İbranice “malak” kelimesi “haberci” anlamına gelir ve “bir mesajla göndermek” anlamındaki “lak” kökünden gelir. Örneğin “iş” anlamındaki “melaha” kelimesi de aynı kökten gelir.
Yahudiliğe göre her bir melek, belirli tek bir işi yerine getirmek için yaratılmış, isimlerini yaptıkları işten alan, Tanrı’nın iadesini yerine getirmek ve Tanrı’nın mesajını iletmekle görevli habercilerdir. Bir melek birden fazla görevi yerine getirmez, verilen işi yapıp yapmamayı seçme iradeleri yoktur ve dolayısıyla Tanrı’nın isteği dışına çıkma olanakları bulunmaz.
İlave okuma: Cin nedir? Cinler var mıdır?
Örneğin, melek Rafael, yalnızca Tanrı’nın iyileştirme görevini yerine getirir; Avraam kendini sünnet ettiğinde iyileşmesi için gönderilen melek Rafael’dir, başka bir görevi yerine getiremez. Üç melek içerisinde Sedom ve Amora’yı yok etmekle görevlendirilen melekler ayrıdır. Rafael’in Avraam’ı iyileştirip iyileştirmemeyi seçme olanağı yoktur ve ismini de yerine getirdiği işten ve dolayısı ile ilettiği mesajdan alır: “İyileştiren Tanrı’dır.”
Örneğin, elektromanyetik kuvvetin taşıyıcısı olan fotonlar, yalnızca bu görevi yerine getirirler, kütleçekim kuvvetini taşıma imkanları yoktur, elektromanyetik kuvveti iletip iletmemeyi seçme yeteneğine sahip değillerdir, isimlerini fiziksel dünyada elektromanyetik kuvvetin taşınmasında aracılık etme özelliklerinden alırlar.
Yüksek seviyedeki insanlar da belirli bir işi yerine getirmekle ve bir mesajı iletmekle görevli olduklarında veya peygamberler de “melekler” olarak adlandırılırlar. Örneğin Moşe Rabbenu, Sayım 20:16’da melek olarak adlandırılır: “Tanrı’ya haykırdık. Sesimizi duydu ve bir melek göndererek bizi Mısır’dan çıkardı.” Ayrıca kanıt için bakınız: Tanhuma, VaYişlah (Sayım 20:16).
Rambam, Aklı Karışıklar/Şaşırmışlar İçin Kılavuz, 2.Cilt, 41. bölümde şöyle yazar:
Kutsal Kitap’ta bir meleğin görünmesinden veya konuşmasından bahsedildiğinde, bunun bir vizyonda veya rüyada gerçekleştiğini göstermiştik.
Rambam, bir melek “göründüğünde” veya “konuştuğu zaman” bunun bir peygamberliğin veya rüyanın parçası olduğunu, fiziksel dünyada meydana gelmediğini belirtir.
Rambam, bir kişinin bilinçli haldeyken bir meleği deneyimlemesinin mümkün olmadığını belirtir. Neden? Rambam’ın söylediği gibi, görünen ve konuşan melekler, iki özelliğe sahiptir. Bunlar: 1) Zeka (konuşan bir melek) ve 2) İrade (görünen bir melek). Rambam, önemli bir kavramı öğretmektedir; fiziksel dünyada insan dışında insana benzer zeka sahibi yoktur.
Kutsal Kitap’ta bir bölüm, bir meleğin “konuştuğunu” veya “göründüğünü” söylediğinde, Rambam, bu bölümün bir vizyonda gerçekleşmiş olduğunu belirtir. Fiziksel olmayan dünya, insandan başka zekanın var olduğu tek düzlemdir.
İlk melek türü, meleğin “konuştuğu” veya “göründüğü” durumlar için geçerlidir. Bu melek türü fizik ötesi bir varlıktır ve bu nedenle yalnızca, zihnin bir olgusu olan, fizik ötesi bir unsur olan bir vizyonda algılanabilir.
Bununla birlikte, bir rüya veya vizyonun parçası olmayan “melekler” ile ilgili de örnekler vardır. Rambam, Tora’da meleklerin yalnızca “göründüğü” veya “konuştuğu” zaman bir vizyon veya rüyada yer alması gerektiğini belirtir. Ancak “melek”, bir konuşma veya görünüm gerçekleştirmiyorsa, bu metni bir vizyon olarak anlamak zorunda değilizdir. Örneğin, “melek”, Rambam’ın üst düzeyde olduğunu tanımladığı ve bir “melek” olarak adlandırılabilen Pinehas gibi bir kişiye de atıfta bulunabilir. Yani melek, yüksek seviyedeki normal bir insanı ifade eder.
