Niçin bazı kişileri gerçek bir peygamber olarak kabul ediyoruz da bazılarını kabul etmiyoruz? Gerçek bir peygamber ile gerçek olmayan arasında ne fark vardır? Gerçek olan ile olmayanı ayırt etme kriterlerimiz nelerdir?
Rambam, Onüç İnanç Esası’nın altıncısı olarak, peygamberlik kavramını listeler. Hilchot Teshuva 3:8’de Rambam, Gelecek Dünya’da yeri olmayan heretikler arasına “Peygamberliğin var olmadığını ve bilginin Yaratıcı’dan insanın kalbine iletilmediğini” söyleyenleri dahil etmektedir. (Ayrıca bkz. “Şaşırmışlar için Kılavuz”, Cilt ii, Bölüm 36-46.)
Tora’nın Esasları’nın dört bölümünde, Rambam, gerçek bir peygamberin neye sahip olması gerektiğini ayrıntılı ve açık bir şekilde tanımlar:
Bölüm 7:
- Dinin temellerinden biri, Tanrı’nın, yalnızca sıradışı karakter niteliklerine sahip, son derece bilge, asla dünyevi konulara eğilim göstermeyen fakat kendi eğilimlerini daima kendi hakimiyeti altında tutan ve doğru huylara sahip insanları peygamberlik vizyonları ile ziyaret ettiğini bilmektir. Bu kriterleri yerine getiren ve ruhsal olarak mükemmel sağlıklı olan kişi, ezoterik felsefeyi çalışırken ve bu yüksek konulara çekim duyduğunda, onları anlamak ve kavrayabilmek için uygun coşku içerisinde, kendisini, fani konularla meşgul eden her kişiden uzak tutarak, faydasız meseleler ve onlara ait mekanizma hakkında herhangi bir düşünceye sahip olmama, düşüncelerini kalıcı olarak Tanrı’nın Tahtı’nın altından Yukarı’ya uyumlu hale getirmek, saf ve kutsal biçimleri anlama yönünde teşvik eder.
Bu özelliklerin kendisi peygamberlik getirmez, ancak bir peygamberin karşı karşıya kalabileceği engelleri kaldırması gerekir.
Pardes’e (manevi bilgi alanı) girdiğinde ve bu büyük ve yüce kavramlara çekildiğinde, onları anlamak ve kavramak için doğru bir perspektife sahipse, kutsal olacaktır. Zamanın karanlığında ilerleyen kitlelerden kendisini ayıracaktır ve ilerleyecektir. Devam etmeli ve sonuç getirmeyen, zamanının boşunalık ve entrikalarında herhangi bir düşünceye sahip olmamaya çalışarak kendini eğitmelidir.
Bunun nedeni, peygamberlik kısa sürede veya çok çaba harcamadan elde edilemez.
Bunun yerine, zihnini, kutsal ve saf biçimleri anlamak ve Kutsal Olan’ın bilgeliğine bakmak için Tanrı’nın tahtının altına bağlanmış olan O’nun bütünlüğü içinde kutsanmış olarak, en yüksek manevi formdan, yeryüzünün göbeğine kadar,(onun çeşitli belirişlerinde) O’nun büyüklüğünü takdir ederek, sürekli yukarı doğru yönlendirmelidir.
Bu hazırlıklardan sonra, peygamberlik ruhu derhal ona inecektir.
Bununla birlikte, buna layık bir kişiden Tanrı’nın peygamberliği esirgeme olasılığı vardır.
Tanrı’nın bilgeliğinin (Yaratılış içerisindeki) tamamına bakar. İlk biçimden (Kutsal Hayot), Dünya’nın merkezine kadar onlarda Tanrı’nın büyüklüğünü görür ve ardından peygamberlik ona gelecektir. Peygamberlik kendisine geldiği zaman, ruhu Işim (אִישִׁים) melekleri ile aynı seviyede olacak, farklı bir insan olacak ve artık eskisi gibi olmadığının farkına varacaktır, diğer bilge insanların seviyesinin üzerine çıkacaktır, yazılmış olduğu gibi, “Rab’bin Ruhu senin üzerine güçlü bir biçimde inecek. Onlarla birlikte peygamberlikte bulunacak ve başka bir kişiliğe bürüneceksin. (1 Samuel 10:6)”
- Peygamberliğin birçok seviyesi vardır – bir kişinin başka birinden daha bilge olabileceği gibi, peygamberliği de daha yüksek seviyede olabilir. Peygamberlik iç görüleri yalnızca gece vizyonları ile rüyalarda veya gündüz uykuya daldıktan sonra gelir, yazılmış olduğu gibi, “Eğer aranızda bir peygamber varsa, Ben Rab, görümde Kendimi ona tanıtır, onunla düşte konuşurum (Sayım 12:6).” Kişi peygamberlik vizyonunu alırken, titrer, vücudunun kuvveti zayıflar ve düşünceleri uyarılarak kişinin zihni az sonra göreceği vizyonu anlaması için serbest bırakılır. İbrahim ile ilgili olarak yazılmış olduğu gibi, ” ..üzerine dehşet verici zifiri bir karanlık çöktü (Yaratılış 15:12)”, ve Daniel’le bağlantılı olarak yazılmış olduğu gibi “..gücüm tükendi, benzim büsbütün soldu, kendimi toparlayamadım (Daniel 10:8), ..derken bir el dokundu, titredim (Daniel 10:10), ..titreyerek ayağa kalktım (Daniel 10:11), …Gücüm tükendi, soluğum kesildi. (Daniel 10:17).
