İki Ağacın Hikayesi (7)
İyinin ve kötünün bilgisi ve doğası
Hikayemizin en önemli parçası olan “Bilgi Ağacı’nı” daha dikkatli incelemenin zamanı geldi. Ancak, bunu yapmak kolay bir iş değildir. Ağaç artık burada değil, ancak olsaydı bile, muhtemelen gövdesinden örnekler alarak ya da meyvesinin biyokimyasal özelliklerini analiz ederek anlayamazdık. Ancak ağaç artık burada değilse bile, ağacın niteliklerini tanımlayan İbranice kelimeler hala canlıdır ve bunlarda aradığımız bazı ipuçlarını bulabileceğimizi düşünüyorum.
Yasak ağaç İbranice’de “Etz HaDa’as Tov Vara” olarak bilinir. Bu İbranice terimlerin gerçekte ne anlama geldiğini kendimize soralım. Bu ifadenin geleneksel çevirisi “iyi ve kötünün bilgisi ağacı“dır. Peki, burada göründüğünden daha fazla bir şey var mı?
Doğru bilgi nasıl elde edilir?
Geleneksel olarak “bilgi” olarak çevrilen ilk sözcük olan “da’at” kelimesi ile başlayalım. İlginç bir şekilde, bu kelimenin anlamı, geleneksel anlamdaki “bilgi” ile sınırlı değildir. Gerçekten de, bu kelimenin Yaratılış Kitabı’nda kullanıldığı yer, pek azımızın “bilgi” olarak adlandıracağı bir deneyimi bize aktarmaktadır:
V’ha’adam yada es chavah ishto…
Ve Adam karısını bildi. (Yaratılış 4:1)
Kutsal Kitap’ta, “da’at” kelimesi cinsel yakınlık ile eş anlamlıdır. Tora’nın bu sözcüğü hem “bilgi” hem de “cinsel birliktelik” karşılığında kullanması kayda değerdir. Her iki anlama gelmesini sağlayan “da’at” kelimesinin bir özü vardır. Peki bu öz neyle ilgilidir?
Bir adam karısını “bildiğinde”, gerçekte ne aramaktadır? Kiniklerin bu soruya cevabı, zevkten başka bir şeyin peşinde olmadığı biçimindedir. Fakat yüzeysel fiziksel hazzın ve hatta üremenin ötesinde aradığı daha fazla, daha derin bir şey yok mudur? Gerçekte kendisinden çok farklı olan, gizemli ve çekici dişil bilgiyi ama aynı zamanda kendindeki “eksik” bir parçayı aramaktadır. Elbette, aranılan entelektüel bilgi değildir. Ham, birinci elden bilgiyi aramaktadır. Dişil olanı doğrudan, süzgeçten geçmemiş bir şekilde deneyimlemeye çalışmaktadır.
Epistemoloji (Bilgi felsefesi) olarak bilinen felsefe dalında, gerçek “bilginin” ne olduğu hakkında uzun zamandır devam eden bir tartışma vardır. Rasyonalistler, akıldan kaynaklanan bilginin doğru bilgi olduğunu savunurlar. Mantık, akıl yürütme ya da analiz yoluyla gösterebildiğiniz bir şeyin doğru olduğunu bilebilirsiniz. Empiristler (deneyciler) ise, gerçek bilginin deneyim ile kazanıldığını savunurlar. Kafanızdaki bir fikri düşünmek güzeldir, ancak bunun doğru bilgi olduğunu ancak gerçek dünyada gerçekleştiği zaman, örneğin; bir laboratuvarda gösterdiğinizde bilebilirsiniz. Eğer görebilir, hissedebilir, duyu organlarınız ile algılayabilirseniz yani deneyimlerseniz gerçek olduğunu anlayabilirsiniz.
İnsanoğlu, iyi ve kötünün “da’at”ını, ahlak hakkında mantık çerçevesi içerisinde değerlendirme yaparak değil, “iyi ve kötüyü” doğrudan ve ham bir şekilde deneyimleyerek kazanır.
