Tanrı’nın Dünyası’nda İnsanın Yeri ve İnsan’ın Dünyası’nda Tanrı’nın Yeri
Teruma Peraşası (Mısır’dan Çıkış 25:1 – Mısır’dan Çıkış 27:19), Mişkan ve içinde bulunan Antlaşma Sandığı ile ilgili yapım talimatlarını içerir. Sandığın yapım talimatları açık ve ayrıntılıdır. Tora, Kutsal Sandığın nasıl yapılacağını açıkladığında, bu tarifte birkaç şey öne çıkar. Öncelikle sandığın ağaçtan yapılması ve içinin ve dışının saf altınla kaplanması gerekir. Tora’nın ifadesiyle,
Onu saf altınla kapla – içten ve dıştan kaplamalısın.
Çıkış 25:11
Bu size bir şey hatırlatıyor mu? Çünkü, Tora’da aynı şekilde inşa edilmesi tarif edilen başka bir yapı daha vardır. Tüm Tora’da, “içten ve dıştan” (mibayit umihutz) ifadesi, sadece bir kez daha geçer. Tanrı’nın ağaçtan yapılmasını emrettiği ve bu diğer yapının içinin ve dışının tek bir maddeyle kaplanması gereken bir başka yapı..
Nedir?
Evet, Noah’ın Gemisi.
Tanrı’nın Sandığı ve Noah’ın Gemisi
Belki de bu bir tesadüftür? İlginçtir, Antlaşma Sandığı ve Noah’ın gemisinin ikisi de İngilizce’de “ark” olarak adlandırılır ve bu ikiliyi birbirine bağlayan tek şey bu isim benzerliği değildir. Bu iki yapının ortak daha fazla yönü var mı bakalım.
Düşünelim: Tanrı’nın sandığı ağaçtan yapılmıştır ve içeriden ve dışarıdan altınla kaplanmıştır. Gerçekten parlak kutu olarak görünür ve kaplı olduğu parlak, değerli malzeme ile ışıl ışıl parıldar. Noah’ın gemisi de ağaçtan yapılmıştır, içeriden ve dışarıdan bir malzeme ile kaplıdır ama çok farklı bir malzeme ile: Zift. Zift görünüşte altının tam zıttı olan bir maddedir. Altın parlak ve ışıltılıdır; ışığı yansıtır. Zift ise karanlıktır; ışığı emer. Altın pürüzsüzdür; zift yapışkan. Altın kokusuzdur; zift keskin kokulu. Altın değerlidir; zift ise neredeyse değersizdir.
Bu iki yapı görünürde birbirinin ayna görüntüsüdür, ama belki bu da tesadüftür. Tora’nın bu iki yapıyı birbiriyle herhangi bir şekilde birbiriyle ilişkili olarak görmemizi sağlamaya çalıştığını düşünmek biraz çılgınca gözüküyor. Ama belki yapılar bir şekilde birbirine bağlıdır. Bunu nasıl bilebiliriz? Bu iki yapının birbirlerini temel bir şekilde yansıtıp yansıtmadığını nasıl anlayabiliriz? Şimdi geri dönelim ve bu tür bağlantıların olup olmadığını görelim.
Kaporet / vehafarta
Soralım: Tanrı’nın sandığında bize Noah’ı hatırlatan başka bir şey olabilir mi? Size yukarıda gösterdiğim ayete bir göz atalım; Noah’ın gemisini kaplayan zifti tanımlayan. Diyor ki:
…içten ve dıştan ziftle sıva “vehafarta”
Yaratılış 6:14
“Onu içten ve dıştan ‘sıva’ ” olarak tercüme edilen ayette, “sıva” olarak çevrilen kelime “vehafarta“, “kapla” demektir. “Kapla” kelimesi, (vehafarta) “kaf, pe, reş, tav” harfleriyle yazılır. Bu harf dizisi aynı sıra ile Tora’nın tamamında yalnızca bir bağlamda daha görünür. Nerede? Tahmin ettiniz: Tanrı’nın sandığı ile bağlantılı olarak: Kaf, pe, reş, tav “kaporet” olarak okunur ve Mişkan’daki Antlaşma Sandığı’nın altından yapılmış kapağı anlamına gelir.