Bu peygamberlerin zihinlerinin arınma seviyesi tamamlanmadığından, bilinçli zihinleri peygamberlik esnasında normal biçimde çalışamazlar.
- Bir peygamber bir vizyon ile bilgilendirildiğinde, bu ona metaforik imgelerle verilir. Görüntülerin yorumlanması hemen kalbine kazınır ve anlamını bilir.
Peygambere bildirilen bilgi alegori ile verilir ve o da bu meselin ne anlama geldiğini hemen anlayacaktır. Örneğin, Atamız Yakup, yükselen ve inen meleklerle birlikte merdiveni gördüğünde, bu krallığı ve onun buyruğu altındakileri sembolize eden bir benzetme idi. Benzer şekilde, Hezekiel’in gördüğü hayvanlar, Yeremya’nın gördüğü kaynayan kazan ve badem ağacı ve diğer peygamberler tarafından görülen diğer nesnelerin tümü meseldi.
Peygamberlerden bazıları, yukarıda bahsedilenler gibi, peygamberliklerinde hem gördükleri hem de yorumları ile ilişkiliyken, bazıları ise sadece yorumları ile ilişkilidir. Hezekiel ve Zekeriya’nın bazen yaptığı gibi, sadece peygamberlik meselleri ile ilgililerdi. Peygamberlerin tamamı meseller ve bilmeceler ile peygamberlikte bulunmuşlardır. (Sayılar 12:8, Özdeyişler 1:6, Mezmurlar 78:2..)
- Bütün peygamberler istedikleri zaman peygamberlikte bulunamazlar. Bunun yerine, dikkatlerini (manevi kavramlara) yoğunlaştırmalı ve mutlu, neşeli bir ortamda peygamberliği beklemelidirler, çünkü peygamberlik bir insana üzgün ya da hüzünlü bir şekilde iken gelmez, yalnızca o mutlu olduğunda gelir.
Bkz. II. Krallar, Bölüm 3, İsrail Kralı Yehoşafat’ın Peygamber Elişa’nın gazabını uyandırdıktan sonra, Elişa’nın peygamberliğe erişmeden önce peygamberin önünde bir lir çalınması gerekti. Şaşırmışlar İçin Kılavuz (Cilt II, Bölüm 36), Birinci Tapınağın yıkılmasından kısa bir süre sonra peygamberliğin sona ermesinin nedenini anlatırken, sürgünün zorluklarını, halkın peygamberlik ruhunu almak için gerçek mutluluğu yaşamasının engellenmesini belirtir.
Bu nedenle, peygamberler oğulları peygamberlik ararken her zaman arp, davul, flüt ve lir bulundururlardı. 1 Samuel 10: 5 ifadesinin anlamı budur: “Kente girince, önlerinde çenk, tef, kaval ve lir çalanlarla birlikte peygamberlik ederek tapınma yerinden inen bir peygamber topluluğuyla karşılaşacaksın.”
- Peygamberlik arayanlara peygamber oğulları denir. Düşüncelerini uyumlu hale getirseler bile, İlahi Mevcudiyet onlara ilham verebilir veya vermeyebilir.
- Peygamberlerin en büyüğü Öğretmenimiz Moşe haricindeki tüm peygamberler, birinciden sonuncuya kadar, bu yollarla peygamberlikte bulunmuşlardır. Moşe, hangi yönlerden diğer peygamberlerden ayrılıyordu? Birincisi, diğer peygamberler peygamberliklerini rüyalar ya da vizyonlarda alırken, Moşe uyanık ve ayakta dururken almıştır, yazılmış olduğu gibi: “Musa RAB’le konuşmak için Buluşma Çadırı’na girince, Levha Sandığı’nın Bağışlanma Kapağı’nın üstündeki iki Keruv arasından kendisine seslenen sesi duydu. RAB Musa’yla bu şekilde konuştu (Sayılar 7:89)” ve yine yazıldığı gibi “Rab, Musa’yı çağırıp Buluşma Çadırı’ndan ona şöyle seslendi..(Levililer 1:1).”