Baruhi Nafşi’de (Mezmurlar 104:4), Kral David, “Ose malahav ruhot, meşaretav eş loet” der, “O (Tanrı) rüzgarı melekleri, alevli ateşi elçileri yapar.”
Raşi ve Metsudat David bunu Tanrı’nın doğal güçleri melekleri/habercileri yaptığı şeklinde açıklar. Melekler aynı zamanda doğal güçler anlamına gelir.
Rambam,Tanrı’ya yapılan her fiziksel referansı, saf bir metafor olarak görür ve asla kelimenin sözlük karşılığı olarak anlamaz. Çünkü, Tanrı oturmaz, Tanrı konuşmaz, Tanrı’nın gerçekten “güçlü bir eli ve uzanmış bir kolu” yoktur – örneklerin listesi uzatılabilir. Rambam, bu tür ifadelerin hepsinin açık bir şekilde mecazi olduğu söyler. Örneğin, John Donne’ün “Ölüm, gurur duyma… Ölüm, öleceksin” sözleri gibi. Ölüm gerçekten şahsi bir varlık değildir.
Rambam çok açık bir şekilde ifade ettiği gibi “hepsi metafor, benzetme ve insanbiçimcilik”tir.
O halde, bizim için kavranması mümkün olmayan olan Tanrı hakkında ancak metaforik anlatımlar ile konuşabildiğimize göre; Tanrı ile melekler ile nasıl ilişkilendirilebilir? Rambam şöyle yazar:
Gayretli bir eğitim olmadan, fiziksel olmayan kavramların insanlar için kavranmasının çok zor olduğunu zaten biliyorsunuz… Bu konunun zorluğu nedeniyle peygamberlerin kitapları, meleklerin bedensel olduklarını, hareket ettiklerini, insan biçimine sahip olduklarını, Tanrı tarafından onlara emir verildiğini ve onların Tanrı’nın emirlerini yerine getirdiklerini içermektedir.
[Aklı Karışıklar/Şaşırmışlar İçin Kılavuz, 1:49]
Bütün kuvvetler melektir. Cehaletin körlüğü ne kadar büyük ve ne kadar zararlı! Kendilerini İsrail’in “bilgelerinden!” biri olarak kabul eden birisine, Tanrı’nın bir kadının rahmine giren ve cenini oluşturan bir melek gönderdiğini söylerseniz, bu iddia karşısında memnun olacak ve kabul edecektir. Bunu Tanrı’nın büyüklüğünün ve gücünün tezahürü olarak görecektir. Ama ona Tanrı’nın spermler içerisine uzuvları şekillendiren biçimlendirici bir kuvvet yerleştirdiğini söylerseniz… ve bu kuvvetin bir melek olduğunu söylerseniz… bu görüşten çekinecektir…
[Aklı Karışıklar/Şaşırmışlar İçin Kılavuz, 2:6]
Rambam, DNA aracılığı ile tek bir hücreden, bir bebeğin gelişmesini sağlayan hücresel makinenin gerçekten bir Malak [melek] olduğu konusunda bizimle hemfikirdir. Bu melek, fiziksel dünyada Tanrı’nın iradesini yerine getirmektedir. Bir yandan bilimsel dil, hücreler, moleküller, aminoasitler, kodonlar, genler ve bunların ifadelerinden bahsederken, öte yandan, dini dilimiz rahimdeki cenini oluşturan meleklerden bahseder. Rambam’a göre her iki dil de doğrudur – moleküler biyolojinin tüm üreme makineleri aslında Tanrı’nın isteğini yerine getiren bir çeşit malaktır [melektir.]
Elbette Rambam’ın zamanındaki bilim, bizim dönemimizde olduğu gibi DNA’dan bahsetmiyordu ama “Tanrı spermlere uzuvları şekillendiren biçimlendirici bir kuvvet yerleştirdi” ifadesi, o dönemde çağdaş bilimi anladığı gibi yansıtıyordu. Rambam, bilim ve dinin dilleri arasında bir çelişki görmüyordu.
