Çok tanrılı dinlerde, tanrılar ile cinler arasındaki ayrım değişkendir. İyi ve kötü tanrılar olduğu gibi iyi ve kötü cinler de vardır. Tanrılar ile cinler arasında niteliksel bir fark yoktur; hatta cinin bir ismi “kötü tanrı”dır. Bunun nedeni, çok tanrılı dinlerde, doğadaki her büyük olay ve kuvveti yöneten bağımsız bir tanrının var olmasıdır. Bu dinlerde cinlerin tanrılardan farkı; daha az güçlü olmaları, daha az bireyselliğe sahip olmaları, ara sıra tanrılara karşı ayaklanmaları ve bazen de başarılı olmalarıdır. İlave olarak, tanrılara düzenli olarak toplumsal tapınma gerçekleştirilirken, cinler ise daha çok bireysel sorunların çözülmesi ile ilgili büyü ayinleri içerisinde yer almıştır. Ancak bugün “cin” olarak tercüme ettiğimiz, İngilizce “demon” kelimesinin eski Yakın Doğu dillerinde, buna İbranice de dahildir, tam karşılığı bulunmamaktadır.
Sümerlilerden beri kötü ruhlara karşı savaşma düşüncesi ve uygulamaları bulunmaktadır. Büyü sözleri dört veya yedi sınıf cinleri içermektedir. Cinler yeraltı tanrısının habercileridir. Çöllerde, mezarlık kenarlarında yaşarlar ve bu cinlerin çoğu ölü insanların, vahşice öldürülen ve uygun biçimde gömülmeyen bedenlerin ruhlarıdır. Cinler hastalıklara neden olurlar ve bazı cinler getirdikleri hastalığın adı ile adlandırılırlar.
Tora’da ise, çok tanrılı dinlerin cinlere yüklediği rolün tam tersi bulunmaktadır ve bu konudaki uygulamalar, sihir ve büyü ile ilgilenmek yasaklanmıştır:
Mısır’dan Çıkış 22:17 Büyücü kadını yaşatmayacaksınız.
Yasa’nın Tekrarı 18:10-12 Aranızda oğlunu ya da kızını ateşte kurban eden, falcı, büyücü, muskacı, medyum, ruh çağıran ya da ölülerin ruhlarına danışan kimse olmasın. Çünkü Rab bunları yapanlardan tiksinir. Tanrınız Rab, bu iğrenç töreleri yüzünden bu ulusları önünüzden kovacaktır.
1 Samuel 28:3 Saul da cincilerle ruhlara danışanları ülkeden kovmuştu.
Tora’ya göre felaketler ve hastalıklar cinlerden kaynaklanmaz, her şey Tanrı’dan gelir:
Amos 3:6 Rab’bin onayı olmadan bir kentin başına felaket gelir mi?
Tanrı, melekler ve ruhları Kendi iradesini gerçekleştirmek için aracılar olarak kullanmakta, ancak; bu aracıların tümüyle Kendi yönetimi altında olduğunu belirtmektedir. Örneğin Saul’u sıkıntıya sokan kötü ruh Tanrı tarafından gönderillmiştir:
1 Samuel 16:14 Rab’bin gönderdiği kötü bir ruh ona sıkıntı çektiriyordu.
Ancak, Saul’a sıkıntı veren bu “kötü ruh”, Saul müzik ile rahatlayıp sıkıntısı gidince, Saul’dan ayrılıyordu:
1 Samuel 16:15-23 Hizmetkârları Saul’a, “Bak, Tanrı’nın gönderdiği kötü bir ruh sana sıkıntı çektiriyor” dediler, “Efendimiz, biz hizmetkarlarına buyruk ver, iyi lir çalan birini bulalım. Öyle ki, Tanrı’nın gönderdiği kötü ruh üzerine gelince, o lir çalar, sen de rahatlarsın.” Saul hizmetkarlarına, “İyi lir çalan birini bulup bana getirin” diye buyurdu…. O günden sonra, Tanrı’nın gönderdiği kötü ruh ne zaman Saul’un üzerine gelse, Davut liri alıp çalar, Saul rahatlayıp kendine gelirdi. Kötü ruh da ondan uzaklaşırdı.
