Sukkot Bayramı kapımızda! Onu nasıl kutlayacağımızı biliyoruz: Bir çardak yapıyoruz ve onun içinde yedi gün yaşıyoruz. İyi de bunu neden yapıyoruz? Bu günlerde biz neyi anıyoruz? Atalarımız çölde bu çardaklarda yaşamıştı. Biz de bu günleri anıyoruz değil mi?
Bu konudaki fikir ayrılığına geçmeden önce, Tora’da adı belirtilen üç bayram, Pesah, Şavuot ve Sukkot ile ilgili bazı sorular soralım. Pesah ile başlayalım. Bu bayramda neyi anıyoruz? Elbette, kölelikten kurtulduğumuz, Mısır’dan çıktığımız o geceyi.
Eğer bu gecenin önemine kaç puan veririz diye sorsam, 1’den 10’a kadar bir puan vermenizi istesem, sanırım bu çok önemli gece için puanımız 10 olurdu! On bela, denizden geçişimiz, kötülerin yenilgisi, iyilerin kazanması, özgürlük günümüz, ulus oluşumuzun başlangıcı! Gerçekten çok büyük bir gün!
Peki Şavuot? Tanrı ile bir ulusun buluşması, Tanrı’nın dağ üzerine inmesi, kaderimizi belirleyen emirleri vermesi, dünya medeniyetinin izlediği yolu etkileyecek olan emirler! Bu olay yaşanmasaydı, ne olurduk? Çölde başı boş dolaşan göçebe bir topluluk. Bir görevimiz olmazdı. Mirasımız olmazdı. Gerçekten çok büyük bir gün! Şavuot’a 1’den 10’a kadar bir puan vermenizi istesem kaç puan verirdiniz? Belki 11!
Şimdi, Sukkot’a gelelim. Bu günde neyi anıyoruz? Bu günlerde çardaklarda kalıyoruz, bunu bize Tora söylüyor:
[Bu] Yedi gün boyunca çardaklarda yaşayacaksınız. Yisrael’e mensup herkes çardaklarda yaşayacaktır. Bu sayede [tüm] nesilleriniz, Bene-Yisrael’i, Mısır Ülkesi’nden çıkardığım zaman çardaklarda yaşattığımı bileceklerdir. “Ben, Tanrınız Aşem’im.”
Levililer 23:42-43
Evet, çölde çardaklarda kaldığımız için, bu günlerde çardaklarda kalıyoruz.
Peki, bu olayın önemine 1’den 10’a kadar bir puan vermenizi istesem kaç puan verirdiniz? İki? Üç? Elbette, çardaklar sadece çardak değildir. Talmud, mucizevi bulutların İsrail halkını çölde koruduğunu söylemektedir. Talmud, Sukkot’u niçin kutladığımız ile ilgili iki fikir belirtir. Birincisi, içinde kaldığımız çardakları andığımızı, ikincisi ise İsrail’i çölde saran ve koruyan “ananei hakavod“, “Görkem Bulutları”nı andığımızı söyler.
İkinci Talmudik görüşü kabul ettiğimizi varsayalım, bu bayramın bu mucizevi bulutları andığını. Evet, hayatta kalabilmek için bu bulutlara ihtiyacımız vardı. İlahi bir koruma olmadan çölde hayvanlar ya da düşmanlarımız tarafından öldürülürdük.
Bunlar anmaya değer değil mi? Evet ama bu Talmudik açıklamaya girmek bazı sorunları getirmektedir: Örneğin, Talmud bize aslında bu bayramda neyi andığımızı bilmediğimizi mi söylemektedir? Sukkot’ta neyi andığımız bir tartışma konusu mudur? Örneğin, Pesah’ta neyi andığımızı biliriz. Kimse, Pesah’ın aslında başka bir şeyi anmak için olduğunu söylemez. O halde, nasıl oluyor da Sukkot’u neden andığımız gibi temel bir konu ihtilaf konusu olabiliyor?
