldum.”
Sonra peygamberlik şöyle diyordu: “dört yüz yıl boyunca sürecekti.”
“Pekala, dört yüz yıl boyunca sürmedi. Belki bu ifade sadece uzun zaman demektir. Uzun zamandır burada kölelik yapıyordum. Yirmi yıl oldu!”
Tanrı, “zulmedenin aleyhine kesin bir yargıya varacağım” sözüne devam etti, “bunun ardından çocukların, oradan büyük bir servetle çıkacaklar.”
Yaakov, Lavan’ın evinden ayrılırken ne yapar? Koyunların noktalı ve çizgili olması konusunda Tanrı ona yardım eder. Tanrı onu haklı çıkarmış gibi görünüyordu, uzun yıllar boyunca karşılıksız emekleri sonucunda ezilenlerin, Lavan’ın evini büyük bir servetle terk etmesini sağlıyordu. Peygamberlik yerine geliyor gibiydi.
Ve son olarak Rav Soloveitchik şöyle der:
“Dördüncü nesil İsrael topraklarına geri dönecek.”
“Hmm…
Avraam. Bu birinci nesildi.
Babam Yitzhak. İkinci nesildi.
Ben Yaakov, üçüncü nesil,
ve şimdi çocuğum Yosef. Dördüncü nesil!
Leah’la evlenmek için kandırıldım, evet, ondan çok çocuğum var. Ama gerçek eşim Rahel ve ondan olan ilk çocuğum Yosef dördüncü nesil. O halde Yosef, İsrael topraklarına geri dönecek dördüncü nesil olmalı.”
Rahel, Yosef’i doğurunca, Yaakov Lavan’a “Beni yolcu et de yerime, yurduma gideyim” dedi
Yaratılış 30:25
Bu söz daha sonra Moşe’nin söylediği şu sözleri çağrıştırıyor:
Halkımı salıver
Çıkış 5:1
Yaakov bu kişinin kendisi olduğunu düşündü! Kendisinin, peygamberliğin yerine gelmesi olduğunu düşündü.
Yaakov haklı mıydı yoksa yanılıyor muydu?
Çok net değil.
Yaakov’un Lavan’ın evinden nasıl ayrıldığına bakalım:
Vayugad l’Lavan b’yom ha-shlishi ki barach Yaakov
Üçüncü gün Yaakov’un kaçtığı Lavan’a bildirildi.
Yaratılış 31:22
Tora’da başka nerede bu sözleri duymuştunuz? Tüm Tora’da bu kelime dizilimi sadece bir kez daha görünür. Nerede?
Vayugad l’melech Mitzraim ki barach ha-am,
Mısır kralına halkın kaçtığı bildirildi
Çıkış 14:5
Mısır’dan Çıkış’ta kullanılan dil ile Yaakov’un Lavan’ın evinden çıkmasında kullandığı dil aynıdır. Bu arada Lavan’a Yaakov’un kaçtığı hangi gün söylenmişti?
Üçüncü gün.
Üçüncü günü Mısır Kralı Paro’nun bağlamında düşünün. Moşe’nin sürekli kendilerini üç günlüğüne bırakmasını ve geri döneceklerini söylediğini hatırlıyorsunuzdur (Çıkış 3:18, 8:27).
Mısır Kralı’na Yahudilerin kaçtığı ve geri dönmeyecekleri ne zaman söylenirdi? Üçüncü günün gün batımında. Devam ediyor. Cümlenin devamını dinleyin:
vayikah et-echav imo
[Lavan] Yakınlarını yanına aldı
Yaratılış 31:23
v’et ammo lakah imo
Paro, insanları yanına aldı
Çıkış 14:6
vayirdof acharav
[Lavan] [Yaakov’u] arkasından takip etti
Yaratılış 31:23
vayirdof acharei bnei Yisrael.
[Paro] Bene-Yisrael’in peşine düştü
Çıkış 14:8
Vayaseg Lavan et-Yaakov
Lavan, Yaakov’a yetişti
Yaratılış 31:25
Vayasigu otam
…onlara yetiştiler.
Çıkış 14:9
Bu iki grup ayetlerde geçen fiiller, “vayugad“, “vayikah”, “vayirdof”, “vayaseg“, bunların her biri, sırayla, hepsi aynıdır!
Size bir kez daha soruyorum, Yaakov gerçekten yanılmış mıydı?
Yaakov Lavan’ın evinde toplamda ne kadar süre çalıştı? Yirmi yıl. 21. yılın başında ayrıldı. Yahudiler Mısır’da ne kadar kaldı? 210 yıl (21×10). Sizce biraz fazla tesadüfi değil mi?
[Yitshak, Yaakov doğduğunda 60 (Yaratılış 25:26) ve Yaakov, Mısır’a gittiğinde 130 yaşındaydı (Yaratılış 47:9) Bu durumda, İsraelliler Mısır’a gelmeden önce 400 yılın 190’ınını (130+60) geçirmiştir. İsraelliler toplam 210 yıl boyunca Mısır’da kalmıştır.
İlginç bir şekilde Yaakov, oğullarına Mısır’a inmelerini söylediğinde, (Yaratılış 42:2), “Aşağı inin (“רדו”) ve [yiyecek] alın” dedi. “רדו” (“redu,” “aşağı in”) kelimesinin İbranice harflerinin sayısal değeri tam olarak 210’dur.]