İkincisi, diğer peygamberler, bir melek aracılığıyla peygamberliklerini aldılar. Çünkü onların arınma seviyeleri ilahi vahyi açıkça almak için yetersizdir. Dolayısıyla, gördükleri metaforik imgeler ve alegoriler vasıtası ileydi. Moşe, diğer yandan, melekler vasıtası ile peygamberliklerini almamıştır, yazılmış olduğu gibi, “Onunla bilmecelerle değil, açıkça, yüzyüze konuşurum (Sayım 12:8)”, “Rab, Musa’yla iki arkadaş gibi yüz yüze konuşurdu (Çıkış 33:11).” Yani, Moşe, peygamberliklerini meseller aracılığı ile değil, bilmeceler olmadan apaçık olarak görmüştür. Tora O’nun hakkında, “..bilmecelerle değil, açıkça, yüzyüze konuşurum.” diyerek, Moşe’nin mutlak berraklıkla peygamberliklerini gördüğünü belirtmektedir.
Üçüncüsü, diğer peygamberler (peygamberlik vizyonlarından) korktukları ve çekindikleri halde Moşe korkmamış ve çekinmemiştir. Şöyle yazılmıştır, “… iki arkadaş gibi yüz yüze konuşurdu”, tıpkı bir insanın arkadaşını dinlemekten korkmadığı gibi, Moşe de peygamberliklerini anlama ve korkmadan ayakta kalma kabiliyetine sahipti.
Dördüncüsü, peygamberlerden hiçbiri istedikleri zaman peygamberlik etmemişti, ancak Tanrı ne zaman isterse Moşe’yi ziyaret edip ona peygamberlik vermişti. Moşe düşüncelerini düzeltmek ya da kendini hazırlamak zorunda kalmazdı, çünkü; her zaman koruyucu melek gibi dururdu. Bu nedenle, peygamberliklerini herhangi bir zamanda alabiliyordu, yazılı olduğu gibi, “Musa, “Rab’bin sizinle ilgili bana neler söyleyeceğini duyuncaya dek bekleyin” dedi (Sayım 9:8).” Burada Tanrı O’na güvenmişti, yazıldığı gibi, “Git, çadırlarına dönmelerini söyle. Ama sen burada yanımda dur. Sana bütün buyrukları, kuralları, ilkeleri vereceğim. (Yasanın Tekrarı 5:30-31)”
Bu, peygamberliğin tüm diğer peygamberlerden ayrılınca, peygamberlerin “çadırlarına” yani diğer insanlar gibi vücudun ihtiyaçlarına geri döndükleri anlamına gelir. Bu nedenle, kendilerini eşlerinden ayırmazlar. Öğretmenimiz Moşe ise, orijinal “çadırına” geri dönmemiştir. Bu nedenle, kendini kadınlardan ve ona benzer doğaya sahip her şeyden sonsuza kadar ayırdı. Zihnini, Ebedi Kaya’ya bağladı. Buna göre ihtişam onu asla sonsuza kadar terk etmedi. Yüzü parladı, çünkü melekler gibi kutsal oldu. (Çıkış 34:29-35)
- Bir peygamberin peygamberliği onun yalnız kalması, görüşlerini genişletmesi ve daha önce bilmediği önemli konular hakkındaki bilgilerini arttırmasını mümkün kılabilir. Ayrıca, peygamberliği dünyadaki uluslarından birine veya bir şehir halkına, bir ülkenin vatandaşlarına bilgelik öğretmek, onlara ne yapacaklarını bildirmek veya herhangi bir kötü işi yapmalarını önlemek için alabilir. Bir peygamber Tanrı tarafından böyle bir görev ile gönderildiğinde, Tanrı tarafından kendisine bir işaret ve delil verilir, böylece insanlar Tanrı’nın gerçekten onu gönderdiğini bilecektir. Bir işaret ve delil sunan herkesin bir peygamber olduğuna inanılmaz; sadece bilgelikleri ve eylemleri nedeniyle peygamberliği almaya uygun kişiler olarak ve kutsallıkları ve yorumları ile peygamberlik yollarına girdikleri bilinen kişiler peygamber olabilirler. Bazı insanlar