İki Ağacın Hikayesi (5)
Yasak Meyve ve Cinayet Girişimi
Eğer Tora bize yılanı harekete geçiren nedeni anlatmaya zahmet etmiyorsa, bunun nedeninin yılan hakkındaki bu eksik bilginin açık olduğu sonucunu çıkarabiliriz.
Tora, yılanı kurnaz ya da aldatıcı olarak tanımlar. Ama ne zaman kurnaz ya da aldatıcı davranan biri hakkında konuşsak, bir amaç peşinde koşan kurnaz ve aldatıcı olduklarını kastederiz. Yılan söz konusu olduğunda bulmacanın o parçası eksiktir. Onun kurnaz olduğunu biliyoruz, ama metnin yılan hakkında söylediği tüm şey budur. Neden bu işi yaptığına dair hiçbir fikrimiz yoktur. Kısaca söylemek gerekirse: “Yılanın bu işten ne çıkarı vardır?”
Yılanın motivasyonu gerçekten açıktır. Yılanın dürtüsünü bağlam içinde görmek sadece an meselesidir. Çünkü yılan, Hava’ya meyve teklifiyle gelmeden önce birden ortaya çıkmaz. Bu teklifin bir geçmişi vardır. Ve bu tarihi anlamak, sadece yılanı değil, bir bütün olarak Yasak Meyve hikayesini anlamanın anahtarıdır.
Hikaye nerede başlamıştı?
Birçoğumuz, Yasak Meyve hikayesinin, yılanın ortaya çıkması, Hava ile konuşmaya başlaması ve yememesi gerekeni yemesi için onu kışkırtmasıyla birlikte, yani Yaratılış Kitabı 3. bölüm ile birlikte başladığını düşünmeye alışkınızdır. Ama gerçekte, hikayenin başlangıcı daha önceye dayanır. Hikaye gerçekte Yaratılış’ın tam ortasında, ikinci bölümde, Bilgi Ağacı’nın ilk kez tanıtıldığı ve bundan kaçınma emrinin ilk kez verildiği bölümde başlar:
Tanrı, görüntüsü zevk veren ve yemeye uygun olan her türlü ağacın, [ve aralarında] bahçenin ortasında Yaşam Ağacı’nın ve [ayrıca] İyi ve Kötüyü Bilme Ağacı’nın topraktan bitmesini sağladı. (Yaratılış 2:9)
Tanrı adama bir emir verdi ve “Bahçenin tüm ağaçlarından serbestçe yiyebilirsin” dedi. “Ancak İyi ve Kötüyü Bilme Ağacı’ndan yeme; çünkü ondan yediğin gün, kesinlikle öleceksin”. (Yaratılış 2:16-17)
Adam’ın eş arayışı, Bilgi Ağacı hikayesini neden yarıda kesiyor?
Hikayenin ikinci bölümde başlamış olduğunun fark edilmemesinin nedeni, bu iki ayetten ve ağaçların tanıtılmasından sonra metin başka bir konuya geçmesidir. Takip eden ayetlerde, Tanrı “insanın yalnız olmasının iyi olmadığını” belirtir ve Tanrı sonra onun için bir yardımcı bulma işine başlar. Tanrı, yerdeki tüm hayvanları yaratır ve hepsini Adam’ın önüne getirir. Adam bütün canlıları isimlendirir, ancak aralarında bir eş bulma konusunda başarılı değildir. Sonunda Rab, Adam’ı uyutur ve ondan Hava’yı inşa ettiği yanı alır.
Ve ancak o zaman, metin bize Hava’nın ve hayvanların yaratılmasından bahsettikten sonra, hikaye Yasak Meyve’ye geri döner. Sonra yılanımız gelir, Hava’ya meyve verir.
Tanrı “Adamın yalnız olması iyi değil. Ona, kendisine uygun bir yardımcı yapayım” dedi.
