Yaratılış Anlatısındaki Düzen
Yaratılış anlatısındaki yaratılış düzeni yalnızca bazı öğelere öncelik verme meselesi değildir. Tüm sıra, Tora’nın temel teolojisini yansıtan çarpıcı bir düzeni takip eder.
Yaratılışın altı gününde hemen fark edilebilecek apaçık bir desen bulunmaktadır. Altı gün, iki bölümden oluşur:
1. Gün | Işık | – | 4. Gün | Işık veren gök cisimleri |
2. Gün | Gökyüzü ve Deniz | – | 5. Gün | Kuşlar ve Balıklar |
3. Gün | Kara ve Bitkiler | – | 6. Gün | Hayvanlar ve İnsanlar |
İlk üç günün her birinde, temel unsurlar yaratılmıştır:
Işık, gök, deniz ve kara.
Bunlarla bağlantılı olan ikinci üç günde, bu unsurları kullanan öğeler yaratılmıştır:
Işığı kullanan gökcisimleri, denizde ve gökte yaşayan balıklar ve kuşlar, karada yaşayan ve bitki örtüsüyle beslenen hayvanlar ve insanlar.
Ne açık bir desen!
[Üçüncü günde oluşturulan bitkiler, hayvanların yaşaması için gerekli olan başka bir unsur olarak veya toprağın ürünü olarak da görülebilir. Bu açıklamayla bariz paralellik, insanın da hayvanlar aleminden geliştiğidir.]
Aynı desen, yani bir dizinin tek bir doğrusal sıra değil de, ikili dizi olması On Emir’de de görülmektedir. On Emir, her biri beş emir içeren iki tablet olarak verilmişti. Her bir emir diğer tablette başka bir emre karşılık gelmektedir:
On Emir, insandaki bencillik, izolasyon ve bireye odaklanmadan başlar ve hedefi, bencil olmama, Tanrı ve insan arasında birlik; ve insanın toplum ile birleşmesini sağlamaktır.
On Emir, insanı, toplumun bencil unsurların bir anarşisi olduğu egoizmin uç noktalarından alır ve tüm insanlar ile Tanrı arasındaki birlik durumuna doğru götüren bir büyüme süreci geliştiren ikili bir modeldir. On Emir, insanı çokluktan Birliğe götürür.
Aynı şekilde, altı gün, iki sıralı ve üç aşamalı bir modeldir. Evreni, Tanrı’nın birliğinden alır ve evrenin çoklu unsurlarına yani yaratılışı Birlikten çokluğa götürür.
On Emir’deki ikili yapı hakkında daha fazlasını okumak için: On Emir’deki Gizli Yapı
Birlikten Kademeli Ayrılma
Tora, ilk harfi “bet” olan “Başlangıçta” anlamındaki “Bereşit” kelimesi ile başlar. Tora’daki her harf büyük önem taşır; özellikle bir Tora tomarının ilk harfi olan “bet” harfi geleneksel olarak çok büyütülmüş olarak yazılır. “Bet” harfi, İbrani alfabesinin ikinci harfidir ve sayısal olarak “2” değerini taşır.
Bet harfi, karşılığı olan iki sayısı ile dünyamızı sembolize eder, çünkü; dünyevi her şey çokluğa gömülüdür. Mutlak Birlik ancak İlahi Olan ile hüküm sürer.
Rabbi Michael L. Munk, İbrani Alfabesinde Bilgelik, sayfa 58
Bir şey yaratmak, kendisinden farklı bir şey üretmek anlamına gelir. Tanrı, evreni yarattığında, Birliğinden farklı varlıklar ortaya çıkardı. Yaratma süreci, Birlik’ten çokluk üretme sürecidir. Bir’in, iki’ye dönüşme sürecidir; bölünme ve ayrılık sürecidir.
Yaratılışın bu şekilde sunulması esastır, böylece kişi geriye bakıp, putperestlerin inandığı gibi varoluşun tanrılar, yarı-tanrılar, “tanrıda birden fazla kişi” ya da yeryüzünde beden alan tanrılardan değil, Mutlak Bir Olan Tanrı’dan geldiğini görebilir. Birlikten çokluğa uzanan bu bölünme ve ayrılma süreci, yaratılışın altı günü ile ifade edilir.