böyle bir işaret ve delil sunup, Tanrı’nın onları gönderdiğini söylerse, onları dinlemek bir emirdir, çünkü yazıldığı gibi “… onu dinleyeceksiniz (Yasanın Tekrarı 18:15).” Bir kişi bir işaret ve kanıt sunduğu halde peygamber olmayabilir ve işaretin başka yollarla elde edilebilmesi mümkündür; buna rağmen, onu dinlememiz emredilmiştir; çünkü peygamberliği almaya uygun, büyük ve bilge bir adam olması nedeniyle, onun peygamberliğinin doğru olduğunu varsayarız. Yalan söylüyor olabileceklerine rağmen, geçmişte tamamen dürüst oldukları için, tanıklık yapmaya hak kazanan iki kişinin ifadesine göre bir karar vermemiz emredildiği gibi, geçmişte daima dürüst oldukları için şimdi de dürüst olduklarını varsaymaktayız. Bu ve benzeri konularda yazıldığı gibi, “Gizlilik Tanrımız Rab’be özgüdür. Ama bu yasanın bütün sözlerine uymamız için açığa çıkarılanlar sonsuza dek bize ve çocuklarımıza aittir (Yasanın Tekrarı 29:29)”, ve yazılmış olduğu gibi “… insan dış görünüşe, Rab ise yüreğe bakar. ( 1 Samuel 16:7)”
Rambam, burada bir insan için bir durumla ilgili kesin gerçeği bilmenin imkansız olduğunu ima etmektedir. Dolayısıyla Tora, kararlarımızı yönetecek kriterleri bize verir. Her ne kadar tamamen insan hatalarını önleyecek şekilde tasarlanmış olmayabilirlerse de, bunlar bizim koşullarımıza uygundur. Bu kriterleri takip edersek ve bir yanlış meydana gelirse, Tanrı kişiyi sorumlu tutmaz.
Bölüm 8:
- İsrailoğulları, Moşe’ye sunduğu işaretlerden dolayı inanmadılar, çünkü; sadece sunduğu işaretler yüzünden bir peygambere inanan kusurludur çünkü, bu işaretler büyüler ve büyücülük vasıtası ile gerçekleştirebilir. Moşe’nin çölde gerçekleştirdiği tüm işaretler anın gereklerine göre gerçekleşmişti, Moşe’nin peygamberliğine delil oluşturması için değil. Mısırlıları suya batırmak için gerekliydi, bu yüzden Musa denizi ayırdı ve onları boğdu; İsrailoğulları yiyecek ihtiyacı duydu ve Moşe onlar için mannayı indirdi. İsrailoğulları suya ihtiyaç duydu, bu yüzden Moşe onlar için kayayı yardı; Korah ve takipçileri isyan etti, bu nedenle Moşe yeri açtı ve yer tarafından yutuldular. Aynı ilke diğer işaretler için de geçerlidir. Moşe’ye inanmalarını sağlayan Sinay Dağı’ndaki toplanmaydı, gözlerimiz kimsenin görmediğini gördü, kulaklarımız kimsenin duymadığını duydu ve Moşe karanlığa yaklaştı ve bir ses ona konuştu ve şöyle dediğini duyduk: “Moşe, Moşe, gidip onlara şunları söyle..” Bununla bağlantılı olarak, yazıldığı gibi “Rab, sizinle yüz yüze konuştu (Yasanın Tekrarı 5:4)” ve şu da yazıldı, “Rab, bu antlaşmayı atalarımızla değil, bizimle, bugün burada sağ kalan hepimizle yaptı (Yasanın Tekrarı 5:3).” Sinay Dağı’ndaki toplanma Moşe’nin peygamberliğinin doğru olduğuna, yalan konuşmadığına delil nasıl oluyor? Bu ayetten anlaşılmıştır, “Rab, Moşe’ye, “Sana koyu bir bulut içinde geleceğim” dedi, “Öyle ki, seninle konuşurken halk işitsin ve her zaman sana güvensin (Çıkış 19:9)” “. Buradan şunu anlıyoruz ki, Sinay Dağı’nda toplanmadan önce Moşe’ye olan inançları daima sürecek bir inanç değildi ve tartışma ve düşünceye yer bırakan bir inançtı.