***
Tora’da cinler iki isimle anlatılır; “seirim” ve “şedim” ve Tora birkaç ayette Yahudi olmayan ulusları bu cinlere tapındıkları için eleştirmektedir:
Levililer 17:7 İsrail halkı taptığı teke ilahlara (seirim) artık kurban kesmeyecek. Bu yasa kuşaklar boyunca geçerli olacak.
Mezmurlar 106:37 Oğullarını, kızlarını cinlere (şedim) kurban ettiler.
Yasa’nın Tekrarı 32:17 Tanrı olmayan cinlere (şedim), tanımadıkları ilahlara, atalarınızın korkmadıkları, son zamanlarda ortaya çıkan yeni ilahlara kurban kestiler.
Bu ayet iki şekilde yorumlanabilir: Birincisi; Tora, cinlerin varlığını reddetmektedir; ikincisi, Tora cinlerin var olduğunu kabul etmekte ama onlara tapınmanın yanlış olduğunu, her şeyin sadece Tanrı’dan geldiğini belirtmektedir. Talmud, ikinci görüşü kabul etmektedir ve Talmud içerisinde bu kötü ruhların kökeni ve doğalarına ait tartışmalar bulunmaktadır. Rabbinik yazın içerisinde, bilginlerin cinleri çıkarması ile ilgili anlatımlar da mevcuttur.
Talmud’da cinler
Tannaitik dönemde (M.S 10-220) cinlere olan inanç ile ilgili atıflar yapılmıştır. Tüm Mişna içerisinde cinler ile ilgili tek atıf, kötü ruhların (mazzikim) Şabat’tan önceki günde yaratılmış olduğudur (Avot 5:6). Hillel’in (Sof’rim 16:9) ve öğrencisi Yohanan Ben Zakkay’ın (Sukkah 28a) cinlerin (şedim) dilini anlama yeteneğine sahip olduğu yazılır. Yeruşalayim Talmudu büyük ölçüde cincilik konusundan uzaktır ve bu ruhlar ile ilgili üç terim kullanır. Bunlar; mazzikim, şedim ve ruhot’tur. Babil Talmudu, Babil’de cinlerle ilişkilendirilen inançların İsrail topraklarında geçerli olmadığını özellikle belirtmektedir. İsrail topraklarında şidah ve şidot (Vaiz 2:8) “arabalar” olarak tercüme edilirken, Babil’de “erkek ve dişi cinler” olarak tercüme edilmektedir (Babil Talmudu, Gittin 68). Öte yandan, Babil Talmudu, Babil’de cin inancının yaygın olması nedeniyle cinler konusunda çok sayıda anlatımı içerir: Abba Benyamin; “Eğer göz cinleri görebilseydi, hiçbir canlı onlara dayanamazdı”, Abaye: “Bizden sayıca fazladırlar ve bir alanı çevreleyen tepeler gibi bizi sarmaktadırlar”, R.Huna: “Her kişinin sağ elinde bin tane, sol elinde bin tane vardır” gibi.
Bununla birlikte, birçok Orta Çağ bilgini cinlerin var olmadığı savunmuştur. Örneğin, Rambam (1135-1204), Gersonides (1288–1344), Yaakov Anatoli (1194–1256), Rabbi Avraham Ibn Ezra (1089-1164), Villefranche’li Rabbi Levi ben Avraham (1240-1315) gibi rasyonalist bilginler, cinlerin varlığını reddetmişlerdir.
Ancak, Talmud bilginlerinin inanca dair söyledikleri yanlış olamayacağı için, cinlerin varlığını açıklamak için akılcılığı tercih etmişlerdir. Örneğin Rabbi Menachem Hameiri (1249–1306), bu Talmud pasajlarını kötü düşünceler ve psikosomatik bozukluklar olarak yorumlamış, cinlerin nesnel varlıklarını kabul etmemiş ve bu konunun deney ve gözleme dayalı araştırma ile çözümlenebileceğini belirtmiştir.