[Bu açıklama Leo Strauss’un, “On the Interpretation of Genesis” ve Leon Kass’ın, “The Beginning of Wisdom: Reading Genesis” eserlerinden uyarlanmıştır. “The Beginning of Wisdom: Reading Genesis”, bu anlatıyla ilgili son derece ayrıntılı bir tartışmaya sahiptir.]
İlk gün, Tanrı ışığı yarattı. Işık, açıkça ayrılık olarak tanımlanan bir süreç yoluyla yaratılmıştı: “Tanrı ışık ve karanlığı birbirinden ayırdı” (Yaratılış 1:4) ve bu, zamanın kendisinin ayrı birimlere ayrıldığı bir araçtır – “Tanrı ışığa “Gündüz” adını verdi ve karanlığa “Gece” adını verdi” (Yaratılış 1:5). Işık, aynı zamanda kişinin bir şeyleri ayırt etme ve ayırma sürecini algılayabilme aracıdır. Dolayısıyla ışık, ayrılığın en temel öğesidir. [Karanlıkta ayrım yoktur.]
İkinci gün, fiziksel dünya, yine açıkça ayrılık olarak tanımlanan bir süreçte, sular ve gökyüzü olmak üzere ikiye ayrılır: “Suyun içinde bir gök olsun ve suyla suyu birbirinden ayırsın” dedi” (Yaratılış 1:6).
Üçüncü gün, Tanrı, karayı denizden ayırdı. Daha sonra karadan bitki örtüsünü çıkardı. Bitki örtüsü, bitkisel büyüme sürecinin sürekli olarak kendisini kaynağından ayırdığı yeni bir ayrılık seviyesidir.
Özetle, ilk üç gün ayrılıklar şu sıra ile gerçekleşti: Işık-karanlık, gökyüzü-deniz, deniz-kara, kara-yaşam.
Ardından ikinci üç günlük diziye geçiyoruz. Bunlar toplu olarak ilk üç günden farklı bir alandadır, çünkü; tüm unsurları hareketlidir. Işık veren gök cisimleri gökyüzünde hareket etmektedir ve hayvanlar alemi ile insan da hareket halindedir. Bunun nedeni, hareketin kendisinin bir ayrılık süreci olmasıdır. Hareket, öğenin konumunu, durumunu değiştirir.
Dördüncü günde, üç günlük ikinci dizinin birincisi, ışık veren gök cisimleri görünür hale gelir. Bunlar, hareketin en temel biçimine sahiptirler, çünkü; hareket edebildikleri halde, belirli yolu takip etmekle sınırlıdırlar. Gök cisimlerinin görevi de, ayrılığı bir sonraki aşamaya taşımaktır. Görevleri hem “gündüz ve geceyi birbirinden ayırmak” hem de “günler arasında ayrım yapmaktır: [bayramları, yılları vb.] (Yaratılış 1:14). Birinci günde, ışığın bir ayrılık sonucunda yaratıldığını ve ışığın aynı zamanda kişinin bir şeyleri ayırt etme ve ayırma sürecini algılayabilme aracı olduğunu, dolayısıyla ışığın ayrılığın en temel öğesi olduğunu belirtmiştik. Gökcisimlerinin bir görevi de “yeryüzünü aydınlatmak içindir” (Yaratılış 1:15) Yeryüzünü aydınlatan ışık, yeryüzünde ayrılığın temelidir.
Beşinci günde, Tanrı ilk hayvan yaşamını, suda yaşayan canlıları ve uçan yaratıkları yaratır. Bunlar, ışık veren gökcisimlerinden daha geniş bir hareket biçimine sahiptirler, çünkü; sadece kendilerini bulundukları konumdan ayırmakla kalmazlar, aynı zamanda, hareket doğrultularını değiştirip, başka bir doğrultuda hareket edebilirler. Gerçekte, hayvan yaşamı en temel düzeyde hareketli olmakla tanımlanır. Bunu görmemizin bir yolu, en düşük ve en temel yaşam düzeyinin – sürünen, kaynaşan yaratıkların – Tora’da “şeretz” olarak adlandırılmasıdır; bu, bazı kişilerce bağımsız harekete sahip olan yaratılmış hayvanların ilki olduklarına atıfta bulunulduğu olarak açıklanır. Yaratılan ilk hayvansal yaşam, suda yaratılır. Yaratılan ilk hayat olan sucul yaşam, “Yişretzu hamayim şeretz” – “Su, canlı sürüleriyle kaynasın” (Yaratılış 1:20) ifadesiyle anlatılır. Bu hareket, yeni bir ayrılık biçimini temsil etmektedir.
