Önceki yazımızda, Tanrı’nın dünyayı yeniden yarattığını, bu dünyaların birbirinden farklı olduğunu görmüştük. Farklılıklarının biri, çevreyle ve esas olarak hayvanlar dünyasıyla ilişkimizle ilgilidir. Yaratılış dünyasında hayvanlar dünyasına hakimiyetimiz vardı ama onları yiyemiyorduk, değişen yeni dünyada ise hayvanları yememize izin veriliyordu. Bu farklılığın nedenini merak ediyorduk. Bu iki dünya neden farklı hale geldi? Bakalım.
Tufan’ın ardından Tanrı, dünyayı bir daha asla yok etmeyeceğini vaat eder:
Toprağı bir daha insanlar yüzünden lanetlemeyeceğim” dedi. “Çünkü insan kalbinin eğilimi, çocukluğundan beri kötüdür. (Yaratılış 8:21)
Tanrı, insanlığın kötü olacağını kabul ediyor. Soru şu ki, Tanrı, bir daha asla tam bir yıkımı gerektirecek kadar kötü olmayacağımızı nasıl biliyor? İnsanlar olarak bunu bir kez yaptıysak, kim tekrar yapmayacağımızı söyleyebilir? Tanrı, bir daha asla o kadar kötü olmayacağımızı nereden biliyor?
Daha dikkatli bakarsak, aslında Tanrı bir daha asla o kadar kötü olmayacağımızı söylemiyor. Tanrı aslında ne kadar kötü olursak olalım, dünyayı bir daha tümüyle yok etmeyeceğini söylüyor: “Artık yeryüzünü lanetlemeyeceğim, çünkü; insanlığın kalbinin çocukluğundan beri kötü olduğunu anlıyorum. Bunun böyle olacağını görebiliyorum.”
Ama sorun şu ki, Tanrı’nın dünyayı yok etmenin orijinal nedenine bakarsak, Tufan’dan önceye dönüp, Tanrı’nın dünyayı neden yok ettiğiyle ilgili Tora’nın söyleyeceklerine bakarsanız, büyüleyici bir şey bulacaksınız:
Tanrı diyor ki;
Tanrı yeryüzünde insanın kötülüğünün artmakta olduğunu gördü. [İnsanın] En derin düşüncelerinin yarattığı eğilimler, gün boyunca, sadece kötüyeydi. (Yaratılış 6:5)
Tanrı, insanlığın kalbine baktı ve dedi ki, “gerçekten kötüler.” Tanrı, insanın ne kadar kötü olduğunu, kötülüğün insanı meşgul eden bir şey olduğunu gördü ve bu yüzden dünyayı yok etmeye karar verdi. İşte sorun şu: Tanrı’nın dünyayı yok etme nedeniyle, Tanrı’nın dünyayı bir daha asla yok etmeyeceğini söylemesinin nedeni hemen hemen aynı görünüyor!
Dünyayı bir daha asla yok etmeyecek olmasının nedeni, dünyayı yok etmesinin nedeni ile nasıl aynı olabilir? O halde şunu sormaya hakkımız yok mu? Dünyayı bir daha yok etmeme sebebin insanın kötü olduğunu bilmen ise, neden başta onu yok ettin?
Bu çok kafa karıştırıcı bir soru. Tanrı, burada insanın kötülüğünü kabul ediyorsa, o zaman neden bu kötülük yüzünden insanlığı yok etti?
Bu soruların cevabı dünyanın doğasıyla ilgili olmalıdır. Dünya değişti, sanki dünyayı ikiye bölebilirmişsiniz gibi, bu dünya önceki dünyadan farklı bir dünya. Aradaki fark, sadece hayvanları yiyip yiyemeyeceğimiz değil, başka bir fark daha var. Yaradılış dünyası olan dünya, insanlığın günahları nedeniyle yıkıma açıktır. Bu yeni dünya, yeniden yaratılan dünya, insanlığın günahları nedeniyle yıkıma açık değildir. Bu dünyada, yapabileceklerimiz yüzünden yok olmayacağı anlamına gelen bir şey var. Neden? Dünyanın yok olmasına izin vermeyen şey nedir? Ne oldu? Nasıl olur da bu dünya bu kadar dayanıklı olur?