“Da’at” bu ikinci tür bilgiyi ifade ediyor gibi görünmektedir, bir şey hakkında bilgiye deneyim yoluyla ulaşmak. Bir deney yapan bir bilim insanı, deneyimlediklerinin ardındaki mantığı henüz açıklayamasa da, “da’at“a ulaşır. Bir erkek, dişil doğanın özünü kelimelerle ifade edemese de, kendisiyle bir araya gelip, onu deneyimleyerek bir kadına ait “da’at“ı elde eder. Ve insanlık, ahlak ile bilgiye onunla ilgili akıl yürütmeyle değil, iyi ve kötünün “da’at“ını onu doğrudan, ham bir şekilde deneyimleyerek elde eder.
Özetlemek gerekirse, o halde: İyinin ve kötünün “bilgisini” elde ederek, doğru ve yanlış hakkında daha iyi bir entelektüel anlayışa sahip olmadık. Bu şeyler hakkında deneyime dayanan bir anlayışa sahip olduk. Doğru ve yanlışı “içten” bilmeye başladık.
Bu tam olarak ne anlama geliyor? Kulağa çok soyut gelmektedir. Ham ve deneyime dayanan bir yol ile “iyi ve kötüyü” bilmek ne demektir? Dondurmayı deney yoluyla bilmenin ne demek olduğunu biliyorum. Dondurmacıya gidip dondurma sipariş ediyorum, yiyorum ve artık dondurmaya ait “da’at“ım var. Ama bu yöntem ile “iyi ve kötüyü” bilmek ne anlama geliyor?
“İyi ve kötü” ya da İbranice, “tov” ve “ra” kelimelerine yakından bakmak aradığımız anahtarları bize sağlayabilir.
“Doğru ve yanlış”a karşı “iyi ve kötü”
Daha önce, Maimonides’in hikayemize bakış açısından bahsetmiştim. “Şaşırmışlar İçin Kılavuz” adlı eserinde Maimonides, Adam ve Hava’nın iyi ve kötünün bilgisi ağacından yemeden önce doğru ve yanlışın farkında olduklarını söylemişti. Maimonides’e göre, Bilgi Ağacı bize daha önce sahip olmadığımız bir ahlaki bir farkındalık vermedi. Bunu yerine, bu farkındalığı bir türden diğerine dönüştürdü.
Bilgi Ağacı’ndan yemeden önce, erdemli ahlaki seçimleri “iyi” ve erdemsiz, aşağı seçimleri “kötü” olarak adlandırmıyorduk. Bu tür seçimler hakkında farklı bir düşünce tarzına sahiptik; bu seçimler için farklı tanımlar kullanıyorduk.
Bu “diğer tanımlar” neydi ve seçim eylemlerine nasıl bakıyorduk? Maimonides’e göre, Bilgi Ağacı öncesi dünyada – saflığını korumuş dünyada – erdemli seçimlere “doğru” denirdi ve aşağı seçimler “yanlış” olarak tanımlanıyordu. Kısacası, doğru olanı yapmak “doğru” olarak adlandırılıyordu ve yanlış şeyi yapmak “yanlış” olarak adlandırılıyordu.
Maimonides bununla ne demek istemektedir? İlk bakışta, tuhaf görünmektedir. Yanlış kelimesi “2 + 2 = 5” ifadesini bir bankayı soymaktan çok daha iyi tarif ediyor gibi görünmektedir. Ahlaki eylemleri “doğruluk ile yanlışlık” arasındaki bir dizi seçenek olarak görmek gerçekte ne anlama gelmektedir? Ve bu tanımlama, ahlaki eylemleri “iyi ve kötü” olarak tanımlamaktan nasıl farklıdır?