- Bu, peygamberin gönderildiği kişilerin onun peygamberliğinin gerçek olduğuna tanık olmalarını, başka bir işaret yapmasına gerek olmamasını, aynı şeyi gören insanların birlikte tanıklar olması gibi, her biri diğerinin doğru söylediğine tanıklık etmesini ve onu desteklemek için ek kanıt getirmesine gerek olmamasını bize öğretmiştir. Öğretmenimiz Moşe ile birlikte, İsrailoğulları Sinay Dağı’nda toplandıklarında tümü tanık olmuşlardı ve Moşe’nin onlara herhangi bir işaret göstermek zorundalığı kalmadı. Tanrı, Moşe’nin peygamberliği başladığı anda, kendisine Mısır’da hangi işaretlerin gösterileceğini anlattığı zaman ona şöyle dedi: “… seni dinleyecekler (Çıkış 3:18)”. Moşe, işaretler yüzünden iman edenlerin kusurlu olduğunu ve şüphe duyacağını biliyordu ve “Ya bana inanmazlarsa? (Çıkış 4:1)” diyerek tereddütünü belirtti. Tanrı, bu işaretlerin Mısır’dan ayrılıp Sinay Dağı’nda toplanana kadar gerçekleşeceğini, herhangi bir şüphenin kaybolacağını ve Sinay Dağı’nda Moşe’nin en başından beri gerçekten Tanrı tarafından gönderildiğine dair şüphelerin kalmayacağını söyledi. Kutsal Yazıların söylediği gibi: “…Seni benim gönderdiğimin kanıtı şu olacak: Halkı Mısır’dan çıkardığın zaman bu dağda bana tapınacaksınız (Çıkış 3:12).” Bundan şunu öğreniyoruz: Moşe’den sonra gelen herhangi bir peygamber, yalnızca işaretler gösterdiği için kendisinin söylediği şeyleri dinlememiz gerekmez, ancak; bir işaret gösterirse, Moşe’nin Tora’daki emrine göre, “… onu dinleyeceksiniz (Yasanın Tekrarı 18:15)” onu dinleriz. Tıpkı iki tanık ifadesine göre bir meseleye karar vermemiz emredildiği gibi, onun işaretinin İlahi mi yoksa büyü ve büyücülük ile mi elde edilmediğini bilmediğimiz gibi.
- Bu nedenle eğer bir peygamber ortaya çıkıp büyük işaretler ve mucizeler gösterirse ve Öğretmenimiz Moşe’nin peygamberliğini inkar etmemizi söylerse, onu dinlemeyiz ve işaretlerinin büyü ve büyücülükten kaynaklandığından emin oluruz. Moşe’nin peygamberliği işaretlere bağlı değildi, bu yüzden bu peygamberin işaretleri Moşe’nin işaretlerinden daha ağır basamaz, daha önemli olamaz, çünkü; onları onun gördüğü gibi görmüş ve duymuştuk. Bu, belirli bir kişinin önlerinde belirli bir şey yaptığına tanıklık eden iki tanıklığa benzer. Ancak, bu kişi onların öyle olduğunu söyledikleri gibi biri değilse, bu halde onları dinlemeyiz ve bunların sahte şahit olduklarını kesinlikle biliriz. Bu nedenle Tora, bir peygamber işaret ve mucizeler ile gelirse onu dinlemeyiz dedi, çünkü o bizim gözlerimiz ile gördüğümüzü inkar etmeye gelmiştir. Mucizelere yalnızca Moşe’nin emri olduğu için inandığımız için, gördüğümüz ve duyduğumuz Moşe’nin peygamberliğini inkar eden bir işareti nasıl kabul edebiliriz ?!
Bölüm 9:
- Tora’da açıkça, Tora’nın ebedi bir Mitzvah olduğu, değiştirilemez, ondan bir şey çıkartılamaz veya ona bir şey eklenemez olduğu yazılmıştır: “Size verdiğim buyruklara hiçbir şey eklemeyin, hiçbir şey çıkarmayın. Ama size bildirdiğim Tanrınız Rab’bin buyruklarına uyun (Yasanın Tekrarı 4:2)” ve ayrıca şöyle yazılmıştır: “… Ama bu yasanın bütün sözlerine uymamız için açığa çıkarılanlar sonsuza dek bize ve çocuklarımıza aittir (Yasanın Tekrarı 29:29).” Buradan Tora’nın tüm buyruklarını daima yerine getirmekle görevlendirildiğimizi görüyoruz. Bununla bağlantılı olarak şöyle yazılmıştır, “… Yaşadığınız her yerde kuşaklar boyunca sürekli yasa olacak bu (Levililer 23:31) (Levililer 3:17).” Ayrıca şöyle yazılmıştır: “O göklerde değil ki, ‘Kim bizim için göğe çıkacak? Kim yerine getirmemiz için onu alıp yayacak?’ diyesiniz (Yasanın Tekrarı 30:12).” Buradan, bir peygamberin Tora’da hiçbir değişiklik yapamayacağını görüyoruz. Bu nedenle, eğer Yahudi olan veya olmayan bir kişi ortaya çıkıp işaretler ve harikalar yaparsa ve Tanrı’nın onu bir mitzvah ilave etmek ya da çıkarmak ya da Moşe’den duymadığımız yeni bir mitzvah kurmak için gönderdiğini, ya da bize emredilen buyrukların sonsuza dek değil, yalnızca geçici bir süre için geçerli olduğunu söylerse, o halde sahte bir peygamberdir, çünkü Moşe’nin peygamberliğini alt etmeye çalışmaktadır. Onun cezası, boğulma yoluyla ölümdür ki bu, emredilmediği halde Tanrı adına kasıtlı olarak konuşmanın cezasıdır. Tanrı, Moşe’ye tüm emirlerin sonsuza kadar geçerli olduğunu ve hiçbir kimsenin Tanrı’yı hileci olmakla suçlayamayacağını söylemiştir.
