Giriş
Tanrı adamın derin bir bilinçsizlik durumuna düşmesini sağladı ve [adam] uyudu. [Tanrı, adamın] “tsela”sından birini aldı ve yerini etle kapadı.
Tanrı, adamdan aldığı “tsela”yı bir kadın şeklinde inşa etti ve onu adama getirdi.
Yaratılış 2:21 – 22
Kadını yaratmak için insanın hangi bölümünün kullanıldığını anlamanın üç farklı yolu vardır. “Yan”, “kaburga” ve bunların arasında en az bilineni “kuyruk”tur. Talmud Berahot 61a’da şöyle der: “Rav ve Şmuel, “tsela” kelimesinin anlamını farklı açıklar: Biri dedi ki: “Yüz” demektir. Hava, başlangıçta Adam’ın bir yüzü ya da yanıydı. Ve biri şöyle dedi: Kuyruk anlamına gelir yani tsela bir uzantıdır, yani Adam’ın göğsündeki kaburgalardan biri gibi.”
Diğer iki açıklama ise “tsela” kelimesinin çevirisine dayanmaktadır. Bereşit Rabba 17:6, tsela’nın “kaburga” anlamına geldiğini belirtir. İlginç bir şekilde, popüler “kaburga” yorumu, Talmud’un hiçbir yerinde belirtilmemiştir. Hava bir kaburgadan yaratıldıysa, şu soru sorulabilir? Tanrı hangi kaburgayı aldı? Bir kişinin göğüs kafesinin her iki tarafında on iki kaburga vardır; Bereşit Rabba, hangi kaburganın alındığını bilinmediğini, ancak bunun ne en üstte ne de en alttaki olmadığını belirtir. Targum (Pseudo) Yonatan’a göre, Tanrı, Hava’yı yaratmak için sağ taraftan on üçüncü kaburgayı kullanmıştır. Bu, modern insanın her iki yanında on iki kaburga olduğunu ima eder. Radal, altıncı kaburga olduğunu aktarır. Meam Loez, Yaratılış 2:21-22, Targum (Pseudo) Yonatan ve Abarbanel’e dayanarak “İnsanın her iki yanında onbeş tane kaburgası vardır. Tanrı’nın kadını yaratmak üzere aldığı kaburga, sağ taraftaki onüçüncü kaburgaydı. Bir görüşe göre ise, Adam bir tane fazla kaburga ile yaratılmıştı, böylece kadın yaratıldığında, vücudunda hiçbir parça eksik değildi” diye belirtir.
Targum Onkelos, tsela’yı, örneğin Daniel 7:5’te bulunan, Aramice kaburga anlamına gelen “il’ah” olarak tercüme eder. Bir başka eski targum olan Targum Neofiti de kaburga çevirisini desteklemektedir. Abarbanel ve Rabbi Saadia Gaon, Adam’ın başlangıçta özellikle onu kullanmak amacıyla ekstra bir kaburga ile yaratıldığını ileri sürer. Talmud, Sanhedrin 39a’da Tanrı’nın bir tsela aldığını ve ona eksiksiz bir yardımcı verdiğini belirtir.Benzer bir anlatımı Bereşit Rabba 17:7 – 8’de buluruz. Buradaki tüm yorumlar kadın bir kemikten (Kemiğimden kemik, etimden ettir (2:23)) yani Adam’ın “kaburga kemiğinden” yaratılmış gibi anlatır. Bu ifade, rabbilerin tsela’yı bir kaburga olarak anladığı anlamına gelir. Sforno, tsela’nın ne anlama geldiğini açıkça belirtmez, ancak Tanrı’nın az miktarda malzeme kullandığını belirterek, kelimenin kaburga olarak tercüme edilmesini kabul ettiğini ima eder.
Ancak “tsela” kelimesini anlamanın başka bir yolu daha vardır (Bereşit Rabba 8:1; Vayikra Rabba 14:1); Gemara (Berahot 61a) ve Zohar (Bereşit 34b-35a; Şemot 55a; 231a). Zohar’a göre, tsadi harfini oluşturan üstteki iki “yod” harfi, aslında Tanrı tarafından “çift yüzlü” yaratılmış insanı temsil eder. Kaynaklar, iki varlığın aynı yöne mi yoksa zıt yönlere mi baktığını tartışır; bu iddia , Rabbi Yosef Karo ve Arizal arasında tsadi harfinin nasıl düzgün yazılacağına ilişkin tartışmanın temelini oluşturur.
Bereşit Rabba’da (17:6), Rabbi Şmuel bar Rabbi Nahman, tsela’yı “taraf” olarak anlar ve Raşi ve İbn Ezra (Bereşit 2:21) de bu anlamı benimser. Philo, “taraf / yan” kelimesinin ikisinin özellikle eşit olarak yaratılabilmesi için kullanıldığını söyler (Yaratılış Üzerine Sorular ve Cevaplar, no. 25). Raşi, tsela’nın Tanah’ta başka yerlerde de “taraf” anlamında kullanıldığına işaret eder. (Çıkış 26:20, 26-27). Teruma peraşasındaki ayetlerde Onkelos, tsela’yı Bereşit peraşasındakinden farklı bir şekilde tercüme eder. Teruma peraşasında bu kelimeyi “s’tar” yani “yan” olarak ve Bereşit 2:21’de “il’ah” yani “kaburga” olarak tercüme eder. Tsela kelimesi, Mişkan ve onun kapları ile ilgili olarak, her zaman “yan” anlamına gelecek biçimde birçok kez kullanılır (Çıkış 36:25, 31, 33, Çıkış 25:12, 14; Çıkış 37:3, 5 ve 36:27) ve Onkelos bu kelimeyi her zaman s’tar (yan) olarak çevirir. Tanah’ın diğer kitaplarında “tsela”, bir binanın yanı (yani bir oda; Ezekiel 41:5 – 8) ve bir tepenin yanı (2 Samuel 16:13) anlamında da kullanılır. Rambam’da Şaşırmışlar için Kılavuz 2:30 bölümünde doğru çevirinin “yan” olduğunu belirtir. Ralbag da bu çeviriyi kabul eder ve Adam “uyurken” Tanrı’nın mucizevi bir şekilde Adam’in yanına bağlı bir tür “plasenta” yarattığını ve bunun aracılığıyla Hava’yı yarattığını öne sürer.