Bir şeyin “doğru” olduğunu söylediğimde, nesnel gerçekliği tarif etmekteyim. Size orada bir şeylerin olduğunu söylüyorum; bu doğrudur. Bu gerçek, onu sevip sevmediğimden bağımsız bir gerçekliktir. Ahlaki eylemleri “doğru veya yanlış” olarak tanımlarsak, bu tanımlamalar ahlaki seçimlerin nesnel bir temele dayandığını söylemek demektir. Her ahlaki seçim, yapılacak doğru şeyin ne olduğunu bulmayı içerir. Yaratıcı’mın benden beklediği, davranışımlarımı bu nesnel gerçeklik ile uyumlu hale getirmeye çalışmaktır.
Öyleyse, bir ahlaki eylemi “doğru” değil de “iyi” olarak tanımladığımızda ne fark etmektedir? “Doğru” kelimesi, “gerçek” ile ilişkili bir öze sahipken, “iyi” kelimesi nesnel bir kavram değildir. Örneğin, “iyi” kavramı, “ahlaki olarak doğru olandan” başka ne anlama gelmektedir? Diğer anlamı şudur: “hoşa giden, memnun edici olan.” Bir şeyin “iyi” olduğunu söylediğimde, size söylediğim; onu onayladığım ve onun tarafımca arzu edilir olduğudur.
Maimonides şunu anlatıyordu: “Doğru ve yanlış” dünyasından “iyilik ve kötülük” dünyasına geçiş, ahlaki eylemlerin nesnel bir seçimden, öznel seçimlere geçişi anlamına geliyordu. Yani arzular, istekler, güdüler ahlaki seçimlerin kaçınılmaz bir parçası haline geliyordu.
Daha önce belirttiğimiz gibi, “Bilgi Ağacı” arzu ile derinden ilişkiliydi, en temel seviyeden (tadı) en derin seviyeye (akıl) kadar her estetik seviyede bize hitap ediyordu. Belki de gizemli Bilgi Ağacı gerçekte bir arzu ağacıydı. Belki de ondan yemek yememizin en temel ayartısı basitçe şuydu: Yaşamlarımızda arzunun oynadığı rol sonsuza dek değişmiş olacaktı.
Bilgi Ağacı öncesi dünyada, arzu daha kolay kontrol ediliyordu. Arzu, insanın doğal bir parçasıydı, ama geri kalan doğamız ile dengede olan bir parçaydı. Bizi kör etme olasılığı daha düşüktü. Ağaç sonrası dünyada, bu artık kolay değildir. Arzu, insan ruhunda daha belirleyicidir. Arka planda daima hesaba katılması gereken bir güç olarak yaşamını sürdürmektedir. Arzu, dış dünyayı onun aracılığı ile gözlemlediğim bir filtre haline gelmiştir. Artık açıkça “doğru” ve “yanlış” ile tanımladığım berrak bir dünya göremiyorum; artık biraz daha farklı bir dünya görüyorum. Artık “iyi” ve “kötüyü” görüyorum.
Brokoli ve Pizza Dünyası
Bu anlattıklarım size hala biraz soyut görünüyorsa, “doğru ve yanlış” ve “iyi ve kötü” kelimelerini kullandığımız daha güncel örneklere dönelim. İbranice “günah” anlamına gelen “chet” kelimesi “hedefi ıskalamak” demektir (bkz. Hakimler 20:16). Ahlaki kararları doğru ve yanlış arasındaki seçimler olarak gördüğümüzde, her ahlaki karar “hedefi vurmaya” çalışmak anlamına gelir. Yaratıcı’mın benden beklentilerini anlamaya çalışıyorum ve bunlara uygun davranmaya çalışıyorumdur. Günah işlemek öncelikle cehennem ateşi ve suçluluk duygusuyla ilgili değildir. Bunlar ikincil konulardır. Günahın öncelikle anlamı “hedefi ıskalamaktır” yani, kendimi Yaratıcı’mın iradesi olarak adlandırılan nesnel gerçeklikle uyumlu hale getirememek demektir.