- Öyleyse, neden Tora’da şöyle yazıyor?: “Onlara kardeşleri arasından senin gibi bir peygamber çıkaracağım. Sözlerimi onun ağzından işiteceksiniz. Kendisine buyurduklarımın tümünü onlara bildirecek(Yasanın Tekrarı 18:18).” Sözü edilen peygamber yeni bir din başlatmak için değil, Tora’nın buyruklarını tekrarlamak ve halkı onları ihlal etmemesi konusunda uyarmak için gelmiştir, son Peygamber’in söylediği gibi “Kulum Musa’nın yasasını, bütün İsrail’e iletmesi için Horev Dağı’nda ona verdiğim kuralları, ilkeleri anımsayın (Malaki 4:4).” Benzer şekilde, bize seçenekli emirler verilmiş olsaydı, örneğin; böyle bir yere gidin veya gitmeyin ya da bugün bir savaş başlatın ya da başlatmayın veya burada bir duvar inşa edin ya da etmeyin gibi, onu dinlememiz emredilmiştir ve onu dinlemeyen kişi Tanrı’nın elinde ölüm ile sorumlu olur, yazılmış olduğu gibi, “Adıma konuşan peygamberin ilettiği sözleri dinlemeyeni ben cezalandıracağım (Yasanın tekrarı 18:19).“
- Aynı şekilde, kendi sözlerini terk eden bir peygamber ve onun peygamberliğini inkar eden ve onu yerine getirmeyen bir peygamber de Tanrı’nın elinde öldürülmekle yükümlüdür, çünkü şöyle yazılmıştır, “Adıma konuşan peygamberin ilettiği sözleri dinlemeyeni ben cezalandıracağım (Yasanın tekrarı 18:19).” Aynı şekilde, gerçek bir peygamber olarak bilinen bir peygamber, Tora’nın emirlerinden birini veya birçoğunu, ağır ya da daha hafif olanlardan herhangi birini, sadece geçici bir süre için terk etmemizi söylerse, o zaman O’nu dinlememiz emredildi. İlk bilgelerimizden öğrendiğimize göre, Karmel Dağı’nda İlyas’ın yaptığı gibi olduğu gibi, putperestlik yapmamızı söylemesi haricinde, normalde yalnızca Yeruşalim’de yapılması şart olan kurbanın, aksini yapanın karet ile cezalandırıldığı kurbanın Karmel Dağı’nda yapılmasını geçici bir süre için emrettiği zaman peygamberi dinlemeliyiz. Bu nedenle, İlyas bir peygamber olduğundan, onu dinlemek bir mitzvaydı.
“… Onu dinleyeceksiniz” ayeti, İlyas’ın durumuna benzeyen durumlarda da geçerlidir. Halk, İlyas’a, “Yakmalık sunularınızı herhangi bir yerde sunmamaya dikkat edin (Yasanın Tekrarı 12:13)” Tora ayetini nasıl ihlal ettiğini sorsaydı, Tapınağın dışında kurban yapan herkesin Moşe’nin emrettiği gibi karet ile cezalandırılacağını, fakat Tapınağın dışında kurban sunmasının nedeninin Tanrı’nın ona söylediği ile uyumlu olarak Ba’al’ın peygamberlerini itibarsızlaştırmak için olduğunu söylerdi. Bu şekilde, geçici bir tedbir olarak ihlal etmemizi söyleyen peygamberleri dinlememiz emredildi. Eğer, Tora’nın emirlerinden birinin sonsuza kadar kaldırılacağını bize söylerse, cezası boğulma yoluyla ölüm demektir, çünkü yazıldığı gibi “… bu yasanın bütün sözlerine uymamız için açığa çıkarılanlar sonsuza dek bize ve çocuklarımıza aittir (Yasanın Tekrarı 29:29).”
- Aynı şekilde, eğer Rabbinik bir kurum ya da kararı sonsuza kadar kaldırmaya çalışıyorsa ya da Tora Kanunlarından biriyle ilgili olarak Tanrı’nın bir yasasının farklı bir şekilde olmasını emrettiğini söylese, fakat biz farklı biçimde uyguluyorsak, o sahte bir peygamberdir ve bir işaret gösterse bile, Tora’nın “Gökyüzünde değil” ifadesinin aksini kanıtlamaya çalıştığı için boğulma yoluyla ölüme tâbi tutulur. Bununla birlikte, eğer söylediklerini ancak geçici bir önlem olarak yapmamız gerektiğini söyleseydi, onu dinleriz.
