Gökkuşağı ile Şabat arasındaki bağlantının gizemini çözmeye çalışacağız. Bunu yapmak için önce metne bir göz atacağız ve metinde neler olup bittiğini anlamaya çalışacağız. Daha sonra metnin yapısını keşfetmeye çalışacağız.
Öyleyse, ilk olarak metinde temelde neler olduğunu anlamaya odaklanalım, gökkuşağı antlaşmasında ne oluyor? Tanrı, yeryüzünü yok eder, yok ettikten sonra Noah gemiden çıktıktan sonra,Tanrı ona bir gökkuşağı gösterir. Bu gökkuşağının bir antlaşmanın işareti olacağını söyler: “İşte sizinle bir antlaşma yapacağım ve sadece sizinle değil, arkanızdan gelecek herkesle. Bu antlaşma sadece insanlıkla değil, tüm canlılarla ilgili, yani insanlar, hayvanlar, herkesle ilgili. Bu antlaşma şu ki, sizinle hiçbir canlının koparılmayacağı antlaşmamı kuracağım – Loh yikaret kol basar.” Bu kelimelerden daha önce bahsetmiştik. Tufan suları artık tüm canlıları yaşamdan koparmayacak, bir daha tüm dünyayı tehdit edecek bir tufan olmayacak.
Okumaya başladığınızda tuhaf şeylerden biri, gökkuşağı antlaşmasının çok fazla tekrarlı olmasıdır. Aynı şeyi defalarca söylüyor gibi görünmektedir. Ama Kutsal Kitap’ın oldukça ileri bir eser olduğunu biliyoruz ve anlamsız ve gereksiz tekrarlarda bulunmaması gerekir. Öyleyse anlamaya çalışacağımız gizemlerden biri, buradaki tüm bu tekrarların anlamı nedir?
Burada başka neler söylendiğini görelim. Tanrı diyor ki, “Bu gökkuşağı, sizinle Benim aramda yapacağım antlaşmanın işareti olacak – yayımı bulut içine yerleştirdim. (Yine) Bu, Benimle yeryüzü arasındaki antlaşmanın işareti olacaktır.” (Yaratılış 9:13) [Türkçe çeviride, “yayımı” kelimesinin “gökkuşağımı” olarak tercüme edildiğine dikkat ediniz.] “Yayımı bulut içine yerleştirdim” ne anlama geliyor? Elbette bir gökkuşağına bakarsanız, gökkuşağının bir yay şeklinde olduğunu görürsünüz. İngilizce dilinde “gökkuşağı” kelimesinin karşılığı olan “rainbow” kelimesi, iki kelimeden; “rain” (yağmur) ve “bow” (yay) oluşur. Bir yay ise bir savaş silahıdır. En azından mecazi olarak bir savaş silahıdır.
Ramban’ın (Nahmanides) gökkuşağına yaklaşımı, tam olarak bu yöndedir. Tanrı, yayını, savaş silahını alıp, onu uzağa, bulutların içine koymuştur. Tanrı, savaş silahlarını kaldırmıştır. Bunun hakkında düşünürseniz, artık savaş olmayacağına dair bir antlaşmada, silahlarınızı bir kenara bırakma fikrine rastladığımız modern bazı sembolleri içerir. İnsanların bire bir anlaşma yapma yollarından biri de el sıkışmaktır. El sıkışmalarının nasıl geliştiğini araştırırsanız, el sıkışmalarının tarihine bakarsanız, temelde bir el sıkışmada yapacağınız şey avucunuzu göstermenizdir, avucunuzda bir silah olmadığını gösterirsiniz. Ve başka birinin elini tutma isteğiniz, ikinizin de silahı olmadığını, silahlarınızı bıraktığınızı göstermek, bunu doğrulamaktır. Eski günlerdeki selamları düşünürseniz, kalelerden yapılan top atışları gelen gemileri selamlardı, ancak içi boş atışlarla. Bunlar da yine silah olmadığını gösteriyordu.