Rabbi David Fohrman şuna dikkat çekmektedir: Pesah ve Şavuot’a baktığımızda, bu bayramların belirli bir olayı, zamanın belirli bir kesiti içerisinde gerçekleşmiş olan bir olayı anlattığını görüyoruz. Pesah, özgürlüğe kavuştuğumuz geceyi, Şavuot, Sinay’da Tora’yı aldığımız anı. Fakat, Sukkot ilk başta bu örgüyü bozuyor gibi görünmektedir: 40 yıl süren çardaklarda barınmayı. Bir gün, sonraki gün.. Çardaklarda geçen günler. Belki de Sukkot için de belirli bir olay bulunmaktadır ve eğer bu olayı bulabilirsek, Sukkot’un ilgili olduğu bu çok büyük bir günü anlayabiliriz.
Tora’ya dönüp bize ne söylüyor bakalım:
[Bu] Yedi gün boyunca çardaklarda yaşayacaksınız. Yisrael’e mensup herkes çardaklarda yaşayacaktır. Bu sayede [tüm] nesilleriniz, Bene-Yisrael’i, Mısır Ülkesi’nden çıkardığım zaman çardaklarda yaşattığımı bileceklerdir. “Ben, Tanrınız Aşem’im.”
Levililer 23:42-43
Kelimelere dikkatli bakalım! Tora burada tam olarak ne söylüyor? Görünüşe göre Tora zaman içerisinde belirli bir ana işaret ediyor. Doğru mu? Tanrı bizi çardaklarda (sukkotlarda) barındırdı, Mısır Ülkesi’nden ÇIKARDIĞIM ZAMAN. Çölde geçen 40 yıl boyunca değil. Kulağa saçma mı geldi? Çardak bayramı aslında Mısır’dan çıktığımız o ilk geceye mi atıf yapıyor?
Bunu anlamak için, Mısır’dan Çıkış Kitabı’na, Mısır’dan çıktığımız o ilk anlara bakalım. Orada Sukkot ile ilgili bir konu var mı? Şu ayete bakın, İsrail halkının Mısır’dan çıktığı ilk anları anlatıyor:
Bene-Yisrael, Rameses’ten Sukot’a yolculuk ettiler. Çocuklar dışında 600.000 kadar yaya erkek [vardı].
Çıkış 12:37
Tekrar okuyalım. Rameses’ten çıktıklarında nereye gitmişler? Sukot adı verilen bir yere.
Bu büyük bir tesadüf değil mi? Sukkot, İsrail halkının Mısır’dan çıktığı ilk gece konakladığı yerin adı!
Kendi kendimize sormamız lazım. Bu gerçekten bir tesadüf mü? Tanrı’nın bizi Mısır’dan ÇIKARTTIĞI ZAMAN bizi çardaklarda (sukkotlarda) barındırmasını anan Sukkot bayramımız var, ama bir dakika, aynı zamanda Tora, Mısır’dan ÇIKTIĞIMIZ ZAMAN kaldığımız yerin adını da Sukkot olarak veriyor.
Sukkot bayramı, çöldeki ilk gece kaldığımız yeri anıyor olabilir mi? Tanrı, “Bene-Yisrael’i, Mısır Ülkesi’nden çıkardığım zaman çardaklarda yaşattığımı bileceklerdir” dediğinde içinde kaldığımız sukkotu değil de, kaldığımız sukkot adı verilen yeri kastediyor olabilir mi? Burada hemen akla şu soru geliyor: “Yani, Sukkot Bayramı’nın sukkotlarda kalmamızı andığını ya da Görkem Bulutları’nı andığını söyleyen rabbiler ayetlerdeki bu apaçık atıfı göremediler mi? Diyelim ki bu doğru, Sukkot adı verilen bir yerde konaklamamızı neden analım ki? Mısır’dan çıktığımız gece konakladığımız yerin adının ne önemi var? Her yerin bir adı var. Bu yerin adı da Sukkot’muş. Neyi kutluyoruz?
Rabbi Fohrman’ın belirttiği bu konu, Talmud rabbilerinin söylediği ile çelişkili değildir. Tam tersine, onların belirttiği söylediklerinin temel noktası budur. Başka bir deyişle, Talmud rabbileri de Sukkot Bayramı’nın bizim sukkotlarda kalmamızı andığını anlamaktaydı. Rabbiler, şu açık atıfı yapmaktaydı: Bu yer niçin bu isme sahipti? Niçin bu yeri “Sukkot” yani ibranice karşılığı “baraka- gecekondu bölgesi” olarak adlandırmışlardı? Demek ki insanlar küçük barakalar, çardaklar yaparak burada kalıyordu.