- Bu durum, putlara tapmak dışındaki bir emirden bahsetmektedir, çünkü; bizden putlara tapmamızı, yalnızca geçici bir önlem olarak bunu yapmamızı istese bile onu dinlemeyiz. Büyük işaretler ve mucizeler gerçekleştirse ve Tanrı’nın belirli bir günde veya belirli bir saatte putlara tapmamızı emrettiğini söylese bile bizi Tanrı’dan uzaklaştırmaya çalıştırmaktadır ve bunun hakkında şöyle yazılmıştır: “Bilmediğiniz başka ilahlara yönelip tapınalım’ derse, söz ettiği belirti, şaşılası olay gerçekleşse bile, o peygamberi ya da düş göreni dinlememelisiniz. Tanrınız Rab kendisini bütün yüreğinizle, bütün canınızla sevip sevmediğinizi anlamak için sizi sınamaktadır (Yasanın tekrarı 13:2)” çünkü; Moşe’nin peygamberliğinin aksini ispatlamaya onaylamaya çalışmaktadır. Dolayısıyla, onun sahte bir peygamber olduğuna eminiz ve tüm işaretleri büyü ve büyücüklükten kaynaklanmaktadır ve boğulma yoluyla ölüme tâbi tutulmalıdır.
Bölüm 10:
- Tanrı’nın kendisini gönderdiğini söyleyen herhangi bir peygamber, doğaüstü olaylar içeren Moşe, İlyas ya da Elişa’nın yaptığı gibi işaretler göstermek zorunda değildir. Bunun yerine, gerçekleştirmesi gereken işaret, geleceği tahmin etmektir ve ona inanmak zorundayız, yazılmış olduğu gibi, ” ‘Bir sözün Rab’den olup olmadığını nasıl bilebiliriz?’ diye düşünebilirsiniz (Yasanın Tekrarı 18:21).” Bu nedenle, peygamberlik için uygun olan bir adam Tanrı’nın adıyla gelirse, emirlerin herhangi birine ekleme yapmaktan veya eksiltme yapmaktan kaçınarak bizden Tanrı’ya düzgün bir şekilde hizmet etmemizi istediğinde, ona inanmak için ondan denizi ayırmasını ya da ölüleri diriltmesini ya da başka bir doğaüstü olay gerçekleştirmesini istemeyiz, fakat peygamber ise ondan geleceği öngörmesini isteriz ve söylediklerinin olup olmadığını görmek için bekleriz. Yalnızca küçük bir meselede yanılsa bile, o sahte bir peygamberdir, ancak söylediklerinin hepsi doğru çıkarsa, ona inanılır.
- Bir peygamber birçok kez denenmelidir. Bütün sözleri doğruysa peygamberdir, Samuel ile ilgili yazıldığı gibi, “Samuel’in Rab’bin bir peygamberi olarak onaylandığını Dan’dan Beer-Şeva’ya kadar bütün İsrail anladı (1 Samuel 3:20).”
- Büyücüler ve falcılar da geleceği tahmin ediyor, onları bir peygamberden farklı yapan nedir? Büyücüler ve falcıların söylediklerinden bazıları gerçek ve bazılarının gerçek olmadığı gibi “Yıldız falcıların, yıldızbilimcilerin, ay başlarında ne olacağını bildirenlerin, şimdi kalksınlar da başına geleceklerden seni kurtarsınlar (Yeşaya 47:13)” – şöyle der:”bu şeylerden”, “bütün hepsinden” değil, bu yüzden söylenenlerin hepsinin gerçekleşmemesi olasıdır, yazıldığı gibi “..Falcılarla alay eden, Bilgeleri geri çeviren (Yeşaya 44:25)” . Doğru bir peygamberle ilgili olarak, söylediği şeylerin hepsi doğrudur; yazıldığı gibi, “Rab’bin söylediği hiçbir söz boşa çıkmayacaktır (2 Krallar 10:10)” ve ayrıca yazıldığı gibi “Düşü olan peygamber düşünü anlatsın; ama sözümü alan onu sadakatle bildirsin. Buğdayın yanında saman nedir ki?” diyor Rab (Yeremya 23:28)”, bu, falcıların sözlerinin buğdayların arasına karışmış samanlar gibi olduğudur, oysa Tanrı’nın sözleri tamamen doğrudur, hiçbir yanlış yoktur. Bu, Kutsal Yazılar tarafından desteklenmektedir, kahinlerin ve falcıların ulusları sözleri ile aldatır, ancak bir peygamber gerçekleri ortaya koyar ve sözlerini doğrulamak için büyü ya da falcılık yapmak zorunda değiliz, çünkü yazıldığı gibi “Aranızda oğlunu ya da kızını ateşte kurban eden, falcı, büyücü, muskacı, medyum, ruh çağıran ya da ölülerin ruhlarına danışan kimse olmasın…Ülkelerini alacağınız uluslar büyücülerin, falcıların öğüdüne kulak verirler. Ama Tanrınız Rab buna izin vermiyor. Tanrınız Rab size aranızdan, kendi kardeşlerinizden benim gibi bir peygamber çıkaracak (Yasanın Tekrarı 18:10-15).” Buradan, bir peygamberin kıtlık, bolluk, savaş ya da barış ve benzeri gibi yalnızca dünyevi konuları bildireceğini görüyoruz. Peygamberler,birinin ihtiyaçlarını bile cevaplandırır, örneğin, Saul’un bir eşyasını kaybettiği ve onu bulmasına yardım etmek için bir peygambere gittiğinde olduğu gibi. Bir peygamber istediği şeyi söyleyebilir ancak başka bir dini başlatmaz, bir mitzvah eklemez veya eksiltmez.