Yani bu şekilde selamlaşıyoruz. Birini selamlıyorsunuz, bir anlaşma yapıyorsunuz, onlarla ateşkes yapıyorsunuz, silah taşımadığınızı gösteriyorsunuz ve gökkuşağında buna benzer bir şey oluyor. Tanrı, sizinle bir anlaşma yapıyorum diyor, yayımı kaldırıyorum, yayımı bulutlara koyuyorum.
Metne geri dönersek, Tanrı devam eder ve Noah’a şöyle söyler: “Yeryüzüne bulutlar getireceğim zaman, gökkuşağı bulutlar arasında görülecek” (Yaratılış 9:14) – şimdi bulutları Tufan bağlamında düşünürseniz, bu biraz korkutucudur. Noah olsaydınız ve Tanrı gelecekte bulutları yine toplayacağını söylediğinde, bu fırtına bulutlarına duygusal tepkiniz ne olurdu? Bu sizi oldukça gergin hissettirirdi. Ama Tanrı, gelecekte ne zaman fırtına bulutları olsa, yayını bulutlarda göreceğimizi ve sonra O’nunla bizim ve her canlı varlık arasındaki antlaşmayı hatırlayacağını söylüyor. Sular artık tüm canlıları yok edecek bir tufan haline gelmeyecek. Şimdi bu yine çok tekrarlı görünüyor. Bu yüzden neden bu kadar tekrar olduğunu keşfetmemiz gerekecek.
Ama fikir hemen hemen bu – burası biraz farklı, Tanrı, antlaşmayı hatırlayacağım diyor ve bunun hakkında burada konuşacağız. Kimin işi olduğuna dikkat edin – kimin işi antlaşmayı hatırlamak ve görünüşe göre bu tek taraflı bir şey, bu Tanrı’nın işidir. Bir antlaşma, tanımı gereği iki taraflı olsa da, bu antlaşmada tek taraflı bir yön var. Tanrı, antlaşmayı hatırlaması gereken kişinin Kendisi olduğunu söylüyor.
Bu arada keşfetmek istediğimiz şeylerden biri, herhangi bir antlaşmanın iki taraf gerektirmesidir, gökkuşağı antlaşmasının ikinci tarafı kimdir? Tanrı, bu antlaşmanın bir parçasıdır, peki bu antlaşmada insanın rolü nedir? Bu antlaşmada insani taraf var mıdır?
Bu yazıda, iki edebi tekniği kullanacağız. Şimdiye kadar bahsettiğimiz bu tekniklerden biri, metinlerarasılık. İki metin arasında söz konusu iki metni birbirine bağlayan ortak noktaları bulabilirsiniz. Buna örnek olarak, Yaratılış ile Yeniden Yaratılış dünyasını karşılaştırmış, birçok bağlantı noktalarını göstermiş ve iki metnin birbirine nasıl ışık tuttuğunu görmüştük.
Bu yazıda size göstermek istediğim başka bir araç daha var ve buna kiyazma (Yunanca’da “çarpraz”) deniyor. Bu kelime, X şeklindeki Yunanca χῖ (çi) harfinden gelir. Kiyazma, tıpkı X harfi gibidir. Metinlerarasılık özelliği iki paralel çizgi olarak görselleştirilebilirken, kiyazma bir X şeklinde görselleştirilebilir.
Size bunu aşağıdaki fikirle anlatmama izin verin. Bir metni okuduğumuzda genellikle içeriğe dikkat ederiz, ancak yapıya çok da dikkat etmeyiz. Daha önce size Tora hakkında düşünürseniz, Tora’nın çok kısa olduğunu, Tora’nın içeriği genişletmek veya açmak için kullanabileceğiniz çeşitli edebi araçlar olduğunu belirtmiştim. Bunlardan biri yapıya odaklanmaktır. Her belgenin bir yazım yapısı vardır. Bu yapı, paragraflar, konu başlıkları, girintiler kadar basit olabilir – bunların hepsi, bizim o kadar da dikkat etmediğimiz yapı unsurlarıdır, ancak oradalardır ve metni anlamamıza yardımcı olurlar.
