Madem ki bizi Mısır’a yerleştiren Tanrı’ydı, bizi oradan çıkardığı için O’na teşekkür etmemiz mi gerekiyor? Belki de bizim Mısır’a inmemizi sağlayan sebep, kendi yaptıklarımızdı. Daha önce, Mısır’dan Çıkış hikayesini yeniden anlatmamızın yolu olarak neden bir çiftçinin bildirimini merkeze yerleştirdiğimizi sormuştuk. Belki de cevap buradadır.
“Arami oved avi,” diyor çiftçi: “Babam gezgin bir Aramlıydı.” Yaakov’un, Lavan’ın evine sürgüne gitmesinin nedeni babasını ve kardeşini aldatmasıydı, kendi yaptıklarıydı. Bu sürgün yeterli olabilirdi, bu durum Avraam’ın peygamberliğinin yerine gelmesi olabilirdi. “Vayered Mitzraimah,” ama Mısır’a indi. Metin bize Tanrı’nın onu Mısır’a koyduğunu söylemiyor. Mısır’a indi. “Vayareu otanu ha-Mitzrim“: ve orada Mısırlılar bizi ezdi. Bize eziyet ettiler.
Tanrı neredeydi? “Vayotzienu HaShem Elohim mi-sham,” diyor çiftçi: ve Tanrı bizi oradan uzanmış bir kolla çıkardı. Tanrı bizi kurtardı, çünkü; Tanrı bir söz vermişti. Başımızı derde sokan bizdik ama Tanrı bizi kurtarmak için oradaydı.
Ve meyve sepeti ile orada duran çiftçi, Tanrı’nın bu vaadi yerine getirdiğinin canlı kanıtıdır. Uzun zaman almış olabilir. Yaakov, İsrael topraklarına geri döndüğünde Tanrı bunu yapmaya hazırdı, ancak mchirat Yosef, Yosef’in satışı gerçekleşti. Artık çok, çok daha uzun zaman alacaktı.
Avraam’ın peygamberliğine geri dönelim: “Ger yihyeh zar’acha b’eretz lo lahem,” Tanrı, Avraam’a “sizi Mısır’a yerleştireceğim” demiyor. “Biliyorsunuz çocuklar, kendinizi büyük derde sokacaksınız. Size bunu haber veriyorum. Çocuklarınız, kendilerine ait olmayan bir ülkede yabancı olacaklar. “Va’avadum,” ve orada uzun, uzun bir süre köleleştirilecekler. Senden tarihine bakmanı istiyorum, ama nerede olacağım biliyor musun? Seni kurtarmak için orada olacağım. Seni oradan çıkaracağım. Seni tüm bunlardan kurtaracağım.”
Çiftçi bunu anlıyor ve biz de çiftçinin sözlerini alıntıladığımızda bunu anlıyoruz.
Bu gecede çiftçinin ilanını alıp, onun kavradığını biz de kavradığımızda, Mısır’a inmemizin nedeninin biz olduğunu ama Tanrı’nın bizi oradan çıkarmak için orada olduğunu anladığımızda, bu gece Tanrı’nın sözünü yerine getirmiş olduğu için O’na şükrediyoruz.
Ama sadece bizi kurtardığı için Tanrı’ya teşekkür etmiyoruz, aynı zamanda bizi oraya indiren olayları onarmamıza izin verdiği için de teşekkür ediyoruz.
Seder gecesinde dört bardak şarap içeriz, çünkü; Tanrı’nın bizi Mısır’dan çıkarma vaadini ifade ettiği dört fiil vardı. Bu dört fiilin üçünü anlamak kolaydır:
“Vahotzeiti” ve Ben sizi Mısır’dan çıkaracağım.
“Vahitzalti” ve sizi korkunç işlerden kurtaracağım.
“Valakachti etchem,” ve sizi halkım olarak Bana getirip sizi ülkeye götüreceğim.
Bunların hepsini anlamak kolaydır, ancak son bir fiil vardır.
Dördüncü fiil “v’ga’alti etchem” dir ve sizi kurtaracağım (onaracağım.) Buradaki “kurtulmak” ne anlama geliyor?
Bir travma geçirirseniz, sadece travmadan kurtulmak yeterli değildir; travma izini bırakır. Travmanın nedeni kendi kendinize yaptığınız bir şey ise daha baskın hale gelir. Bir şekilde bütün olmalısınız. Bu durumlarda sadece birinin sihirli bir şekilde gelip sizi kurtarması yeterli değildir. Bu durumlarda onarılmanız gerekir. Ama, ya acı çekmenize neden olan yara, sizden geliyorsa, nasıl bütün olabilirsiniz? Bu durumlarda, gerçekten kurtuluş, yaranın kaynağı ile yüzleşmek demektir. Bu yaranın oluşmasını sağlayacak ne yaptığınıza bakmak demektir. Sadece yaptığın şeyi gözden geçirmek değil, üzerinden tekrar geçmek, onarıcı bir açıdan bakmak ve farklı bir son seçmek demektir. Geçmişe bu biçimde bakmak, tarihi kurtarmak, onarmak, kendinizi güçlendirmek demektir.
Tanrı bize bunu Pesah korbanı aracılığı ile yapma şansı vermiştir. Yosef’in satışının dehşeti ile yüzleşmek zorundayız. Tarihimizin bu üzücü bölümünü halının altına süpüremeyiz. Olayları tekrarlamalıyız, ancak farklı bir son seçmeliyiz. Kardeşimizi çukurdan çıkarmak zorundayız.