Bu görüşün tersine, Rabbi Yehuda Halevi (1075 – 1141) and Moşe Taku (1250-1290), cinlerin varlığının Yahudi geleneği içerisinde açıkça ortaya konduğunu, cinlerin varlığını reddedenlerin kendi felsefik eğilimleri nedeniyle rabbinik inancı reddettiklerini belirtmişlerdir.
Vilna Gaon (1720-1797), Rambam’ın kötü felsefe nedeniyle yanlış yöne saparak, cinler, tılsım gibi okült fenomenleri reddettiğini belirtmiştir. Ramban da, genellikle algılanamaz bedene sahip olmalarına rağmen cinlerin var olduğuna dair tanıklıkların var olduğunu yazmıştır.
Rabbi Samson Raphael Hirsch (1808-1888), bu konunun çözümsüz olduğunu, kişilerin iki görüşü de savunabileceklerini ama her iki koşulda da okült ile uğraşmamaları gerektiğini savunmuştur. Birçok kişi de, bilinçli veya bilinçsiz biçimde bu yolu tercih etmiş, klasik rabbinik yazın içerisindeki pasajları reddetmeden cinciliği reddetmişlerdir.
Gemara, Şedim’i görünmez, sağımızda ve solumuzda binlerce sayıda olan, bedenimize zarar veren varlıklar olarak tarif etmektedir. Rav Aharon Soloveitchik, “Kalbin Mantığı, Aklın Mantığı” kitabının 50-52 sayfalarında cin konusuna cevap vermektedir. Bu görünmez cinlerin mikroplar olduğunu söylemektedir. Bu noktayı kavradığınızda Gemara’nın bilgeliği açık hale gelmektedir. Rabbiler, mikroskop ve modern tıptan önce bize zarar veren bu miktoskobik canlıları nasıl anlatabilirlerdi? Onları sayıları binlerce olan, onları görmemiz durumunda bizi delirtebilecek varlıklar olarak tarif etmişlerdi. Her an, her yerde binlerce mikrobu görebildiğinizi düşünün. Bu bizi gerçekten çıldırtırdı. Sabahları uyanınca, bu cinlerden kurtulmak için ellerimizi üç kez yıkama tavsiyesi, sağlık ile ilgili bir öğüt gibi görülmektedir.
Ayrıca Rav Aharon Soloveitchik, o zamanlarda Şedim’in sadece mikropları ifade etmediğini, akıl hastalıkları, halüsinasyon vb. gibi diğer görünmez yıkıcı kuvvetleri de ifade ettiğini belirtmektedir.
Jung ve Cinler
Analitik psikolojinin kurucusu, Carl Gustav Jung, insan ruhunu sistemleştirmiş ve ruhun en azından belirli bir bölümünün olumsuzluk üretebileceğini teorileştirmiştir. Bu bölüm “gölge”dir. Kolektif bilinçdışı içerisinde yer alan gölge arketipi kişiliğin “karanlık tarafıdır”. İnsanın en ilkel kısmını sakladığı ruhsal dünyadır. İnsanda potansiyel olarak var olan, toplumsal olmayan, kabul edilmez olan duygu, düşünce ve davranışlardır. Gölge arketipi insana evriminin ilk başlarından miras kalan hayvansal içgüdülerden oluşur. İnsan doğasının hayvansal yönünü temsil eder. Dış dünyaya yansıtıldığında şeytani, düşmanca, saldırgan davranışlar ortaya çıkar. Genellikle toplumun onaylamadığı duygu, düşünce ve eylemlerin bilinç düzeyine çıkmasından sorumludur. Bireylerin hayal kırıklıkları, korkuları, hırsları, bencillik, bastırılmış içgüdüler, sırlar, utanç verici dürtüler ve bilinçli zihnin var olduğu reddettiği tüm özellikler gölge arketipini oluşturur.