Şalom Aleyhem ve bir midraş
Tanrı’nın iradesinin mekanizmaları olarak, “Şalom Aleyhem” şiirinin “Mal’akhei haŞaret” ini [Elçi Melekler] de anlayabiliriz. Bir midraşın bize öğrettiği gibi, Erev Şabat [Şabat akşamı ] iki melek bize eşlik eder. Biri, bizim için iyi olana sevk eder ve diğeri ise bize kötülüğü teşvik eder. Eğer bu melekler, evi Şabat için hazır bulursa, “iyi” melek bizi “her Şabat böyle olsun” diyerek kutsar ve “kötü” melek “Amen” diye cevap verir. Eğer evin Şabat için hazır olmadığını, Şabat’ın bu evde gözetilmediğini görürlerse, roller tersine döner; “kötü” melek, “her Şabat böyle olsun” diyerek bizi “kutsar” ve “iyi” melek “Amen” diye cevap verir. (Gemara, Shabbat 119b)
Buradaki melekler, insan hareket gücünün ve eylemsizliğinin dini bir ifadesidir. Bizi biz yapan alışkanlıklarımızdır. Bu melekler, Şabat ile ilgili alışkanlıklarımızı ve onun için hazırlıklarımızı güçlendirmektedir. Şabat geldiğinde evimizin durumuna göre bizi kutsayarak, işlerini yapmaktadırlar.
Bu yüzden şarkıyı, bu melekler ile olan etkileşimimizi açıkça tanımanın, meleklerin işlerine olan güvenimizi ve memnuniyetimizi ifade etmenin bir yolu olarak anlayabiliriz. Sonuçta meleklerin yaptıkları iş, hem bizim çalışmamızın sonucudur hem de Tanrı’nın iradesinin bir ifadesidir. Birinci cümlede onları selamlarız; yani onları oldukları biçimde tanırız, yaptıkları işlerin sonucunun bizim elimizde olduğunu hatırlarız ve onları etkileme yeteneğimizin bu hafta için bittiğini hatırlatırız. Yine de sonraki haftalarda sonucu etkileyebiliriz.
Söz konusu şarkı ve ilgili midraş, Tanrı’nın iradesinin ve insanın seçim özgürlüğünün birbiri içine girip çıktığı karmaşık bir dansı tasvir etmektedir. Her biri diğerini takip etmektedir. Tanrı, elde ettiğimiz sonuçları onaylayarak özgür irademizi yeniden teyit eder: “Şabat’ın böyle olmasını mı istiyorsunuz, öyle olsun.” Özgür irademiz vardır, ancak yaptığımız her seçim gelecekteki seçeneklerimizi kısıtlamaktadır – derinden yerleşmiş bir davranış tarzından/alışkanlıklarımızdan kurtulmak büyük bir kararlılık gerektirmektedir.
Tanrı’nın isteğini yapmaktan başka seçeneğimiz olmasaydı, yani melekler gibi olabilseydik, hayat ne kadar basit olurdu. Fakat Tanrı’nın bizim için istediği bu değildir; bunun yerine kendi seçimlerimizi yapmalı ve Tanrı’nın isteğini yerine getirdiğimizde bizi teşvik eden, ferahlatan melekleri içtenlikle karşılamalıyız.
Kabala açısından melek
Kabala içerisinde ana iki dal bulunmaktadır: Birincisi ma’ase bereşit, yaratılışın işlerini konu alırken, ikinci ma’ase merkava, savaş arabasının işlerini konu alır. Merkava işleri (savaş arabası), Peygamber Ezekiel tarafından anlatılan görümü merkeze alır (Ezekiel 1. Bölüm). Ma’ase merkava genel olarak meleklerin işlevini konu alan manevi öğretileri araştırır.
Peki ama melekler nedir?
En basit terimlerle, bir melek bir habercidir veya elçidir. Bir enerji iletim kanalıdır. Evrendeki her şey bir enerji taşıdığına göre, hayattaki her şey meleksi kabul edilebilir.
Her düşünce, söylediğimiz her söz, yaptığımız her iş ile enerji meleklerini ya da enerjiyi ileten dalgaları yayımlarız. Pozitif düşünceler, sözler ve eylemler, pozitif titreşimler yaratırken, negatiflik ise negatif ortam yaratır. Çevremizde yarattığımız enerji alanı, bizim kim olduğumuzu ve nasıl davrandığımızı yansıtır.
Bahsettiğimiz bu kişisel, öznel meleklerin yanı sıra kozmik nesnel melekler de bulunur. Bu melekler,fiziksel evrenin yaratılması ile birlikte yaratılmıştır. Bu meleklerin görevi, bir varlık düzlemindeki İlahi yaşam gücünü alıp, diğerine iletmektir. Bu yol ile melekler, evrendeki enerjinin aşağı veya yukarı düzlemlere iletilmesinde kanallar olarak görev yapar.
Kozmik melekler tümüyle manevidir ve meditasyon ile ulaşılan trans hali ile algılanabilir. Fiziksel olmayan ama algılanabilen bu melekler, bu nedenle elle tutulamayan fiziksel varlık olan ışığa benzetilir. Bazen bu enerjiler kendilerini “alçaltır” ve fiziksel düzleme inerek fiziksel görünüme bürünürler.