Bir olasılık şu olabilir: İşler yolunda gitmeyip, insanlığın günahlarının etkilerine dayanmak için Tanrı daha güçlü bir dünya yapması gerektiğini söylemiş olabilir. Böyle bir şey söyleyebilirsiniz.
Ama burada daha incelikli, büyüleyici bir olasılık var gibi görünüyor ve bunu açıklamaya çalışayım. Başka bir küçük kanıta geçelim. Sizinle burada bazı tarihlere bir göz atmak istiyorum. Tufan’ın gelişini gösteren bazı tarihlere. Şu ayete bir bakın; Tufan’ı önceden haber veren bu ayet:
V’Noach ben shesh-me’ot shanah vehamabul hayah mayim al ha’aretz
Tufan, yeryüzünün üzerindeyken Noah 600 yaşındaydı. (Yaratılış 7:6)
Bu 1 numaralı tarihtir.
2 numaralı tarih şudur:
Noah’ın yaşamının 600. yılında, ikinci ayda, ayın 17. günüydü. O günde büyük derinliklerin tüm kaynakları yarıldı ve göklerin pencereleri açıldı. (Yaratılış 7:11)
3 numaralı tarih, Tufan’dan sonra suların kurumasıdır:
601. yılda birincide, ayın birinde yeryüzündeki sular çekildi. Noah geminin kapağını açtı ve toprağın yüzeyinin kurumaya başladığını gördü. (Yaratılış 8:13)
Bu tarihlerin her birinde bu 600 yıl hakkında konuşmaya devam ediyoruz ve yine de büyüleyici bir fark var, bu 600 yıldan nasıl bahsettiğimize dair bir ilerleme var. Bakmanızı ve bu ilerlemeyi bulmaya çalışmanızı istiyorum. 600 yılın ele alınış şekli ilk tarihten ikinci bir tarihe ve oradan üçüncü bir tarihe ilerlerken nasıl değişiyor? Burada gelişen ve ilerleyen nedir?
Pekala, bu tarihler nasıl farklı? 1. ayet; “Tufan yeryüzü üzerinde suyla gerçekleştiğinde Noah 600 yaşındaydı.” (Yaratılış 7:6). Bu ayette neye odaklanıyorsunuz? Bu ayette vurgu nereyedir? Burada odaklanan konu, Noah’tır, Noah’ın kaç yaşında olduğu hakkındadır. Noah, 600 yaşındaydı. İkinci ayet; 2 numaralı tarih şuydu: “Noah’ın yaşamının 600. yılında, ikinci ayda, ayın 17. günüydü. O günde büyük derinliklerin tüm kaynakları yarıldı ve göklerin pencereleri açıldı.” (Yaratılış 7:11). Bu ayette vurgu Noah’a değildir, konu Tufan’dır. Noah’ın yaşamının altıyüzüncü yılında, Tufan olur. Eğer Tufan’ın ne zaman olduğunu merak ediyorsanız; Tufan, Noah altıyüz yaşındayken oldu.
Konunun odak noktasının Noah’tan uzaklaşarak, Tufan’ın ne zaman gerçekleştiğine dair nesnel bir tarih açıklamasına ulaşılması, üçüncü tarihi içeren ayette doruğa ulaşır: “601. yılda birincide , ayın birinde yeryüzündeki sular çekildi.” (Yaratılış 8:13). Noah’a ne oldu? Noah nerede? Neyin altı yüz birinci yılı? Yaratılıştan mı? Hayır. Yaratılış’tan değil, Noah’tan. Ama ayette “Noah’ın yaşamının” denmiyor. Noah demesine gerek yok, Noah hakkında konuştuğumuzu biliyoruz. Olan şu ki Noah bir standart haline geldi. Noah, zamanın kendisi için bir standart haline geldi. Noah öncesi dünyada; Yaradılış dünyasında, tarihi Yaratılış’ın başlagıcından beri sayıyorduk. Hatırlayalım mı?