Gemi ile Sandık arasındaki benzerliklerin anlamı nedir?
1] İki ahşap kutu. (Yaratılış 6:14 – Mısır’dan Çıkış 25:10)
2] “Mibayit umihutz”. (Yaratılış 6:14 – Mısır’dan Çıkış 25:11)
3] Birbirlerinin tam karşıtları olan kaplamalar. (Yaratılış 6:14 – Mısır’dan Çıkış 25:11)
4] “vehaparta” ve “kaporet” (Yaratılış 6:14 – Mısır’dan Çıkış 25:17)
Bağlantılar gerçekten var gibi görünüyor. Peki, bağlantılar gerçekse, bunların anlamı ne olabilir? Noah’ın gemisi neden Tanrı’nın sandığı ile bağlantılı olsun? Elbette, İngilizce olarak, ikisi de “ark”. Ama bir yandan çok farklılar: Gemi insanlığı Tufan sırasında yıkımdan kurtarır. Diğeri Tanrı’nın Kutsal mabedindeki On Emir’e ev sahipliği yapar. İki görev, birbirinden uzak görünüyor. Neden birbirleriyle ilişkili olsunlar?
Daha önce hatırlayın, bazı açılardan, iki kutunun, gemi ve sandığın birbirinin ayna görüntüsü gibi olduğunu önermiştik.Belki de sadece kaplamaları altın ve zift sayesinde görünüşte zıt değillerdir, belki de işlevleri açısından da birbirlerinin aynalarıdır. Belki de özde aynı temel görevi yapıyorlardır, ama zıt yolla.
Tanrı’yı ve insanlığı düşünün. Belki de her iki “ark”, gemi ve sandık, birinin diğerinin dünyasında yaşamasına yardım ediyordur?
Tanrı ile başlayalım. Tanrı, Yaratıcımız olarak bizim bağlı olduğumuz alana, sınırlara bağlı değildir, mekanın ve zamanın ötesindedir. O halde, anlatım kolaylığı ve benzetme kurmak açısından Tanrı’nın dünyasının, insanın dünyasından farklı olduğunu söyleyebiliriz. Tanrı, bu dünyada neler olduğunu anlar; görür; etkiler; burada işaretler ve mucizeler bile yaratır, ama bu dünya O’nun yeri değildir. Ancak, bunun bir istisnası vardır: Mişkan ve Mişkan içindeki Antlaşma Sandığı.
Antlaşma Sandığı’nın ardındaki manevi anlam
Tora, Mişkan’dan bu dünyada Tanrı’nın evi olarak bahseder:
Benim Adıma bir Kutsal Mekan yapsınlar; böylece içlerinde barınacağım.
Çıkış 25:8
Mişkan’daki sandığın de bu konuda özel bir rolü var gibi görünür. Tora bize sandığın Tanrı’nın Kutsiyeti’nin bulunduğu yerde olduğunu söyler, sandığın kapağının “kaporet” üzerinde bir bulutun içinde hareket halindedir. Yani, belki de sandık, Tanrı’nın kendi ortamı olmayan bir ortamda Tanrı’nın varlığına olanak sağlayan bir kaptır: Bu ortam bizim dünyamız, insanın dünyasıdır.
Şimdi, tam tersini, bizi Tanrı’nın Dünyası’nda düşünün. Tanrı’nın dünyasında yaşamıyoruz. Ama aniden yaşamamız gerekse? Size bir soru sormama izin verin: Tora’nın “yaratılış öncesi” dünya tarifinin bir tufan gibi göründüğünü hiç fark ettiniz mi? Yaratılış Kitabı’nın ikinci ayetine geri dönün; bu “yaratılış öncesi” dünyayı tanımlayan bir ayettir:
Yeryüzü şekilsiz ve boştu “tohu vaVohu”,
Yaratılış 1:2
Dünya tamamen kaotik bir durumdaydı.
derinliklerin yüzeyinde karanlık vardı, Tanrı’nın Ruhu suyun yüzeyinde hareket halindeydi.