Tora metni de çevirinin “yan” olduğunu destekliyor gibi görünmektedir, çünkü kadının yaratılışının tarifinde, Hava’nın bedenine bir ruhun üflendiğinden söz edilmez. İlk yaratılışta (çift taraflı) Adam topraktan yaratılmış ve Tanrı ona “yaşam nefesi” vermişti (Yaratılış 2:7). Kadının yaratılış hikayesinde anlatılmayan bu bölüm, kadının zaten yaşam nefesini içeren bir “şeyden” yaratıldığını ve yeni bir “üflemenin” gereksiz olduğunu düşündürür. Bu aynı zamanda Adam’ın Hava’ya, Tanrı’nın Adam’a verdiği yaşam gibi yaşam “verdiğini” ima eder. Tsela kelimesinin kullanılması, Adam’ın yaratılışında birkaç kez kullanılan “tselem” (görüntü) kelimesini çağrıştırmaktadır. Tıpkı Adam’ın Tanrı’nın “tselem”inde yaratıldığı gibi (Yaratılış 1:26-27), Hava da Adam’ın tsela(m)’sinden yaratıldığını söylemektedir.
Üstelik, ilk yaratılış hikayesinde metin, hem tekil hem de çoğul formlar kullanılarak sürekli değişir. Tanrı’nın yarattığı “insan”a atıfta bulunur. Ayrıca hikaye, verimli olmaları ve çoğalmaları için “onlara” bir kutsama içerir “Tanrı onları! mübarek kıldı. Tanrı onlara! …… dedi” (Yaratılış 1:28). Hem çoğul kullanımı hem de kutsamanın kendisi, o sırada hem erkek hem de kadın (yarım) bulunduğunu gösterir.
Tanrı adamı Kendi görüntüsünde yarattı. Onu Tanrı’nın görüntüsünde yarattı; onları erkek ve dişi olarak yarattı.
Yaratılış 1:27
Tanrı onları mübarek kıldı. Tanrı onlara “Verimli olun ve çoğalın. Yeryüzünü doldurun ve onu ele geçirin. Denizin balıklarına, gökyüzünün kuşlarına ve yeryüzü üzerinde hareket eden tüm hayvanlara hükmedin” dedi.
Yaratılış 1:28
Ayrıca, ilk yaratılış hikayesinde metin, insanın yaratılışını detaylandırırken (“va’yivrah”) (1:27) “yaratıldı” terimini kullanırken, ikinci hikayede Hava yokluktan yaratılmamıştır ve dolayısıyla metin ondan “inşa edilmiş” “va’yiven” olarak bahseder”(2:22). Tüm bu göstergeler, Hava’nın kaburga yerine Adam’ın yanından alındığı görüşünü desteklemektedir. Bu bakış açısı için son bir kanıt, Tanah’ta başka hiçbir yerde tsela’nın “kaburga” anlamına gelmediğidir; bunun yerine, genellikle bir yapı ve bina ile ilgili olarak, yalnızca “yan / taraf” anlamında kullanılır.
“Tsela” kelimesinin tek “doğru” çevirisi ne “kaburga” ne de “taraf / yan” kelimeleridir. Aksine, her iki çeviriyi destekleyen erken dönem kaynakları bulunmaktadır. Bir yandan Targum Yonatan ve Onkelos ve Midraş’taki bir görüş “kaburga” çevirisini desteklerken, diğer yandan Raşi, İbn Ezra, Rambam, Ralbag ve Midraş’ta farklı bir görüşün tamamı “taraf / yan” tercümesini desteklemektedir. Radak gibi bazı yorumcular, her iki görüşü de tercih etmeksizin sunarlar. Modern eğilim, “kaburga” geleneğini takip etmek olmuştur. İngilizce çevirilerin büyük çoğunluğu tsela kelimesini “kaburga” olarak tercüme eder. Kayda değer bir istisna, editörü giriş bölümünde bir kelimenin nasıl tercüme edileceğine dair bir tartışma olduğunda Raşi’ye dayandığını belirten “ArtScroll Stone Edition” Humaş’tır. Bu durumda da çeviri Raşi’yi takip eder ve bu nedenle “tsela”, “yan” olarak çevrilir.
Hava, Adam’ın “kemiklerinin bir kemiğinden ve etinden bir etten” (2:23) yaratılmış olduğu için Bereşit Rabba 17:8, erkek ve dişinin aynı hammaddeden aynı anda yaratıldığı diğer tüm canlı türlerinin aksine, Hava’nın Adam’dan yaratılmış olmasının özellikle anlatılma nedeninin birbirlerine olan yakınlıklarını en üst düzeye çıkarmak olduğunu belirtir. Bu, Lavan’ın Yaratılış 29:14’te kullandığına çok benzeyen metaforik bir ifade olarak anlaşılır. Lavan, Yaakov için “kemiğim ve etim” demektedir. Adam da Hava için “etimden et, kemiğimden kemik” demektedir (Yaratılış 2:23). Bu bağlamda, hem metafordaki gibi “yakınlık” anlamına gelmekte, hem de “yan” olarak yapılan çeviriyi destekler gibi görünmektedir.Buradaki ahlaki ders, iki cinsiyetin eşitliğidir. Midraş, Adam’ın ilk “eşi” olan Lilit’in de topraktan yaratıldığını öne sürer, ancak o doğru bir eş değildi. (Bu ifadeleri literal anlamak, hiçbir şey anlamamak demektir.)
Rabbi Saadia Gaon, Hava’nın Adam’in tsela’sından yaratılmasının bilgelikle yapıldığını açıklar: Adam Hava’ya kendisinden bir parçayı korur gibi bakacak ve Hava da bir uzvun bedeni takip ettiği gibi onu takip edecektir.
Bu yaratılış hikayesinin amacı ahlaki bir mesajdır. Erkek ve kadın arasındaki ilişkiyi tasvir eder. Abarbanel, bu bölümü anlatırken, Hava’nın Adam’ın ayağından ya da başından yaratılmadığını, tersine ona eşit olsun diye onun yanından yaratıldığını belirtir. Talmud Yevamot 62b, bir erkeğin eşini kendi bedeni gibi sevmesi gerektiğini belirtir.
İki Yan
Dünyadaki her varlık, hem erkek hem de dişi niteliklerini içermelidir. Bu özellikle, erkek ve dişi unsurların sırasıyla “hatırla” ve “tut” [Şabat’ı] emirlerine karşılık geldiği Tanrı’ya hizmet ederken geçerlidir.
Adam yaratıldığında dişil potansiyeli de taşıyordu sadece bu potansiyel açığa çıkmamıştı. Dişil potansiyel erkek içinde saklıyken, eril potansiyel kadın içinde etkinliğe kavuşur. Tora, Yaratılış 46:15’de “Lea’nın, Yaakov’a doğurduğu oğullarıdır. Ayrıca [Yaakov’un] kızı Dina…” demesinin nedeni budur. Oğullar kadına, kız ise erkeğe atfedilir.