Mısır evinde makrokozmik ölçekte ulusal boyutta Yahudiler’e olanlar, Lavan’ın evinde mikrokozmik ölçekte Yaakov’a olanlardı.
Yaakov’un yaşadıkları, Avraam’ın peygamberliğinin yerine gelmesi olabilirdi. Yaakov tek olabilirdi. Ama sadece Yaakov olmadı. Neden Yaakov, tek başına, peygamberliğinin yerine gelmesi olmadı?
Bilginlerimiz bu konuda büyüleyici bir açıklamada bulunur: “Bikeş Yaakov laşev b’şalvo“: “Yaakov, İsrael topraklarına geldiğinde barış içinde yerleşmek istedi” (Bereşit Rabba 84:1). Sonuçta, “vayeşev Yaakov b’eretz megureha avi b’eretz kanaan” derler: Yaakov bu toprağa yerleştiğinde, oraya yerleşmek isteyen kişi olmak istedi. Babalarının sadece misafir olduğu topraklara.
Ama ne yazık ki öyle olmadı. “Kafatz alav rogzo şel Yosef,” der Bilginlerimiz. Çünkü; Yosef’in satışının travması onu sarstı. Yaakov, küçük bir sorun haricinde Avraam’ın peygamberliğini yerine getirmiş olabilirdi: Yosef’un satılması. Bu, döngüyü tekrar başlattı.
Yosef’in satışında ne oldu? Gördüğümüz gibi Yaakov’un Lavan’ın evindeki deneyimi, Yahudilerin Mısır evindeki deneyimi gibiydi. Yaakov’un Lavan’ın evini terk etme şekli, Yahudilerin Mısır’ı terk etme biçimindeydi. Peki, oraya gitmeleri? Yahudiler Mısır’a nasıl indiler ve bu durum Yaakov’un Lavan’ın evine inmesine benziyor muydu? Bu olaylarda da paralellik olabilir mi?
Yahudiler Mısır’a indi çünkü; Yosef’i Mısır’a satmışlardı, aile yavaş yavaş peşinden göç etti ve kısa süre sonra kendilerine ait olmayan bir ülkede köleydiler.
Kardeşler Yosef’i köle olarak sattıklarında ne yapmışlardı? Yosef’e baktılar. Yaakov ona ilk doğan çocuğu, behoru gibi davranıyordu. Ama Yosef’ten önce doğmuş ve buna pek iyi gözle bakmayan başka çocukları da vardı. “Yosef senin ilk doğanın mı?”
Bir keçi aldılar ve kestiler, kanı pelerine sürdüler, pelerini babalarına getirdiler ve babalarını aldattılar. Bu, size bir önceki nesil ile ilgili olarak neyi hatırlatıyor?
Size Yaakov’un Lavan’ın evine nasıl indiğini hatırlatmalıdır. Çünkü, bir çocuğun kendisinin behor olduğunu düşündüğü başka bir zaman daha vardı, ancak babası başka birinin behor olduğunu düşünüyordu. Çocuğun babasını kandırdığı ve bunun için bir keçiyi kullandığı başka bir zaman…
Yaakov bir keçinin etini babasına getirmiş ve kardeşi Esav’ın giysilerini giymiş, keçinin postunu kollarına, boynuna yerleştirmiş ve “Ben senin behorunum” demişti (Yaratılış 27:14-19).
Yaakov’un çocuklarının kendisine yaptığı şeyi, Yaakov kendi babasına yapmıştı.
Bu iki “keçiler ve giysiler” hikayesidir. Birinci “keçiler ve giysiler” Yaakov’u Lavan’ın evine, mikrokozmik köleliğe indirmişti.
Köleliğe hakiki iniş ise, ikinci “keçiler ve giysiler” ile olacaktır. Çocuklar Yosef’i Paro’nun evine kadar takip ettiler. Yaakov her şeyin bittiğini düşünmüştü. Ama çok yakında olacakları pek fazla görememişti.
Yaakov’un çocukları, Yaakov’un kendi babasına yaptığını yaptı. Yaakov’un yaşadığı travma hikayenin sonu olmayacaktı, çünkü hikaye yeniden başlamıştı. Çocuklar bir kez daha babalarını behor ile ilgili olarak aldatmışlardı ve bu sefer kaderde yirmi yıl kölelik olup, yirmi birinci yılda kölelikten kurtuluş olmayacaktı, ancak iki yüz on yıl sonra olacaktı. Köleleştirilen sadece bir birey ve ailesi olmayacaktı; bütün bir ulus olacaktı.
Şimdi iyi dinleyin. Lavan’ın evindeki mini köleliğe iniş, birinci “keçiler ve giysiler” aracılığı ile, Mısır’daki köleliğe iniş, ikinci “keçiler ve giysiler” aracılığı ile olduysa, kurtuluş sırasında bu iki olay ile bağlantı kuruyor olmamız gerekmez mi? “Keçiler ve giysiler” mirasımız ile yüzleşmeden Mısır’dan nasıl çıkabiliriz? Ama pek de öyle yapıyormuşuz gibi görünmüyor. On bela olur ve biz özgür kalırız. Bizi Mısır’a indiren şeylerin bir anısı yok gibi görünmektedir. Yoksa, bir şey mi kaçırıyoruz? Nihai ve onuncu belada, sonunda özgürleşirken kaçırdığımız bir şey mi var? Belki.
Sonraki yazıda bana katılın.
Kaynak: Rabbi David Fohrman (www.alephbeta.org)