Altıncı günde, Tanrı karasal hayvan yaşamını ve insanı yaratır. Karasal hayvanlar, ilk bakışta, beşinci günde yaratılmış olan ve hareket eden kuşlar ve balıklar ile aynı derecede gibi görünebilir. Ancak, daha önce gök ve deniz ayrılmıştır (2.gün) ve deniz ile gök birbirinden ayrıldıktan bir gün sonra kara denizden ayrıldığı için (3.gün) kara ile ilişkilendirilen hayvanlar, kara ile ilişkili günün karşılığı olan günde yaratılırlar (6.gün).
[Umberto Cassuto, Adam’dan Noah’a, sayfa 53. Alternatif bir açıklama, kuşların kavramsal olarak balıklara benzedikleri ve bu nedenle yaratılış açısından karasal hayvanlardan önce geldikleridir. Balıkların ve kuşların kavramsal olarak benzer olduklarının bir göstergesi, balıkların sudaki hareketini tanımlamak için “poreyah” (“uçmak”) kelimesini kullanan Mişna’da (Hullin 49a) görülmektedir. Tora, hayvanları sınıflandırırken onların duruşlarını ve hareket yöntemlerini dikkate alır. Tora, hayvanlar alemini, balıklar ve deniz memelileri dahil olmak üzere suda yaşayan hayvanlar; kuşlar, böcekler ve yarasalar dahil hava canlıları; pençeleri üzerinde yürüyen hayvanlar ve sürünen hayvanlar gibi gruplar açısından sınıflandırır (bkz. Levililer 11. Bölüm). Vücut pozisyonu ve hareket yöntemi temelde yaratığı tanımlar. Bu nedenle, hem balıkların hem de kuşların ortamları içinde “uçmaları”, sınıflarıyla ilgilidir. Suda ve havada hareket, son derece karmaşık bir eylem olmakla birlikte, karadaki hareketten daha pürüzsüzdür ve bu nedenle daha akışkan ve daha basit görünür. Evrenin, Birlik’ten karmaşık çokluğa gittiği yaratılış modelinde hem balıklar hem de kuşlar, karasal hayvanlara göre kavramsal süreçte bir önceki aşamadır.]
Yaratılıştaki son aşama insandır. İnsan, İlahi bir ruha sahip olmasıyla, hayvan yaşamından farklı bir ayrılık derecesidir. Dördüncü günde belirli bir rotada hareket eden gök cisimlerine, bir sonraki Beşinci günde belirli bir ortamda, rotasını değiştirebilen daha akışkan bir harekete sahip su ve hava canlılarına, Altıncı günde, hareket metodu ve duruşu farklı daha ileri düzeydeki ayrılığı temsil eden karaya bağlı karasal hayvanlarına ayrılır. Bir sonraki seviyedeki ayrılıkta ise insan artık sadece fiziksel hareket yolu açısından değil, aynı zamanda manevi yolu açısından ayrılır. Artık, manevi düzeyde de farklı yollara gidebilir. İnsan, iyi ya da kötüyü seçebilir.
İlk üç gün ayrılıklar şu sıra ile gerçekleşmişti: Işık-karanlık, gökyüzü-deniz, deniz-kara, kara-yaşam.
İkinci üç gün ayrılıklar şu sıra ile gerçekleşti: Gökcisimleri, su ve hava hayvanları, kara hayvanları, insan.
İlk üç günde yaratılanlar yerlerini değiştiremezler; gök cisimleri yerlerini değiştirirler, ancak rotalarını değiştirmezler; canlılar rotalarını değiştirirler ama “yollarını” değiştirmezler; yalnız insanlar “yollarını” değiştirebilir.