Tanrı tüm vahşi hayvanları ve gökyüzünün tüm kuşlarını topraktan şekillendirmişti. [Şimdi] Her birine ne isim vereceğini görmek için [onları] adama getirdi. Adam her canlıya ne isim verdiyse, onun ismi öyle kalacaktı.
Adam tüm çiftlik hayvanlarına, gökyüzünün kuşlarına ve tüm vahşi hayvanlara isimler verdi. Fakat adam, [bunların arasında] kendine uygun bir yardımcı bulamadı.
Tanrı adamın derin bir bilinçsizlik durumuna düşmesini sağladı ve [adam] uyudu. [Tanrı, adamın] Kaburga kemiklerinden birini aldı ve yerini etle kapadı.
Tanrı, adamdan aldığı kaburga kemiğini bir kadın şeklinde inşa etti ve onu adama getirdi.
Yaratılış 2:18-22
Sonuç olarak, metnin takip ettiği yol gariptir. Adam için bir eş arayışı anlatısı niçin Bilgi Ağacı ile ilgili hikayenin sözünü kesip araya giriyor? Önce Hava’nın ve hayvanların yaratılışını anlatmayı tamamlaması, ancak ondan sonra Bilgi Ağacı hakkında konuşmaya başlaması daha mantıklı olurdu. Bu şekilde Anlatıcı her hikayeyi kesinti olmadan tamamlardı. Ancak bazı nedenlerden dolayı Tora bunu yapmaz, hayvanların ve Hava’nın yaratılışını Bilgi Ağacı anlatısının ortasına yerleştirir. Niçin?
Konudan ayrılma durumunu biraz daha yakından inceleyerek başlayalım. Gerçek şu ki, anlatılan hikaye kendi içinde oldukça tuhaf!
Kendinizi bir an için Tanrı’nın yerine koyun. Adam’ı yarattığınızı ve daha sonra onun yalnız kalmasından endişelendiğinizi hayal edin. Adam’ın bir yardımcıya ihtiyacı olduğuna karar verdiniz. Yapacağınız ilk iş ne olurdu?
Muhtemelen Hava’yı yaratmaya karar verirdiniz.
Ama gerçekleşen bu değildir. Bunun yerine Tanrı tüm hayvanları yaratır ve aralarından uygun bir eş bulup bulamayacağını görmek için Adam’ın önüne getirir. Adam onları birer birer reddeder. Bu süreç içerisinde Adam her bir hayvana isim verir.
Şimdi şunu sormak için bir dakikamızı ayıralım: Neden Tanrı bu küçük deneyi yapmak zorundaydı? Gökyüzündeki Büyük Eşleştirici olan Tanrı’nın, bir zebranın Adam için iyi bir eşleşme olmayacağını bilmediğine mi inanıyoruz? Zebranın Adam’ın eşi olamayacağını görünce su aygırı ile flamingoyu denemek gerçekten gerekli miydi? Hayvanlarla yapılan bu deney neredeyse bir saçmalık gibi görünüyor. Bu olayı neden duymamız gerekiyor?
Belki konunun değişmesi, hikayenin bir parçasıdır
Bu soruların eşdeğer ağırlığı, belki de, Tanrı’nın Adam için bir eş bulma “çabasını” sınıflandırmamız konusunda çok aceleci davrandığımızı gösteriyor. Görünüşe göre bu konu Bilgi Ağacı hikayesini aslında kesintiye uğratmıyor. Aksine, daha büyük resmin ayrılmaz bir parçası gibi görünüyor. Ama nasıl?
İşte teorinin ana hatları: Vahşi hayvanların yaratılması ve Adam’ın onları reddetmesi aslında Yasak Meyve anlatısı için çok önemliydi. Aslında, tüm bunlar olmadan yılanı ve onun ayartısını anlamanın imkansız olduğunu savunacağım.