Sırasıyla erkek ve dişi unsurların özü, verme ve alma kavramıdır. Manevi rızkı verme eril yan, manevi destek alma dişil yandır. İhtiyaç duyduklarını alması “çocuklar, yaşam ve yiyecek” gibi dişil yanı ifade eder.
Ve bir tselasını / yanını aldı”; bu, kadınlık tarafının, yanının Adam’dan alındığı anlamına gelir. Daha sonra “yerini et ile kapadı” demek, Tanrı, onun yerine fiziksellik kavramını koydu. Bu kavrama göre bir tsadik, ilahi akışı alma, kabul etme (dişil) ve her türlü iyiliği yukarıdan, aşağı dünyaya iletme gücüne (eril) sahiptir.
Adam dişil potansiyeli de taşıyordu sadece bu potansiyel açığa çıkmamıştı. Dişil potansiyel erkek içinde saklıyken, eril potansiyel kadın içinde etkinliğe kavuşur. Tora, Yaratılış 46:15’de “Lea’nın, Yaakov’a doğurduğu oğullarıdır. Ayrıca [Yaakov’un] kızı Dina…” demesinin nedeni budur. Oğullar kadına, kız ise erkeğe atfedilir.
Düşüş
Sefer Yetzirah kitabı, Heşvan ayı ile İbrani alfabesindeki “nun” harfi arasında bağlantı kurar. “Nun” harfinin kelimenin içindeki konumuna göre iki yazılış biçimi vardır. Birincisi, başı eğik bir insan biçimine benzer “nun” harfi, ikincisi kelimenin sonunda yer alan dik duran bir insan biçimine benzeyen “nun” harfidir. 145. Mezmur, ayetlerin ilk harflerinin sırasıyla alfabenin harflerinden oluştuğu bir ezgidir. Bir istisna ile. “Nun” harfi ile başlayan kısım bu mezmurda yer almaz. Neden? Çünkü, “nun” harfi “düşmek” anlamına gelen “nefila”yı ve “yılan” anlamına gelen “nahaş”ı temsil eder. Düşme fikri, “nun” harfinin başının eğik gibi bir biçime sahip olmasıyla ilgilidir. Örneğin, Yaratılış 6:4 ayetinde “devler” olarak tercüme edilen “nefilim” görünürde güçlü, şöhretli kişiler, ahlaken ise düşmüş kişilerdi. Tersine, düz “nun” harfi ise “düşmüş ve ayağa kalkmış” bir kişiyi sembolize eder. (Baal Teşuva, tsadikten yukarıdadır, Berahot 34b). Bu nedenle, dua ederken, modim sırasında ilk “nun” gibi eğilmemiz, düşmemiz gerektiğini, doğrulduğumuzda ise ikinci “nun” yılan gibi doğrulmamız gerektiğini, sırtımızı yılan gibi düzleştirmemiz gerektiği söylenir. Bu konuda daha fazlası için Meam Loez Yaratılış Kitabı 12:4 ayetine bakabilirsiniz. Burada yazdım. Öyleyse, dua “modim” iki nun harfinden oluşur, eğilme ve doğrulma.
Düşüş ile ilgili olan yılanın ne olduğunu anlamadan önce Eden Bahçesi’ndeki iki ağaçtan, Yaşam Ağacı’nın ve İyi ve Kötüyü Bilme Ağacı’nın ne olduğunu anlamamız gerekiyor.
Yaşam Ağacı ile İyi ve Kötüyü Bilme Ağacı
Tanrı adama bir emir verdi ve “Bahçenin tüm ağaçlarından serbestçe yiyebilirsin” dedi. “Ancak İyi ve Kötüyü Bilme Ağacı’ndan yeme; çünkü ondan yediğin gün, kesinlikle öleceksin.
Yaratılış 2:16-17
Tanrı, önce “tüm ağaçlardan yiyebilirsin, Her şeyden yiyeceksin” der. Sonra, “ancak İyi ve Kötüyü Bilme Ağacı’ndan yeme” der. Ama az önce “tümağaçlardan yiyeceksin” dedi? Hangisi doğru, tümü mü? Yoksa biri hariç mi?
Başka bir sorun da şu: Burada belirli bir ağaçtan mı bahsediyoruz? Yani, bir şekilde Eden Bahçesi’nde “Yaşam Ağacı” adı verilen bir ağaç var, bir tane de “Bilgi Ağacı” adı verilen bir ağaç mı vardı?
Tanrı, “Bilgi Ağacı’ndan yeme; çünkü ondan yediğin gün, kesinlikle öleceksin” der. Ama bu iki ağacın ne olduğu hiç açık değildir. İyi ve Kötüyü Bilme Ağacı’nın nerede olduğu da belli değildir. Yaşam Ağacı’nın bahçenin ortasında (Yaratılış 2:9) olduğu belirtilmişken, Bilgi Ağacı nerededir?
Bireysel düzeyde iki ağacın anlamı şudur: İyi ve Kötüyü Bilme Ağacı’ndan yiyerek, “doğru ve yanlış” dünyasından “iyilik ve kötülük” dünyasına, ahlaki eylemlerin nesnel bir seçimden, öznel seçimler dünyasına geçeriz. Yani arzular, istekler, ahlaki seçimlerin kaçınılmaz bir parçası haline gelir. Bilgi Ağacı’ndan yediğimizde, ikilik dünyasına, zıtlıkların dünyasına gireriz. Neden? Çünkü, bilginin tanımında bu yatar. Bilgi, bilen ile bilinen arasındaki ilişki sonucunda ortaya çıkar. Tanımı gereği, ikiliği içerir. Ayrıca, bilgi, bir tanımı getirir, bir şeyi bildiğimde, ona bir nitelik atfederim. Örneğin, bir şeyi “iyi” olarak tanımladığımda, bunun karşısında bir “kötü” olduğu anlamına gelir. Yaşam Ağacı’nda ise iyi ve kötü arasında ayırım yoktur, tüm ve birlik vardır. O halde iki ayrı ağaçtan bahsetmiyoruz, aynı şeye iki farklı bakış açısından bahsediyoruz.
Tanrı, “tüm ağaçlardan, her şeyden yiyeceksin” demektedir. Çünkü, her şey Yaşam Ağacı’dır. “Bilgi Ağacı’ndan yemeyeceksin” demek, “kendine özgü belirli bir şeyi yemeyeceksin” demektir. Her şeyi yiyebilirsin ama belirli bir şeyi her şeyden ayırdığında, bu Bilgi Ağacı’dır. O halde Bilgi Ağacı ayrı bir ağaç değildir, her ağaç (ağaç, hayat için kullanılan bir metafordur) yani yaşamdaki her gerçeklik hem Yaşam Ağacı’na hem de Bilgi Ağacı olma imkanına sahiptir. Bilgi Ağacı’ndan yediğinde, bir ayrım yapıp, belirli – özel bir şeyi istediğinizde bu, Bilgi Ağacı’ndan yemek demektir. Putperestliğin kökeni de budur. Puta tapmanın bilinçdışında ne yatar? Puta tapmak, belirli bir şeye tapmak değil, bir şeye her şeyin üzerinde tapmak demektir. Çünkü, her şey aslen Aşem’in bir parçasıdır. Yaşam Ağacı Bir’dir. Yaşamın tamamını iyi ve kötü ayrımı yapmadan kucaklamaktır. Bilgi Ağacı, ise ayırım yapar, ikicidir.