Bizim durumumuzda, Tanrı bizi çok, çok derin biçimde kurtardı. Sadece bizi Mısır’a indiren eylemleri, Yosef’in satışını tekrar etmemizi sağlayarak bu eylemleri kurtarmakla kalmadı, aynı zamanda bu eylemlerin arkasındaki dinamikleri tekrarlamamıza da izin verdi. Bunları neden yaptık? “Keçiler ve giysiler” hikayelerinde kardeşimize ihanet ettik, babamızı aldattık, çünkü; o kadar umutsuzca babamızın ilk doğan çocuğu olmak istiyorduk ki behorluk için kavga ettik. Peki bunu nasıl onarırsınız? Bir şekilde bu kusuru alıp bunu güce dönüştürmelisiniz. Ama nasıl?
Bir okul müdürü olduğunuzu düşünün. Sorun yaratan öğrencileriniz var. Komik olan şey, sorun yaratanların her zaman birer işlenmemiş cevher olmalarıdır. Enerjileri, yetenekleri vardır. Ama başlarını belaya sokuyorlardır. Hayal gücünden yoksun bir müdür, öğrencileri okuldan atar. Başka bir hayal gücünden yoksun müdür, “çocuğun babası zengin olduğu için bu durumu halının altına süpürelim” der.
Ama gerçek bir müdür, gerçek bir baba başka bir şey yapar. Onlar ile ilişki kurar, onlara görevler verir. Onlara yatırım yapar. Onları başını belaya sokan yetenekleri üzerine yoğunlaşır. Sorun yaratan yeteneklerini parlatırır. Bu, onları geliştirir, onarır, kurtarır.
Tanrı bize baktı. Sizinle ne yapacağım çocuklar? Nesilden nesile, umutsuzca Baba’nın gözünde ilk doğan olmak için her şeyi yapmaya hazırsınız: aldatmak, ihanet etmek. Biliyor musunuz? Ben de sizin Babanız’ım. İlk doğanım’ı kullanabilirim. Senin için bir görevim var. İlk doğanım olur musun? Ama doğru olanı yapın. Kardeşlerinize ihanet etmeyin, Babanız’ı aldatmayın.
“Bni bechori Yisrael,” Tanrı, Yahudi halkı hakkında böyle der. “Bu gece benim ilk doğanım olacaksın.” Kolay bir iş değil. Mısırlıların tanrısı olan keçiyi alın, onu kesin ve kanını kapılarınıza sürün. Kendinizi Bana hizmet etmeye adayın. Tek tanrıcılığa…
Kardeşine uzan ve onu çukurdan çıkar. İlk doğan olduğun gece, aldatmacaya, ihanete sırtını dön. İlk doğan olmak için sinsice davranman gerektiğini hissetme. Pagan tanrının kanını kapıya sür ve herkesin önünde “Ben senin ilk doğanın olacağım!” de.
Behor, gerçek bir ilk doğan veya bu rolü benimseyen herhangi bir çocuk, Baba ile çocukları arasında bir köprü görevi görebilir. Bir behor, ebeveynin değerlerini alabilir ve onları somut olarak bir çocuğun dünyasında yaşayabilir. Diğer çocuklar anlayabilir ve öğrenebilir.
Ailemdeki diğer tüm çocuklar için, babaya bağlı olmanın ne anlama geldiğine dair bir örnek oluşturur musunuz? Bu görevin bir parçası. Ama görevin başka bir parçası daha var. Bana Baba olarak sadakat yemini etmek yeterli değil, çünkü eğer Babanız isem, gerçekten Babanız olduğuma inanıyorsanız, bunun ne anlama geldiğini biliyor musunuz? Kardeşlerin var demektir. Onlar da ailenizin bir parçası.
Ve senin gibi, yabancı kardeşine bak, onu kucakla ve ailene geri getir. Baba’nın istediği bu değil mi? Bir babaya, çocuklarının birbirlerini kucakladığını görmekten daha büyük ne zevk verebilir? İlk doğanını liderlik ederken ve aileye nasıl bir arada yaşayacaklarını, geçineceklerini öğretirken görmekten? Farklılıklarımız olabilir ama sen benim kardeşimsin ve ben her zaman senin için orada olacağım.
Derin bir şekilde, bu yüzden tek tanrıcılık etik tek tanrıcılıktır. Etiğinin tek tanrıcılıkla ne ilgisi vardır? Çünkü bir Tanrı, herkes için bir Tanrı olduğuna inanıyorsanız, o zaman insanlığın kardeşliğine de inanırsınız. Hepimizin kardeş olduğuna inanıyorsunuz demektir. Diğer insanlara kardeş gibi davranmamız gerektiğine inanıyorsunuz demektir. Hepimizin Babası Bir’dir ve bir Baba varsa kardeşler de vardır.
Bu Seder gecesi, ailenizle masanın etrafında otururken, bizi Mısır’dan çıkardığı için, bize O’nun ilk doğan çocuğu olma görevini verdiği için Tanrı’ya şükran duyduğunuzu bildirirken, herkes içeride değil. Dışarıda kim var? Hangi amca? Hangi teyze? Belki Seder gecesi, hepimiz bir aile olarak birlikte oturduğumuzda, dışarıda olanlara ulaşıp aileye geri çekeriz. Eğer göklerde bir Baba varsa, o zaman onlar bizim kardeşlerimizdir. Baba’ya sadakatinizi ilan ederken bir yandan kardeşleri yabancılaştırmak ikiyüzlülüktür.
Kardeşini ailenin içine çek. Bir baba bundan daha fazla ne ister?
Daha fazlası için: Seçilmiş olmak ne anlama geliyor?
Kaynak: Rabbi David Fohrman (www.alephbeta.org)