Yapının rolünün çok derin olduğu ve belgenin içeriğinden daha fazla anlamın belgenin yapısında kodlandığı bazı metinler vardır. Böyle bir örneği bir protein molekülünün içeriğinde bulabilirsiniz. Protein molekülleri sadece doğrusal dizilmiş enzimler değildir. Kendilerini üç boyutlu biçimde katladıklarında, ancak o yapıya sahip olduklarında görevlerini yerine getirirler. Tora gibi çok karmaşık metin türlerinde buna benzer yapılar bulunur. O kadar ki, neredeyse metnin içine yerleştirilmiş zarif yapıların bazılarına dikkat etmezseniz, metni gerçekten anladığınızı söyleyemeyezsiniz.
Bu kulağa çok soyut gelebilir ve anlaşılamayabilir. Bu nedenle bunu sizin için somutlaştırmaya çalışayım. Kiyazma şöyle çalışır. Kiyazma bir tür aynadır. Burada sadece çok basit bir kiyazma örneği veriyorum: “Okuyucuların yazmasına gerek yok, ama yazarların okuması gerekiyor.” Burada basit X örüntüsünü görebilirsiniz. “Okuyucular kelimesi okuma kelimesinin yansıması, yazma kelimesi yazar kelimesinin yansımasıdır. Bu, bir kiyazma içindeki X desenidir. Temel olarak burada olan şudur ki, metnin ilk kısmının ayna görüntüsü, ikinci kısımda yer alır. İkinci kısmın ayna görüntüsü, ilk kısımda yer alır.
Bir kiyazmada her öğe yansıtılır, metinde yapının ilk yarısının ikinci yarısını yansıttığı bu gerçekten zarif, simetrik bir desene sahip oluruz. Kabalistik düşüncede, Yahudi mistik düşüncesinde, İbrani alfabesiyle bu tür simetrilerin varlığına ATBŞ sistemi denir. Alef harfi alfabesinin ilk harfidir. Tav harfi, İbrani alfabesinin son harfidir. Alef ve Tav’ı bir araya getirirseniz, siz AT ifadesine sahip oluruz. Bet harfi, İbrani alfabesinin ikinci harfidir, İbrani alfabesinin sondan ikinci harfi ise Şin harfidir. Bet ve Şin harflerini bir araya getirirseniz, BŞ okunur. ATBŞ sistemi, bir kiyazma sistemidir.
Bir kiyazma, bir simetrik yapı sadece harflerle olmaz, paragraflarla veya metnin bölümleriyle de olabilir.
Gökkuşağı hikayemizde üzerinde durmak istediğim konu bu. Dikkatli bakarsanız, gökkuşağı hikayesi bu şekilde, bir ATBŞ sistemi olarak yapılandırılmıştır. Tora’da bu şekilde yapılandırılmış tek bölüm de bu bölüm değildir.