Burada karşımıza şu sorular çıkar:
Ayrım yapmamamız mı gerekiyor?
İnsan bilgiye sahip olmayan biri mi olmalıdır?
Madem ki Tanrı, Bilgi Ağacı’ndan yememizi istemiyordu, neden bu ağacı Eden Bahçesi’ne yerleştirdi?
Bir yandan insana bu ağacı yeme imkanı tanıyıp, sonra da bu nedenle cezalandırmak adil mi?
Eğer Tanrı, Bilgi Ağacı’ndan yememizi istediyse, neden ondan yemeyeceksin dedi? Bu pek dürüstçe görünmüyor.
Bilgi Ağacı’ndan yememiz gerekiyordu. Ancak, Arizal’ın belirttiği gibi, bu olay olması gerekenden önde oldu. Bilgi Ağacı’ndan yememiz gerekiyordu. Bu, gelişimimizin bir parçasıydı ama Şabat’ı beklemek yerine, Bilgi Ağacı’ndan çok erken yediler. Öyleyse, Bilgi Ağacı’ndan yememiz gerekiyordu fakat bunu belirli bir aşamaya gelince yapmamız gerekiyordu, başlangıçta değil. Bunun ne anlama geldiğini anlamamız gerekiyor. Bunun için insanın yaratılışına geri dönmeliyiz.
İnsanın Yaratılışı
Tora’nın başında, Adam ve Hava’nın yaratılışını anlatan hikaye birinci ve ikinci bölümlerde olmak üzere iki kez anlatılır. Yaratılış 1:26 şöyle der: “naase adam bitsalmenu kidmutenu veyirdu bidgat hayyam uveof haşamayim uvevhamah uvekal haaretz uvekal haremes haromes haarets.”
“Tanrı “Görüntümüzde ve benzeyişimizde insan yapalım. Denizin balıklarına, gökyüzünün kuşlarına, çiftlik hayvanlarına ve tüm yeryüzüne – ve yeryüzü üzerinde hareket eden tüm toprak hayvanlarına hükmetsin” dedi.”
Yaratılış 1:26
Ayet şöyle der: “naase adam” Yaratılan kimdir? Bu ifadede, “insan yapalım” dediğinde yaratılan kimdir? Cevap: Adam Doğru, adam yaratılmıştır. Peki, bir sonraki ayet, 27. ayet ne diyor: “zahar unekbah bara otam”, “Onları erkek ve dişi olarak yarattı”. O halde “adam” kelimesi, erkeği, bir cinsiyeti ifade etmemektedir.
Benzer şekilde, “adam” kelimesinin erkeği, bir cinsiyeti ifade etmediği başka ayetler Yaratılış 5:1-2 ayetlerinde görülebilir:
Bu, Adam’ın soyunun anlatımıdır: Tanrı, insanı yarattığı günde, onu Tanrı’nın benzerliğinde yaptı. Onları erkek ve dişi olarak yarattı. Onları mübarek kıldı ve onları yarattığı günde onlara insan (Adam) ismini verdi.
Yaratılış 5:1-2
Bunun üzerinde düşünelim, çünkü; ikinci bölümde anlatılan ikinci hikayeye kadar “adam” kelimesi hem Adam’ı hem Hava’yı bir olarak, erkek ve kadını birlikte ifade eder. Tanrı, 1:26’da, “naase adam bitsalmenu kidmutenu” “insan yapalım, görüntümüzde ve benzeyişimizde” dediğinde buradaki çoğul ifadede kime seslenmektedir? Hemen bir sonraki ayette 27. ayette, “Tanrı adamı Kendi görüntüsünde yarattı. Onu Tanrı’nın görüntüsünde yarattı; onları erkek ve dişi olarak yarattı” derken, tekrar tekil şahısa dönmekte, Tanrı korusun, “yarattılar” dememektedir. “naase adam bitsalmenu kidmutenu” “insan yapalım, görüntümüzde ve benzeyişimizde.” Kimin benzerliğinde? Tanrı, burada yaratılışın tamamına seslenmektedir, yaratılışın tamamı insanın yaratılışına dahil olsun demektir. Tanrı, o ana kadar yaratmış olduğu her şeye seslenmektedir. Adam, o ana kadar yaratılmış her şeyden yaratılmıştır.
O halde insan kimdir? İnsan, aslen her şeydir. Yaratılmış her şey kendisini insan aracılığı ile dışa vurmuş ve insana dahil olmuştur. İnsan, her şeyin görüntüsü olarak yaratılacak demektir. İnsan bir parça yıldız, bir parça deniz, bir parça hayvan, bir parça bitkidir. Bu nedenle insan her şeyin sorumluluğunu taşımaktadır. Çünkü insan her şeyi içermektedir. Kim her şeyden sorumludur? İnsan. Kim her şey ile bağlantılıdır? İnsan. Çünkü insan, gerçekte her şeyin bir parçasıdır.
Bu sorumluluğun kanıtını Adam ve Hava hikayesinden hemen sonraki hikayede görürüz. Noah ve Büyük Tufan. Tora, Tufan’ın nedeni olarak tüm yeryüzünün yozlaşmasını gösterir.
Tanrı yeryüzünü gördü; ve İşte– yozlaşmıştı. Zira her vücut, yeryüzü üzerinde yolunu saptırmıştı.
Yaratılış 6:12
İnsan yozlaşmıştır. İnsan yozlaşmış olduğu için de her şey yozlaşmıştır. Çünkü, insanın yaptığı her eylemin göklerde bir karşılığı vardır. Göklerdeki her değişimin de yeryüzünde bir karşılığı vardır. İnsanın her eylemi gerçekte tüm evreni etkilemektedir. Noah döneminde insan yozlaşmıştır, sonuç olarak ortaya çıkmış tüm gerçekliği yozlaştırmıştır. Yozlaşma olarak tarif edilen sonuç, Tanrı’nın Kendisi’ni daha çok gizlemesidir.