Yaratış’tan sonra birinci gün, ikinci gün…ve altıncı gün. Sonra Adam 130 yıl yaşadı; Şet doğdu, Şet 105 yıl yaşadı ve bir oğlu oldu – Enoş, 90 yıl yaşadı ve bir oğlu oldu – Kenan. Kenan 70 yıl yaşadı ve bir oğlu oldu – Maalalel. Maalalel 65 yıl yaşadı ve bir oğlu oldu – Yered.Yered 162 yıl yaşadı ve bir oğlu oldu – Hanoh. Hanoh 65 yıl yaşadı ve bir oğlu oldu – Metuşelah. Metuşelah 187 yıl yaşadı ve bir oğlu oldu – Lemeh. Lemeh 182 yıl yaşadı ve bir oğlu oldu…adını Noah koydu. (Yaratılış Kitabı Birinci ve Beşinci Bölümler)
Noah’a kadar olan tarihler, Yaratılış’ı referans alıyordu.
Öyleyse soru şu, neden bu oluyor? Ne oldu da, artık zamanı Yaratılış’tan beri değil de, Noah’tan başlayarak saymaya başladık? Acaba sadece Noah kaldığı için, bu nedenle mi Noah bir zaman referans noktası oldu? Olabilir, ancak belki de daha temel bir olay gerçekleşiyordur? Tufan’dan önce geminin kapısını kim kapatır? Yağmur gelmeye başladığında selden hemen önce geminin kapısını kapatan son kişi, ışıkları söndüren kimdir?
Gelenler, Tanrı’nın ona emretmiş olduğu gibi, erkek ve dişi olarak geldiler. Tanrı onu içeriye kapadı. (Yaratılış 7:16).
Tufan’dan önce geminin kapısını kapatan, Tanrı’dır.
Peki, Tufan’dan sonra geminin kapısını kim açar?
601. yılda birincide, ayın birinde yeryüzündeki sular çekildi. Noah geminin kapağını açtı ve toprağın yüzeyinin kurumaya başladığını gördü. (Yaratılış 8:13).
Tufan’dan sonra geminin kapısını açan Noah’tır.
Kapıyı kapatan Tanrı, açan Noah’tır.
Neden?
Belki de cevap, artık kimin dünyası olduğu ile ilgilidir. Tufan öncesi ve Tufan sonrası dünyalar arasındaki temel fark belki de önceki dünyanın Tanrı’nın dünyası, sonraki dünyanın ise Noah’ın dünyası olmasıdır. Tanrı, Kendi dünyasına kapıyı kapatacak; Noah, kendi dünyasına kapıyı açacaktır.
Tanrı’nın dünyası yok edildi, yeni dünya, Noah’a ait bir dünya, sanki Noah’ın artık dünyanın bir ortak sakini değil, artık ev sahibi olduğu, Noah’ın dünyasıdır. Geminin kapısını açar ve kapı yeni bir dünyaya açılır. Bu yeni dünyada zaman artık farklı hesaplanıyor. Zaman, Noah ile başlar, referans noktası, standart, merkez Noah’tır. İnsan merkezli bir dünya diyebileceğiniz, Noah’ın her şeyin merkezi olduğu, insanın etrafında dönen bir dünya.
Bunu dünyanın amacında görebilirsiniz. Birinci dünyada, Eden’de, insanlığın rolü – Tora’nın metnine bakarsanız – Eden’i işlemek ve onu korumaktı.
Tanrı adamı aldı ve hem işlemesi, hem de koruması için onu Eden Bahçesi’ne yerleştirdi. (Yaratılış 2:15)
Orası Tanrı’nın bahçesiydi, bizim işimiz o bahçeyi korumak ve Tanrı’nın bahçesini olduğu gibi bozulmadan tuttuğumuzdan emin olmaktı. Başarısız olduğumuzda, insanlık o dünyadan sürgün edildi. Tanrı’nın bahçesinde değil, ama hala Tanrı’nın dünyasındaydık. Tanrı’nın dünyasında görevimiz bu defa Eden’i değil ama toprağı işlemekti.