Kiyazmalar neden önemli? Bize gerçekte nasıl bir şey söylüyorlar? Anlamı nasıl aktarırlar? Kiyazmaların metni anlamamızı sağlayabilecek en az üç yolu olduğunu söyleyebiliriz. İlk yol, bir metnin dış sınırlarını tanımlayabilmeleridir. Bununla ne demek istiyorum? Kutsal Kitap’ta paragraflar bulunmaz, cümleler yoktur, tek sahip olduğumuz metnin durmadan akmasıdır. Bir kiyazma, paragrafları tanımlamanın bir yolu olabilir. Başka bir deyişle, bir kiyazma bulursanız, bu bir birimi tanımlar. Bir kiyazma A elemanı ile başlıyorsa, A elemanının simetriği ile bitecektir. Böylece A elemanından A elemanının simetriğine kadar olan bölüm bir birim kabul edilebilir. Böylece yapabileceği şeylerden biri, bir metnin dış sınırlarını belirlemek ve buradan hareket ederek merkezi fikri gösterebilmektir. Bunun önemli olmasının nedeni, siz onu okurken bir kiyazma olduğunu fark edemeyip, söz konusu metin parçasının, organize bir bölüm değil, birden fazla fikrin bir organizasyon altında olmadan bir araya gelmiş sözler yığını olduğunu düşünebilirsiniz. Eğer ilk bakışta düzensiz görünen sözlerde bir organizasyon olduğu görülebilirse, bu durumda sözde düzensiz olan fikirlerin aslında merkezi bir fikrin çevresinde bütünleşmiş oldukları saptanabilir. Kiyazmanın yardımcı olabileceği başka birinci yol budur.
Ancak kiyazma başka önemli şekillerde de yardımcı olabilir. İşte ikinci yol:
İkinci yol oldukça açıktır. Bir kiyastik yapı varsa, öğelerin bir simetri ekseni çevresinde eşleri var demektir. Bu simetrik eşler, birbirlerinin tam olarak aynısı değildir ancak benzerdirler, bir gelişme veya ilerleme göstermiş öğelerdir. Bu durumda öğelerin simetrik benzerlerine bakarak öğelerin birbiri hakkında daha fazla şey öğrenilebilir. Örneğin, A ve simetrik A1 çifti için A öğesine bakıp A1 hakkında, A1 öğesine bakıp A hakkında daha fazla bilgi edinilebilir. A ve A1 arasında basıl bir ilişki olduğu üzerinde çalışılabilir ya da çiftler belirlenmeye çalışılabilir.
Ama belki de kiyastik yapıların en önemli yolu, ilgi veya dikkat odağını belirlemektir. Merkezi fikri, bir tür ağırlık merkezini bulacaksınız, tüm metnin etrafında döndüğü anafikri.
O halde gökkuşağı hikayesi, bir kiyastik yapıya sahipse ve merkezi fikri belirleyebilirsek, o zaman gökkuşağının gerçekte neyle ilgili olduğuna dair bir ipucumuz olacak ve bunun Şabat’ta duyduğumuz çeşitli farklı fikirlerle nasıl bir ilişkisi var görebileceğiz.
Artık gökkuşağında bir tür kiyazmaya yol açan bu tür eleman çiftleri belirleyebilecek miyiz bakmaya başlayabiliriz.
Hatırlarsanız, gökkuşağı antlaşmasına baktığınızda gereksiz gibi görünen çok sayıda tekrar varmış gibi göründüğünden bahsetmiştim. Metin aynı şeyleri defalarca söylemeye devam ediyor gibiydi. Şimdi, çok sayıda tekrar içeren bir Kutsal Kitap metni bulduğunuzda, bu size bir kiyastik yapıya bakıyor olabileceğinize dair bir ipucu verebilir. Öyleyse bu metne bir göz atalım ve ne bulduğumuzu görelim.
Dokuzuncu Bölüm dokuzuncu ayetten başlıyorum:
Ben de İşte Bizzat sizinle ve sizden sonraki kuşaklarınızla bir antlaşma yapıyorum.
(Yaratılış 9:9)
Bu antlaşma kiminle olacak?
Neslinizle, herkesle olacak, tüm çocuklarınız ile, ama aynı zamanda hayvanlar dünyası ile de olacak.
Sizinle birlikte bulunan ve gemiden tüm çıkanlar – gerek kuş, gerek çiftlik hayvanları, gerekse de yeryüzünün tüm vahşi hayvanları olsun – tüm canlı türleri ve yeryüzünün tüm hayvanlar
(Yaratılış 9:10)
Yani buradaki fikir bir antlaşmamız olduğu ve antlaşmanın kiminle olduğudur. Bir yandan Noah’ın çocukları ile, Noah’ın soyu ile ama aynı zamanda tüm canlılar ile bir antlaşma.Tamam, bakalım bu metnin altında herhangi bir yerde bu fikre sahip miyiz?