Yaratılış 1:26’da “naase adam bitsalmenu kidmutenu veyirdu bidgat uveof haşamayim” ayeti “balıklara ve kuşlara hükmetsin” diye tercüme edilir, oysa “veyirdu” kelimesinin kökü “rad”, “kendini alçaltmak” demektir. İnsan, kendisini her şeye alçaltmalıdır, kuşlara, kümes hayvanlarına, balıklara. İnsan, kendisini neden balıklara kadar alçaltıyor? Çünkü, kendisi kısmen bir balıktır. Okyanustaki balıktan sorumlu olmasının nedeni, kendisinin de balık olmasıdır. İnsanın, kuşlardan sorumlu olmasının nedeni, kendisinin de kuş olmasıdır. İnsanın sorumluluğunun ne kadar kapsamlı olduğunu anlamak için bu önemlidir.
Tanrı, Yaratılış 1:29’da yeryüzü üzerindeki bitkileri insanlar için yiyecek olarak verdiğini söylemektedir. Yiyecekleri içinde hayvanlar yoktur. Ama Tufan’dan sonra insana et yeme izni verilir. Göreceğimiz gibi, bu aslında bir ilerleme değil bir düşüştür. Çünkü, insan her şeyin sorumluluğunu alamayacağını göstermiştir.
İnsanın yaratılışına dönelim. İlk bölümde adamın / insanın erkek ve kadın olarak, yaratılışın tamamının görüntüsünde yaratıldığını, insanın yaratılışına her şeyin dahil olduğunu insanın her şey ile bağlantılı olduğu, her şeyin bir parçası olduğunu, bu nedenle her şeyden sorumlu olduğunu görmüştük. Sonra, diğer hikaye gelir. İnsanın yaratılışını tekrar ediyor gibi görünmesine rağmen aslında farklı bir hikayeyi anlatmaktadır. Adam / insan yaratıldıktan sonra 2. Bölüm 18. ayet şöyle der: “vayomer aşem elokim lo tov heyot haadam levadu” “Aşem Elokim adamın yalnız olması iyi değil dedi.” Ona, “eese lo ezer kenegdo” “kendisine uygun bir yardımcı yapayım.” Sonra şöyle der: (2:21) “vayoper aşem elokim tardema al haadam” “Aşem Elokim, adamın derin bir bilinçsizlik durumuna düşmesini sağladı” “vayişan”, uyudu, “vayika ahat mitsalotav” “yanlarından birini aldı” “vayyisgor basar tahtenna” “yerini etle kapadı.” (2:22) Tanrı, adamdan aldığı kaburga kemiğini bir kadın şeklinde inşa etti ve onu adama getirdi. (2:23) Adam “Bu defa, bu benim kemiğimden kemik, etimden ettir. İsmi İşa olsun; çünkü İş’ten alındı” dedi.
Burada ne oluyor? Adam zaten daha önce erkek ve kadın olarak, Adam, Hava ile birlikte yaratılmıştı. 2:18’te, “lo tov heyot haadam levadu” “adamın yalnız olması iyi değil” ne demek? Adam yalnız değil ki? Erkek ve kadın olarak yaratılmıştı. Adam “erkek cinsiyeti” de değildi. 1:27’de şöyle demişti: “zahar unekbah bara otam”, “onları erkek ve dişi olarak yarattı.” 2.Bölüm’deki hikaye yeni bir hikaye gibidir. Buradaki sorunları toparlayalım:
Adam, yalnız değildi. Neden “yalnız olması iyi değil” deniyor?
Ona neden “adam” diyoruz? Adam, erkek cinsiyetine sahip bir kişi değil ki?
Adam, kelimesi daha sonra bir erkek kişiyi ifade edecektir ama henüz “adam” insan demektir. Tüm bunların altında yatan anlam şudur: Tora, birbirinden bağımsız hikayeler dizisi değildir, bir yapbozun parçaları gibi birbirini tamamlayan, bağlantılar ağıdır. Örnek olarak, 38 bölümden oluşan “İki Ağacın Hikayesi” dizisini okuyabilirsiniz. Burada, 1.Bölüm’deki Adam ile Hava arasındaki ilişki ve 2.Bölüm’deki Adam ile Hava arasındaki ilişki arasındaki karşıtlık, Yaşam Ağacı ile Bilgi Ağacı arasındaki karşıtlık ile aynı doğrultudadır! Ve Yılan ile de ilgilidir. Nasıl? Görelim.
Yaşam Ağacı’nın Birlik Ağacı olduğunu, iki farklı ağacın bulunmadığı, her ağacın, her gerçekliğin hem Yaşam Ağacı olma, hem de Bilgi Ağacı olma imkanına sahip olduğunu görmüştük. Bu farkı, bir çocuğun veya bir yetişkinin bir nesne kurduğu ilişki arasındaki fark ile örnekleyebiliriz. Bir çocuğu ele alalım ve çocuğun bir nesne ile kurduğu ilişkiye bakalım. Bir çocuk, o nesnenin diğer çocuklarda olup olmadığı, o nesnenin nasıl yapıldığı gibi konularla ilgilenmez. Onu olduğu gibi, sorgusuz sualsiz kabul ederler. Kavrayış, bilgi, farkındalık yoktur. Bir yetişkinin bir nesneyle ile kurduğu ilişkide ise o nesneye sahip olmayı takdir ederler, herkesin ona sahip olmadığını anlarlar. Yani bir yetişkinin bir nesne ile kurduğu ilişkide “ayrım yapma niteliği” vardır. Bu benim için iyi, diğeri kötü vb. Bir yetişkinin hayat ile kurduğu ilişki budur. Öyleyse “daat”, farkındalık, zihinsel gelişmişlikle birlikte gelen bir niteliktir. Daha çok olgunlaştıkça, nesneler ile daha çok daat (farkındalık) ile ilişki kurarsınız. Farkındalık, ayırt etmek ile ilişkilidir. Küçük bir çocuk için içine doğdukları gerçeklik onlar için tek gerçekliktir ve bu gerçeklik onlar için kusursuzdur. Kıyas, karşılaştırma yoktur.
Benzer biçimde, birinci bölümdeki ilk hikayede onlar hakkında “zahar unekbah bara otam” “onları erkek ve dişi olarak yarattı” dendiğinde onlar birdir. Onların bir olması demek, ayrılık algılarının olmadığı anlamına gelir. Hiçbir şeye dair ayrılık algıları yoktur. Onlar, Yaşam Ağacı’ndadırlar. Eden Bahçesi’ndeki durumları bir birlik halidir. Bu nedenle, birçok midraşik hikayede, Adam ve Hava’nın bedenlerinin şeffaf, bedenlerinin bitişik, yüzleri zıt yöne bakar biçimde tasvir edilmesinin nedeni, aynı fikri; ayrılık algısının bulunmadığını anlatmak içindir. Onlarda ayrılık yoktur. Ayrılığın hiçbir biçimini deneyimlememişlerdir.