Belki de yılanı harekete geçiren, Adam’ın Hava için hayvanları reddetmesidir
Yılanın bu işe kalkışmadaki motivasyonu konusunda daha önce kafamız karışmıştı. O “kurnaz” dır, ama ne amaçla? Belki de Tora’nın yılanın amacı hakkında konuşmamasının nedeni, hikayenin bağlamında bunun açık olmasıdır. Adam’in olası eşleri hakkındaki daha önceki anlatı, yılan için eksik olan nedeni bize sunmaktadır. Belki de yılanı harekete geçiren, Adam’ın Hava için hayvanları reddetmesiydi…
Tanrı’nın, bir eş bulup bulamayacağını görmek için Adam’in önüne tüm vahşi hayvanları [İbranice: chayat hasadeh] nasıl getirdiğini hatırlıyor musunuz? “Chayat hasadeh” ifadesi nispeten nadir olarak kullanılmaktadır. Tüm Yaratılış Kitabı’nın tamamında sadece bir kez daha karşımıza çıkmaktadır: yılanı tanımlarken! Bu ilkel yılanla ilk karşılaştığımızda, Tora bu yaratığı “vahşi hayvanlar [chayat hasadeh] arasında en hilekarıydı” olarak tanımlamaktadır.
Belki de “yürüyen, konuşan” yılanı bunu yapmaya “dürten” şey budur. Hayvan dünyasının insana en yakın olan bu temsilcisi, diğer tüm hayvanların başarısız olduğu konuda başarılı olmak istiyordu. Tüm chayat hasadeh, Adam’a eş olmakta başarısız olmuştu. Yılan, belki de, tüm chayat hasadeh‘ten daha kurnazdı: İnsanlığı, en azından bir “vahşi hayvanın” onun eşi olabileceğine ikna etmeye çalışıyordu.
Büyüleyici ve şaşırtıcı bir kadim Midraş metni tam olarak bunu öne sürüyor gibi görünüyor. Midraş bilginleri de bizim gibi, yılanın eksik olan niyeti ve amacı konusunda şaşırmışlardı. Onu bunu yapmaya iten neydi? Cevapları şok edicidir: Yılanın görevinin cinayet olduğunu söylemektedirler. Yasak meyvenin ölüme yol açtığını bilen yılan, Hava’nın yemeden önce meyveyi Adam’a vereceğini umuyordu. Neden? Çünkü Midraş’a göre yılan, Adam’ı öldürmek ve Hava ile evlenmek istiyordu.
İlk bakışta Midraş son derece saçma görünüyor: “Adam’ı öldürmek ve Hava ile evlenmek?” Çocukları neye benzerdi acaba! Ancak Midraş asla kelime anlamı ile anlaşılmaz. Rabbiler daha derin gerçekleri gizemli, alegorik elbiselerle aktarırlar. Belki de bu Midraş kendisine has biçimde, bizim yavaş yavaş yaklaştığımız sonuca bizi götürmeye çalışıyordur:
Bir şekilde, yılanın yasak meyve önerisi, Adam’ın hayvanları Hava için reddetmeyi seçme konusundaki önceki hikayeyi doğal olarak takip ediyordu. Belki de, bazı derin seviyelerde, hayvanlar alemi – insan biçimci (antropomorfik) bir şekilde konuşmak gerekirse – Adam’a meydan okuyordu: “Sizi bu kadar özel yapan ne? Sizi bizden farklı kılan şey, yalnız oluşunuz ve eşiniz olarak Hava’ya gereksinim duymanız mı? Biz de sizin ruh eşiniz olabiliriz…”
Adamın yalnız olması iyi değil
Bu fikri biraz daha inceleyelim:
Tanrı, Adam’a hayvanlar alemine egemen olma hakkı vermişti. Bu nedenle insan dünyanın kalanından temelde, ilkesel olarak ayrılmıştı. Doğanın kralı olan insanlık, Yaratılış’ın tepesindeydi – ama bu güçlü ve baskın konumda tek başınaydı…
Ve Tanrı şöyle dedi: “Adamın yalnız olması iyi değil. Ona, kendisine uygun bir yardımcı yapayım.” (Yaratılış 2:18)
Yalnız olmak gerçekten büyük bir ayartıdır. Tek başına, engin bir dünyanın üzerinde yetki sahibi olan Adam, kendine bakar ve kendisini diğer yaratıklardan temelde farklı görür. Bir kral, evet – ama astları ile tamamen uyuşmayan bir kral. Yalnızlığın ayartısı, aranmaması gereken yerlerde teselli aramaktır. Adam için, belki de bu, hayvanlar arasında eş aramak anlamına gelir. Onlardan biriymiş gibi davranmak.