Şimdi madalyonun diğer yüzü hakkında konuşalım. Bir çocuk bir tabak brokoliyi reddedip, brokolinin “kötü” olduğunu ve pizzayı tercih edip, pizzanın “iyi” olduğunu söylediğinde, size yiyeceklerin kalitesi ve besinsel yararları hakkında bilgi vermez. Size neyi sevdiğini ve neyi sevmediğini söylemektedir. İlginç bir şekilde, aslında yemekle ilgili olduğundan çok kendisiyle ilgili bir şey söylemektedir. Benzer şekilde Tora, “iyiyi ve kötüyü bilmekten” bahsettiğinde, ahlaki seçimlere yeni bir bakış açısından bahsediyordu. Evet, hala Tanrı’nın benden ne istediğini anlamaya çalışıyorum, ancak görüşümü potansiyel olarak bulanıklaştırabilecek başka bir faktör var: Artık sadeceTanrı’nın ne istediği değil; aynı zamanda benim ne istediğim de önemli. Her ahlaki karar biraz pizza ve brokoli ile ilgili. Benim arzularım artık resmin kaçınılmaz bir parçası, doğru ve yanlışı artık “içeriden” görüyorum. Bu arzuların üzerine çıkabilirim, ama bunu yapmak göründüğü kadar kolay değil.
İyiliğin ve kötülüğün cesur yeni dünyasında, doğru olarak tanımladığım şeyler, artık zorunlu olarak doğru değildir. Benim için arzu edilir olan, yani “iyi” olan şeyler, bir maske yaratıp bana “doğru” gibi görünebilir. Dünyaya kendi öznel süzgecimden baktığımda, Tanrı’nın istediği şeyin “x” olduğunu düşünebilirim ama belki de bu “x” aslında benim istediğimdir?
Tüm ahlaki ikilemler eşit midir?
Bu fikirleri gerçekten kavrayabilmek için onları teori aleminden çıkarmak ve “gerçek hayata” uyarlamak istiyorum. Hayatımız boyunca karşılaşabileceğimiz bazı ahlaki ikilemler bağlamında “doğru ve yanlış” ve “iyi ve kötü” hakkında konuşmayı deneyelim.
Küçük bir düşünce deneyi yapalım. Aşağıda, bir takım varsayımsal ahlaki ikilemler listesini bulacaksınız. Bu ikilemlerin doğal olarak iki farklı gruba bölünebileceğini hissedip hissetmediğinize bakın. Boş bir kâğıt parçası alın, ortasına bir çizgi çizin ve bir tarafını “Sütun A” diğer tarafını “Sütun B” olarak işaretleyin.
Bu listeyi nasıl bölerdiniz?
İşte örnekler:
Yaşlı annemin evden taşınmadan önce evini düzenlemek için yardımıma ihtiyacı var, ama çocuğumun da finallere hazırlanmasına yardım etmeme ihtiyacı var. Akşamı kiminle geçireceğim?
Öğretmeni Billy’e Bobby’nin sınavında kopya çekip çekmediğini sorduğunda, Billy arkadaşı Bobby’yi korumak için öğretmene yalan söylemeli midir?
Manhattan’da karanlık ve yağmurlu bir gecede otomobilinizi park yerinden çıkarırken başka bir otomobile hafifçe çarptınız. Etrafa baktınız, sokak tamamen karanlık, kimse sizi görmedi. Not bırakır mıydınız?
Kişisel görüşüm, ikilemlerin doğal olarak iki gruba ayrıldığı yönündedir. Bana göre bu ikilemlerden iki tanesi “gerçek”, biri ise özünde aldatıcıdır. Bu ikilemlerin ikisi, “doğru ve yanlış” dünyasında ya da “iyi ve kötü” dünyasında yaşamaktan bağımsız olarak mevcuttur. Diğeri ise yalnızca “iyi ve kötünün” dünyasında vardır. “Doğru ve yanlış” dünyasında ise buharlaşır.
Ne düşündüğünüzü görelim. Sonraki yazımızda notları karşılaştıracağız.
Sonraki Yazı: İki Ağacın Hikayesi (8)
Kaynak: Rabbi David Fohrman