Fiziksel madde dört sembolik unsurdan oluşur: ateş, rüzgar, su ve toprak. Bunlar aynı zamanda, sıcaklık, nem, soğukluk ve kuruluk olarak sınıflandırılır. Modern bilimsel dil açısından bu terimler farklı unsurları tarif etmektedir. Ateş, rüzgar, su ve toprak isimleri sözlük karşılıklarını ifade etmez. Bunlar daha çok maddenin ilk biçimleri olarak anlaşılır.
Bir melek kendisini somut madde biçiminde dışa vurabilir. Bir melek, ateş biçimini alabilir veya birden fazla elementin karışımı biçiminde, örneğin; ateş ve rüzgarın karışımı olarak dışa vurabilir. Bu biçimde, bir melek görüntü veya silüet olarak algılanabilir. Bir melek, dört unsuru da içeren bir elbise edinebilir ve deneyimsiz göze bile görünebilir.
Üç grup melek vardır: Serafim (ateşsi melekler), hayot (enerjik,canlı melekler) ve ofanim (tekerlekler). Bu üç grup melek grubu, sıra ile üç dünyaya, beriya, yetzira ve asiya dünyalarına karşılık gelir.
Serafim, beriya dünyası ile bağlantılıdır. Serafim, Sonsuz Olan’ın farkındalığıyla, yoğunluğuyla ve bu nedenle Sonsuz’dan sonlu olanın çıkma paradoksu ile yanmaktadır.
Hayot, yetzira dünyası yani duygular evreni ile bağlantılıdır. İlahi enerjinin aşağı akışına duygusal tepki alanı ile bağlantılıdır.
Ofanim, asiya yani eylem dünyası ile bağlantılıdır. Ofanim, tekerleklerdir. Nasıl ki tekerlekler, taşıt ile yeryüzü arasındaki sürtünmeyi azaltıyorsa, ofanim de fiziksel olmayan dünyalar; beriya ve yetzira ile fiziksel dünya asiya arasında arayüz olarak görev yapar.
Peygamber Ezekiel, yeryüzünün üzerinde bir ofan gördü. Talmud, bunun yeryüzünde duran ve başı hayot’a erişen Sandalfon adlı bir meleğin tarifi olduğunu belirtir. Sandalfon kelimesinin kökü sandal, ayakkabı demektir. Yani bir melek, bu dünyada duran İlahi Kutsiyet’in ayakkabısı görevi görür. Bu ne demektir? Sandalfon, manevi yaşam enerjisi ile maddi fiziksel dünya arasındaki bütünleşmeye imkan sağlar.
Sandalfon, aynı zamanda “aşağı aklı” sembolize eder. “Sandal”, golem’i (nesnelerin şekilsiz biçimi) ifade eder, “fon” ise “yönelmek” anlamına gelir. Fiziksel madde dünyasındaki yaratıcılık eylemi, aklımızı bir nesneye yönelttiğimizde oluşur. Sanat yaratabilme yeteneğimiz, ofanim/sandalfon’un görevine benzer. Kendi egomuzun üzerinde bir düşüncenin saf, aşkın berraklığını deneyimlediğimizde, Yaratıcı’nın Bir oluşunun ateşli, ezici, çok yoğun farkındalığını deneyimlediğimizde, serafim’i deneyimliyoruzdur.
Yüksek, soylu, tümüyle adanmış, odaklanmış ve Kaynak’a yönelmiş duyguları deneyimlediğimizde, hayot’u deneyimliyoruzdur.
Kaplerimiz ve aklımız, fiziksel olan ile daha çok ilgiliyse, ofanim’i deneyimliyoruzdur.
Yaşamımızda, evrende karşılaştığımız her olgunun hem bir fiziksel açıklaması vardır hem de manevi yorumu veya verdiği ders vardır. Bu manevi yorum veya derse “melek” denir. Yaşamdaki her deneyim bir enerji taşır, bu nedenle bir melektir. Deneyimimiz bize sevgiye, farkındalığa ve Kaynak ile daha yüksek bir uyuma yönlendirirse, meleksi mesaj pozitif/olumludur. Tersine, deneyimlerimiz boğucuysa, bizi bloke edilmiş, karışık, bağlantısı zayıflamış, yabancılaşmış hissettiriyorsa, o halde melek örtücü olma ve olumsuzluk mesajı taşıyor demektir.
Kutsal Kitabınızı bilin!
Kutsal Kitabınızı bilirseniz, hiç kimse Tanrı’ya olan inancınızı ve O’nunla olan bağlantınızı çalamayacaktır.