İkinci bölümde, ikinci hikayede, Adam ve Hava ayrılmaktadır. Ayrılmak ne demektir? İlk bölümdeki sırt sırta olma halinden ikinci bölümde ayrılacaklar, birbiriyle karşılacaklar, yüz yüze geleceklerdir. Sırt sırta şu demektir: Biri nereye giderse, diğeri de gider. Sırt sırta ilişkiye örnek olarak anne-çocuk ilişkisini verebiliriz. Çocuğun bağımsız bir varlığı yoktur, annesine bağımlıdır ve annesinin güdümünde hareket eder. Doğru bir ilişki kuramamış, bir tarafın diğeri üzerinde baskın olduğu ilişkiler de bu tip ilişkiye örnektir. Yüz yüze gelip, karşılaştıklarında ise birbirlerine zıt yönde duruyorlar demektir. Artık farklı yönlere gidebilirler, ayrılabilirler. Gerçek bir karşılaşma, yüz yüzedir. Ancak, bu yüz yüze ilişkiyi oluşturabilmek, ayrılığı, farkındalığı deneyimleyebilmek için Adam gelişmek zorundadır. Tora’nın ikinci bölümde açıkladığı budur.
Birinci bölümde, Adam ve Hava birdir. İkinci bölüm’de 20. ayette şöyle der:
Adam tüm çiftlik hayvanlarına, gökyüzünün kuşlarına ve tüm vahşi hayvanlara isimler verdi. Fakat adam, [bunların arasında] kendine uygun bir yardımcı bulamadı.
Yaratılış 2:20
“uleadam lo masa ezer kenegdo” Adam’a uygun yardımcı yoktu (2:20).
İkinci bölümde gerçekleşecek olan ilişkinin olabilmesi için adamın yalnız olmaması, bir başkasının olması gerekir. Çünkü, bir ilişki tanımı gereği ikiliği, bir “başkasını” gerektirir. Bilgi ilişkisi için bilen ve bilinen tarafların ya da iyi ve kötü gibi kavramların bulunması için ikilik, bir “başkası” gereklidir. 2. Bölüm 18. ayet şöyle demişti: “lo tov heyot haadam levadu” “adamın yalnız olması iyi değil”. Bir “başkası” olması gerekiyordu.
Peki, ilk “başkası” ne zaman yaratılmıştı? Tora’nın ilk ayetinde! “Bereşit bara elokim et haşamayim veet haeretz” (1:1) Başlangıçta Tanrı gökleri ve yeryüzünü yarattı. Bir başkası yoksa ilişki yoktur. “İyi” yoktur! Bu nedenle birinci bölümde anlatılan yaratılış “iyi” olarak tanımlanır. Tanrı’nın görüntüsünde yaratılan adamın da ilişki kurabilmesi için bir “başkasının” olması gereklidir. Yalnız olması “iyi” değildir.
Bir şey yarattığımızda, onu nasıl yaratırız? İlk olarak onu zihnimizde canlandırırız, hayal ederiz, sonra onu söyleriz, dil ile veya eylemler ile dışa vururuz , yaratırız. Öyleyse, yaratım önce düşüncede, hayalde gerçekleşir sonra açığa çıkar. Yaratılış, Tanrı’nın hayalinde başlamıştır. Tanrı’daki ilk dalgalanma, “başkasını” yaratacak olan Ein Sof’daki ilk hareket, bir boşluk yaratmakta ve tüm dünya bu boşlukta yaratılmaktadır. Arizal’in öğrencisi İsrael Sarug tarafından aktarılan Sefer HaMelech kitabında bu Şa’aşuei Hameleh (Sha’ashuei Hamelech, Kral’ın Zevki olarak anlatılır. Bir şaka yapma gibi. Yani öncelikle bir görüntü olmalıdır. Bir çeşit fikre, hayale sahip olmamız gereklidir.
Böylece adamın yaratılışında şöyle der: “bitsalmenu kidmutenu”. İnsan, önce Tanrı’nın hayalinde yaratılmıştır ve bu yaratılışta Adam ve Hava hala birdir. İkinci bölümde ise Adam ve Hava birbirinden ayrılmaya başlamaktadır. Adam ve Hava birbirinden nasıl ayrılmaktadır? Her biri, diğerini kendi zihninde canlandırarak, hayalinde yaratarak. Çünkü, daha önce söylediğimiz gibi, bir şeyi yaratmak için, boşluk yaratmak için, onu öncelikle hayalinizde, düşüncede yaratmanız gerekmektedir. Bir başkası ile bir ilişkiye girmeden önce, öncelikle diğer kişiyle ilişki kurmayı istemeniz gereklidir. Bunu düşünmeniz, hayal etmeniz, kendinizi buna açmanız, bir boşluk yaratmanız, bu ilişkiye imkan yaratmalısınız.
İkinci bölümdeki, ikinci yaratılış hikayesini anlatırken Tanrı, “Adam ve Hava, siz artık iki kişisiniz” demez. Tüm süreci anlatır. (2:21) “vayoper aşem elokim tardema al haadam” “Aşem Elokim, adamın derin bir bilinçsizlik durumuna düşmesini sağladı” “vayişan” ve uyudu, “vayika ahat mitsalotav” “yanlarından birini aldı”. Çeviriye dikkat ediniz: “mitsalotav” : yanlarından. “Mitsalotav” kelimesinin kökü “tsela” “yan” demekti. Bakınız Çıkış 25:12, 14, 26:20, 26, 27, 35 vb. Bu ayetlerde Antlaşma Sandığı’nın ve Mişkan’ın “tsela”sından bahsedilir. Elbette ki Antlaşma Sandığı’nın ya da Mişkan’ın bir kaburgası yoktu.
Tanrı, ikinci bölümde hikayeyi niçin ayrıntılarıyla anlatmaktadır? Niçin Tanrı, “adamın yalnız olması iyi değil, yani siz sırt sırtasınız, artık ayrıldınız ve artık iki kişisiniz” demiyor? Çünkü Tanrı’nın isteği bizim kendi yaratılışımıza dahil olmamızdır. Tanrı bizden kendi hikayemizin yazılmasında, ortak yaratıcılar olmamızı istemektedir. Tanrı, “naase adam” “insan yapalım” dediğinde insana seslenerek “Seni yapalım. Sana tüm yaratılışı içeren potansiyeli ve bu potansiyelini ortaya çıkarmanı sağlayacak araçları veriyorum. Seninle birlikte bu potansiyelini gerçeğe dönüştürelim, seni birlikte yapalım” demektedir. Çünkü insanın yaşamındaki her eylemi aslında kendi varoluşunu yaratmasıdır.