Tanrı, içinden alındığı toprağı işlemesi için onu [insanı] Eden Bahçesi’nden kovdu. (Yaratılış 3:23)
O dünya da yozlaşabilirdi. Bizim yüzümüzden o dünya da yozlaştığında, Tanrı o dünyayı da kapattı, bizi daha önce olduğu gibi o dünyadan sonsuza dek sürgün etti ve bize yeni bir dünya, bizim dünyamızı, insanlığın dünyasını, asla yok edilmeyecek yeni bir dünya verdi. Bu bizim dünyamız ve onu bozmak istiyorsak, bu bize bağlıdır.
Birinci dünyada biz dünyanın ortak sakinleriydik; Yaratılış dünyasında hayvanlarla birlikte ortak sakinlerdik, onları besin olarak göremezdik, besin zincir içerisinde üstte değildik, çevre ile ilişkimiz buydu. Hem biz hem de hayvanlar bitki örtüsünü yiyebilirdik. Tanrı’nın ev sahibi olduğu bir dünyaydı. Yeniden yaratılış ile bu dünya değişti. Yeniden yaratılış dünyasında, Noah’ın dünyasında egemenler olduk, bitkileri yediğimiz gibi hayvanları yiyebiliyorduk, besin zincirinde üste geçtik ve ev sahibi olduk. Eski dünya daha kırılgandı, daha bozulmamıştı, insanlık ve dünya arasındaki ilişki ile dünyayı yükseltebilir ya da onu bozabilirdik ve onu bozduğumuzda kapıları bize kapanacaktı.
İnsanı sürdü ve Yaşam Ağacı yolunu korumak için, Eden’in doğusuna Keruvim’i ve sürekli dönen kılıcın alevini yerleştirdi. (Yaratılış 3:24).
Yeni dünyada, dünyayı bozarsanız dünyayı bozarsınız, ve onunla yaşamak zorunda olan bizleriz, bu bizim dünyamız, anahtarları bizde.
Sonuç olarak, Yaratılış hikayesinin kendisini Tufan hikayesinde nasıl yansıttığını gördük ve Tufan sonrası dünyada bu paralelliğin ne anlama gelebileceğinden bahsettik. Yaratılış Sekizinci Bölüm, yeniden yaratılan bir dünya, Yaratılış Birinci Bölüm’ü yansıtıyor, ancak farklı bir dünyayı, insanlığın dünyası olacak bir dünyayı, merkezinde insanın bulunduğu, anahtarlarına sahip olduğumuz bir dünyayı. Altıncı gün, altıncı günde Tanrı’nın kutsaması kendisini Noah’ın dünyasında yansıtıyor, Noah’ın dünyasında da altıncı gün diyebileceğimiz bir gün var diyebiliriz. Aynı zamanda çevreye karşı da görevimizin verildiği bir gün; verimli olun ve çoğalın, ama hayvanların bizden korkacağı ve ne yaparsak yapalım içinde yaşamamız gereken bir dünya.
Bence bir sonraki merak uyandıran soru şu: Altı gün boyunca bu Yaratılış günlerinin her birinin Noah’ın dünyasında bir karşılığı olduğunu gördük. Peki, bu karşılıklılık altıncı günden sonra da devam ediyor mu? Bu benzerlik, yedinci güne de uzanıyor mu? Burada, insanlığın dünyasında “yedinci gün” var mı? Yedinci gün yani Şabat, Noah’ın dünyasında bir Şabat var mı? Bu neye benzerdi ve ne anlama gelirdi?
Sonraki yazımızda bunun hakkında konuşacağız. Bana katılın.
Sonraki Yazı: Noah’ın Dünyası’nda “Şabat” var mı?
Kaynak: Rabbi David Fohrman