Yaratılış 1:2
Her yerde olan su üzerinde hareket halinde Tanrı’dan bir ruh ya da rüzgar vardı. Tüm bu unsurları bir araya getirin, neye benziyor? Engin bir su dünyası, karanlık, rüzgar, kaos.
Bu, bir tufana benziyor.
Tora neden Tanrı’nın dünyasını bu şekilde, uzay ve zamanın ötesinde, karanlık, su dünyası gibi tarif eder? Noah zamanındaki Tufan yeryüzünü sular altında bıraktığında, dünya sadece yok edilmiyordu, aynı zamanda eski haline dönüyordu. Sanki dünya orijinal, tohu vavohu, şekilsiz ve boş, yaratılış öncesi kaos haline geri dönüyordu. Bu “yaratılış öncesi hal” nedir? Bu, Tanrı’nın dünyasıydı.
Noah’ın dünya sahnesindeki bu an, insanların hayatta kalmak için bunu bir şekilde Tanrı’nın Dünyası’nda yapmasına ihtiyaç duyduğu bir andı. Ve Tanrı’nın Noah’a inşa etmesini söylediği gemi? Bu gemi, bunun gerçekleşmesi için bir araçtı.
Şimdi bu iki kabı (ark’ı) düşünün. Gerçekten birbirlerinin ayna görüntüsüdür. Noah’ın gemisi insanların Tanrı’nın dünyasına benzer bir ortamda var olmalarına izin verdi. Mişkan’daki sandık, Tanrı’nın, insanlık dünyasında ikamet etmesine izin verdi – bu süreçte dünyamız tamamen altüst edilmeden.
Tanrı’nın Sandığı: İnsanın Dünyasında Tanrı’nın Yeri
Yani, evet, bu iki kabı (arkı); sandığı ve gemiyi birbirine bağlayan bazı dil – metin benzerlikleri var, ama belki de bu benzerlikler, sadece birer tesadüf olabilir. Size göstermek istediğim, bu metin benzerliklerinin tesadüf olmadığı, aslında daha büyük desenin parçaları olduklarıdır. Ne tür bir desenden bahsediyorum? Bir kiyastik yapı veya Atbaş düzeni Çıkış Kitabı’ndaki Tanrı’nın Sandığı ile Yaratılış Kitabı’ndaki Noah’ın Gemisi’ni birbirine bağlıyor.
Kiyastik Yapı
Bir kiyastik veya bir Atbaş yapı, metnin ilk öğesinin sonuncu öğe ile, baştan ikinci öğenin sondan ikinci öğe ile, baştan üçüncü öğenin sondan üçüncü öğeyi yansıttığı, simetrik bir yapıdır. Ve bence, bu iki kap ile ilgili olarak sahip olduğumuz tam olarak budur. Noah’ın Gemisi’nin Yaratılış Kitabı’nda nasıl tanımlandığına ve Tanrı’nın Sandığı’nın Mısır’dan Çıkış Kitabı’nda nasıl tanımlandığına bakarsanız, bu kiyastik yapının ortaya çıktığını görmeye başlarsınız. Bunu size göstermenin en kolay yolu, her iki arkın da, (mibayit umihutz) hem içten hem dıştan bir maddeyle kaplanmış olması ile başlamaktır (Yaratılış 6:14, Çıkış 25:11). Bu bizim kiyastik yapımızda birinci öğedir. Çıkış Kitabı’nda (25:11) (mibayit umihutz) hem içten hem dıştan bir maddeyle kaplanmış olmasından birkaç satır sonra, başka bir öğeye varıyoruz: Tora, sandık için bir kapak “kaporet” (kaf pe reş tav) yapmamızı söyler. Tora’da tam olarak bu harflerin geçtiği diğer tek zaman Yaratılış Kitabı’nda, Noah’ın hikayesinde, Tora’nın Noah’ın gemisi ile ilgili olarak mibayit umihutz‘dan bahsetmesinden hemen önce geçer. Ayette şöyle der:
..içten ve dıştan ziftle sıva (ve hafarta) (kaf pe reş tav)
Yaratılış 6:14
Bu bizim modelimizdeki ikinci öğe. Birincisi, mibayit umihutz, ikinci öğe ise Kaporet / Vehafarta‘dır. Peki, daha fazla var mı? Sorduğunuza sevindim. Haydi görelim.