Kanıt? Kanıt şudur: Tora, Sukkot kelimesinden ilk kez Mısır’dan Çıkış Kitabı’nda bahsetmez. Yaratılış Kitabı’nda bu kelime ile karşılaşmıştık. Yaakov (Yakup), Lavan’ın evini terkettiğinde, kendi bireysel köleliğinden kurtulduğunda, ilk geldiği yerlerden biri Sukkot’tu.
Tora, bize neden bu adı aldığını açıklamaktadır. Yaakov, hayvanları için barınaklar yapmıştı. Bu barınaklara “”Sukkot” adı veriliyordu:
Yaakov ise Sukot’a gitti. Kendisine bir ev inşa etti; sürülerine de çardaklar yaptı. Bu yere bu sebeple Sukot adını verdi.
Yaratılış 33:17
Tora, Çıkış Kitabı’nda Sukkot’ta konakladığımızı belirtiğinde bizim Yaratılış Kitabı’nı okumuş olarak bu kelimenin anlamını bildiğimizi varsaymaktadır. Yani, İsrail halkı, Yaakov gibi esaretten kurtulduğunda, yanlarında hayvanları vardı ve sonra Sukkot adı verilen yerde kaldılar. Neden bu yer Sukkot adını almıştı? Açık ki, Yaakov gibi onlar da hayvanları için sukkotlar yapmışlardı.
Yaakov ile İsrail arasındaki fark, Yaakov kendisi için konut, hayvanları için barınak yaparken, İsrail halkı ile hayvanları için farklı konutlar yoktu. Hayvanlar için yapılmış barınaklarda insanlar kalmıştı. O gece, inekler, koyunlar, insanlar aynı barınaklarda kalmışlardı. Ve bu, Levililer Kitabı’na göre anmakta olduğumuz budur. Tanrı demektedir ki: “Sizi ilk gece Sukkot’ta barındırdım..”
Diyelim ki, Tora, barınaklarda kaldığımız bu ilk geceyi anmamızı istemektedir. Bunda büyük bir olay olacak ne vardır? Neden kuşaklar boyunca ilk gece olan bu olayı analım ki? Büyük olay bu mudur? Cevap, o gecenin, barınakta geçirilen o ilk gecenin çok önemi bir dönüm noktası olduğudur. Fakat neden?
İlk gecenin Tora’da nasıl anlatıldığına dönelim. Sukkot’ta geçirilen ilk gecenin bahsinden hemen sonra Tora bir adım geri çekilerek bize esaret altında geçen süreyi vermektedir:
Bene-Yisrael, Rameses’ten Sukot’a yolculuk ettiler. Çocuklar dışında 600.000 kadar yaya erkek [vardı]. Erev Rav da onlarla çıktı; davar ve sığır, son derece yüklü sürüler de [yanlarındaydı]. Mısır’dan çıkardıkları hamuru matsa çörekleri [şeklinde] pişirdiler. Zira Mısır’dan kovuldukları ve [dolayısıyla] oyalanamadıkları için, [hamur] mayalanmamıştı. Kendilerine yolluk da hazırlamamışlardı. Bene-Yisrael’in, Mısır’da [da] oturdukları yaşantı [süresi] 430 yıldır. Bu 430 yılın bitiminde – tam olarak o günde – Tanrı’nın tüm Orduları Mısır Ülkesi’nden çıktılar.
Çıkış 12:37-41
Tora, Sukkot’ta geçirilen ilk geceden bahsederken neden Mısır’da geçirilen yılların hesabından bahsetmeye başlamıştır? Cevap, dörtyüzotuz sayısından önceki ifadeye dikkat ediniz:
וּמוֹשַׁב בְּנֵי יִשְׂרָאֵל, אֲשֶׁר יָשְׁבוּ בְּמִצְרָיִם…
Kelime kelime çevirirsek, “İsrail Oğulları’nın Mısır’da oldukları zaman ikamet ettikleri ikametleri…dörtyüzotuz yıldı.” Tora, okuyucu için bir zıtlık kurmaktadır. Dörtyüzotuz yıl boyunca halk ikamet etmişti. Başlarının üzerinde gerçek çatı vardı. Mısır’da konuk hatta köle bile olabilirlerdi ancak, akşam evlerine döneceklerini, gerçek bir eve sahip olduklarını, onları koruyacak gerçek bir barınağa sahip olduklarını, nerede uyuyacaklarını biliyorlardı. Sonraki yemek öğünlerinin nereden geleceğini biliyorlardı. Ancak bunların tümü bir gecede tamamen değişti!