Her kişinin içinde baskıladığı fakat insan bilincine yükselmeye ve ortaya çıkmaya çalışan başka kişilikler bulunur. Gölge içerindeki bu kişiliklere ne kadar çok baskı yaparsak, o kadar yıkıcı, sinsi ve tehlikeli olurlar. Gölge’yi bastırdığımızda, kendisini “yansıtabilir” ve nevroz ya da psikoz şeklinde kendisini ortaya çıkarabilir. Gölge hem kişisel hem de toplumsal olur. Kişisel gölge, tüm insanların sahip olduğu kötücül dürtüler, düşüncelerdir. Toplumsal gölge ise kötülüğün en ileri halini içerebilir ve kendini soykırım, acımasız katliamlar gibi dışavurumlar ile yansıtır.
Jung, kendilerini psikosomatik bozukluklar, psikoz, nevroz gibi çeşitli biçimlerde dışavuran gölge arketipinin bu içeriklerinin, dinlerde “cinler” kavramına karşılık geldiğini belirtmiştir.
Jung şöyle demektedir: “Cinleri doğuran, besleyen psişik şartlar her zamanki gibi etkinliğini korumaktadır. Cinler gerçekte kaybolmadı ama sadece farklı bir biçime büründüler: bilinçdışı psişik kuvvetler oldular.”
“Olumsuzluklar ve cinler bir insanı kontrol altına aldığında, kişi kendi evinin hakimi olmadığını anlar. İnsan iyi ile kötünün, kendi içindeki zıtların savaşını algılayabilir.”
“Düşman, “bendeki diğer kişi”den başkası değildir.”
Kabalistik Açıklama
Yaratılış, genel olarak iki temel kısma ayrılır: Fiziksel ve ruhsal olan.
Burada kastedilen ayrım, varoluşu tanımlayabilmek, açıklayabilmek ve aktarabilmek için yapılmış bir kategorileştirmedir. Varlığın özü birliktir. Yaratılış ile birlikte her şey görünüşte ikilik üzerine inşa edilmiştir.
Fiziksel dünya içerisindeki bilgi (veya “formlar”), maddeden oluşmasa da fiziksel dünyanın bir parçasıdır. Fiziksel dünya ile ilişkili olan her şey, maddi bir yapıya sahip olmasa dahi fiziksel dünyaya aittir. İnsanın düşünceleri ve zihnindeki bilgiler de bu nedenle fiziksel dünyaya aittir. En alt evren, Kabalistlerin tanımladığı isimle Asiyah (tamamlama) dünyası, fiziksel dünya ile birlikte ruhsal öğeye de sahiptir.
Duyularımız ile algıladığımız fiziksel dünya ikiye ayrılır: Yersel ve göksel olan.
Göksel olan, evrende dünya dışında yer alan gezegenler, yıldızlar, galaksiler gibi gök cisimlerini içerir.
Yersel olan, en alttaki küre olan yeryüzü, denizler, atmosfer gibi çevremizdeki dünyayı içerir.
Ruhsal olan, fiziksel olmayan ve fiziksel araçlar ile algılanamayan varlıkları içerir.
Ruhsal olan da ikiye ayrılır: Ruhlar ve deney üstü olan aşkın varlıklar.
Ruhlar, fiziksel bedenler ile birleşmek ve onlara kuvvetli biçimde bağlanmak için ve bu fiziksel bedenlerde çeşitli işlevleri yerine getirmek için yaratılmış olan bir ruhsal varlıklar sınıfını içerir.
Deney üstü aşkın varlıklar, fiziksel bedenlerle birleşmek için yaratılmamış olan bir ruhsal varlıklar sınıfını içerir.
Deney üstü aşkın varlıklar da iki kategoriye ayrılır. Birincisi Kuvvetler (kohos – כוחות) , ikincisi Meleklerdir (malak – מלאך ).
Kabalistik terminoloji içinde, melekler dünyası Yetzirah (Biçimlendirme -Oluşum), kuvvetler dünyası Beriah’tır (Yaratılış). Yetzirah meleklerine Hayot (Bakınız Hezekiel 1:5, 10:15), Beriah meleklerine Serafim (Bakınız Yeşaya 6:2) denir.