- Bir peygamber kötü bir şeyi önceden haber verirse, örneğin şu ölecek veya bu yıl savaş ya da açlıktan biri olacak gibi ve onun bu haberi gerçekleşmezse, bu onun peygamber olmadığının bir kanıtı değildir ve onu sahte bir peygamber olarak adlandırmayız; çünkü Tanrı çok merhametlidir ve kötü hükümleri büyük oranda iptal eder; bu nedenle kötü hükme çarptırılan Ninova halkı gibi tövbe etmeleri mümkündür ve Hizkiya’da olduğu gibi haklarındaki hüküm askıya alınabilir. Fakat eğer peygamber iyi şeyleri önceden haber verir ve onun bu haberi gerçekleşmediyse, o kesinlikle sahte bir peygamberdir, çünkü Tanrı iyi bir hükmü, şartlara bağlı olsa bile, iptal etmez. Buradan, bir peygamberin yalnızca iyi meselelere göre test edildiğini görürüz. Bu Yeremya’nın, Azur’un oğlu Hananya’ya verdiği cevaptır, Yeremya kötü şeyleri ve Hananya iyi şeyleri haber veriyordu: “Eğer dediğim gerçekleşmezse, bu benim sahte bir peygamber olduğumun bir işareti değildir, fakat eğer senin söylediğin gerçekleşmezse bu senin sahte peygamber olduğunu gösterir”, çünkü; yazıldığı gibi, “Yalnız şimdi sana ve halka söyleyeceğim şu sözü dinle: Çok önce, benden de senden de önce yaşamış peygamberler birçok ülke ve büyük krallığın başına savaş, felaket, salgın hastalık gelecek diye peygamberlik ettiler. Ancak esenlik olacağını söyleyen peygamberin sözü yerine gelirse, onun gerçekten Rab’bin gönderdiği peygamber olduğu anlaşılır (Yeremya 28:5-9).”
- Bir peygamber başka bir peygamber hakkında gerçek bir peygamber olduğunu söylerse, o zaman bahsedilen kişinin bir peygamber olduğu kabul edilir ve bunu söyleyen peygambere çapraz sorgu gerekmez. Moşe, Yeoşua’ya tanıklık etti ve İsrail halkının hepsi ona bir işaret göstermeden inandılar. Aynı şekilde, sonraki kuşaklarda: tekrar tekrar doğru bulunmuş olan bir peygamberin peygamberliğinden veya bir başka peygamber tarafından tanıklığı olan bir peygamberin peygamberliği hakkında şüphe etmek veya peygamberliğini tartışmak yasaktır ve onu aşırı test etmek yasaklanmıştır (onu test eden kimse, Tanrı’yı test eder gibidir), “Acaba RAB aramızda mı, değil mi?(Çıkış 17:7)” dediğimizde “Massa’da olduğu gibi, Tanrınız RAB’bi denemeyeceksiniz.(Yasanın Tekrarı 6:16)” yazılmıştı. Bir peygamber olduğu bilinir hale gelince, Tanrı’nın onlar arasında olduğuna inanacak ve bileceklerdir ve sözlerini tartışmayacaklar veya şüphe etmeyeceklerdir, yazılmış olduğu gibi, “…aralarında bir peygamber olduğunu bileceklerdir (Hezekiel 2:5).”
Kutsal Kitabınızı bilin! Eğer Kutsal Kitabınızı bilirseniz, hiç kimse Tanrı’ya olan inancınızı ve O’nunla olan bağlantınızı çalamayacaktır.