Kaplar Arasındaki Diğer Bağlantılar
Mısır’dan Çıkış Kitabı’na geri dönüyoruz, “kaporet“in ardından metin “keruvim” hakkında konuşmaya başlar. Bu iki melek, kaporetin kenarlarından yapılmalıdır:
Bir Keruv’u bir uçtan, diğer Keruv’u da diğer uçtan yap.
25:19
Ve ayrıca bu meleklerin yüz yüze bakmaları beklenir:
yüzleri birbirine dönük halde olmalıdırlar.
25:20
Uçlar ve yüzler… Yaratılış Kitabı’na gidip oradaki metne bir göz atarsanız, Noah’ın gemisine atıfta bulunarak, “vehafarta” (kapla) emrinden önce aynı şeyi bulursunuz… קץ, “uç” ve פניהם, “yüzler”..
Tanrı, Noah’a “Tüm vücutların sonu (orijinal kelime “uç” anlamındaki “קץ” dir) önüme (yüzüme לְפָנַ֔י) geldi; çünkü yeryüzü [insanların] (“yüzünden מִפְּנֵיהֶ֑ם) suçlarıyla doldu” dedi.
Yaratılış 6:13
Yine uç ve yüzler. Tufan zamanında insanlık sanki kendi tarihinin ucuna ulaşmış ve o uçtan düşmek üzeredir.
Kiyastik yapımıza geri dönelim:
1] İki ahşap kutu. (Yaratılış 6:14 – Mısır’dan Çıkış 25:10)
2] “Mibayit umihutz”. (Yaratılış 6:14 – Mısır’dan Çıkış 25:11)
3] Birbirlerinin tam karşıtları olan kaplamalar. (Yaratılış 6:14 – Mısır’dan Çıkış 25:11)
4] “vehaparta” ve “kaporet” (Yaratılış 6:14 – Mısır’dan Çıkış 25:17)
5] Uçlar קץve yüzler פניהם (Yaratılış 6:13 – Mısır’dan Çıkış 25:19)
Aynı öğeler, tam ters sırada…
Merkeze Doğru İlerleme
Yani, gösterebildiğim kadarıyla, bu kiyastik yapı gittikçe dışarı doğru genişliyor. Ama bu kiyastik yapıda bundan daha fazlası olduğunu düşünüyorum. Yani, gördüğümüzden daha fazlasının içe doğru genişlediğini düşünüyorum. Bunu size göstermek için, mibayit umihutz’a, yani size gösterdiğim ilk öğeye geri dönelim ve aslında oradan içeri doğru hareket etmeye başlayalım. Bu, Çıkış Kitabı’nda, “mibayit umihutz”dan hemen önceki metne bakacağımız anlamına geliyor. Oraya bakarsanız, sandığın boyutları hakkında bir açıklama bulacaksınız. Tora bize şunu söylemektedir:
Akasya ağacından bir sandık yapsınlar. Boyu 2,5 ama, eni 1,5 ama, yüksekliği de 1,5 ama [olsun]
Çıkış 25:10
Ve eğer Yaratılış Kitabı’na geri dönerseniz, Noah’ın gemisinin yine uzunluğunu, genişliğini ve yüksekliğini duyacağız:
Onu şu şekilde inşa edeceksin: Geminin uzunluğu 300 ama, genişliği 50 ama ve yükseliği 30 ama olacak.
Yaratılış 6:15
Ve bu çok dikkat çekici ! Başka bir ortak öğe tam tersi sırada elde ettiniz.