Hayvanlar alemi, en azından bir kısmı, insana tabi olmaktan mutlu görülebilir. Hayvanlar akılcı fikirler ile düşünebilseydi – hayvan dünyasının bakış açısını insan biçimci olarak ifade edebilirsek – onlar üzerindeki egemenliğimiz hakkında ne gibi düşüncelere sahip olurlardı? Hayvanlar, onlara hakim olma hakkımıza meydan okuyabilseydi bunu nasıl yaparlardı?
“Gerçekte bizden çok farklı mısın ki hayvanların üzerinde duruyorsun? Özünde sen de bizden değil misin?”
Hayvan dünyasının örtülü meydan okuması şudur: “Gerçekte bizden çok mu farklısın ki hayvanların üzerinde duruyorsun? Özünde sen de bizden değil misin?”
Bu soru sadece hayvanların sorabileceği bir soru değildir. Bu, hepimizin kendimize sorabileceğimiz bir sorudur. Ne zaman bir hayvan üzerinde kontrol sağlamaya çalışsak – sürmek için bir öküze koşum takarken ya da at sürerken: “Ben kimin ki bunu yapıyorum?” “Gerçekte ondan çok mu farklıyım?”
Midraşın gözünden yılan, bu kuşkuları seslendirir: “Bir eş olarak bir insana ihtiyaç duyduğundan gerçekten emin misin?” diye fısıldar, “neden bizim dünyamızdan bir ruh eşi seçmiyorsun?” Bu tür bir birliktelikten olan çocuklarının nasıl görüneceğini şaka ile sormuştuk. Ama mesele tam olarak budur. “Yılan-adamlar” olurdu. Yılan, insan dünyasına el koyardı ve onu hayvanlar aleminin bir parçası haline getirirdi.
Tanrı, Adam’a hayvan dünyasında bir eş bulmanın ne kadar boşuna ve faydasız olduğunu deneyimleme şansı verdi. Bu deneyimin Adam’a gösterilmesi gerekiyordu. Adam’a hayvanlara isim vermesine – ya da onlara yakın olmasına – izin verirken, Tanrı belki de Adam’ı hiçbir zaman hayvan dünyası ile bir olamayacağını deneyimleyerek ikna ediyordu. Ancak böyle bir denemeden sonra Hava’nın kendisi ile benzersiz uyumunu gerçekten takdir edebilirdi – “kemiklerimden kemik ve etimden ettir“(Yaratılış 2:23). Ve ancak böyle bir denemeden sonra yılanın meydan okumasına hazır olurdu: “bizden biri değil misin?”
Elbette tüm bunlar, bizi daha önce aklımıza gelen bir soruya geri götürüyor – daha önce cevaplamadığımız bir soru ve belki de şimdi bunu yanıtlamanın zamanı geldi: “İnsan ile hayvan arasındaki ayrım çizgisi nedir?”
Üzerinde konuştuğumuz yılanın varlığı bu soruyu fazlasıyla göz önüne seriyor. İlkel yılan yürümekte, konuşmaktadır ve zekidir. Öyleyse hangi anlamda bir yılandır ama insan değildir? Sonuç olarak neden insanlık için uygun bir eş olamamıştır?
Sanırım bu sorunun asıl cevabı, hikayemizin kalbinde yatıyor. Bunu sonraki yazımızda öğrenmeye çalışacağız.
Sonraki Yazı: İki Ağacın Hikayesi (6)
Kaynak: Rabbi David Fohrman