Çıkış’ın ilk gecesinde, özgürlüğün ilk gecesinde kendilerini koyunları ve sığırları ile birlikte yatarken buldular. Mısır’da bir “moşav” sahibi oldukları dörtyüzotuz yıl sonunda, Tanrı tarafından çölde bu küçük çardaklarda barındırılıyorlardı. Tümü, Sukkot’ta değişmişti.
Duralım ve düşünelim. O gece neye benziyordu? O ilk gece, Mısır’ın dışında geçirilen o ilk gece, sahiplerinin kamçılarını sırtlarında hissetmedikleri o ilk gece, özgürlüğün havasını ilk kez tenefüs ettikleri o gece, kuşaklardır ilk kez istedikleri gibi gelip gidebiliyorlardı. Seçim yapabiliyorlardı. Bir yandan rüya gibiydi. Fakat bu rüyada korku da vardı.
Çöldelerdi. Uyuyacakları, kalacakları gerçek bir evleri yoktu. Koyunları ve sığırları ile birlikte yatıyorlardı. Akıllarından geçeni düşünebiliyor musunuz? “Bu çok saçma. Benim burada ne işim var?”
Olayın zorluğuna katkıda bulunmak için Tora o geceye ait bir şeyi daha eklemektedir:
Mısır’dan çıkardıkları hamuru matsa çörekleri [şeklinde] pişirdiler. Zira Mısır’dan kovuldukları ve [dolayısıyla] oyalanamadıkları için, [hamur] mayalanmamıştı. Kendilerine yolluk da hazırlamamışlardı.
Bir dakika! O ilk gece Matsa mı yaptılar? Kendi kendimize soralım: Matsa yemek bir Sukkot eylemi değil, Pesah’a it bir eylem. Pesah’ta Mısır’dan çok hızlı çıkışımızı anmak için mayalanmamış ekmek, matsa yiyoruz. Bu kadar ipucunu, ilk geceye ait bu kadar ipucunu başka bir bayrama, Sukkot’a ulaşmak için mi birleştirdik? Gerçekten çok ilginç bir hal almaya başladı.
Tora’daki iki bayram, Pesah ve Sukkot aynı olayı, çölde geçirilen o ilk yalnız geceyi anmak içindir.
İki bayram arasındaki fark, bakış açısı farkıdır. Pesah, bu ilk geceyi yiyecek açısından anar, o ilk gece ne yediğimizi hatırlarız. Sukkot, bu ilk geceyi barınak açısından anar, o ilk gece nerede kaldığımızı hatırlarız.
Hayatın öncelikli iki ihtiyacı yiyecek ve barınma (güvenlik)tir.
Bu iki ihtiyacı Mısır’da karşılıyorduk. Yemek için ekmek ve başımızın üzerinde gerçek bir çatı.
Bu ihtiyaçlarımızı karşılıyorduk ancak, özgür değildik.
Aniden, bir anda her şey değişti. Artık gidebilirdik. Ama soru şuydu: Gitmeli miydik? Bir yanda, özgürlük, Tanrı’nın O’nun ulusu olma, bize söz verdiği topraklara; ancak, daha önce hiç görmediğimiz topraklara gitme ama hiç bir hazırlığımız olmadan gitme davetini kabul etmek. Diğer yanda ise Mısır.
Bugün, 2.3 milyon insanın böyle bir yolculuğa çıkması için gerekli hazırlıkların yapılması milyarlarca dolar tutardı. Yollar, evler, gerekli ihtiyaçların karşılanması için altyapı, kıyafet, yiyecek içecek için mağazalar v.b. Bunların hiç biri yoktu. Bu bir güven seçimiydi. Gitmek için hazır mısınız?