1] İki ahşap kutu. (Yaratılış 6:14 – Mısır’dan Çıkış 25:10)
2] “Mibayit umihutz”. (Yaratılış 6:14 – Mısır’dan Çıkış 25:11)
3] Birbirlerinin tam karşıtları olan kaplamalar. (Yaratılış 6:14 – Mısır’dan Çıkış 25:11)
4] “vehaparta” ve “kaporet” (Yaratılış 6:14 – Mısır’dan Çıkış 25:17)
5] Uçlar קץve yüzler פניהם (Yaratılış 6:13 – Mısır’dan Çıkış 25:19)
6] Kapların boyutları (Yaratılış 6:15 – Mısır’dan Çıkış 25:10)
Ve şimdi sırada diğer öğe var. Bu öğe kelimelerden değil, ortak bir fikirden oluşur. Düşünün: Bu kapların şeklini netleştiren bir şey.
Mısır’dan Çıkış Kitabı’na gidin. Sandığın boyutları hakkındaki açıklamadan hemen önce, Tora bize Mişkan’daki her eşyanın Tanrı’nın göstediği biçimde yapılması gerektiğini söyler:
Sana göstermekte olduğum her şeye uygun olarak…
Çıkış 25:9
Peki… sizin için hızlı bir soru: Henüz inşa edilmemiş Mişkan’daki her şeyin nasıl görüneceğini nasıl bileceksiniz?
Cevap: Tanrı size gösterecek.
Ve şimdi, Yaratılış Kitabı’ndaki Noah’ın gemisine dönelim. Burada geminin boyutlarının açıklanmasından hemen sonra, şunu okuruz:
Gemiye [ışık için] bir pencere yap.
Yaratılış 6:16
Peki şimdi kendinize sorun: Gemideki eşyaların şeklini nasıl bileceksiniz? Cevap sonraki öğemiz olacak: Noah’ın gemisine ışık o pencereden içeri giriyor ve bize eşyaların şeklini ve sınırlarını gösteriyor. Ve Tanrı’nın alanında, Mişkan’da olacak eşyaların şekli, neye benzedikleri, Tanrı’nın sözlü olarak size göstermesi ile açık olacaktır. Size boyutlarının ne olması gerektiğini söyleyecektir.
7] Biçim belirginleşecek. (Yaratılış 6:16 – Mısır’dan Çıkış 25:9)
Merkezi Öğe
Gerçek şu ki, bu kiyastik yapı oldukça geniştir, gerçekten çok komplekstir. Bu yüzden diğer ortak öğeleri atlayalım ve aslında bu kiyastik yapının merkezi unsuru olabilecek öğeyi göstereyim. Unutmayın, herhangi bir kiyastik yapının itkisi, okuyucuyu merkeze doğru yönlendirmektir. Öyleyse, merkez burada mı, görelim?
Çıkış Kitabı’na gidelim ve hala içe doğru ilerlerseniz, bu ayetleri bulacaksınız. Ayetler;
Moşe’ye Sinay Dağı’na gitmesini söyleyen ve bundan hemen sonra her İsraeloğluna Mişkan’ı yapmak için kendi istekleriyle sahip olduğu malzemeleri verme emridir.
Moşe bulutun içine girdi ve dağın zirvesine çıktı. Moşe dağda, kırk gün kırk gece kalacaktı.
Tanrı Moşe’ye konuşarak [şöyle] dedi: “Bene-Yisrael’e konuş. Benim Adıma bağış (terumah) ayırsınlar. Bağışımı (terumah), kalbi kendisini [cömertçe vermeye] sevk eden her kişiden alın.
Çıkış 24:18, 25:1-2
Bu ayetlerde iki şeye dikkat çekmek istiyorum: Moşe Rabbenu’nun mucizevi bir şekilde dağın tepesinde kırk gün kırk gece kalmasından ve arkasından İbranice “bağış – hediye” anlamına gelen “terumah” kelimesinden bahsediliyor.