Kendi varoluşumuzun yaratılmasında, hikayelerimizin yazılmasında Tanrı ile nasıl ortak yaratıcılar olabiliriz? Tanrı ile aynı şekilde yaratmaya başlayarak. Nasıl ki Tanrı, “bitsalmenu kidmutenu” ile yaratmaya başladıysa yani, görüntüsünde (tsal: gölge) ve hayalinde, aynı kök kelimeler şu ayette yer alır: “vayoper aşem elokim tardema al haadam”, Tanrı adamın derin bir bilinçsizlik durumuna düşmesini sağladı (2:21) Unutmayalım, buradaki adam, erkek ve kadındır, Adam ve Hava’dır. Bu ayetteki derin uyku, derin biliçsizlik hali olarak tercüme edilen “tardema” kelimesi gözünde benzerlik, hayal “dmutenu”, “dimyon” ile aynı köke sahiptir: dalet, mem.
2:21 ayetinin devamında “vayika ahat mitsalotav” “yanlarından birini aldı” demektedir. “Yan” olarak tercüme edilen kelimenin kökü nedir? “tsel” “tsalmenu” kelimesinin kökü aynı kelimedir: tsel, “görüntü” demektir. Özetlersem, Yaratılış 1:26’daki “görüntümüzde” olarak tercüme edilen “bitsalmenu” ile 2:21’deki yan / kaburga olarak tercüme edilen “mitsalotav” aynı köke sahiptir. Yaratılış 1:26’daki “benzeyişimizde” olarak tercüme edilen “kidmutenu” ile 2:21’deki derin biliçsizlik hali olarak tercüme edilen “tardema” kelimesi aynı harflere sahiptir.
Nasıl ki Tanrı bizi Kendi hayalinde yaratıyorsa, aynı şekilde, biz de “başkasını” kendi hayalimizde yaratırız. O halde Hava’yı yaratan Adam, Adam’ı yaratan Hava’dır ve her biri diğerini önce kendi hayalinde yaratmıştır.
Ve sonra şöyle devam eder: “vayisgor basar tahtenah” (2:21) gerçek oldu, bedene / ete büründü. Türkçe çeviride “yerini etle kapadı.” Süreç budur. Yaratılışı tamamlıyoruz. Çünkü, Yaratıcı’nın yaratış sürecini taklit etmekteyiz. Biz de aynı şekilde yaratıyoruz. Bu nedenle Adam, artık ayrı bir kişidir, 23.ayette şöyle der: “zot hapaam etsem meatsamay ubasar mibesari” (2:23) “Bu defa, kemiğimden kemik, etimden ettir.” Bu sebeple bir erkek, babasını ve annesini bırakıp eşiyle birleşmelidir ve tek vücut haline gelmelidirler. (2:24) 23.ayetteki “zot hapaam” “bu defa” ne anlama gelmektedir? “Bu defa, kemiğimden kemik, etimden ettir!” İlk seferde neydi? “zot hapaam” “bu defa” dediğinde, “ ‘bu defa’ ilişki kuracağım” demektedir. Çünkü ‘bu defa’ öncekinden farklı olarak, ‘bu defa’ kemiğimden kemik, etimden ettir.
Bu defa önceki gibi olmayacak, çünkü daha önce Adam Hava’nın zihnindeydi, Hava ise sadece Adam’ın zihnindeydi. Çünkü, onlar birdi. Ayrılık yoktu. Ve ayrılmaya başladıklarında, birbirlerinin sadece hayallerindeydi. (2:21) “vayoper aşem elokim tardema”, Tanrı onu “tardema” durumuna düşürdü, Tanrı, adamın uyku durumuna düşmesini sağladı ve her biri diğerini hayal etti. Öyleyse Hava neredeydi? Hava, Adam’ın zihnindeydi. Adam neredeydi? Hava’nın zihninde. Hava, Adam için neydi? Hava, Adam’ın sadece bir uzantısıydı. Adam, Hava için neydi? Adam, Hava’nın sadece bir uzantısıydı. Çünkü, sırt sırtaydılar.
Sırt sırta olmak demek, bir kişinin diğerinin sadece bir uzantısı olması demektir. “Senin orada bulunma nedenin de sadece benim hayallerimi yeri getirmektir.” “etsem meatsamay ubasar mibesari”, kemiğimden kemik, etimden et olma hali yoktur. Nereden orada bulunuyorsun? Çünkü öyle istiyorum. Orada arzularımı yerine getirmek için bulunuyorsun. Tora diyor ki, bu andan sonra, anlamalısınız ki, “zot hapaam”, bu andan itibaren, artık bu şekilde olmayacak, yaptıklarının sonuçları olacak. Artık başkası sadece hayal ve fantezi dünyasında olmayacak, artık gerçek bir kişi olacaktır. Öyleyse, yaptıklarınızın bir karşılığı olacak, eylemlerinizin sorumluluğunu almanız gerekecektir.
Bunun zıttı olan “Bu kişiyi sadece amacıma uygun olarak kullanıyorum. Bir iş yaptıysam ne olmuş, ben bu kişiden veya işten sonsuza dek sorumlu değilim. Hiçbir sorumluluk almadan herhangi bir zevki yaşarım. Bazı şeyleri yapmak istiyorum ama bunların sorumluluğunu almak istemiyorum” diyemezsiniz. İnsanların yaptıklarının altında yatan budur. Eylemlerinin hiç sonucu yokmuş gibi davranılması. “Lilit” kavramının kaynağı budur. Bu bilinç durumu “Lilit” ile sembolize edilir.
Adam, “zot hapaam” “bu defa” dediğinde, bu defa başka bir bilinç hali ile demektedir. “Önceki defa Lilit’leydi” demektir. Adam’ın ilk eşinin “kötü” “Lilit” olması ve sonraki eşinin “Hava” olduğunu içeren ders verici sembolik hikayelerin anlamı budur. Lilit, cinler veya “şedim” bilinç içeriklerini temsil eder. Bunların genel olarak “kelipa” “negatiflik” olarak tanımlanmasının nedeni budur.