Öyleyse 17. ayete bakalım:
Tanrı, Noah’a “Benimle yeryüzündeki tüm vücutlar arasında yapmış olduğum antlaşmanın işareti budur” dedi.
Bu, sizinle ve tüm canlılarla yeryüzünde kurduğum antlaşmanın işaretidir. Burada aynı fikre sahibiz. Tanrı’nın Noah’la, Noah’ın soyuyla ve herkesle, tüm canlılarla kurduğu bir antlaşma var. Aynı öğenin simetriğini burada görüyoruz.
Hatta bu arada aynı kelimelere kadar simetriyi görebilirsiniz. Buradaki ana kelimeye bakarsanız, fiil bildiren kelimeye, Tanrı’nın bu antlaşmayı kurduğunu belirtir; bu kelime “hakimoti“dir ve aslında Yaratılış 9:17’de Tanrı’nın ne yaptığını belirtmek için kullanılan bir kelime, Yaratılış 9:9’daki kelimenin geçmiş zaman versiyonudur. V’ani hineni meikim et briti – “Kuracağım – antlaşma yapıyorum” Öyleyse, Yaratılış 9:9’daki kelime ile buradaki kelime aynıdır, aradaki tek fark Yaratılış 9:17’deki kelimenin geçmiş zaman kipinde olmasıdır.
O halde ilk öğe, Tanrı’nın tüm canlılar ile bir antlaşma yapmasıdır. Buna A öğesi diyelim. A öğesi Yaratılış 9: 9-10 ayetleri ile karşılığı 9:17 ayetidir.
İkinci öğeye bakalım.
Sizinle [şu] antlaşmamı gerçekleştiriyorum: Bir daha asla tufan sularından [dolayı] tüm vücutlar [yaşamdan] koparılmayacak. Yeryüzünü yok edecek bir tufan, bir daha olmayacak”.
Yaratılış 9:11
Tanrı, bir antlaşma yapmaktadır ve bu antlaşmanın gereği olarak Tufan sonucunda bir daha tüm canlılar yok edilmeyecektir. Birkaç ayet altta, Tanrı artık antlaşmayı yapmış olacaktır ve yapmış olduğu antlaşmayı hatırlayacak ve yine bu antlaşmanın gereği olarak Tufan sonucunda bir daha tüm canlılar yok edilmeyecektir.
O zaman sizinle ve her vücuttaki canlı türüyle olan antlaşmamı hatırlayacağım. Ve su bir daha hiçbir zaman tüm vücutları yok etmek için tufana dönüşmeyecek.
Yaratılış 9:15
O halde ikinci B öğesi, Yaratılış 9:11 ayeti ile karşılığı 9:15 ayetidir.
Tanrı [şöyle] dedi: “Sonsuza kadar her nesil için, Benimle, sizin aranıza ve sizinle birlikte tüm canlı türleri arasına verdiğim işaret şudur:
Yaratılış 9:12
Tanrı, ebedi ve her nesil için geçerli antlaşmasının işaretini gösterir.
Gökkuşağı bulutların arasında olacak ve Ben onu görerek, Tanrı ile, yeryüzünde bulunan her vücuttaki tüm canlı türleri arasındaki ebedi antlaşmayı hatırlayacağım”.
Yaratılış 9:16
9:12 ayetinde Tanrı, Noah’a işaretini gösterirken, 9:16’da Kendisi işaretini görecektir.
O halde, üçüncü C öğesi, Tanrı’nın antlaşmanın işaretini göstermesi, daimi bir antlaşma olması ve antlaşmanın Tanrı ile tüm canlılar arasında olmasıdır, Yaratılış 9:12 ayeti ile 9:16 ayeti tüm öğeleri ile birbirinin karşılığıdır.