Şimdi Yaratılış Kitabı’na geçiyorsunuz ve bunun bir yankısını göreceksiniz. Çünkü biraz okumaya devam ederseniz size bunu hatırlatan bir şey bulacaksınız. Ayette sel sularını yaratacak yağmur tanımlanıyor:
Yeryüzü üzerinde yağmur kırk gün kırk gece sürecekti.
Yaratılış 7:12
Ne kadar mükemmel bir karşılıklılık! Noah’ın hikayesinde, muhtemelen bulutlardan kırk gün kırk gece boyunca gelen yağmuru okuduk. Ve Mısır’dan Çıkış Kitabı’nda?
Moşe’nin dağa çıktığını ve bir bulutun içine girerek kırk gün kırk gece orada kaldığını okuyoruz:
Moşe dağda, kırk gün kırk gece kalacaktı.
Çıkış 24:18
8] Kırk gün kırk gece (Yaratılış 7:12, 7:17 – Mısır’dan Çıkış 24:18, 25:2)
Ve biraz devam edip, soralım: Mısır’dan Çıkış Kitabı’nda, kırk gün kırk gece den bahsedildikten sonra “terumah” kelimesinin kullanılıyor olması gibi ( kırk gün kırk gece “terumah” ile yan yanadır) (Çıkış 24:18, 25:1-2), Yaratılış Kitabı’nda da bunun karşılığı var mı?
Terumah kelimesi, Mısır’dan Çıkış Kitabı’nda gördüğümüzde, “bağışlar” anlamına geliyordu. Ama kelimenin tam karşılığı “yukarı kaldırılmış olan” anlamına gelir. Yaratılış Kitabı’na geri dönerseniz, bulutlardan kırk gün kırk gece inen yağmuru okuruz ve yeryüzü sular altında kaldığında, yağışların ne yaptığını görürüz:
Tufan, yeryüzü üzerinde kırk gün süreyle varoldu. Sular çoğaldı, gemiyi kaldırdı ve [gemi] yeryüzünden yukarıya yükseldi (vatarom וַתָּ֖רָם).
Yaratılış 7:17
“Yukarı kaldırmak” mı? Tahmin ettiniz, evet: Terumah
9] Terumah (Yaratılış 7:17 – Mısır’dan Çıkış 25:2)
İki Terumah
İşte burası, Yaratılış ve Mısır’dan Çıkış kitaplarının iki kabı (ark’ı), Noah’ın Gemisi ve Tanrı’nın Sandığı’nı kapsayan kayda değer bir kiyastik yapının merkezi gibi görünüyor: Kırk gün kırk gece ve terumah.
Metindeki bu olağanüstü yapıdan neyi çıkaracağız? Ve onun merkezinden ne anlam çıkaracağız?
Eminim bundan çıkarılacak çok şey var, ama sizi iki fikirle baş başa bırakayım.
Antlaşma Sandığı Neyi Temsil Ediyor?
Genel olarak konuşursak, her bir kabın yapılması tarihi bir an için hazırlamak amacını taşır. “Temas” anı diyebileceğimiz bir şey: Tanrı’nın dünyasının, insanın dünyasıyla temas edip, bir arayüze sahip olduğu bir an. Noah’ın zamanında bu ilk kez gerçekleştiğinde, bu olay bildiğimiz dünyanın sonu demekti. Su, yaratılan her şeyi sildi ve insan dünyasını Yaratılış öncesi durumuna geri döndürdü. İnsan, Tanrı’nın dünyasında bir kabın, geminin yardımı dışında hayatta kalamayacak biçimde mahsur kaldı.
Fakat Tanrı’nın dünyası bizim dünyamızla ikinci kez etkileşime girdiğinde, felaket değildi; kelimenin tam anlamıyla bir harikaydı. Vahiy dediğimiz bir andı. Tanrı’nın varlığı buluttaki bir dağın üzerine indi. Ve bir adam, Moşe, dağa çıktı, buluta girdi, bu karşılaşmada hayatta kalmayı başardı ve bir kaba yerleştirilecek bir çift tabletle indi.