Leo Strauss, “Yeruşalayim ve Atina”, Yahudi Felsefesi ve Modernitenin Krizi sayfa 383
Bir Yaşam Deseni
Altı günün genel düzeni şu şekilde özetlenebilir:
Sunulan sıra, yaratılışın özünü, Birlik’ten ayrılığa doğru ilerlemeyi gösteren kavramsal bir dizidir. O halde Yaratılış anlatısı, doğrusal, kronolojik bir sıra sunma girişimi değil, daha çok gelişme ve ayrılma sürecinin bir sunumudur. Tanrı bir marangozdan çok bir heykeltıraş gibi davranır. Önceden oluşturulmuş parçalar eklemek yerine, varoluşun potansiyelini ortaya çıkararak yaratır. Ayrıntılar, birbiri ardına daha ince ayrımlar yaparak sürekli bir geliştirme sürecinde kaostan çıkarılır. Kaostan düzene.
Yaratılış anlatısının temel özelliği olan ayrılık kavramı, Yahudilik için o kadar önemlidir ki, Şabat’ın bitişini ve “yaratılışın altı gününü” Şabat gününden ayırmak için Avdala ritüelini yaparız. Avdala’nın kellime anlamı “ayırmak”tır ve bu ritüelin amacı, ayrımların farkına varmak ve ayrımları kutsamaktır.
Ayrım, Yahudiler’in dünya görüşü için temeldir. İyilik düzendir; kötülük ise kargaşa ve düzensizliktir, kötülük, yanlış yerde olan bir eylem, kişi veya varlıktır. “Het” yani “günah” kelimesi, “hedefi kaçırmak” anlamına gelir. “Avera” kelimesi, sınırı geçip yasak bölgeye girmek demektir. Yahudilikte birçok hukim veya “yasa,” evrenin doğasında var olan düzene saygı duymak ile ilgilidir. Örneğin süt (hayat) ile eti (ölüm), yün (hayvansal ürün) ile keteni (bitkisel ürün) karıştırmak veya bir tarlaya “karışım” tohum ekmek yasaktır.
Yaratılışın kendisi, kaostan düzene geçiştir. Bu durum, İbranice şu kelimelerle ima edilir: “erev” ve “boker“. Yaratılış anlatısında bulunan, “Ve akşam (erev) oldu ve sabah (boker) oldu” ayetlerinde, İbranice’de “akşam” anlamındaki “erev” kelimesi “farklılaşmamış, karışım” demektir. Sabah anlamındaki “boker” kelimesi ise “yansıtmak, düşünmek, berraklık aramak” anlamına gelen kökten gelir. Dolayısıyla, her gün “akşam oldu, sabah oldu” ifadesi, bir önceki kaos seviyesinden sonraki düzen seviyesine geçişi ifade eder. Her aşamada kaostan düzene geçişi ifade eder. Yıldızların, gezegenlerin ve yaşamın doğuşunun kendisi, kaostan düzenin çıkışıdır.
Daha önce, ikili diziye sahip Yaratılış deseninin, toplumu bireylerden oluşan bir yığından alıp, Tanrı ve insanla birliğe götüren bir süreç olan On Emir’in ikili dizisine nasıl benzediğini göstermiştik. Yaratılış’ta da, On Emir’de olduğu gibi “On Söz” söz konusudur.
Böylece Yaratılış’ın On Sözü ile On Emir arasında temelde bir bağlantı olduğunu görüyoruz. Yaratılış’ın on yaratıcı ifadesi, Birlik’ten çeşitli çokluğa doğru bir ayrılma sürecini ifade eder. Sürecin son aşaması olan insan, en bencil yaratık olmaya kendini kaptırabilen bir varlıktır. Ama aynı zamanda Tanrı ile Birliğe doğru ilerlemesini sağlayabilecek ilahi bir kıvılcıma da sahiptir. Ayrılık, yaratılışın On Sözü’yle yapılmıştı, Birlik de On Emir ile sağlanacaktır.
Kutsal Kitabınızı bilin!
Kutsal Kitabınızı bilirseniz, kimse inancınızı ve Tanrı ile olan bağlantınızı çalamaz.