Gitmeyi seçmek en üst seviyede bir güven, inanç eylemiydi. Kendimizi sadece Tanrı’ya emanet etmiş ve “ Tanrımız, bizi davet ediyorsun ve biz de gidiyoruz” demiştik. “En temel ihtiyaçlarımız Sen’in elinde.”
Ayet, bize Sukkot’a yolculuğun plansız doğası hakkında bilgi vermektedir:
Kendilerine yolluk da hazırlamamışlardı.
O ilk gece, hayvanları için yapmış oldukları derme çatma çardaklarda hayvanları ile birlikte yıldızların altında uyuyor ve kalan son parça ekmeklerini yiyorlardı. Artık onlar için gelmiş oldukları yer yoktu ve ilk kez, tamamen Tanrı’nın kucağındaydılar.
Pesah ve Sukkot’ta andığımız bu geceydi. Sukkot’u bu kadar önemli yapan neydi? Soru buydu. Sukkot(çardak) yapmak Pesah’ta Mısır’dan çıkış ya da Şavuot’ta vahiy almak kadar önemli ve sarsıcı görünmüyordu. Cevap: sarsıcı olan bu ilk gece olandı. Sarsıcı fakat sessiz ve korkutucu. İnanç-güven eylemi her zaman sarsıcıdır. Çölde etrafına bakıp, yalnız hissettiğinizde duyduğunuz midenizdeki o kıpırtıya tek teselli aslında gerçekten yalnız olmadığınızdır.
Orada sizden fazlası var ve O Tanrı’dır. Sadece siz ve O.
Tümüyle Tanrı’ya güvenerek her şeyi arkanızda bırakarak bu seçimi yapmışsınızdır. Eğer Tanrı sizin için orada Kendini belli etmeseydi, bir sonraki gece sizin son geceniz olurdu.
Peygamber Yeremya o gece için şöyle demiştir:
“Git, şunları Yeruşalayim halkına duyur. Rab diyor ki, “ ‘Gençliğindeki bağlılığını, Gelinliğindeki sevgini, Çölde, ekilmemiş toprakta Beni nasıl izlediğini anımsıyorum” (Yeremya 2:2).
O gece bizim için çok büyük bir geceydi. Tanrı için de büyük bir geceydi. O gece bizim Tanrı’ya O’na olan güven hediyesini verdiğimiz geceydi.
Hazal içinde, rabbiler içinde Sukkot’ta neyi andığımıza dair bir fikir ayrılığı olduğunu söylemiştim. İçinde kaldığımız sukkotları mı anıyoruz yoksa İlahi Görkem Bulutlarını mı?
Bu iki fikir aslında birbirini tamamlamaktadır. O gece sukkotlarda kaldık. İsrail halkı olarak bunu yaptık.
Fakat o gece Tanrı da bir şey yaptı. Biz kendimizi savunmasız olarak Tanrı’nın ellerine teslim ettik, temel ihtiyaçlarımızı O’na bıraktık.
Düşmanlar, vahşi hayvanlar için kolay lokma olarak, yıldızlara bakarken, Tanrı bizim bu inanç eylemimize karşılık olarak O da bize sığınak oldu.
Dedi ki, “Derme çatma barınaklarınızı görüyorum, sizi yükselteceğim, sizin için Görkem Bulutları’nı yerleştireceğim. Çabalarınızı sizin için barınağa çevireceğim, onları mucizevi yaşam dayanağı ve korumaya çevireceğim. Sizi İlahi Bulutlar ile saracağım.”
Tanrı bizim korunma ihtiyacımızı anlamış ve karşılık vermişti. Sabah olduğunda güven içerisinde uyanmış ve böylece bir gün, bir gün daha, kırk yıl boyunca güven içerisinde uyanmıştık. Artık, Sukkot’ta neyi andığımıza dair fikir ayrılığının nedenini anlıyoruz. Tartışma ne olduğu ile ilgili değildi. Sukkotlarda mı kaldık yoksa Tanrı bizi İlahi Bulutlar ile mi korudu? İkisi de!
Tartışma konusu neyi andığımızdı. İlk Talmudik görüşe, çardakları, Sukkot’u andığımızı belirten bu görüşe göre, Sukkot Bayramı’nda biz, insanın inanç, güven eylemini, Sukkot’ta geçirilen o ilk gecenin karanlığına atılan o ilk adımı anıyoruz. Bu bir güven eylemiydi ve üzerinde biraz düşününce; bu bir sevgi eylemiydi. Sevdiğimiz birine verebilebileceğimiz en büyük hediye ona güven duyma isteğimiz, kontrolü ona bırakma ve kendimizi tümüyle onun ellerine bırakmaktır. Bizim o ilk gece yaptığımız buydu.