Dördüncü D öğesine bakalım:
Yayım’ı bulut içine yerleştirdim…
Yaratılış 9:13
Hemen altta,
….yay bulutlar arasında görülecek.
Yaratılış 9:14
[Türkçe çeviride “yay” kelimelerinin “gökkuşağı” olarak tercüme edildiğine dikkat ediniz.]
9:13’te Tanrı, şimdiki zaman kipinde Yayını yerleştirmekte, 9:14’te ise geçmiş zamanda yerleştirmiş olduğu Yayı, bulutlar içinde görünecektir. Önceki ayetlerdeki şimdi zaman, sonraki ayetlerde geçmiş zaman kullanımın tüm yapı içerisinde tekrar eden bir örüntü olduğuna dikkat ediniz.
D öğesini de bulduk ve metnin merkezinde pek de fazla kelime kalmadı. Merkezde kalan kelimelere bakalım:
….o, Benimle yeryüzü arasındaki antlaşmanın işareti olacaktır.
Yaratılış 9:13
Yeryüzüne bulutlar getireceğim zaman….
Yaratılış 9:14
Kalan kelimeleri anlamlı bir cümle olarak okuyalım:
Merkezi öğe:
Yeryüzüne bulutlar getireceğim zaman, o, Benimle yeryüzü arasındaki antlaşmanın işareti olacaktır.
Buradaki fikir, gelecekte insanların bulutlara bakacağı zaman – Noah’ın fırtına bulutlarına baktığını düşünürseniz, bunu gördüğünüzde fırtına bulutlarına verdiğiniz duygusal tepki ne olurdu? Fırtına bulutları sizi tedirgin ederdi, fırtına bulutlarının yıkım ve Tufan getirdiğini hatırlıyor musunuz? “Bu yüzden gelecekte ne zaman bulutlar getirsem – Midraş’ın işaret ettiği gibi, Tanrı dünyayı bir daha yok etmeyi düşündüğünde, O bunu yapmayacak, antlaşmaya bakacak. “Benimle yeryüzü arasında bir antlaşma olacak, ne zaman bulutları getirsem dünyayı yok etmeyeceğim, gökkuşağı olacak ve suyun bir sınırı olacak, her şey tamamen yok olmayacak.” Bu, kiyazmanın merkezidir.
Burada, her şey merkeze dönük olacak şekilde bir kiyastik yapı oluşturulmuştur. Kasırganın merkezi gibi, buradaki her şey bu fikir etrafında dönmektedir. Öyleyse soru, bu merkezi sözlerdeki sihir nedir? Eğer gökkuşağının merkezi buysa, bu merkezi fikir Şabat’ın anlamı hakkında beni nasıl aydınlatabilir?
Güzel. Ama dikkat ettiyseniz bu kiyastik yapı kusursuz bir simetriye sahip değildir. 15 ve 16. ayetlerin sıralaması kusursuz simetriyi bozmaktadır. Bunu bir düşünün, bu şekilde kusurlu bir kiyazmaya sahipseniz ne olur? Bu sadece bir tesadüf mü yoksa gerçekten bir şey ifade ediyor mu? Buna daha sonra geri döneceğiz.
Ama size aslında burada gerçekten görmeye başladığımızdan çok daha zarif bir kiyazma olduğunu göstermek istiyorum. Bir sonraki yazımızda, gökkuşağı antlaşmasındaki ikinci bir çeşit sayısal katmanı gösteren bir başka unsuru göstermeye çalışacağım. Görüşmeyi bekliyorum.
Önceki Yazı: Noah’ın Dünyası’nda “Şabat” var mı?
Sonraki Yazı: Sayısal Merkez, Tematik Merkez
Kaynak: Rabbi David Fohrman