Başa dönersek, Adam’a “mikol etz hagan ahol tohel”, “tüm ağaçlardan yiyeceksin” denmektedir. Bu, her şeyi yiyebilirsin demektir. Ama belirli bir şeyden yeme. Belirli bir şeyden yediğin anda ne olacak? Bunun bir sonucu olacak. Arizal şöyle söyler: Hiçbir zaman bilgiye sahip olmamamız tasarlanmamıştı! Plan, zeki insanlar olmamız, daat’a, farkındalığa, özgür seçim hakkına sahip olmamız, “bu benim için iyidir, bu benim için kötüdür, bu başkası için iyi, bu başkası için kötü” gibi sürekli kararlar almamızdı. Ancak bu seçimlerin, gelişimimizin daha sonraki aşamalarında gerçekleşmesi gerekiyordu. Arizal’ın ifadesiyle, Şabat’ta! Zihninizde canlandırmaya çalışın, bu ifade şunu demekti: Bilgi Ağacı’nın, Yaşam Ağacı olan Şabat’ta yenmesi, içselleştirilmesi gerekiyordu. Yani bilgiyi, yaşam bağlamında, yaşamın bütünlüğü, tüm yaşam örgüsü içerisinde içselleştirmek zorundasınız. Yaşamdan ayrık değil. Yaşam Ağacı’nda ve Bilgi Ağacı için seçim yapacak, Şabat’ı bekleyecektik. Şabat, Yaşam ağacı gerçekliğidir. Şabat gerçekliğinde, Bilgi Ağacı olacaktık. Sonunda Eden Bahçesi’ne dönmeye çalışıyoruz. O kusursuz halde olmalıyız. Eden Bahçesi’ne geri dönmek için ne yapmamız gerekiyor? “Bütün ağaçlardan yiyeceksin fakat bu belirli ağaçtan yeme.” Bu belirli ağaçtan yediğin anda, bunun bir sonucu olacak ve bunun sorumluluğunu almak zorundasın.
Yılan
Üçüncü bölümde Yılan, Nahaş ortaya çıkar. 3:1’de “vehanahaş haya arum” “Ve Nahaş (Yılan) “arum”du” der. Yılan “arum”du. Sinsilik. Sforno (Rabbi Ovadya ben Yaakov Sforno) bunun hakkında şöyle yazar: “arum” kelimesi, cinler dünyası ve hayal ve fantezi dünyası ile bağlantılıdır. Yılan nedir? Yılan, düşüştür. Bu nedenle, “nahaş”ın “nun” harfi düşüşü “nefila”yı sembolize eder. İnsanın düşüşü dış sesi dinlediğinde gerçekleşir ve bu ses daima dıştan gelir, içsel bir ses değildir. Tora’nın söylediği budur. Nahaş konuşmaktadır. Kişinin kendisi değil, harici bir ses, birisi size şöyle demektedir: af ki amar elokim lo tohelu (3:1) “yiyemeyeceğinizi söylemiş olsa bile”, “lo mot temutun” “ölmeyeceksiniz” (3:4). Tanrı, “sonuçları olacak, Bilgi Ağacı’ndan yerseniz öleceksiniz” demektedir Nahaş ise “Bunun önemi yok. Sonuçları olmayacak” demektedir. “Bunun önemi yok. Sonuçları olmayacak. Bir şey olmayacak. Endişelenme.”
Bu nedir?Bu kelipadır. Nahaş kelipası. O ana kadar Eden Bahçesi’nde sonuçlar yoktu. Bu, sonuçlarının olacağı ilk olaydır.Çünkü, sonuç bilgiden kaynaklanır, bilgi ise ikilikten kaynaklanır.
Bilgi Ağacı’ndan yerler ve sonra ne olur? Tanrı şöyle der: “Yoksa yememeni emrettiğim ağacın meyvesinden mi yedin?” (3:11) Bu ses, içsel, derinden gelen ses gibidir. Nahaş ise dıştan gelen bir sesti. İç ses, “Bunu yaptınız mı?” diye sormaktadır. Cevap nedir? Bu, sadece Adam’ın cevabı değildir. Bu, herkesin cevabıdır. Yukarıdan gelen ses size aşağıdan gelen sesi neden dinlediğinizi sorduğunda, ne dersiniz?
– Diğer kişi bana böyle söyledi!
(3:12) “Yanıma verdiğin kadın – yediğim şeyi ağaçtan bana o verdi”
– Benim hatam değil. Kadını bana Sen verdin. Bu, Senin hatan. Kesinlikle benim hatam değil. Kadının hatası.
Tanrı sonra kadına döner ve kadın ne der?
– Yılan yüzünden. Yılan beni kandırdı.
(3:13) “vatomer haişa hanahaş hişiyani vaohel” “Beni yılan aldattı ve yedim”
“hişiyani” kelimesi “yeş ani” (ben varım) kelimelerini içermektedir. Nahaş, egodur. Sorumluluğu almak yerine gerçekte tam tersi olur. Kadın “itzavon”u alır, erkek de kendi “itzavon”u alır.
Sorumluluk almadıkları için,yaptıkları ile çaba sarfederek başarmayı amaçladıklarının sonucu arasında bağlantı kopmuştur.
Eğer Bilgi Ağacı’nın mesajı sorumluluk almak ise, Nahaş’ın, Lilit’in mesajı sorumluluk almadan yaşamak, “sadece zevk almak için yaşarım ve hiç sorumluluk almam” ise, o halde bunu nasıl geri alabiliriz, Eden Bahçesi’ne nasıl geri döneriz? “bitsalmenu kidmutenu,” her şeyin İlahi görüntüsü olduğumuz bilinci ile bağlantılı biçimde nasıl yaşayabiliriz?
Bunun yanıtı, en basit kelimelerle: “Her şeyin sorumluluğunu üstlenmeye başlayarak.” Yaşamanız gereken yol budur. Rambam’ın sözleriyle; bir kişi, iyi ile kötünün tüm dünyada ve kendisinde tam bir denge halinde olduğunu düşünmelidir. Tek bir iyi eyleminin, dünyadaki ve kendisindeki iyi ve kötü arasındaki dengeyi iyi yönünde değiştireceğini kendisine ve tüm dünyaya kurtuluş getireceğini düşünmelidir. Bu dünyaya bakış açınız bu olmalıdır. Sizin bir eyleminiz sorumluluk alarak yaptığınız tek bir eylem, tüm her şeyi değiştirecektir. Sadece siz, aileniz değil, tüm gezegen, tüm dünya, tüm evren, her şey sizin sadece bir eyleminiz ile kurtulacaktır.
Dikkat ediniz, Tora, sadece Yahudiler’den öğrenilir. Tora konusunda uydurma kanılara sahip olan kişilerden, özellikle putperestlerden değil.
O günlerde her dil ve ulustan on kişi bir Yahudi’nin eteğinden tutup, ‘İzin verin, sizinle (çoğul)) gidelim. Çünkü Tanrı’nın sizinle (çoğul) olduğunu duyduk’ diyecekler.
Zekeriya 8:23
Kutsal Kitabınızı bilin!
Kutsal Kitabınızı bilirseniz, kimse inancınızı ve Tanrı ile olan bağlantınızı çalamaz.
Kaynaklar:
Rabbi Dr. Ari Zivotofsky
Rabbi Aryeh Kaplan
Rabbi Dovber Pinson
Rambam
Rabbi Bahya ben Aşer