Diğer Talmudik görüşe göre, biz Tanrı’nın karşılık verme eylemini, O’nun sevgisinin karşılığı olan koruma eylemini anıyoruz.
İlk görüşe göre Sukkot’ta İsrail’in kahramanlığını anıyoruz, diğer görüşe göre Tanrı’nın bizi korumak için yaptığı kahramanlığını anıyoruz.
Buna göre, Pesah ve Sukkot’ta aynı geceyi anmaktayız, ancak; farklı bakış açılarından.
O halde bu iki bayram takvim olarak neden bu kadar ayrıktır? Pesah’ı Nissan ayının 15.gününde kutlarken, Sukkot’u neden Çıkış ile görünüşte ilgisiz bir zamanda kutluyoruz?
Sukkot Pesah ile ilginç biçimde ilişkilidir. Sukkot’u Pesah’tan tam altı ay sonra kutlarız. Sukkot, 15 Nissan’daki Pesah’tan olabilecek en uzak noktada, takvimde tam karşı noktada yer alır.
Görünüşe göre Tora, Sukkot’u Pesah’tan olabilecek en uzak noktaya bilerek yerleştirmektedir. Bunun nedeni belki de Sukkot’a en çok ihtiyaç duyulan zaman olmasıdır.
Sukkot bayramı, o ilk geceden takvimsel olarak en uzak noktada yer almakla kalmaz, aynı zamanda deneyimsel olarak da en uzakta yer alır. O ilk gecede geçici barınaklarda kalan, ıssız topraklarda yaşayan halktan en uzak olduğumuz an, kendi topraklarımızda, sağlam evlerimizde, başarılı bir hasatın getirdiği güvenlik içerisinde olduğumuz andır.
Bu anda, kale gibi evlerimizin korumasında, örtülerin altına sığınmış bir sonraki yemeğinin nereden geleceğini bilerek yaşadığımız, Çıkış’tan hemen sonra yaşadıklarımıza en uzak olduğumuz bu gecede Sukkot bayramını kutlamamız gerekir. Tişre ayının 15.günü, Tora’nın deyimi ile hasat zamanıdır. Tahıl hasadı zamanıdır.
Yılın bu zamanında, geleceğimizi güven altına alacak yemeğimizi evimize getirdiğimiz bu dönem bizim kendi kendimize yeter olduğumuzu düşünmemize en yatkın olduğumuz zamandır. Bugünün öncesinde daha korunmasızdık. İlkbahar mevsiminde tohumlarımızı ekmiştik. Belki fideler yetişmeyecekti. Belki yağmur yağmayacaktı. Ama bugün, Sukkot zamanında, tahılımızı toplamış evimize getirmiş durumdayız.
Artık güvendeyiz. İşte şimdi bizden evimizi terk etmemizi ve o ilk gecede olduğu gibi sukkotlar içinde kalmamız söylenmektedir. Böyle yaparak tıpkı o ilk gecede olduğu gibi o değerli hediyeyi, güven hediyesini veririz. Tekrar kendimizi kolayca kırılır ve savunmasız durumda Yaratıcı’nın ellerine bırakırız.
Başımızın üzerinde betonarme çatımız, su tesisatımız, elektrikli cihazlarımız, koltuklarımız varken kendimizi Yaratıcı’nın korumasına bırakıyoruz.
Betonarme çatıların, evlerin tümünün yeterince güçlü bir fırtına karşısında dayanamayacağını biliyoruz. Gerçek güvenlik sadece Tanrı’dan gelir. Sukkot bayramı, daha önce söylediğimiz gibi bir sevgi hediyesi, Yaratıcımıza verdiğimiz bir inanç hediyesi, O’nun da karşılık olarak bize verdiği koruma hediyesidir.
Her yıl tekrarlanan bu Sukkot Bayramı ile Koruyucumuz’un bizi kucaklamasını asla unutmayız.
Kaynak: www.alephbeta.org/