Bu kap, Moşe’nin yaşamış olduğu deneyimi tüm insanlar için yeniden yaratmak amacını taşır. Çünkü Tanrı ile bu kadar yakından, şahsen karşılaşabilen tek kişinin Moşe olduğu düşünülebilir. Çünkü, insanların geri kalanı dağın eteğinde aşağıda kalmıştı. Ama durum böyle değildir. Çünkü Moşe, Sinay’da Tanrı ile o yalnız karşılaşmaya girdiğinde, Tanrı, Moşe’ye merkezinde bir sandık bulunan Mişkan (Buluşma Çadırı) yapmasını emretti:
Benim Adıma bir Kutsal Mekan yapsınlar; böylece içlerinde barınacağım.
Çıkış 25:8
Mişkan’ın tek bir amacı vardı: Tanrı’nın insanlar arasında olmasını sağlamak. Moşe’nin deneyimini “demokratikleştirmek”.
Sinay deneyimi, Antlaşma Sadığı ve Mişkan aracılığıyla, herkesin deneyimlemesi için yeniden yaratılacaktır. Tanrı’nın dünyası insanın dünyasına getirilecektir. Ve bu karşılaşmada sadece hayatta kalmakla kalmayacak, beslenecek, gelişecek, büyüyecek ve kutsanacağız.
Noah’ın Gemisi’nden Tanrı’nın Antlaşma Sandığı’na
Sandık, Tanrı’nın Kutsiyeti için bir araç olarak, neredeyse mucizevi bir güce sahip gibi görünecektir. Örneğin, Talmud şöyle öğretir: Gerçekte insanlar sandığı taşımadılar; onu taşıyan insanların yanında gidiyordu. Tanrı’nın sandığı, sanki Noah’ın gemisi gibi su üzerinde yüzüyor gibi gidiyordu; tıpkı dünyanın yüzeyinin üzerinde süzülüyormuş gibi.
Fakat Antlaşma Sandığı’nın sahip olduğu bu özel güç; sanki su üzerinde taşınıyormuş gibi havada süzülme yeteneği nereden geldi? Kiyastik yapımızın merkezi bu soruya büyüleyici ve dokunaklı bir cevap sunar. Sıradan insandan, insanların kalben vermiş olduğu hediyelerden geldi.
Gördüğünüz gibi, kiyastik yapımızın merkezi, suyun Noah’ın gemisini yukarı kaldırma yeteneğini, insanların teruma bağışlarına (hediyelerine) bağlar. Görünüşe göre, ikisi aynı işleve sahipti. Başka bir deyişle: Terumah sadece bağışlar (hediyeler) değildi; terumah, kelime karşılığının söylediği gibi, yükseltilen, yukarı kaldırılan şeydi. Noah’ın gemisini yukarı kaldıran yağmur gibi, terumah da Tanrı’nın Sandığı’nı yukarı kaldırıyordu, yükseltiyordu.
İnsanların getirdiği terumah maddi şeylerden oluşuyordu. Keten, yün; altın, bakır; ahşap ve yapı malzemeleri. Ama bir şekilde, bu maddi şeyler, Tanrı’nın sandığına gizemli, manevi gücü ile verecekti. Maddiliğin üzerine yükseltme, yeryüzünde üzerinde süzülme gücü. Bağışlar (hediyeler) bunu nasıl yapabildi? Bilmiyorum. Ama belki de terumahın nasıl verildiğiyle ilgilidir. Terumah kalpten verildi (Mısır’dan Çıkış 25:2). Her insan Tanrı’ya en çok getirmek istediklerini getirdi. Kalpten verdiğiniz bir şey maddi görünebilir. Fiziksel hissedilebilir. Sadece bir gül. Sadece bir kart. Fakat kalpten verildiğinde, bir hediye… maddi bir şeyden daha fazlasıdır. Maddiliğin üzerine çıkar. Maddiliğin üzerinde süzülür. Kalpten gelen bir hediye, Tanrı’nın dünyasını kendi dünyamıza getirme ve burada bizimle güvende tutma gücüne sahiptir.
Kaynak: Rabbi David Fohrman