Ko’ah kelimesi kuvvet anlamının yanı sıra, eylem kavramının zıttı olan potansiyel/imkan anlamını da taşır. Kavramlar, kuvvetler arasında birer potansiyel olarak yaratılır ve daha sonra melekler tarafından işe dönüştürülür. Melek olarak tercüme edilen “malah” kelimesi “mesaj getiren” anlamına gelir ve “iş” anlamına gelen melaha ile yanı kökten gelir. Kabalistler bu nedenle, kuvvetler dünyasından düşünce evreni, melekler dünyasından ise konuşma veya dışavurum evreni olarak bahseder.
Bu aşkın varlıklar çeşitli düzeylerde var olurlar ve var oldukları seviye ve yere göre, kendine özel yasalara ve doğaya sahip olurlar. Melek çeşitleri o kadar fazladır ki, her biri farklı bir tür olarak tanımlanabilir. Genel olarak bu sınıfa “melek” denir.
Ruhsal olan ile fiziksel olan arasında bir ara sınıf bulunur. Bu sınıf, fiziksel araçlar ile algılanamayan ve maddenin tabi olduğu yasalar ile sınırlı olmayan varlıkları içerir. Bu nedenle ruhsal varlıklar olarak tanımlanabilirler ancak bu yanlıştır. Bu varlıkların yapısı, meleklerden farklıdır ancak meleklere benzer bazı yönlere sahiptirler. Bu varlıklar da esas doğalarına bağlı olarak belirli niteliklere ve kendilerine mahsus sınırlamalara sahiptirler. Bu yüzden bunlara farklı bir sınıf adı verilir: Şedim ( שֵּׁדִים֙ – Cin). Şedim, hem insanların hem meleklerin niteliklerini taşır. Hem ruhsaldırlar hem de bir açıdan madde ile ilişkililerdir. Fiziksel olmamalarına rağmen, fiziksel etkilerde bulunabilirler. Bu sınıf içerisinde, her biri farklı tür olarak tanımlanabilecek belirli tipler bulunur ve tümüne genel olarak Şedim denir.
Kaynak: The Way of God: Derech Hashem – Rabbi Moşe Hayim Luzzatto
Bir Ders:
Görmüş olduğumuz gibi, bazı Rabbiler cinlerin gerçek olduğunu söylerken, bazıları ise hayal olduğunu söylemektedir. Hangisi doğrudur? Cinler var mıdır, yoksa yok mudur?
Yahudi, yod (י) harfi ile sembolize edilir. Yahudi (יְהוּדִי) kelimesinin ilk harfi, alfabenin de ilk harfi olan yod (י) harfidir. Yod (י) harfi bir nokta şekline sahiptir. Bir Yahudi, temiz olmayan işler yaparsa, bu yod (י) giderek parlaklığını yitirir, sönükleşir ve sonunda bu nokta kaybolur. Bu durumda Tanrı, Yahudi’ye bir cin (şed – שד) gönderir. Yahudi bazen iyi gibi görünse de cin, Yahudi’ye saldırır ve onu deliye döndürür. Yod (י) kaybolmuş olduğu için ortada sadece cin (şed – שד) kalır. O kişi cinlenmiş veya cin olur. Eğer bu kişi tekrar Tanrı’ya dönerse, yod (י) tekrar görülmeye, parlamaya başlar ve sonunda parlak yod (י), cini (şed – שד) kuyruğundan yakalar; שדי (Şaday) görülür.
שדי (Şaday) Tanrı’nın isimlerinden biridir.
Öyleyse cinler var mıdır? Hayır. İşleri yapan daima Tanrı’dır. Bu, Tanrı’nın davranış biçimidir.
Öyleyse cinler var mıdır? Evet. Onları Tanrı gönderir.
Kutsal Kitabınızı bilin!
Eğer Kutsal Kitabınızı bilirseniz, hiç kimse Tanrı’ya olan inancınızı ve O’nunla olan bağlantınızı çalamayacaktır.